Bilgisayarınız iyice ihtiyarladıysa ne yaparsınız?
Bir teknoloji yayını hazırlamak bazı açılardan çok ilginç bir iştir. Ofiste ASUS ROG Tytan ya da MSI Dragon gibi epik seviye bilgisayarları kurcalar, incelersiniz. Ama akşam olup eve dönünce karşınızda yaşlı emektarınızı bulursunuz. Teknoloji firmaları tabii ki hayatta kalabilmek için 6, hatta 3 ayda bir yeni modeller çıkarırlar. Ama bu, tüketicinin aynı hızda alışveriş yapabileceği anlamına gelmiyor. Çoğumuzun gelir seviyesi buna müsait değil, ama tek sorun para da değil zaten. Üç ayda bir yeni bir bilgisayar satın alacak güçte olsanız bile, üç ayda bir tüm işinizi, dosyalarınızı, oyunlarınızı yeni bir bilgisayara aktarmaya kimin vakti var ki?
Tabii ben en son masaüstü bilgisayarımı toplayalı çok zaman geçmişti. Arada yanan bir ekran kartını ya da DVD sürücüyü değiştirmek dışında kasaya yeni bir parça takmamıştım. Vaktiyle güzel topladığım bir sistemdi, performansı da uzun zamandır gayet güzel yetiyordu. Fakat en son üç sene evvel kurduğum Windows Vista’dan beri, arada bir toz almak dışında kasayı pek açmamıştım. Zaten böyle olması da gerekiyor bence, her haftanın iki gününü bilgisayardaki sorunları çözmeye harcıyorsanız, birşeyler yolunda değil demektir.
Peki benim makine ne kadar eski? Tam hatırlamıyorum ama sanırım 2008 ya da 2009 senesinde toplamıştım. Üzerindeki işlemci Intel’in en son nesil Core 2 Quad modellerinden E9300. Kullandığım sabit diskler 500 GB ve WD olanın üzerinde 2008 damgası var! Peki ama aradan geçen bunca zamanda neden yeni bir makine toplamadım? Çünkü bir ekran kartı değiştirmekle sistem performansını gayet iyi seviyelerde tutmak mümkün oldu. Ekran kartı deyince aklınıza çok uçuk bir şey gelmesin, önceki 9800GTS yanınca yerine bir GTX460SE koymuştum, o da uzun zaman önceydi ve o kart o zaman bile üst seviye sayılmıyordu.
Kahve Molası
Sorun şu ki, Windows Vista yediği bütün o yamalardan sonra gayet stabil, gayet güzel çalışmasına rağmen, üç seneden fazla el sürmeden kullanınca iyice şişmişti. Güç düğmesine bastıktan sonra gidip bir kahve yapıp geliyorsanız ve Windows hala açılmaya çalışıyorsa, insanın canı inceden sıkılmaya başlıyor. Ama ne yapmalı, ne yapmalı? Yeni bir sistem toplamak lüzumsuz masraflı olacaktı. Kaldı ki günün büyük kısmını da ofisteki dizüstünün ekranına bakarak geçiriyordum. Evdeki sisteme bir şekilde doping yapmak lazımdı ki en azından ömür törpüsü olmaktan çıkabilsin!
Dönüp dolaşıp çözümü SSD’de buldum. Neyse ki kullandığım anakart çıktığında SATA portları iyice yaygınlaşmıştı, her ne kadar en yeni sürüm olmasa bile işimi görecekti. Gidip 128 GB kapasiteli bir SSD aldım, 220 TL gibi bir para bayılmak zorunda kalmıştım ama sıfırdan yeni bir sistem toplamanın maliyetiyle kıyaslanınca bu devede kulak kalıyordu.
Bir sonraki aşamada, kullandığım nispeten eski kasanın içinde o ufacık SSD’yi takacak uygun bir raf olmadığını fark ettim. Gidip şu kadar paraya bir de adaptör seti aldım, dememi bekliyorsanız çok beklersiniz! Gecenin köründe makine toplamaya çalışırken olacak iş değil, ayrıca McGyver izleyerek büyümüş bir adamın böyle ufacık bir sorunu para vermeden aşamaması hayal kırıcı olurdu. Neyse ki eski ıvır zıvırı kolay kolay çöpe atma huyum yoktur. Bu yüzden eski karton kutulardan birinden bozuk bir DVD sürücü çıkarıp işe koyulmam fazla vakit almadı. DVD sürücünün içindeki herşeyi boşalttım, zaten bir kaç civata sökünce hepsi çıkıyor. Geri kalan metal kasayı ise SSD için çekmece olarak kullandım.
SSD’yi buna nasıl sabitledim? DUCT TAPE! Motorculuğun temel kurallarından biri de çantanda her vakit Duct Tape ve çelik tel bulundurmaktır. Yeterince Duct Tape ile çözülmeyecek sorun yoktur! Peki bir çekmece üretmeye kasmak yerine, SSD’yi doğrudan kasaya bantlayamaz mıydım? Şüphesiz o da mümkündü, ama SSD’nin ısınma ihtimalini ortadan kaldırmak için bir metal tepsi üzerine yerleştirmeyi tercih ettim. Tabii burada bandı az ve dikkatli kullandığımı söylemem lazım, tüm SSD’yi yapışkan bantla kundaklar gibi sararsanız fazla ısınmasına sebep olabilirsiniz.
Az SSD Üzeri Windows 8
SSD’ye kasaya böylece monteledikten sonra, sıra geldi bağlantılarını yapmaya. Anakart üzerinde beş tane SATA soketi vardı neyse ki, SSD’ye ilkine, diğer sabit diskleri ve optik sürücüyü de sırasıyla diğerlerine bağladım. Ve sıra geldi işletim sistemi kurmaya! Ömrünü Windows ile geçirmiş bir adamın bu saatten sonra Precise Pangolin ile yüz göz olması çok zor. Her ne kadar adı çok hoşuma gitse de. Precise Pangolin! Damakta hoş bir lezzet bırakıyor söylemesi! Ama el mahkum, Windows 8 kurulacak, yoksa oyunları nerede oynayacağım?
Niye Windows 7 değil de 8? Çok basit, bazı yüzeysel GUI farkları hariç, aslında Windows 8 bildiğimiz, alıştığımız Windows aslında. Hatta kaputun altında Windows 7 ile büyük benzerlik gösteriyor, ancak bazı açılardan daha gelişmiş. Mesela SSD’yi öldürmeden, verimli kullanabilmek açısından Windows 7’den çok daha iyi. Vista’yı geçtim zaten, her ne kadar onunla kötü anılarım olmasa da, SSD üzerine kurulacak bir işletim sistemi değil. Vista ile SSD kullanmak, SSD’nin ömründen ömür yiyor.
Eski bir anakarta ve haliyle UEFI öncesi bir BIOS’a sahip olmam, Windows 8 kurmamda hiç sorun çıkarmadı. BIOS içinden hangi cihazlardan boot edeceğini ayarladım, Windows 8 DVD’sini sürücüye koydum ve gerisi kendiliğinden geldi. Doğrusu merak ediyorum, Microsoft bu Windows kurulum işlemini daha ne kadar basitleştirebilir? Şu haliyle, nefes alıp vermeyi başarabilen herhangi bir organizmanın rahatlıkla Windows 8 kurabileceğini düşünüyorum.
Neyse, gelelim fasulyenin faydalarına, SSD takıp üzerine Windows 8 kurunca ne oldu? Ne olacak, 5 yaşında bilgisayara can geldi! Düğmeye bastıktan sonra masaüstüne varış toplam 20 saniye sürüyor. Bir de unutmayın ki sistem gayet eski. Modern bir SSD, SATA3 standardını destekliyor, ama benim anakart ilk nesil SATA portuna sahip, fakat buna rağmen hız muhteşem. Sistemi kapatmak açmaktan daha hızlı, düğmeye bastıktan 5 saniye sonra cihaz kapanıyor.
Peki ama sistem genel olarak ne kadar hızlandı? Burada tabii bir püf noktası var; sadece Windows ve disk üzerinde çok büyük yer kaplamayan küçük programları SSD üzerine atıyorum. Her haltı oraya kurmaya kalksam 128 GB SSD’nin dolması beş dakika filan sürer! Oyunları ve diğer büyük yazılımları nispeten daha hızlı olan ikinci sürücüye kuruyor, üçüncü sürücüyü ise genel veri depolama için kullanıyorum. Windows doğrudan SSD üzerinden çalıştığından, gereken cache dosyasını da oraya açıyor. Bu da tabii ki genel sistem performansını bariz biçimde yükseltiyor.
Tabii gönül ister ki gökten başımıza para yağsın, her daim en yeni işlemcili bilgisayarlar kullanalım, terabaytlık SSD dışında herhangi bir veri depolamaya yüz vermeyelim, Harley’imiz gümüş kaplama olsun ve falan ve filan. Ama gerçek hayatta kazın ayağı maalesef çoğumuz için pek öyle değil, hafif perdeli. O yüzden 128’lik bir SSD takıp 5 senelik bilgisayarımın ömrünü biraz daha uzatabiliyorsam, buna da gönülden razı olurum. Nitekim, oldum da! Artık güç düğmesine basarken üstüme bir sıkıntı çökmüyor. Üstelik SSD üzerinde her zaman için şöyle kallavi bir oyun kuracak kadar boş yer de var. Hani çok özel bir oyun gelir de, sistemin ümüğünü sıkmam gerekirse diye! Mesela Fallout 4 gibi!