Ahlakın temellendirilememesi

Mehmettotales

Decapat
Katılım
20 Mayıs 2023
Mesajlar
25
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
"Kişiselleştirilebilir, ancak toplum bazında temellendirilemez: Ahlakın temellendirilemezliği"

Ahlak, insan davranışlarının doğruluğunu ve yanlışlığını belirleyen bir kavramdır. Birçok filozof, ahlakın doğası ve temellendirilmesi konusunda farklı yaklaşımlar geliştirmiştir. Ancak, antik Yunan filozoflarından, Kant'a ve Nietzsche'ye kadar birçok düşünür, ahlakın neden temellendirilemeyeceğini savunmuştur. Bu yazıda, bu düşünürlerin fikirlerinden yararlanarak ahlakın temellendirilemezliğini inceleyeceğiz.

Antik Yunan filozofları, ahlakın temellendirilemezliği konusunda önemli bir rol oynamıştır. Sokrates, ahlaki doğruluğun bilgiden kaynaklandığını savunmuştur. Ona göre, insanlar doğru olanı bildiklerinde doğruyu yapacaklardır. Ancak, insanların ahlaki bilgiye sahip olup olmadığı tartışmalıdır. Platon da ahlaki erdemleri ve ideal bir toplumu ele almıştır. Ancak, Platon'un "ideal devlet" teorisi uygulamada pek mümkün olmadığı için ahlaki temellendirme konusunda pratik bir çözüm sunmaz.

Kant, ahlakın temellendirilemezliği konusunda derin bir anlayışa sahiptir. Kant'ın "kategorik imperatif" olarak adlandırdığı prensip, evrensel ahlaki eylemi vurgular. Ancak, kant, ahlaki prensiplerin neden evrensel olduğunu veya nasıl temellendirilebileceğini açıklamada zorlanır. Ona göre, ahlakın temellendirilebilmesi için insanların aklın saf ve özgür bir biçimine erişmesi gerekmektedir. Ancak, bu ideal durum gerçek dünyada nadiren gerçekleşir.

Nietzsche, ahlakın temellendirilemezliği konusunda radikal bir yaklaşım sergiler. Ona göre, ahlaki değerler toplumların ve kültürlerin bir ürünüdür ve nihai gerçeklikleri yoktur. Nietzsche, "iyi" ve "kötü" kavramlarının toplumsal kabullere dayandığını ve farklı toplumların farklı ahlaki değerlere sahip olduğunu savunur. Bu nedenle, ahlakın temellendirilmesi, kişisel veya toplumsal perspektiflere göre değişir ve evrensel bir temele oturtulamaz.

Bu düşünürlerin fikirlerinden yola çıkarak, ahlakın temellendirilemezliği sonucuna ulaşabiliriz: Ahlak, kişisel tercihlerden ve toplumsal normlardan etkilenir, ancak nihai bir temele dayandırılamaz. İnsanların ahlaki değerlerinin kişisel deneyimleri, kültürel bağlamları ve sosyal etkileşimleri tarafından şekillendiği görülür. Bir toplum içinde bile, ahlaki değerler farklı bireyler arasında çeşitlilik gösterebilir. Bu durum, ahlakın temellendirilemezliğini ve kişiselleştirilebilirliğini vurgular.

Sonuç olarak, ahlakın temellendirilemezliği fikri, antik Yunan filozoflarından, Kant'a ve Nietzsche'ye kadar birçok düşünür tarafından desteklenmiştir. Ahlaki değerler kişisel deneyimlerden, kültürel normlardan ve toplumsal etkileşimlerden kaynaklanır. Bu nedenle, ahlak hep benzer yollardan, benzer kapılara çıkar. Her bireyin kendi ahlaki değerleri vardır ve toplum bazında evrensel bir temel bulmak zordur. Bu noktada, ahlaki çeşitliliği anlamak ve birlikte yaşamak için hoşgörü, empati ve anlayış önemlidir.
 
Yazı senin değilse alıntıladığın yeri yazmanda fayda var. Bence birçok insan ahlakını benimsediği dinden alır çünkü dini öğretilerin ezici çoğunluğu ahlaksız şeyler öğretmez. İnsanın dinden önceki ahlakı, kendisinin "kÂrlı ya da en azından zararsız" çıkabileceği mantıklı durumları yaratmak için kullanırdı. Örneğin takas yapmak; sen benim baltamı istiyorsun tamam ama bende senin başka bir şeyini alırım. Ya da Sen benim karımı elleme ben de seninkini ellemeyeceğim gibi.

Ahlakın bir diğer tanımı "bana göre"; kontrol edemediğimiz tutkulu duygu ve düşüncelerin davranışa dönüşmemesidir. Mesela cinsellik, ahlaki olarak bir hükmü olmasının nedeni, kontrol edilemeyen bir şey olması. Ya da öldürme isteği; bu tutkulu davranışları kontrol etmeyi öğrenmek iyi/kötü herkes için çıkarlı ve mantıklı bir yaklaşım olacağından buna ahlaki bir boyut kazandırmanın mantıklı olacağına kanaat getirilmiş olabilir.

Bu arada insanların, diğer primatlar ve günümüzdeki şempanzeler gibi çok baskıcı bir toplum olmasından kaynaklı "utanma" duygusunun gelişmiş ve bulunduğu toplumdaki yerini iyi bilmesinden, yapacağı eylemlerin sonucunda ne olacağını bilmesinden kaynaklı da ahlaki değerlerin geliştiğini söyleyebiliriz.
 
Ahlakın kişiden kişiye gruptan gruba toplumdan topluma milletten millete ulustan ulusa değiştiği tartışmasız bir gerçektir, bir tarafın iyi gördüğünü bir taraf kötü görür. İyilik ve kötülük algısı da sübjektiftir görecelidir.

Ahlakı ve dogmayı da sadece dinlere bağlamamak gerekiyor elbette.

Bu açıdan şöyle söyleyebiliriz ki, günümüzde ahlaka ve dogmaya olan talep fazla olsa da günümüzün ihtiyaçları göz önüne alındığında, ahlak ve dogmaya eğilim yanlıştır.

Günümüzde etik sahibi prensipli ilkeli insanlara ihtiyaç vardır.

Bu yüzden ahlak üstünden bir istişareyi doğru bulmuyorum çünkü ahlak üstüne konuşmaya değmeyecektir.

İyi Ahlakta görecelidir kötü ahlakta.

"Kişiselleştirilebilir, ancak toplum bazında temellendirilemez: Ahlakın temellendirilemezliği"

Ahlak, insan davranışlarının doğruluğunu ve yanlışlığını belirleyen bir kavramdır. Birçok filozof, ahlakın doğası ve temellendirilmesi konusunda farklı yaklaşımlar geliştirmiştir. Ancak, antik Yunan filozoflarından, Kant'a ve Nietzsche'ye kadar birçok düşünür, ahlakın neden temellendirilemeyeceğini savunmuştur. Bu yazıda, bu düşünürlerin fikirlerinden yararlanarak ahlakın temellendirilemezliğini inceleyeceğiz.

Antik Yunan filozofları, ahlakın temellendirilemezliği konusunda önemli bir rol oynamıştır. Sokrates, ahlaki doğruluğun bilgiden kaynaklandığını savunmuştur. Ona göre, insanlar doğru olanı bildiklerinde doğruyu yapacaklardır. Ancak, insanların ahlaki bilgiye sahip olup olmadığı tartışmalıdır. Platon da ahlaki erdemleri ve ideal bir toplumu ele almıştır. Ancak, Platon'un "ideal devlet" teorisi uygulamada pek mümkün olmadığı için ahlaki temellendirme konusunda pratik bir çözüm sunmaz.

Kant, ahlakın temellendirilemezliği konusunda derin bir anlayışa sahiptir. Kant'ın "kategorik imperatif" olarak adlandırdığı prensip, evrensel ahlaki eylemi vurgular. Ancak, kant, ahlaki prensiplerin neden evrensel olduğunu veya nasıl temellendirilebileceğini açıklamada zorlanır. Ona göre, ahlakın temellendirilebilmesi için insanların aklın saf ve özgür bir biçimine erişmesi gerekmektedir. Ancak, bu ideal durum gerçek dünyada nadiren gerçekleşir.

Nietzsche, ahlakın temellendirilemezliği konusunda radikal bir yaklaşım sergiler. Ona göre, ahlaki değerler toplumların ve kültürlerin bir ürünüdür ve nihai gerçeklikleri yoktur. Nietzsche, "iyi" ve "kötü" kavramlarının toplumsal kabullere dayandığını ve farklı toplumların farklı ahlaki değerlere sahip olduğunu savunur. Bu nedenle, ahlakın temellendirilmesi, kişisel veya toplumsal perspektiflere göre değişir ve evrensel bir temele oturtulamaz.

