İş dünyasında Yapay Zeka artık tartışılan bir gelecek vaadi değil, doğrudan karar mekanizmasının parçası. Ancak son veriler, güven ile hazırlık arasında ciddi bir kopukluk olduğunu gösteriyor. Kurumlar teknolojiyi benimsiyor, fakat onu güvenilir kılacak yatırımları aynı hızda yapmıyor. Bu tablo, sadece teknik değil, aynı zamanda stratejik bir risk anlamına geliyor.
Yapay Zeka Güveni Rakamlarla Çelişiyor
SAS’ın desteğiyle hazırlanan ve IDC tarafından yayımlanan yeni etki raporu, kurumların yüzde 78’inin Yapay Zeka sistemlerine “tam güven” duyduğunu ortaya koyuyor. Buna rağmen aynı kurumların yalnızca yüzde 40’ı bu güveni destekleyecek yönetişim, açıklanabilirlik ve etik altyapılara yatırım yapıyor. Üstelik bu fark, üretken modellerin hızla yayılmasıyla daha görünür hale geliyor.
Özellikle üretken sistemlerde güven algısı oldukça yüksek. Katılımcıların neredeyse yarısı bu sistemlere tam güven duyduğunu belirtirken, geleneksel modellerde aynı oran belirgin şekilde daha düşük kalıyor. Buna karşın güvenin kaynağı, çoğu zaman teknik doğruluktan çok kullanıcı deneyimine dayanıyor.
Yapay Zeka Yatırımı Getiriyi Doğrudan Etkiliyor
Araştırma, güvenilirlik yatırımlarının sadece bir uyum meselesi olmadığını net biçimde ortaya koyuyor. Etik, şeffaf ve denetlenebilir sistemler kuran kurumlar, projelerinden elde ettikleri getiriyi iki katına çıkarma konusunda çok daha avantajlı konumda.
Bu kurumların ortak noktaları ise oldukça net:
- Açıklanabilir modeller kullanmaları
- Net yönetişim çerçeveleri oluşturmaları
- Veri kalitesini işin merkezine almaları
Bu yaklaşım sayesinde başarı oranları artıyor, projeler ise daha kısa sürede somut değere dönüşüyor. Dolayısıyla yatırım, doğrudan performansla ilişkilendiriliyor.
Türkiye Yapay Zeka Dengesiyle Ayrışıyor
Küresel tabloya bakıldığında META bölgesinde Türkiye dikkat çekici bir yerde duruyor. Güvenilirlik endeksinde üst sıralarda yer alan Türkiye, etki skorunda da küresel ortalamanın üzerine çıkıyor. Ayrıca “güven ikilemi” olarak tanımlanan, güven duyulup yatırım yapılmayan alanlarda daha dengeli bir profil sergiliyor.
Bu durum, kurumların sadece teknolojiyi benimsemediğini, aynı zamanda onu yönetme konusunda da daha bilinçli hareket ettiğini gösteriyor. Elbette tablo kusursuz değil, ancak genel denge umut verici.
Kurumlar Neden Hazır Değil
Veriler, asıl sorunun niyet değil kapasite olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Kurumların çok küçük bir bölümü yönetişim çerçevesini öncelik olarak görüyor. Sorumlu kullanım politikaları ise hâlâ istisna durumunda.
Öne çıkan temel engeller arasında zayıf veri altyapıları, yetersiz yönetişim süreçleri ve organizasyonel yetkinlik eksikliği bulunuyor. Buna ek olarak yapılandırılmamış verilerin hızlı büyümesi, kontrolü daha da zorlaştırıyor.
Güven Teknolojiyle Değil Kararla Başlıyor
Sezgisel güven kaçınılmaz olabilir. Ancak sürdürülebilir değer, yalnızca sağlam veri temeli ve net kurumsal kararlarla mümkün hale geliyor. Kurumlar için kritik eşik artık net: Güveni varsaymak değil, inşa etmek gerekiyor. Aksi halde yüksek beklenti, düşük hazırlıkla birleştiğinde kaçınılmaz bir hayal kırıklığı yaratıyor.
