Anasayfa Makale Sanal Gerçeklik Sizi Daha İyi Biri Yapabilir mi?

Sanal Gerçeklik Sizi Daha İyi Biri Yapabilir mi?

Geleceğin teknolojilerinden biri olarak gösterilen sanal gerçeklik sistemleri insanların karakterlerine etki edebilir mi?

Sanal gerçeklik, oyun dünyasında henüz kendisinden bekleneni tam olarak verebilmiş durumda değil. Her ne kadar Half Life: Alyx gibi başarılı birkaç yapım oyuncuların beğenisine sunulmuş olsa da teknoloji, şimdilik oyuncu kesimden beklediği ilgiyi görmüyor. Özellikle inşaat ve mimari sektöründe çokça kullanılmaya başlanan sanal gerçeklik sistemleri, araştırmalara göre, insanları daha iyi birer birey haline getirebilir.

Daha önce sanal gerçeklik deneyimini tecrübe etmiş kişiler, bu deneyimin nasıl bir his olduğunu bilmekte. Bu tecrübeyi yaşayamayan insanlar ise, uzaktan gördükleri ile yaşanabilecek olan tecrübenin neye benzediğini az çok kestirebilmekte. Sözün özüne gelecek olursak, sanal gerçeklikte yaşamış olduğumuz deneyim, fiziksel olarak farklılık göstermekte.

Sanal gerçeklik yapımlarında, gerçek kişi ile oyun içi kullanıcı (avatar) arasındaki bağlantıya embodiment (düzenleme) ismi verilmekte. VR sistemler kullanırken, bir kullanıcı olarak iyi bir embodimente (düzenleme) sahipseniz, sanal gerçeklik sisteminin içerisindeki bedeniniz kendi biyolojik bedeninizmiş gibi hissedebilirsiniz.

VR embodiment size dünyayı farklı bir bakış açısı ile keşfetme imkânı sunar. Araştırmalar gösteriyor ki kullanıcıların sanal dünyada yeni bakış açılarını deneyimleyebilmeleri, o kullanıcıların gerçek hayattaki davranışlarını değiştirebilmekte.

VR Embodiment Nasıl Çalışır?

Sanal gerçeklik oyunlarını bilmeyenler için VR embodiment yabancı bir durum gibi gelebilir. Ancak söz konusu durum o kadar da yeni değil. PC ve konsol gibi sistemlerde kullanılabilen VR teknolojisi, rol yapma oyunları, dedektiflik, bulmaca, macera ve korku oyunları gibi oyunlarda oyunculara benzer etkileri deneyimletmekte. Sanal gerçeklik teknolojileri kullanıcılara standart görüntü deneyimlerinin çok üzerinde deneyim yaşatmakta. Bu durum, VR kullanıcılarının standart 2 boyutlu ekran deneyimlerine oranla çok daha büyük bir oyuna dalma hissiyatı yakalamasına imkân veriyor. Buradaki oyuna dalma kelimesi kafa karıştırıcı gibi geliyor olabilir. Söz konusu terim, oyuncunun, oyunun içinde kendini daha fazla hissetmesi anlamına gelmekte. Yani sanal gerçeklik kullanıcıları, 2 boyutlu ekran (daha detaylı bilgi için bağlantıyı ya da kaynakça bölümünü ziyaret edebilirsiniz.) kullanan kullanıcılara göre kendilerini çok daha fazla oyunun içerisinde hissetmekte.

Bu durum, başarılı 3 boyutlu sanal ortamların, geleneksel 2 boyutlu ortamlarda kullanılan teknolojiye oranla görsel ve ses duyularını daha fazla kullanmasından kaynaklı oluşuyor. 3 boyutlu sanal ortamlarda daha fazla ve yoğun duyu kullanımının gerçekleşmesi, kullanıcının VR teknolojilerinde oluşturulan sanal dünya tarafından çevresinin tamamen sarılmasına sebep verirken, kullanıcının sanal gerçeklik teknolojisi tarafından yutulmasının önünü açıyor.

Kullanıcılar, sanal gerçeklik teknolojilerinde kullandıkları VR cihazlar ile sadece gözlüğü takarak kendilerini Eiffel kulesinin yanında ya da Everest dağının tepesinde gibi hissedebilmekte. Sanal gerçeklik teknolojilerinin bunu başarmasının altında yatan en temel sebep ise VR cihazlarının, yüksek çözünürlükte 3 boyutlu görüntüyü kullanıcıların her iki gözüne birden aynı zamanda göstermesinden kaynaklanıyor. Bu görseller 360 derecelik fotoğraf veya video kameralar ile çekilir. Daha sonra cihazlara uygulanan bu görüntüler, uygun 360 derecelik ses eşliğinde, kullanıcıyı oluşturulan sanal dünyanın gerçek olduğu yönünde kandırmaya çalışır.

Sanal Gerçeklikte Hissiyat

Dokunma hissi, yaygın bir duyusal geri bildirim yöntemi olarak kullanılmaktadır. Buna yönteme verilebilecek en basit örnek ise cep telefonu titreşimleridir. Cebinizdeki cep telefonu her titreşim sağladığında, dokunsal teknoloji ile etkileşim sağlamış oluyorsunuz.

Sanal gerçeklik sistemlerinde dokunsal geri bildirim sağlayan cihazlar mevcut. Bu cihazlar, avatarlar sanal nesleler ile etkileşime girdiğinde tetiklenen fiziksel hisleri taklit eder. Bu teknolojiye ek olarak sanal ortamda olup biteni oyuncuya yaşatabilmek adına avatarın ağırlık merkezini ve aerodinamiğini değiştiren cihazlar da mevcut. Araştırmacılara göre, sanal gerçeklik ortamları gerçek hayattaki zorlukları daha iyi tanıyabilmek adına kullanılabilir. Hatta havadan dahi dokunsal hisler yaratılabilir.

Koku duyusu, sanal sanal gerçeklik ortamlarında zihni kandırmak adına başlı başına önemli bir konu. Aroma kapsülleri kullanarak koku alma duyusunu taklit edebilen bir VR maskesi için Kickstarter’da proje sahipleri ihtiyaç duydukları fonu elde etmeyi başarmış durumda. Söz konusu projeyi buraya tıklayarak inceleyebilirsiniz.

Fazladan bu duyulara ek olarak, sanal gerçeklik teknolojileri kullanıcıya, sanal avatarları üzerinde bir vücuda sahip olma hissiyatı verirler. Sanal gerçeklik dünyasında bir bedene sahip olma hissi, çoklu duyusal geri beslemeyi senkronize ederek elde edilebilir. Örneğin, kullanıcı sanal eline dokunulduğunu gördüğü zaman aynı anda haptik hissi hissederse, sanal gerçeklik dünyasında yönetmiş olduğu bedeninin kendi bedeni olduğuna inanma olasılığı daha yüksektir. Söz konusu bu durum dünyaca ünlü lastik el deneyi ile kanıtlanmıştır.

Sanal Gerçeklikteki Bedenlerimiz Davranışlarımız Nasıl Etkiler?

İnsanlar, kim olduklarına bağlı olarak VR sistemlerdeki sahip oldukları avatarlar ile farklı tepkiler verir. Bu duruma örnek vermek gerekirse; yapılan bir araştırmada, kadın bireylerin VR ortamlarda erkek ellerine sahip olmaktan hoşlanmadığı ortaya çıkmıştır. Buna karşın, erkeklerin ise VR ortamlarda sahip oldukları elin hangi cinsiyete ait olduğuna önem vermediği gözlenmiştir.

Yine başka bir çalışma gösteriyor ki, Kafkas kökenli insanların açık tene kıyasla koyu tenli avatarlar ile temsil edilmesi, onlar açısından ırksal önyargının azalmasına yol açmakta.

Yapılan başka bir araştırmada ise sanal gerçeklikteki sahip olunan avatarların vücut şekilleri de kullanıcıların davranışlarını etkilemekte. Sanal gerçeklik platformlarında oyun oynayan oyuncuların, obez karakterlerin aksine daha ince vücut tipine sahip olan karakterleri tercih ettiği görülmüş. Bu duruma karşılık olarak sanal gerçeklik sistemlerinde zayıf yapılı karakterleri tercih eden oyuncuların, gerçek hayatta sergilemiş oldukları fiziksel aktivitelerde artış gözlenmiş.

Doğru Yolu Seçmek

Sanal bir karakteri somutlaştırma yeteneği, gerçek hayat ve sanal hayat arasındaki çizginin bulanıklaşmasına sebebiyet verebilir. Ancak sanal gerçeklik deneyimleri, cinsiyet ya da fiziksel özellik gözetmeksizin, bireylerin özgür ve olduklarından farklı kişiler gibi davranabilmelerinin kapısını kullanıcılara sonuna kadar açar.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki kullanıcılar sanal ortamlarda oluşturdukları avatarları çok daha fazla kişiselleştirmek istiyor. Yine yapılan araştırmaya göre sanal ortamlardaki kullanıcılar ve özellikle de video oyun kullanıcıları, avatarlarını farklı ırk, ten ve fiziksel kondisyon gibi konularda diledikleri gibi değiştirebilmek istiyor. Buna ek olarak oyuncular yapımcılardan çok daha derin ve detaylı avatar kişiselleştirme seçenekleri bekliyor.

Dijital dünyada özgürce karakter yaratmak büyük bir önem arz ediyor. Dilediği gibi karakter yaratabilen kullanıcılar yaratmış oldukları avatarlar ile daha iyi bağ kurabiliyorlar. Bunun sonucunda belki de gerçek hayatta deneyimleyemeyeceği şeyleri avatarları aracılığı ile deneyimleyen kullanıcılar, bunların yansımalarını günlük yaşamlarında doğrudan olmasa da dolaylı yoldan görüyorlar.

Ancak bu noktada belirtmekte fayda var ki, avatarların gerçek kişiliklere etkisi büyük oranda olumlu olmakta. Bu noktada özellikle video oyun endüstrisinde şiddet içerikli oyunlar, sanılanın aksine kullanıcıları şiddete yönlendirmek bir kenara dursun, kişilerin streslerini atabilmeleri ve daha sakin birer insan olabilmesi yolunda onlara yardımcı oluyor.

Sanal dünya oldukça eşsiz ve neredeyse sonsuz bir yer. Bu dehlizde boğulup boğulmamak, gerçek ile hayatı ayırt edecek noktaya gelip gelmeyecek olmak elbette kullanıcıların elinde.

Araştırmalara göre, hayatlarının büyük bir çoğunluğu etkilenmediği sürece, kişilerin dijital ortamlarda, özellikle de sanal gerçeklik ortamlarında faaliyet göstermesinde bir sakınca yok. İnsanların dijital ortamlarda yer alması o kişilerin günlük hayat kalitesini artırmakta. Ancak elbette burada ince çizgiyi tutturtabilmek oldukça önemli bir husus.

Kaynakça: