Anasayfa Makale Death Stranding: Konusu ve Karakterleri ile Oyunu Analiz Ettik

Death Stranding: Konusu ve Karakterleri ile Oyunu Analiz Ettik

8 Kasım’da piyasaya sürülecek ve Türkçe desteği sunacak olan Death Stranding’i sizler için mercek altına aldık.

Oyunun tüm konsepti Japon yazar Kobo Abe’nin kısa öyküsüne dayanıyor. Kojima’nın yaptığı bir röportaja bu hikayeden alıntısı şu şekilde:

“İnsan tarafından icat edilen ilk araç sopadır. İnsan bu araçla kendiyle “kötü şeyler” arasına mesafe koydu. İkinci icat edilen araç ise halattır. Birinin önem verdiği şeyleri bu araçla güvene almışlardır. “

Aksiyon oyunlarının genellikle sunduğu araçlar tekme, yumruktur Bu da sopayı temsil eder. Death Stranding ise ipleri/halatları kullanarak insanların bağlantı kurmasını amaçlıyor.”

Oyunun konusunu Twitter’dan paylaştığı kısa notta ise şöyle açıklıyor:

“Death Stranding tamamen yeni türde bir aksiyon oyunu. Oyuncunun görevi izole kalmış şehirleri ve parçalara ayrılmış toplumu yeniden birleştirmek. Hikaye ve oynanış da dahil olmak üzere tüm unsurlar bağlantı temasını bir araya getirmek için oluşturuldu. Sam Porter Bridges olarak amacınız bölünmüş topluluklar arasında bağ kurabilmek.”

Peki ne oldu da bu bağı kurmak gerekti? Dünyanın başına ne geldi dediğini duyar gibiyim.

Yakın gelecekte yaşanan gizemli patlamalar gezegenimizde ilginç olayların yaşanmasına sebep olur. Nedeni bilinmeyen bu patlamalar bildiğimiz zaman/mekan çizgisini kırar ve öteki dünya – oyunda buraya Hades deniliyor- ile temas sağlanır. Bu patlamaların ardından daha sonraları Death Stranding adı verilecek olan bir dizi doğaüstü olay gerçekleşir. Hayalet benzeri yaratıklar yeryüzünde vurduğunda, dünya kitlesel bir yok oluşun eşiğine gelir.

Bilinen anlamda tüm toplumların sonu gelmiştir. Amerika Birleşik Devletleri sona ermiş ve artık UCA adını almıştır. Yani Amerika Birleşik Şehirleri. İnsanlar dış çevreden korunabilmek için kendilerini duvarların ardına gizlemişlerdir.

Dünyaya dadanmış olan yaratıkların oyundaki kısaltılmış ismi BT. Fragmanın ardından oyunun “Anahtar Özellikler” metni sızdırıldığı için bu kısaltmanın anlamını artık biliyoruz: “Beached Things”. Ama oyunun kelime seçimlerinde ciddi bir ikilik var. Her şey farklı anlamlarla kullanılıyor. Bu yüzden Beached’in terminolojisine inmek gerekiyor.

Beached İngilizce’de genellikle balinaların kıyıya vurma olayını ifade etmek için kullanılıyor. Bu çok önemli bir nokta çünkü, aynı zamanda oyunun tüm temasını da bize net bir şekilde anlatıyor.

Oyunun ismi olan Death Stranding ise Türkçe’ye Ölümün Kıyısında şeklinde çevrildi. Ama Ingilizce isim başka bir olaya referans veriyor. cetacean stranding balinaların ve yunusların kendilerini karada, genellikle bir kumsalda tutabildikleri bir fenomendir. Kıyıya vuran balinalar genellikle dehidrasyon, kendi ağırlıkları altında ezilerek veya oluşan gelgitlerin hava deliğini kapatmasından dolayı boğularak ölürler.

Şimdi biraz teori üretelim balinaların kayara vurması ile BT’ler arasında nasıl bir ilişki olabilir?

Balinaların karaya vurmasının birden fazla sebebi bulunuyor. Yaşlılık, açlık ve yollarını kaybetmekten dolayı karaya oturuyorlar. Karaya vurduklarında bir nevi arafta oluyorlar: Yani ne kendi dünyaları olan okyanustalar, ne de yeryüzündeler. Oyun ciddi bir biçimde araf üzerinden kendini tanımlıyor.

Balinaların yönlerini bulmak için manyetik alanları kullandıkları düşülüyor. İnsanların ve çevrenin etkisiyle manyetik alanları bozulan balinalar bizim yüzümüzden ölümlerine çekiliyorlar.

BT’nin açılımı ve Türkçe karşılığından bahsetmiştik: Kıyıya Vuran Şeyler. Araf zaten başlı başına arada kalmayı temsil ediyor. Bu ruhlar ne bizim dünyamızdalar ne de kendi dünyalarındalar.

Ki oyununun yeni fragmanında bir kuşun yine bu şekilde hayatını kaybettiğini görüyoruz. Peki, kuş neden ölüyor? Bu etki nasıl oluşuyor? Çünkü, Death Stranding denilen olaylar dizinde kilit rolü oynayan bir başka etmen TimeFall adı verilen yağmur.

E3 2018 fragmanında Sam ve Fragle’ın BT’ler tarafından sıkıştırıldıkları bir sekans gösteriliyor. Bu sekansta BT uzaklaşırken çiçeklerin filizlendiğini görüyoruz. Burada ismen ilk kez TimeFall referansı veriliyor. TimeFall oyun evreninde hem hikaye hem lore için büyük önem taşıyor. Birkaç farklı noktada Timefall etkilerini gördük.

Bridges’ın Corpse Disposal Team 6 ekibinden biri bu yağmura maruz kaldığında hızla yaşlanarak ölüyor. Yine ilk fragmanlardan birinde Deadman (Del Toro) Bridge Bebeğini Cliff’ten kaçırırken bu yağmuru gördüğünde ölümüne koşmaya başlıyor. Cliff ise bu yağmurda bir şekilde yaralarından kurtuluyor. Yağmur yağdığı zaman oyundaki gizemli kötülük – ya da biz böyle diyoruz- BT’ler ile yaşayanların dünyası arasındaki sınır belirsizleşiyor. Oyunda BT’leri net bir şekilde gördüğümüz her yerde yağmur yağıyor. Ayrıca sürekli olarak çiçekler açıyor, ölüyor ve zaman dengesi bozuluyor.

Kojima yağmurun önemini daha önce yaptığı bir röportajda şöyle açıklıyor:

“Oyundaki birçok karakter yağmurdan korkuyor ama Sam bu konuda hayli özel bir karakter.” Sonrasında spoiler vermemek için bu kısa kesiyor ve başka şeylerden bahsediyor.

Homo Demens liderlerinden biri olan ve Troy Baker tarafından canlandırılan Higgs bir noktada gökyüzüne akım yolluyor ve yağmur yağmasını sağlıyor. Ardından olağanüstü güçler kazanıyor. Bu olağan üstü güçleri ilk kez karakterin bize tanıtıldığı kısa bir fragmanda gördük.

Higgs yüzündeki maske yardımıyla BT’leri kontrol edebiliyor. TimeFall normal insanlar için ölüm fermanıyken, bazı insanlar Araf ve Yaşayanların dünyası arasındaki sınırın zayıflamasını kullanabiliyor. Bu insanlar kendilerine Homo Demens diyorlar.

Homo Demens göründüğünden çok fazlası ve oyun hakkında ciddi ipuçları veriyor. Fransız filozof ve Sosyolog olan Edgar Morin tarafından ortaya atılan bu kavram insanı farklı bir şekilde tanımlıyor. Morin ortaya Homo Sapiens Demens adlı bir kavram atıyor. Bir insan hem Homo Demens hem de Homo Sapiens’tir. Yani hem bilge, rasyonel hem de aşık olan, hem de duygularıyla hareket edendir. Fazla delilik de bilgelik de insanı çıldırtır, böylece Homo Demens’e dönüşür. Aklı başında olan ama aynı zamanda delirmiş olan.

Oyundaki en tehlikeli düşman grubunu da bu insanlar oluşturuyor. Aradaki bağı diğer insanlar gibi koparmak yerine, güçlendiren Hades üzerinde, BT’ler üzerinde kontrole sahip insanlar bunlar. Artık öyle bir noktaya geçmişlerdir ki Voidout yaparak iki dünya arasındaki sınırı kaldırabiliyorlar. Voidout kelimesi fragmanda bir kez geçiyor ve TimeFall’ın başlamasını tetikleyen hareketleri temsil ediyor.

Ayrıca Higgs tıpkı Sam gibi bir bebek haznesi taşıyor. Ama onun tankı tamamen kırmızı. Kısa bir fragmanda BT’leri yüzündeki maskeyi kullanarak kontrol ediyor ve onlardan bir aslan oluşturuyor. Bu da BT’lerden her zaman kaçamayacağımız bazen savaşacağımız anlamına geliyor.

Hatta Çıkış Tarihi fragmanın Japonya versiyonu normalden biraz farklı. 6 dakikada ilk kez Sam’i BT’lere karşı savaşırken görüyoruz. Oyunda şimdiden tonlarca seçim-sonuç ilişkisi olacağını ön görebiliyoruz. Savaş ya da kaç, öl ya da hayatta kal, bağ kur veya bağı yok et.

Oyunda ayrıca emin olmamakla birlikte ciddi bir petrol göndermesi sezdim. Oyunda buna Oil deniliyor ki zaten İngilizce’de Oil, petrolü ifade etmek için kullanılıyor. BT’lerin bıraktığı izler, Hades’le bağlı olanların ortaya çıktığı bölümler hem petrol üzerine kurulu. Askerlerin petrol içinden çıkması bile başlı başına ciddi bir gönderme.

Bu yüzden Death Stranding’in felsefesini anlamak gerekiyor. Oyunun ana teması yaşam ve ölüm, en azından Kojima böyle söylüyor. Ve video oyunlarındaki önemli bir mekanikten bahsediyor.

“Aksiyon oyunları bundan yaklaşık 40 yıl önce Arcade’de başladı. Bir oyuncu öldüğünde oyun biter. Devam ettiğinde zaman ölümden bir süre öncesine geri döner. İstediğiniz kadar ölmekte özgürsünüz ama her öldüğünüzde zaman biraz daha geriye gider. Bu mekanik oyuncuları jeton kullanmaya teşvik etmek için oluşturulmuştu. O günden beri de çok fazla değişmedi.”

“Oyunun en önemli temalarından biri ölüm ve yaşam. Bu yüzden insanların oyunda ölünde başlarına ne geleceğini görmelerini istiyorum. Bu bir son anlamına gelmiyor.”

İzlediğimiz 8 dakikalık fragmanda bir noktada BT’nin Sam’e saldırdığını ve öldürdüğünü görüyoruz. Bu kısımdan sonra kısa bir süreliğine FPS görüş açısına geçiliyor ve çevremizde farklı bir atmosfer oluşuyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan sahnelerin yer aldığı bu sahneler ölüm ve yaşamın arasını temsil ediyor. Kısacası Sam arafa geçiyor ve burayı istediği gibi keşfetmekte özgür. Karakterin önemli özelliklerin biri ruhunu bedeninden ayırabilmesi. Oyuncu yaşayanların dünyasına geri dönmeye hazır olduğunda, tek yapması gereken bedenine geri dönmek.

Oyunun sızdırılan Önemli Özellikler kısmı da bu dediklerimizi doğruluyor. Bu yazıda Death Is Not The End başlığı altında kilit ifadeler yer alıyor. Çatışma sırasında eğer ölürseniz kendinizi Upside-Down diyarında bulunuyorsunuz. Bu kelimeye dikkat…

Hades bu şekilde ifade ediliyor, Araf bu şekilde ifade ediliyor. Ters Yüz olmuş yeni bir dünya.

Ayrıca ilk kez burada seçimlerden bahsediliyor. Dövüş yöntemlerinizi iyi seçin diyor bize oyun. Düşmanınızı öldürmek hiç bir zaman çözüm değildir. Her ölüm sonuçları beraberinde getirir. Burada Death Stranding’in Undertale izinde gittiğini görüyoruz.

Öldürdüğünüz her düşman Hades’e gidiyor. Siz de eninde sonunda Hades’e gidiyorsunuz. Oyunda öldürdüğümüz düşmanlar bir kez daha bu kez arafta karşımıza çıkıyor olabilir.

Oyunca sürekli olarak BT’leri temsil eden iplikleri görüyoruz. Ayırca Sam’in yakalanışlarının izleri ve yaraları muhtemelen siz yeniden canlandıktan sonra da üzerinde durmaya devam ediyor.

Higgs karakterini, motivasyonlarını ve BT ile olan ilişkisini fragmanlardan tahmin edebiliyoruz. Homo Demens oyunda terörist grup olarak görülüyor ve insanların kurduğu şehirlerin güvenliğini tehdit ediyor. Ama onlarla benzer yeteneklere sahip bir başka karakter muhtemelen hikayenin en önemli kısmını oluşturuyor: Cliff

Mads Mikkelsen tarafından canlandırılan Cliff karakteri hikayede önemli rol oynuyor. İlk başlarda bize gösterilen fragmanlarda onun baş antagonist olduğunu düşündük. Kendi verdiği bir röportajda ise “Hayır, ben oyunda kötü adam değilim.” Şeklinde konuştu. Bu röportajın çok sonrasında Cliff’in geçmişine ilk kez göz atma şansımız oldu. Yayınlanan Çıkış Tarihi fragmanında şu ifadelere yer verilirken Cliff’i Hades’te görüyoruz.

Hades’ bağlı olanlar
Bağını koparamayanlar
Bağlı kalmak için mücadele edenler

Ayrıca hem fragmanın başında hem de en sonunda kendisini Bridge Baby ile konuşurken gördük. Cliff muhtemelen geçmişte Brigde isimli organizasyon için çalışıyordu. BT’ler ile bağ kurabilen ve Türkçe’ye şu an Bağ Bebekleri olarak çevrilen varlıkların da mucidi diyebiliriz. Mucidi olmasa bile muhtemelen araştırma aşamasında lider pozisyonda bulunuyordu.

Oyunda yer alan ve hiç büyümeyen bu bebekler, kullanıcısına rehberlik yapıyor. Bebeğin göbek bağından yapılan bir bağlantı sayesinde Sam, çevredeki BT’leri hissedebiliyor. Böyle bir buluşu gerçekleştirmek için yaşayanların dünyası ve Hades arasındaki bağı birçok kez aşmanız gerekiyor. Cliff bu noktada iki dünya arasında sıkışıp kalmış bir karakter olabilir.

Bağ bebekleri oyun dünyası için oldukça değerli. Bu bebeklerin nasıl oluştuğu ise halen büyük bir merak konusu. Hiç büyümeden bir tankın içinde taşıyıcılarına farkındalık sağlıyorlar. Hiç büyümüyor olmaları sağlayan şey muhtemelen içinde bulundukları sıvı. Cliff ve ekibinin TimeFall yağmurunu kullanarak bebeğinin büyümesini engellediğini varsayabiliriz.

Ayrıca Sam’in sürekli olarak yanında taşıdığı bir fotoğraf şu ana kadar yayınlanan tüm fragmanlarda bizlere gösteriliyor. Buradaki hamile kadın büyük bir gizem . Bebeğin taşıyıcı annesi olma ihtimali çok yüksek. Araştırma ekibi böyle bir bebeği geliştirebilmek için hamile kadınları sıklıkla kullanmış olmalı.

Bebek ve Cliff oyunda birlikte çözümlenecek karakterler olacak. Bebeğin neden büyümediği, çevresindeki BT’leri nasıl hissettiği ve nasıl bu kadar “her şeyin farkında” bir bebek olduğu bizlere açıklanacaktır. O zamana kadar üreteceğimiz her şey teoriden öteye geçmiyor.

Yine fotoğrafa geri dönelim. Burada ortadaki karakter Bridget ve yayınlanan fragmanda şöyle bir söz duyuyoruz: “Batıya gitmeli ve Amelie’nin başladığı işi bitirmelisin.”

Burada ciddi bir teori var. Oyunun bir noktasında Sam’in de dahil olduğu 3 kişi bir mumya etrafında konuşuyorlar. Fragmanın yayınlanmasından bir süre sonra bu cesedin Amelie olduğu ortaya atıldı. Biz Amelie karakterini sadece arafta gördük. Bazen yalnız bazen de elinde fetus ile. Yaşayanların dünyasında hiç gösterilmedi. Sam, ABD başkanıyla konuşurken soyad kullanıyor. Karakterin asıl ismi Amelie Bridget olabilir. Zaten Cliff karakteri ve Kojima’nın anlattıkları genel olarak zaman yolculuğuna işaret ediyor. Cliff’i bir bölümde fetüse şarkı söylerken, bir bölümde ise yanında iskelet askerlerle Vietnam’da görüyoruz.

Arafta gördüğümüz Amelie çoktan ölmüş olan başkan Bridget olabilir. Eğer öyleyse Sam her arafa gittiğinde hafızasında sorunlar oluşuyor. Çünkü karakter bize ilk gösterildiğinde “Beni hatırlamıyorsun, değil mi?” Şeklinde sesleniyor.

Bu kadar teori yeter biraz da oyunun multiplayer özelliklerinden bahsedelim. Hidetaka Miyazaki ve onun Dark Souls serisi oyun dünyasını baştan aşağıya değiştirmiş gibi görünüyor. Çünkü Death Stranding’de Dark Souls’un online mekaniklerinden yararlanıyor. DS serisinde her zaman başka oyuncularla beraber ilerlersiniz. Onların notları ile doğru veya yanlış yola gider, öldükleri yerleri görüp ona göre önlem alırsınız. Deat Stranding’de benzer bir mantısı benimsiyor. Diğer oyunculara destek ekipmanları yollayabilir, onlarla güvenli evleri paylaşabilir ve onların açmış olduğu yolları kullanabilirsiniz