Öldükten sonra ne olacak?

Evet hemen hemen herkesin merak ettiği ve kimsenin bilmediği, bilemeyeceği ama eninde sonunda öğreneceği bir garip duygu. Şu yaşımda kadar bunu çok sorguladım ama sorgularım ile kaldım, hep en başa dönüp dönüp durdum ama bu hiçbir yere varamadım o güne Kadar'da varamayacağım ölüm öyle ya da böyle karşımıza çıkacak bunu kabullendim peki ya öldükten sonra ne olacak?
Tekrar başka bir bedende başka bir kişi olarak mı dünyaya geleceğiz?
İçenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar vâdeden ve süzme baldan ırmaklar olan bir cennete mi gideceğiz?
Berzah bir ortamda Tanrı ile birlikte yeni dünyanın oluşumuna mı tanıklık edeceğiz?
Yoksa sonsuza kadar yok olup gidecek miyiz?
Evet hepsi birbirinden farklı inanışlar ve kimileriniz Müslüman kiminiz ateist ve kiminiz farklı dinlere, inanışlara mensup bir bireysiniz kuşkusuz inandığınıza göre cevap vereceksiniz bu doğru ama içinizden geçenleri de bir kenara atmayın.
Uyurken nasılsak öyle olacak. Fakat yeniden uyanana kadar uykuda olduğumuzu da bilemeyeceğiz.
 
Gerçekten de ölüm her an yakınımızda ve hayatın kıymetini bilmek çok önemli. Zorluklar ve problemler karşısında, hayatın tüm değerlerini ve ilişkilerimizi göz ardı etmemek gerek. Kendimize zarar vermek, bir çıkış yolu değil; aksine hayatın anlamını kaybetmemek için çevremizdeki insanlara, varoluşumuza sahip çıkmalıyız. Her ne kadar zor olsa da, hayatta kalmak ve başkalarına değer katmak, geriye kalan her şeyden daha kıymetli olabilir.

Ben de bir nebze böyle olduğunu düşünüyorum bazen ise reenkarnasyon mantıklı geliyor ama eğer işin ucunda reenkarnasyon varsa ve her şeyi unutup o siyah alemi geçtikten sonra tekrar dünyaya geliyorsak, bu dinleri yalancı kılacaktır. Burada belki başka bir sistem vardır veya budizm, hinduizm gibi inançlar devreye girecektir. Hint inançlarında, ölen insanların tekrar dünyaya geldiği iddia edilir. Bu ne kadar doğru, bilemeyiz; belki ben bile 1500 yıl önce yaşayan biriydim ve şu an kendim oldum. Bunu nereden bileceğiz? Her ne kadar Wiki'leri gezsek, dini kitapları araştırsak da net bir cevap hala alamayız. Şu an için tek bilinen şey ölümün uykuya benzediği, eşi benzeri olmadığıdır. Önemli olan ise, öldükten sonra o siyah alemi geçip geçmeyeceğimiz. Bunları anlamak için ne yapmamız gerektiğini ben bile bilmiyorum.

Uyurken nasılsak öyle olacak. Fakat yeniden uyanana kadar uykuda olduğumuzu da bilemeyeceğiz.

Ne kadar tartışırsak tartışalım bu soruların cevabını almamız pek mümkün gözükmüyor ama sizlerle tartışmak ve sohbet etmek beni çok müteşekkir etti dostlarım umarım her şey gönlümüzce olur ve anlam katabileceğimiz bir hayat ile devam edebiliriz.
 
Bana göre, iki mantıklı seçenek var: ya hiçlik ya da ahiret , ahiret daha ağır basıyor.

Deizm, ateizm ve agnostisizm gibi düşünce sistemlerini sağlam temellerden yoksun buluyorum, ancak bunlar genelde insanın varoluş ve evren hakkındaki sorgulamalarına yanıt arayışının birer sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Benzer şekilde, reenkarnasyon gibi kavramlar bilimsel kanıtlarla desteklenemese de milyonlarca insanın inanç sisteminde yer bulmaktadır. Tevrat’taki vahşet dolu ayetler olması veya Hristiyanlığın 'Baba, Oğul ve Kutsal Ruh' üçlemesi bana göre Tanrı kavramıyla çelişkilidir. Ancak Kuran’ın, özellikle dilsel ve içeriksel tutarlılığıyla dikkat çektiği, sistematik bir anlatım sunduğu ve teolojik çelişkilerden uzak olduğu birçok kişi tarafından kabul görmektedir. Kuran’da çelişkiler olduğu iddia edilse de, bu iddialar genellikle çürük temellere dayanmakta olup, metnin derinlemesine bir şekilde incelenmesi sonucunda tutarsızlıkların daha çok yanlış anlamalar ve bağlam dışı çıkarımlar olduğu anlaşılmaktadır.
 
Son düzenleme:
Hiçbir dinin kanıtlanabileceğini düşünmüyorum belki de ölünce hafızamız silinip yeniden hayata geliyoruzdur.
 
Kafamı karıştıran soru şu neden bütün dinler eskiden geldi mesela islamiyet dini daha yakın bir tarihte indirilseydi belki de aklımzda bir soru işareti kalmazdı ve gelen bilgilerde olduğu gibi kalıcı bir şekilde devam ederdi ve günümüzde gelseydi belki daha fazla Müslüman olacaktı neden ama eskiden geldi.
 
