Kuantum bilişim, uzun süredir geleceğin teknolojisi olarak anılsa da artık hızla gerçeğe dönüşüyor. Google’ın Willow ve Microsoft’un Majorana çipleri gibi son gelişmeler, bu alanda teknik ilerlemenin beklenenden çok daha hızlı ilerlediğini gösteriyor. İngiltere hükümetinin 500 milyon sterlinlik yatırımı da kuantumun artık spekülatif bir alan değil, stratejik öncelik olarak ele alındığını ortaya koyuyor.
Kuantum devrimi, siber güvenliği altüst edebilir
Ancak buna rağmen yapılan araştırmalar teknoloji profesyonellerinin yalnızca yüzde 35’inin kuantumun yakın gelecekte ana akıma gireceğini düşündüğünü gösteriyor. Bu farkındalık eksikliği siber güvenlik açısından önemli riskler doğuruyor.
Kuantum bilgisayarlar klasik bilgisayarlardan farklı olarak bitler yerine kuantum bitlerini yani kübitleri kullanıyor. Kübitler aynı anda hem 0 hem 1 değerini alabiliyor ve birbirine dolanık hale gelebiliyor.
Bu özellik bilgisayarların çok daha karmaşık hesaplamaları aynı anda gerçekleştirmesini sağlıyor. Teoride klasik sistemlerin binlerce yıl sürecek hesaplamaları kuantum bilgisayarlar saniyeler içinde yapabiliyor.
Bu sadece hız değil kapasite anlamında da devrim. Molekül modellemeleri, lojistik optimizasyonları ve yapay zekanın gelişimi gibi birçok alanda çözülemeyen problemleri çözebilir hale geliyor.
Siber güvenlik açısından en kritik nokta mevcut şifreleme yöntemlerinin kuantum bilgisayarlarla kolayca kırılabilme ihtimali. RSA ve ECC gibi algoritmalar klasik bilgisayarların çözemeyeceği matematiksel problemler üzerine kurulu.
Ancak kuantum makineleri bu engeli aşabilecek potansiyele sahip. Bu da şimdi veriyi topla, kuantum gelince çöz stratejisinin ciddi bir tehdit haline gelmesine yol açıyor. Bugün güvenli kabul edilen finansal veriler kişisel bilgiler ve gizli iletişimler bir gecede açığa çıkabilir.
ISACA tarafından yapılan araştırmaya göre siber güvenlik uzmanlarının yüzde 67’si kuantumun önümüzdeki on yılda riskleri artıracağını düşünüyor. Buna rağmen kurumların yalnızca yüzde 4’ü kuantuma yönelik tanımlı bir stratejiye sahip.
Yüzde 52’si ise kuantumu yol haritasına bile dahil etmemiş durumda. Post-kuantum kriptografi üzerine yıllardır standartlar geliştiren NIST çalışmalarını sürdürse de, bu standartlara aşina olduğunu söyleyen uzmanların oranı yalnızca yüzde 5 seviyesinde.
Hazırlıksız yakalanma riski giderek artıyor. Eğer kuantum bilgisayarlar mevcut şifreleme yöntemlerini savunma sistemleri hazır olmadan aşarsa, bunun sonuçları küresel ölçekte operasyonel aksaklıklar, veri ihlalleri ve düzenleyici yaptırımlarla kendini gösterebilir.
Bu nedenle şirketlerin kuantum risklerini belirlemesi, şifreleme bağımlılıklarını analiz etmesi ve kuantuma dayanıklı sistemlere geçiş sürecini şimdiden başlatması gerekiyor.
Kuantum çağı yalnızca teknik bir yükseltme değil, stratejik bir dönüşüm olarak görülüyor. Hem kamu hem özel sektörün ortak hareket etmesi, eğitim yatırımlarının artması ve uzman kadroların yetiştirilmesi önümüzdeki dönemde belirleyici olacak.
Erken hazırlık yapanlar kuantum sonrası dünyada sistemlerini daha güvenli hale getirmenin yanı sıra teknolojinin sunduğu fırsatları değerlendirme konusunda da avantajlı konuma geçecek.