“Aydaki Çinli” ilk bakışta bir masal kitabı adı gibi dursa da, aslında artık bir gerçekliği ifade ediyor.
En sonunda Çin resmen Ay’a ayak bastı, tabii sözün gelişi çünkü şimdilik sadece bir robot gönderdiler. Tabii bunda şaşılacak bir durum yok, uzaya insan göndermenin duygusal bir anlamı olsa da, robot göndermek çok daha mantıklı bir karar. Halen uzay çalışmalarının büyük kısmını robotlar yürütüyor ve eğer robot teknolojisi böyle gelişmeye devam ederse, yakın gelecekte Güneş Sistemi içinde kurulacak kolonilerin çok büyük kısmı sırf makinelerden oluşacaktır.
Robot konusunu bir kenara bırakırsak, şu soru önem kazanıyor; Çin neden Ay’a robot gönderdi? Amerika gözünü Mars’a dikmiş, Avrupa uzay çalışmalarına daha geniş bir kapsamda yaklaşıyor, Rusya, Hindistan ve Japonya önceliği Dünya yörüngesindeki istasyonlara veriyor. Uzay çalışması yürüten ülkeler şüphesiz Ay ile ilgili çalışmalar da yapıyorlar, ancak hiçbiri konuya Çin kadar büyük önem vermiyor.
Bunun sebebi çok basit, Çin bu çalışmaları komünist bir devletin organizasyonu ve motivasyonuyla, ama kapitalist bir devletin kaynaklarıyla yürütebiliyor. Yani Ay’ı kolonileştirme konusunda devlet politikası olarak kararlılar ve bunu yapabilecek paraları da var. Peki ama bundan ne çıkar sağlayacaklar?
Ay üzerinde maden kolonileri kurmak, uzun vadede Çin’in ayakta kalmasının yegane anahtarı olabilir. Küresel ekonominin geldiği nokta itibariyle, Çin’in ayakta kalabilmesi demek, büyük bir ekonomik çöküş ve savaş felaketin uzak kalabilmemiz için gerekli olacaktır. Çin’in büyümesini tam olarak kontrol edemediği dev bir nüfusu var ve gittikçe daha fazla kaynağa ihtiyaç duyuyor. İşin daha da kötüsü, bu nüfus şimdilik hayli genç, ancak yakında bu durum değişecek, yirmi yıl içinde yaş ortalaması yükselecek.
Çin devleti bu nüfusu doyurmak ve ısıtmak zorunda, bunun için de gereken en önemli kaynak, enerjidir. Kömür açısından bir sıkıntıları yok, ancak petrolde dışa bağımlılar. Bunun da ötesinde, fosil yakıtları gittikçe daha fazla tüketmek, ülkede kronik kirliliğe sebep oluyor. Nefes alabilmek istiyorlarsa yakın zamanda temiz enerji kaynaklarına yönelmeleri gerekiyor. Nüfus yoğunluğu nedeniyle güneş ya da rüzgar enerjisi yeterli bir çözüm olmaktan uzak, nükleer enerji bile dertlerine derman değil, üstelik yaratacağı sorunlar da cabası. Çin’in önünde tek seçenek kalıyor; füzyon.
Yıllardır üzerinde çalışılan füzyon, Güneş’in ve hidrojen bombalarının temel çalışma prensibidir. İnsanoğlu bu reaksiyonu kontrollü olarak gerçekleştirmeyi çoktan başardı, ancak bu prensiple çalışan verimli reaktörler yapabilmiş değiliz. Almanya ve Japonya gibi ülkeler bu konuya ayırdıkları bütçeleri kısıp, güneş enerjisi santrallerine yönelmeyi tercih ettiler. Amerika ise yeni nesil atom reaktörlerine yoğunlaşıyor. Fakat Çin, her şeye rağmen füzyon üzerine çalışmaktan vazgeçmiyor ve yavaş olsa da ilerliyor, çünkü başarıya ulaşabilirlerse sonuçlar muhteşem olabilir. Füzyon reaktörleri teorik olarak gezegendeki enerji sorununu en azından bir kaç asır için çözebilir.
Ancak Çin tüm teknik sorunları aşıp füzyon reaktörlerini hayata geçirebilse bile, çözmeleri gereken ciddi bir sorun daha var; yakıt. Füzyon için gereken döteryum ve trityum gibi hidrojen izotoplarını laboratuvar ortamında üretmek zor ve pahalı bir iş. Oysa bunu bedavaya yapan bir yer var; Güneş! Güneş her dakika tonlarca hidrojeni füzyon işleminde yakıyor ancak bir o kadarını da rüzgarlarıyla içinde bulunduğumuz yıldız sistemine saçıyor. Saçılan trityum ve döteryum Dünya’ya da geliyor, ancak manyetik alan yüzünden atmosfere girip yüzeyde toparlanamıyor. Ancak diğer gezegenlerde durum aynı değil, mesela Ay üzerinde yüzmilyonlarca yıldır toplanmış bulunan çok büyük miktarda izotop var. Eğer bu kaynak işlenebilirse, tüm Dünya’nın ihtiyacını karşılayacak sayıdaki füzyon reaktörünü asırlarca sorunsuz çalıştırmak mümkün olabilir. Üstelik füzyon reaktörleri klasik atom reaktörleri gibi ölümcül atıklar da üretmiyor.
İşte Çin bu yüzden Ay ile çok yakından ilgileniyor. Önümüzdeki yıllarda daha fazla robot ve hatta insan gücünü Ay’a gönderecek, orada koloni kurarak madenciliğe başlayacaklar, en azından devlet politikası bu yönde işliyor. Peki başarılı olabilecekler mi? Umarım olurlar, çünkü aksi takdirde gezegenimizde hava hayli ısınacaktır. Zaten ABD’nin Orta Doğu’yu ikinci plana itip, Pasifik filosunu güçlendirmeye başlamasının arkasında da bu korku yatmaktadır. Ama herkesin iyi bildiği bir şey var ki, çökmek üzere olan bir Çin’in ayakta kalmak için can havliyle yapacağı bir hamlenin sonuçları sadece Pasifik havzası ile sınırlı kalmayacaktır.




Güzel bir yazı olmuş. Teşekkürler.