Uzay mekiği 30 yıldan sonra emekliye ayrıldı, ancak gerçekte hiç bu kadar uzun uçması planlanmamıştı.
NASA tarafından 1981 ve 2011 yılları arasında 30 yıl süreyle kullanılan uzay mekikleri, uzay ve havacılık tarihinde çok önemli bir dönemi temsil ederler. Bu 30 yıllık dönemde pek çok başarılı uçuş yapan ve bilimin ilerlemesine büyük katkıda bulunan mekikler, aynı zamanda 14 astronotun hayatını kaybettiği iki büyük kazaya da karıştılar. Bazılarına göre mekikler herşeye rağmen büyük bir başarı hikayesiydi. Diğerlerine göreyse, hesaplanandan çok daha fazla paraya mal olan, ancak çok daha az yarar getiren tehlikeli araçlardı.
Ne var ki çok az bilinen bir gerçek var, NASA uzay mekiklerini asla 30 yıl boyunca kullanmayı hedeflememişti. Daha 1981 yılında ilk mekik havalanmadan önce, NASA’nın ikinci nesil ve çok daha gelişmiş bir uzay mekiği geliştirme projesi mevcuttu. İlk nesil mekiklerden az sayıda üretilecek, bu proje yürürken de Mekik 2 (Shuttle II) tasarımı geliştirilecekti. Ne var ki geçen yıllar içinde bürokratik ve ekonomik sebepler başta olmak üzere pek çok sorun bu projenin gerçekleşmesini engelledi.
Shuttle II projesi aslında ilk nesil uzay mekiklerine görünüş olarak benzese de, teknolojik olarak çok daha farklı bir yapıya sahip olacaktı. İlk nesil uzay mekiklerinde kullanılan teknoloji, Ay’a Seyahat projesi kapsamında geliştirilen roket ve gemi teknolojileriyle pek çok temel alt yapıyı paylaşıyordu. Oysa Shuttle II teknolojik olarak bir sonraki aşama olacak kadar ileriydi, en azından kağıt üzerinde.
Herşeyden önce mekiğin kalkışında katı yakıtlı iticiler değil, tamamen sıvı yakıtlı motorlardan faydalanılacaktı. Ana iticileri ve yakıt tanklarını barındıran bölüm de gerçekte ayrı bir mekik olarak tasarlanmıştı. Ancak belirli bir irtifaya kadar mekiği taşıdıktan sonra ayrılıp geri dönecek, bir piste inerek yeniden kullanılmak üzere hangara çekilecekti. Bu sistemde herşey yolunda gittiği sürece tek uçuş maliyeti yakıttan ibaret olacaktı.
Ayrıca Shuttle II’nin yapısı da ilkinden çok daha farklı olacaktı. Uçuş kabininde rahatlıkla 25 kadar yolcu taşıyabilecek, böylece kurulması planlanan uzak üslere personel ve yük götürebilecekti. Yük kompartımanı ise ilk mekiğin aksine üstten kapaklı değil, mekik gövdesinin ortadan katlanarak açılmasıyla erişilebilir yapıda olacaktı.
Shuttle II projesini ilk nesil mekiklere üstün kılan bir diğer özellik ise, mekiğin ön kısmındaki yolcu bölümünün, gerçekte ayrılabilen bir başka mini-mekik şeklinde tasarlanmış olmasıydı. Bu mini-mekik, uçuşun herhangi bir anında ana gövdeden ayrılıp, personeli güvenle dünyaya geri götürebilecekti. Bu parçanın aynı zamanda kurulacak büyük uzay istasyonları için kurtarma botu görevi de görmesi planlanıyordu. Şüphesiz bu planlar asla gerçekleşmedi, ancak eğer yapılabilseydi, ilk nesil mekiklerin sahip olduğundan çok daha üstün bir acil durum çözümü sunacaktı.
Shuttle II için düşünülen tek bir tasarım da yoktu, gerçekte iki farklı ajansın yaptığı, birbirine benzer iki farklı mekik modeli bulunuyordu. İkisi de NASA’nın alt kuruluşları olan Langley Research Center (LaRC) ve Johnson Space Center (JSC) tarafından geliştirilen iki farklı tasarım, maalesef asla hayata geçirilemedi. İşin ilginç tarafı, daha 1985 yılında ABD başkanı Ronald Reagan tarafından bu projelere onay verilmişti. Ancak takip eden yıllarda değişen yönetimler, bütçe kesintileri ve özellikle de mekik kazaları sonucu oluşan önyargılar, bu projenin asla tasarım masasından öteye gidememesine sebep oldu. Kimbilir, belki Shuttle II projesi gerçekleşse, uzay çalışmaları çok daha farklı bir yönde ilerleyebilirdi? Ancak tabii ki bunu asla bilemeyeceğiz. Ve Shuttle II planları NASA’nın tozlu arşivlerinde kalacak.