Yok olup gidecegiz. Cevabini da ogrenemeyecegiz cunku yok olup gidecegiz.

Kendimizi cok onemli zannediyoruz. Bir karinca olunce ne oluyor? Bir bakteri hucresi olunce ne oluyor? Insan da ayni sekilde, deforme olup dogaya karisacak, bilinc beyin olumuyle yok olacak.

Tomurcuklu ve serbetli cennet masallari uydurma, uzgunum.
 
Daha ana rahmine düşmeden önce ne isek, o olacağız. Yani olmayacağız. Hiçbir şey hissetmeyeceğiz. Ölümün içinde olmak bizi mutsuz edemeyecek çünkü hiçbir şey hissetmeyeceğiz. Ne pişmanlık, ne huzur ne korku ne de telaş hiçbiri olmayacak. Öldüğümüz zamaj öldüğümüzü anlayamayacağız. Aslında bunu dinler de redddetmiyor. Özellile İslam dininde ölünce ölürsünüz, sonra yeniden dirilince bir şeyleri yeniden hissetmeye başlarsınız.
Eğer ki ölüm sürecinden sonra yeniden bir diriliş süreci işlencekse bunu zaten hepimiz göreceğiz. Yok olmayacaksa, olmadığını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz çünkü ölüyüz. Derler ki işte bunun için hayatı dolu dolu yaşayın. Hayatı bomboş da yaşasak, ölünce ömrümüz boşa geçti diye hayıflanamayacağız, çünkü artık biz yokuz. Hiçiz. Düsünemez, hissedemez, konuşamayız.

İleride bir gün bilinci makinaya aktarabilirse (ki bu bilinç biz mi oluruz yoksa klonumuz mu bilmiyorum) belki o zaman başka yorumlar yapılır. Ama şimdilik, ölümü düşünerek yaşamamamlıyız bence. Evet bir yerde biteceğini bilelim, hayatın kısa olduğunun gerçeğine varıp saçma sapan kavgalardan kurtulalım ama sürekli kendimizi ölüm dehşetinde tutmayalım. Gidebildiğimiz yere kadar gideriz, öldüğümüzde de acı hissetmeyeceğiz zaten. Her filmin, her nesenin bir sonu olduğu gibi bizim de bir sonumuz var. Belki de olmalı, kim bilir?
 
Yok olup gidecegiz. Cevabini da ogrenemeyecegiz cunku yok olup gidecegiz.

Kendimizi cok onemli zannediyoruz. Bir karinca olunce ne oluyor? Bir bakteri hucresi olunce ne oluyor? Insan da ayni sekilde, deforme olup dogaya karisacak, bilinc beyin olumuyle yok olacak.

Tomurcuklu ve serbetli cennet masallari uydurma, uzgunum.
Eğer insanın varlığı yalnızca maddeden ibaretse, sevgi, ahlak, fedakârlık, sanat ve anlam arayışı gibi tamamen maddi ihtiyaçlarla açıklanamayan olguların kaynağı ne olabilir? Bir karınca veya bakteri biyolojik varlığının ötesine geçemez, ancak insan; kendini, evreni, ve yaratıcıyı sorgulayan, soyut kavramlar üreten bir varlıktır. Bu durum, insanın sıradan bir madde yığını olmadığını, onun maddi evrenin ötesinde bir anlam taşıdığını gösterir.
Cennet ve cehennem, insanın içindeki adalet arayışının ve ahlaki düzen özleminin karşılık bulduğu metafizik kavramlardır. Örneğin, bu dünyada zalimler yaptıklarıyla kurtulurken, mazlumların çektikleri haksızlıklar öylece unutulup gidebilir mi? Eğer ölüm her şeyin sonuysa, o zaman adalet, ahlak ve anlam gibi kavramların hiçbir değeri yoktur. Ancak insan zihni, adaletin ve anlamın ötesine geçemeyeceğini bilir ve bu, yaratıcı tarafından insana kodlanmış bir özelliktir.
Ayrıca bilimsel açıdan bakıldığında, bilincin yalnızca beyne indirgenemediği ve fiziksel boyutlarla tam olarak açıklanamadığı bilinmektedir. Bilincin kökeni ve doğası modern bilim tarafından çözülememiştir ve bu, ruh gibi fiziksel olmayan bir boyutun varlığına işaret eder. Eğer insanın bilinci yalnızca nöronların rastgele ateşlenmesinden ibaret olsaydı, özgür irade ve anlam arayışı bir illüzyon olurdu. Ancak bu tutarsız bir argümandır, çünkü insanın varlığı ve bilinci anlam aramaya yönelik bir yaratılışı gösterir.
Son olarak, materyalist bakış açısıyla her şey tesadüflere bağlanır, ancak evrendeki düzen, karmaşıklık ve hassas dengeler, bir yaratıcının varlığına işaret eder. İnsan, bir anlam ve amaç doğrultusunda yaratılmıştır; ölüm ise bu yaratılışın sonu değil, bir geçiş aşamasıdır. Hayatı yalnızca biyolojik bir süreç olarak görmek, insanın özünü reddetmek demektir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı