MephistoGG
Kilopat
Daha fazla
- Cinsiyet
- Erkek
- Meslek
- Öğrenci
Half-Life-2 inceleme gibi bir şey:
Öncelikle açılış sekansında "Black Mesa" olayından sonra bizim bulunmadığımız süreçte yaşanan onca şeyi anlatan uzun bir sekans verilmiyor,
Çünkü bu uçsuz bucaksız hikayenin içinde yaşanan veyahut yaşanmış her olayı biz oyuncular tarafından deneyimlenmesi isteniyor, işte tam olarak bu yüzden bu yazı için Freeman karakterini tanımlarken Freeman demek yerine biz veyahut siz diyeceğim çünkü başrol sizsiniz.
Oyuna başlar başlamaz G-Man'in bizi uyandırması sonrasında araya bir daha asla sinematik girmiyor, artık başımıza gelecek her şeyi bizzat deneyimliyoruz, yaşanan yıkımı anlamaya çalışıyor bu yolculukta başımıza gelen her şeyle aklımızda ki boşlukları kendi kendimize dolduruyoruz.
(Hikaye, senaryo eleştiren kesim genellikle oyunlara kafa yormak istemeyen insanlardan oluşuyor, ne yazık ki Half-Life gibi eski oyunlar böyle değil; oyun sizi cahil yerine koymuyor, sizin kendisini keşfetmenizi istiyor.)
Şimdi oyuna dönelim, oyuna başladığımızda bir tren istasyonunda bize zorbalık eden combine Askerleri'nin gözetimi altında üzerimizde sorgu veyahut deneyler yapacakları bir mekana giriyoruz; ve artık maceramız başlıyor bu noktadan sonrası spoiler olduğu için hikaye anlatımını burada bırakacağım.
Half-Life 2 neden bir şaheser?
Bunun birçok sebebi var ama oyunun artılarından biraz bahsedersek bu soruyuda çözüme kavuşturabiliriz.
İlk olarak fizik motorundan bahsetmek istiyorum, güncel oyunlarda bile bu kadar etkili bir fizik motoru görünce bile hayret ediyorken (RDR2 gibi) aslında en deneysel fizik motoruna sahip olan Half-Life 2'nin çıktığı 2004 yılında bu oyuna sahip olanları bir düşünün.
Etraftaki objelerle fizik bulmacaları çözmek, kutuları fırlatarak parçalamak, testere bıçaklarını yerçekimi silahımız ile zombilere fırlatmak. Bunlar oyun sektörü için devrimsel yeniliklerdi.
Oyunun evreninden bahsetmezsek olmaz. Biraz dikkat ettiğinizde bile aslında gözünüze sokulmayan ama aslında görebileceğiniz en gerçekçi kurgu evrenlerden birine sahip bu oyun. Combine ırkı tarafından baskına uğrayan o kısırlaştırılmış ve sömürülmüş insanoğlunun çaresizliği, combine askerlerinin ve komutanlarının telsiz konuşmaları ile Emir alması veyahut birbirlerini yönlendirerek ilerlemesi, oyunun apokaliptik atmosferine uygun canavarların tepkileri ve tasarımları, bizim gibi sömürgeleşen Vortigaunt ırkı ile sırt sırta veren yeraltı isyancıları, bunlar oyunun evrenini zenginleştiren çok büyük faktörler.
Silah ve NPC bolluğı, istemediğiniz kadar fazla NPC ve silah barındırıyor bu oyun ve ilerledikçe daha farklı NPC'ler ile daha farklı deneyimler kazanıyorsunuz. (Zombileşmiş bir kasabada bubi tuzakları ile korku dolu anlar yaşıyor, veyahut bazen ummadığınız anda ayak sesinize gelen devasa böcekleri görüp irkiliyorsunuz, bazen ise vortigauntlar ile güçlerinizi birleştirip gaza getirici savaşlara katılıyor, bazen ise isyancılarla sokaklara dökülüp direniş başlatıyorsunuz, bazen de devasa gemi veyahut Combine robotlarını devirmeye çalışırken ter akıtıyorsunuz.) Ama bunları yaparken o kadar çok çeşitliliğe sahip oluyorsunuz ki asla sıkılamıyorsunuz.
Hikayemize gelirsek de görebileceğiniz en objektif hikaye ve en iyi hikaye anlatımına sahip bir oyun diyebiliriz, uzaylılara karşı savaşan bir asker değilsiniz, hayır. Evrenleri sömüren bir ırka karşı diğer ırklarla birleşerek mücadele eden veyahut onlarla direnen bir sivilsiniz ve sivillersiniz. Hikaye anlatımına gelecek olursak, dünyanın en iyi hikaye anlatımına sahipsiniz, neden mi? Çünkü tüm olayları kendiniz deneyilmiyorsunuz!
Kısaca Half-Life sadece bir oyun değil, sektör için bir devrimdir. Half-Life kıyaslama listelerine giremez, Half-Life ancak mario gibi oyunlar ile onur listelerine girebilir.
Okuduğunuz için teşekkür ederim, iyi oyunlar dilerim.
Öncelikle açılış sekansında "Black Mesa" olayından sonra bizim bulunmadığımız süreçte yaşanan onca şeyi anlatan uzun bir sekans verilmiyor,
Çünkü bu uçsuz bucaksız hikayenin içinde yaşanan veyahut yaşanmış her olayı biz oyuncular tarafından deneyimlenmesi isteniyor, işte tam olarak bu yüzden bu yazı için Freeman karakterini tanımlarken Freeman demek yerine biz veyahut siz diyeceğim çünkü başrol sizsiniz.
Oyuna başlar başlamaz G-Man'in bizi uyandırması sonrasında araya bir daha asla sinematik girmiyor, artık başımıza gelecek her şeyi bizzat deneyimliyoruz, yaşanan yıkımı anlamaya çalışıyor bu yolculukta başımıza gelen her şeyle aklımızda ki boşlukları kendi kendimize dolduruyoruz.
(Hikaye, senaryo eleştiren kesim genellikle oyunlara kafa yormak istemeyen insanlardan oluşuyor, ne yazık ki Half-Life gibi eski oyunlar böyle değil; oyun sizi cahil yerine koymuyor, sizin kendisini keşfetmenizi istiyor.)
Şimdi oyuna dönelim, oyuna başladığımızda bir tren istasyonunda bize zorbalık eden combine Askerleri'nin gözetimi altında üzerimizde sorgu veyahut deneyler yapacakları bir mekana giriyoruz; ve artık maceramız başlıyor bu noktadan sonrası spoiler olduğu için hikaye anlatımını burada bırakacağım.
Half-Life 2 neden bir şaheser?
Bunun birçok sebebi var ama oyunun artılarından biraz bahsedersek bu soruyuda çözüme kavuşturabiliriz.
İlk olarak fizik motorundan bahsetmek istiyorum, güncel oyunlarda bile bu kadar etkili bir fizik motoru görünce bile hayret ediyorken (RDR2 gibi) aslında en deneysel fizik motoruna sahip olan Half-Life 2'nin çıktığı 2004 yılında bu oyuna sahip olanları bir düşünün.
Etraftaki objelerle fizik bulmacaları çözmek, kutuları fırlatarak parçalamak, testere bıçaklarını yerçekimi silahımız ile zombilere fırlatmak. Bunlar oyun sektörü için devrimsel yeniliklerdi.
Oyunun evreninden bahsetmezsek olmaz. Biraz dikkat ettiğinizde bile aslında gözünüze sokulmayan ama aslında görebileceğiniz en gerçekçi kurgu evrenlerden birine sahip bu oyun. Combine ırkı tarafından baskına uğrayan o kısırlaştırılmış ve sömürülmüş insanoğlunun çaresizliği, combine askerlerinin ve komutanlarının telsiz konuşmaları ile Emir alması veyahut birbirlerini yönlendirerek ilerlemesi, oyunun apokaliptik atmosferine uygun canavarların tepkileri ve tasarımları, bizim gibi sömürgeleşen Vortigaunt ırkı ile sırt sırta veren yeraltı isyancıları, bunlar oyunun evrenini zenginleştiren çok büyük faktörler.
Silah ve NPC bolluğı, istemediğiniz kadar fazla NPC ve silah barındırıyor bu oyun ve ilerledikçe daha farklı NPC'ler ile daha farklı deneyimler kazanıyorsunuz. (Zombileşmiş bir kasabada bubi tuzakları ile korku dolu anlar yaşıyor, veyahut bazen ummadığınız anda ayak sesinize gelen devasa böcekleri görüp irkiliyorsunuz, bazen ise vortigauntlar ile güçlerinizi birleştirip gaza getirici savaşlara katılıyor, bazen ise isyancılarla sokaklara dökülüp direniş başlatıyorsunuz, bazen de devasa gemi veyahut Combine robotlarını devirmeye çalışırken ter akıtıyorsunuz.) Ama bunları yaparken o kadar çok çeşitliliğe sahip oluyorsunuz ki asla sıkılamıyorsunuz.
Hikayemize gelirsek de görebileceğiniz en objektif hikaye ve en iyi hikaye anlatımına sahip bir oyun diyebiliriz, uzaylılara karşı savaşan bir asker değilsiniz, hayır. Evrenleri sömüren bir ırka karşı diğer ırklarla birleşerek mücadele eden veyahut onlarla direnen bir sivilsiniz ve sivillersiniz. Hikaye anlatımına gelecek olursak, dünyanın en iyi hikaye anlatımına sahipsiniz, neden mi? Çünkü tüm olayları kendiniz deneyilmiyorsunuz!
Kısaca Half-Life sadece bir oyun değil, sektör için bir devrimdir. Half-Life kıyaslama listelerine giremez, Half-Life ancak mario gibi oyunlar ile onur listelerine girebilir.
Okuduğunuz için teşekkür ederim, iyi oyunlar dilerim.
Son düzenleyen: Moderatör: