Anasayfa Makale Hayat Röportaj: Ender Çabuker

Röportaj: Ender Çabuker

1995'ten bugüne Türk müzik endüstrisinin duayenlerinden Ender Çabuker
1995'ten bugüne Türk müzik endüstrisinin duayenlerinden Ender Çabuker

Besteci, söz yazarı ve aranjör Ender Çabuker ile teknoloji ve müzik üzerine konuştuk.

Stüdyonuz son zamanlarda müzik forumlarında çok konuşuluyor, övülüyor. Hatta Steinberg bile resmi sayfasında stüdyonuzun resmini paylaştı. Bize stüdyonuzu anlatır mısınız ?

Stüdyo kurmak her zaman çok para ister, pro müzik ekipmanları ise her zaman çok pahalıdır. Fakat ne muhteşem bir stüdyonuzun olması ne de milyonluk müzik ekipmanlarına sahip olmanız yaptığınız müziğin kalitesini değiştirmez. Gerçek budur. Ekipman kremadır, armoni ve melodi pastadır. Bu yüzden pastanız kötü ise kremanıza kimse kanmaz.

Müzik sektörüne girişim 1995 yılında oldu ama ancak 2011 yılında bir stüdyo sahibi oldum. Yani tam 16 senedir tüm aranjelerimi, bestelerimi, hatta mix’lerimi bir PC ve bir klavye ile yaptım. Şimdiki stüdyoma gelince, bunca sene sonra en iyisi olsun diye uğraştık. Kıyaslanamaz Analog sound’u ile dijitali ortak kullanabileceğimiz, içinde zaman geçirmesi bile göz doyuran bir stüdyo olsun istedik. Masa (Mixer) olarak TL Audio’nun M4 serisi bir Analog / Tüplü bir masa kullanıyorum. Tony Larkin ile yazışmamız sonucu tavsiyesi ile masanın tüm kanallarındaki tüpleri zevkime göre değiştirdim. Kimi kanala ElectroHarmonix, kimi kanala Sovtek olmak üzere çeşitli renklerde sıfır tüpler koyduk, master cut ise orjinalin tüplerin x yeni versiyonu ile değiştirdim.

Analog aletlerin sese kattığı renk, doygunluk, genişlik vs ciddi anlamda tartışmasızdır. Ama dijital ekipmanlarında kullanım kolaylığı motivasyonunuzda inanılmaz etkilidir. Ben hem analog kalıp hem dijitalin avantajlarından yararlanmak istediğim için bu ikisini birden kullanabileceğim bir konsol dizayn ettim. Kendi konsolumu kendim yaptım ve hatta şimdi seri üretimde. STAR TRACK ismini verdiğim bu konsol, bana analog ve dijital ekipmanları hem bir arada kullanmamı, hem dev analog konsolların konforunu, aranje yaparken ihtiyacım olan, ah keşke şu da olsaydı dediğim herşeyi bir araya koymamı sağladı. Konsolu ODTÜ Teknopark’ta, birisi Aselsan’dan emekli, diğeri eski TAI çalışanı ve bir de kompozitör arkadaşımla beraber yaptık. Dizaynı önce Photoshop’ta çizdim, sonrası Autocad ve Inventor’da bitirildi. Yapım aşaması Ankara ODTÜ Teknopark’ta bitirildi.

TL Audio M4
TL Audio M4

Niye bu kadar uğraştın dersen, dünyada bu şekilde konsol üreten 2 firma var. Hepsi okyanus ötesinde ve bu min. 100 kiloluk konsolları buraya gemiyle kargolatmak üstüne konsol parası çoook yüksek rakamları buluyordu. Biz de kendi işimizi kendimiz yaptık.

StarTrack bittikten sonra ortasına TL Audio analog masayı, sağ ve soluna Digital Controller’ları,  yanlarına analog ve dijital ekipmanları, altına aranje yapabilmem için klavyeyi, üstüne ses ve görüntü monitörlerini gömdük. Stüdyo DAW’ı ve dijital kontrolcüleri konsolun içindeki hub’lara bağladık, aynı şekilde analog mixer’i ve ekipmanları konsolun içindeki fanlar ve patchbay’ler sayesinde birleştirdik. Böylelikle hem aranje, hem kayıt hem mix’i tek bir konsolda yapabiliyorum.

Konsolda ayrıca Rupert Neve’den Lexicon’a, TC’den SSL’e kadar en sevdiğim ekipmanlar  sağ ve sol urack’leri dolduruyor. Duyum için Adam a7X ile birleşik Adam sub10 subwoofer ve Yamaha NS10m kullanıyorum. Aranjelerimi de aynı konsolda yaptığım için klavyelerim de kontrol odasında.

Kontrol ve okuma odasının akustiği ses mühendisi 2 arkadaşımızla beraber VICOUSTIC akustik malzeme, D.I.Y. Akustik Paneller kullanarak hesaplandı ve uygulandı.

Şirketin alt katında bir greenbox video odası var ve ayrı bir video odamız bulunuyor. Bu yüzden 1 Gigabit network üzerinden Renderfarm tekniği ile tüm müzik, video hatta sekreter bilgisayarları bile birbirlerine bağlı. Biz de boşa CPU çalışmaz yani :)

Stüdyoda ne tür bilgisayar kullanıyorsunuz?

Müzik stüdyolarındaki bilgisayarlara DAW (Digital Audio Workstation) deniyor. Koyu bir PC’ci olduğum için yüzyıllardır kendi topladığım PC’leri kullanıyorum.
Müzisyenler grafikciler kadar olmasada çoook güçlü bilgisayarlar kullanmak zorundadırlar. DAW’lar bu yüzden var.

Fakat aslında halen gerçek bir DAW yok ve uzun süre de olmayacak. Sebebi ses kartlarının driver kısıtlamaları… Bu konu çok acılı o yüzden çok açmayacağım ama şöyle noktalayım: SSL dünyanın en iyi ses kartlarından birini üretiyor. Alıyorsunuz ve tam kullanacakken bir bakıyorsunuz ki SSD Caching’den CPU’nun Turbo Mode’una, SpeedStep teknolojisine kadar çoğu şeyi BIOS’tan kapatmanızı emrediyor. Yani rüyalarınızdaki gibi bir sisteme uyuşuk yazılımcılar yüzünden hükmetmeniz engelleniyor.

Şu anki DAW’ıma gelince, geçen yaz topladım. Ne yazık ki ses kartı driver kısıtlamaları yüzünden 8 gerçek CPU’lu 256 GB RAM’li server mainboard’lu aletler kullanmam mümkün değil. Bu yüzden olabilecek en üst düzey masaüstünü kurmanız gerekiyor. Soğtumadaki performansı yüzünden seramik kaplamalı Asus Sabertooth x79 MB üzerine 16 GB 2133Mhz G-Skill DDR3 Ram ve Intel i7 3930K 3.20Ghz CPU ana bileşenlerim.

Sistem, sample kütüphanesi ve aktif ses dosyaları ayrı hard disklerde daha iyi performans verir. Bu yüzden sistem OCZ Agility SSD Harddisk üzerine kurulu. Sample kütüphanesi 2TB 7200RPM Seagate RAID 0 ve aktif ses dosyaları yine 2TB 7200RPM Seagate Hard diskler üzerinde yer alıyor. NVidia GTX560 grafik kartı, Zalman GS1000+ extra fanlı kasa içinde duruyor. Kasanın arka fan çıkışını STARTRACK konsola bağladık ve sıcak hava çıkışı diğer ekipmanlarla beraber sağlanıyor. SSD ömrünü yediği için SSD’lerde RAID kullanmadım, fakat ses kartım izin verse SSD Caching’i kullanırdım, zira denedim çok memnun kaldım. Çok yaşa Asus, çok yaşa Intel.

Ve son olarak ses kartım SSL AlphaLink MADI AX + MADI EXTREME 64 Bundle.

Ne zamandan beri bilgisayar kullanıyorsunuz?

Commodore 64’ten beri. C64 benim hayatımdı bir zamanlar, hala duruyor ve çok değerli. Eski bir Cracker’ım aslında :) Final III kartuş aldığım gün bilgisayarlara bakış açımın değiştiği gün idi. Final III bir Crack kartuşuydu ve C64 için üretilmişti. Assembler ile tanışıp GW Basic’ten HEX editlemeye terfi etmiştim ve o dünya beni bugünlere getirdi.

O zamanlar crack grupları vardı, onlara müzik yapar, intro’lar hazırlar yırtınır deli gibi mutlu olurduk. Sonra C64’teki MUHTEŞEM müzikler sayesinde ilk müzik eğitimimi bir bilgisayar tarafından almış oldum. Çünkü C64’te müzik yapılabiliyordu ve içindeki SID chip’i sayesinde aslında harika bir synthesizer sizin emrinizdeydi.
Bugün dünyaca ünlü prodüktör Timbaland bile C64 müzikleri “araklıyor” ya da dünyanın en büyük software/hardware müzik firmaları c64 seslerinden sample kütüphaneleri, synth programları üretiyor… Ben onlarla büyüdüm :)

Kısacası C64’ten sonra tabiki yeşil mono ekran PC’ler, Floppy disketler derken günümüze teknoloji ve bilgisayarla beraber büyüyüp geldik.

Müzik prodüksiyonunda hangi yazılımları kullanıyorsunuz?

Ezelden beri Steinberg – Cubase, şu anda Cubase 7… Bu soru çok önemli aslında. Çünkü müzikte PC ve MAC savaşı çok daha vahşi geçer. Dolayısıyla software savaşları da böyledir. Cubase’ciler, Protools’cular gibi. Ama Amiga’daki Tracker programlarından beri sequencer kullanan, tüm programları kullanmış birisi olarak şunu söyleyebilirim, Cubase her zaman en öndeydi ve şu anki versiyonu Cubase 7 diğerlerini ezip geçiyor. Atari’de Cubase vardı düşünün. Logic ve Cakewalk’u anlıyorum ama 20 sene sonra ortaya fırlayan ProTools hiçbir zaman “rakip” olamadı bence. Şimdi endüstri standartı olan programa nasıl böyle dersin diye tüm kullanıcıları belki atlayacak ama endüstri standartı dediğiniz aslında Crack program kullanmamayıp 10binlerce dolar bayılmanız için ortaya atılmış koca bir endüstri yalanı olarak başladı.

Yani şu anda resmen koca bir Endüstri Yalanını deşifre ediyorsunuz öyle mi?

Cubase dahil her tür programın Crack’i bulunuyordu eskiden, cirit atıyordu. İnsanlar müzik stüdyolarında gittiğinde evlerinde “crack” versiyonu olan sequencer programlarını görüyordu. Ve bir zaman sonra “bunun Crack’i bende de var, ne gerek var stüdyoya gelmeye” türü küçümseyen bir zihniyet türedi, belki de haklı olarak. Dolayısıyla herkesin evinde Cubase, Logic, Cakewalk vardı. Lisanslı versiyonu ile Crack arasında bir fark da yoktu tabiki.

Cubase gibi USB Dongle ile korunan bir program bile kullansan, onun bile emülasyonu yapılıyor, Cracker’lar resmen yepyeni bir program yazıp USB dongle korumasını bile kırıyorlardı. Bu durumda USB Dongle ötesi bir koruma gerekiyordu. Ve Protools icad oldu :) Güya çok gelişmiş Analog/Digital converter’ları ile donatılmış hardware ünitesi olmadan çalışmayan bir programdı bu… Her şey yeniden yazılmıştı vs vs… Ve piyasada en pahalı ses kartı 1000$, en gelişmiş sequencer 700$ iken Protools’u hardware’i ile birlikte 10.000$ üzerinden satmaya başladılar. Tüm dergiler, profosyoneller destekledi, “inanılmaz bir internal mixing engine’ı var, A/D converter’lar dehşet” goygoy’u ile ittire ittire Pro Tools’u standart hale getirdiler.

Böylelikle evdeki öğrenci müzisyenin kullandığı zavallı Sequencer’ı ile 10.000$’lık Pro Tools arasında inanılmaz bir “sanal” fark oldu, zira asla evde bu kaliteye ulaşılamazdı… mı acaba?
İşin aslı öyle değildi. E-Mu bile Pro Tools’da kullanılan A/D Chip setini totalde 1500$ olan 1820m ses kartına takıp satıyordu, yanında neler vererek. Pro Tools yazılım olarak ilk çıktığında bırakın Cubase’i,  Cakewalk’tan, Logic’ten bile daha hantal ve gelişmemişti. Software ürecileri de buna çok sevindiler, Pro Tools için özel programlar ürettiler. Bu programlar daha güzel ses çıkarıyordu. Halbuki biliyorsunuz, ister Mac’te çalışsın isterse Pro Tools takılsın, bit bit’tir, byte da byte.

Sonuç olarak neredeyse 10 sene hüküm sürdü Protools. 10.000’lerce dolara bir sequncer ve ses kartı aldı stüdyolar, müzisyenler. Hatta bir de üstüne 15$’lık bir klavye+mouse ikilisinin yaptığı işi yapan 15.000$’lık bol ışıklı düğmeli Control 24 türü aletler satıldı. Bir düşünün 15 dolarlık işi 15.000$ a yapmak. Mouse yerine elinizle ittiriyorsunuz, fark bu.

Derken Protools kırıldı. Aslında baştan beri işi bilenin bildiği Hardware olmadan da çalışır olayı gerçekleşti. Derken o firma dağıldı, başkası ile birleşti. Derken herkesin o hava atarak ihtişamla aldığı ProTools A/D Converterların yerine Apogee, Prism, RME converterlar aldı. Digidesign’lar tozlu şekilde yerlerinde dururken başka A/D converterlar piyasaya hakim oldu. Ve o zaman inatçı olanlar bile gördü ki, aslında bu sadece daha çok para vermeleri için yapılmış bir tuzaktı. Fiyat Performans her zaman çok önemlidir ve gerçeği biraz bu “oran” belirler. Gerçek şu ki hiçbir zaman arada 10.000$ lık bir kalite farkı olmadı.

Hardware’ini yeteri kadar eleştirdikten sonra software’ını da yerin dibine sokayım ve Steinberg’den aldığım komisyonun hakkını vereyim ;) Pro Tools gayet güzel bir yazılım. Kötü değil. Fakat asla en gelişmişi en iyisi olmadı. Hardware’i olmadan özelliksizdi, Crack’i çıkınca insanlar çil yavrusu gibi dağıldılar, “öffff be ne çektik” diyenler Logic’e geçti vs vs.

İşin aslı bir sequencer programı, hele ki mix’i in the box bitiriyorsanız internal mixing engine özelliği ile anılmalıdır. Ne gibi bir yenilik var, nesi farklı diye bakılır.

32bit floating point bile yoktu, 64bit’e bile en son geçen bir programdı Pro Tools…Cubase’de 1sn’de halletiğiniz, Logic’te gözünüzü kırpmayla hallettiğiniz işler Protools’da eziyetti. Sırf A/D Converter’ı yüzünden buna ses çıkarmayanlar, program kırılınca artık bu işi de bıraktılar. Nitekim duman dağılınca ayakta kalan yine Cubase oldu.

Hele ki şu anki versiyonu Cubase 7 bir efsane. Zaten 5’te gelen program içinde Melodyne dediğimiz VariAudio’nun üstüne neler eklemişler, tüm mixer sıfırdan kodlanmış aman da aman vs vs vs….

Fatality’i şöyle yapayım Pro Tools için.. .Fruity Loops var, FL Studio şimdiki ismi ile. Beta’sından beri kullanıyorum ve hem yurt dışında hem Türkiye’de bir çok aranjör/tonmaister özellikle dans müziği şarkılarını FL’in içinde bitiriyor. FL şimdiye kadar 1 kere çakmamış muhteşem stabil bir program. FL Studio’nun Internal Mix Engine’ı bile Pro Tools’a basar, bunu söyleyen kişi digi-design Pro Tools software engineer’ı, kendi lafı, bu son vuruş olsun :) Sevgiler  :)

Ülkemizde hala 240p çözünürlükte klipler yükleniyor, MÜYAP klipleri özellikle bu durumda, ne düşünüyorsunuz?

Mü-Yap’ın yaptığı tam bir AMATÖRLÜK ve dinleyicilere karşı SAYGISIZLIKTIR. Mü-Yap (Müzik Yapımcıları Meslek Birliği)  Türkiye Müzik Endüstrisi demektir. En büyükten küçüğüne neredeyse tüm plak şirketlerinin birleştiği yer. Fakat gel gelelim burası çoğunluğu UNKAPANI asıllı, sokakta el arabasıyla kaset satma mantığıyla kurulan bir yer. Ve teknoloji günümü kurtarayım mantığı ile kullanılabilir mi, siz düşünün.

Sene olmuş 2013, millet 3D, 2K 4K yayına geçmiş, Mü-Yap hala HD video yükleyemiyor, daha da üstüne STEREO yerine MONO mp3’lü videolar, sağı solu kırpılmış cropped bir şekilde rezillik abidesi. Şimdi merak ediyorsunuzdur, ben bile telefondan Full HD video çekip Youtube’a bu şekilde yükleyebiliyorum, koskoca MÜYAP nasıl yapamaz diye…

Cevap basit, cehalet ve kaliteye duyulmayan lüzum. Adamın mantığı şöyle, 320kbit mp3 koyarsam daha çok yer kaplar. Full HD video koyarsam daha çok yer kaplar.

Mono da izlenir, bak nasılsa TV’de Mono… Ve acı gerçek Türkiye’de tüm kanalların yüzde 98’i Mono ve PAL yayın yapıyor. Müyap neden yapmasın di mi :)

Daha da acısını söyleyim. Söz, Müzik ve düzenlemesi bana ait olan Mustafa Ceceli’nin ES isimli şarkısı… 2012’yılıının dijitalde en çok indirilen ve radyolarda en çok çalan şarkısı seçildi. Müyap özel ödüllü :) Müyap’ın Youtube kanalında 18 milyonun üstünde izlenmesi var. VE sıkı durun, Müyap videoyu 320P yükledi. Bitmedi, bir de utanmadan 320P cropped, yani fullscreen yapsanız bile sağ, sol ,üst, alt kesik durumda… Ve inanmayacaksınız ama bitmedi, videonun sesi MONO. Evet yanlış duymadınız, adamlar MONO yüklediler şarkıyı. Yüklendiği gün hem yapım şirketine, hem Müyap’a mail attım, durumu izah ettim ama hiçbir şey yapmadılar.

Bu nasıl değişir biliyor musunuz? Ben bestecisi, söz yazarı ve aranjörü olarak nasıl rahatsızlık duyuyor, bunu hakaret sayıyor, kabul edemiyorsam, tüm sanatçılar bu şekilde tavır koyarlarsa düzelir. Öteki türlü Unkapanı zihniyeti bitmez.

Kullandığınız cep telefonu nedir? Android konusunda ne düşünüyorsunuz?

10 seneden beri HTC kullanıyor-dum… Sanırım Qtek S200 ilk aldığım model idi… 1000 kere Haduukettt misali yere fırlatıp, arjantin bardaklı bira’dan tuvalete kadar türlü yerlere düşürmeme rağmen tüm HTC modelleri resmen askeri ekipman gibi sağlamdılar. Teknolojisine, her şeyine tapıyordum. Windows Mobile’dan Android’e geçişim Android çıktığı an oldu. Ama hep HTC’de kaldım… Derken Samsung çıka geldi, Note 2’yi gördüğümden beri yeni kralın yanındayım. Şu an Note 2 kullanıyorum ve tapıyorum. Böyle bir pil, böyle özellikler, ekran vs inanılmaz. Tablet taşımama gerek kalmadı.

Android konusunda düşüncem tabiki kral o. Hatta Android OS de yakın gelecekte kral olacak. Google liderken tabii ki onun işletim sistemi lider olacak. Bunda şaşılacak bir şey yok. Helali hoş olsun.

Kendi müziğini yapmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Mutlaka müzik öğrensinler. Amerikayı baştan keşfetmek yerine bir konservatuarda ya da özel bir armoni hocasıyla müziği öğrensinler. Bunu yaparlarsa bana duacı olurlar. Sonra yapmaları gereken tek şey bir PC ve bir midi kontroller klavye. Gerisi hayal güçlerine ve yeteneklerine kalmış. Pahalı ekipmanlara ihtiyaçları hiç yok, zamanı gelince hepsi olur. Melodiniz güzel olsun, Hababam Sınıfı gibi, Pembe Panter gibi, o zaman telefona kaydetseniz bile HIT yaparsınız, bunu unutmayın ;) Program olarak Cubase yada FL Studio tavsiye ederim.

Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler, eminim bu paylaştığınız tecrübeler ve insanların arasalar da kolayca bulamayacakları çok kritik bilgiler paha biçilemez bir başvuru kaynağı olacaktır.