Bu düşünürlerin fikirlerinden yola çıkarak, ahlakın temellendirilemezliği sonucuna ulaşabiliriz: Ahlak, kişisel tercihlerden ve toplumsal normlardan etkilenir, ancak nihai bir temele dayandırılamaz. İnsanların ahlaki değerlerinin kişisel deneyimleri, kültürel bağlamları ve sosyal etkileşimleri tarafından şekillendiği görülür. Bir toplum içinde bile, ahlaki değerler farklı bireyler arasında çeşitlilik gösterebilir. Bu durum, ahlakın temellendirilemezliğini ve kişiselleştirilebilirliğini vurgular.

Sonuç olarak, ahlakın temellendirilemezliği fikri, antik Yunan filozoflarından, Kant'a ve Nietzsche'ye kadar birçok düşünür tarafından desteklenmiştir. Ahlaki değerler kişisel deneyimlerden, kültürel normlardan ve toplumsal etkileşimlerden kaynaklanır. Bu nedenle, ahlak hep benzer yollardan, benzer kapılara çıkar. Her bireyin kendi ahlaki değerleri vardır ve toplum bazında evrensel bir temel bulmak zordur. Bu noktada, ahlaki çeşitliliği anlamak ve birlikte yaşamak için hoşgörü, empati ve anlayış önemlidir.
 
Cinsellik kontrol edilemiyor denilebilir, aslında su içmek te kontrol edilemiyor. Kontrol ancak bu ihtiyacın karşılanması ile mümkün yani su içme dürtüsünü ancak su içerek kontrol altına alabiliriz. O zaman şu sorun ortaya çıkıyor "cinsellik yaşanmasada olur o yüzden kontrol etmek -kısıtlamak ya da yok saymak makul" bana göre tanrı -yaratıcı veya Allah asla böyle demiyor yaratıcı nasıl su iç diyorsa aynen cinselliğide ihtiyacın olduğunda yaşa diyor. Bunun nasıl yaşanacağını insan zihni şekillendiriyor. Çok cahil bir insan sokaktaki kadını taciz bile edebilir çok doğal bir davranıştır bunu önlemek için istisnasız herkese cinsel özgürlük -eğitim ve maddi olanaklar vermek gerekiyor. Yani örnek veriyorum bir erkeğe maddi olanaklar ve eğitim verseniz dahi dişi sinek olmayan bir yere atarsanız karşı cins ile karşılaştığında sex ihtiyacını karşılamak ister ve bu hakkıdır. Bu bakımdan uç nokta olarak herkese Burak özçivit hayatı vereceksin yoksa ne tacizin ne de tecavüzün önüne geçemezsin.
 
Din ahlakı yaratmadı, ahlak din kurallarını yarattı. Ahlakın kaynağı vicdanımız, aklımız ve toplum içinde yaşadığımızdan gelişmiş olan empati yeteneğimizdir. Ayrıca sanki dindar insanlar, dindar ülkeler çok ahlaklıymış gibi din olmadan ahlak olmaz demeniz çok gülünç.
 
Bir çok insan bastırılmış olmanın bir etkisi diye düşünür, sorun ahlakta değildir sorun bastırılmış olanların yozlaşması sapması gibin bir savunma yapılır.

Hep bahanedir, bahaneler de mesnetsizdir, Ahlak işte bahanelerin onandığı toplum aklanma kurumudur.

Örneğin bir istişarede makale önerirsiniz aynı şekilde ahlaklı toplumda ihtiyaç hasıl olduğunda aklanmak için ahlak kurumlarına sarılır.

O yüzden ahlak yargıları herkesten herkese değişir.

Ahlak çıkarcılıktır diyorum ben, Herkesin çıkarı da farklıdır algısı da farklıdır zihniyeti de.

Haliyle yüz bin tane ahlak mı daha uygulanabilirdir, yoksa bir tane etik mi?

Örneğin işine gelince ahlaka sarılıp işine gelince de anayasal haklara sığınanlara ne cevap vermeliyiz?

Bu açıdan ahlak sınırsız hoşgörü sınırlarını zorlayan fanatikliğin tezahüründen başka şey değildir diye düşünürüm ben.

@Dante_11 şunu ifade etmem gerek, işine geldiği gibi umarsızca sınırları zorlayanlara tıpkı bir cezaevi ya da rehabilitasyon gibi, sınırları zorlarken ki girdikleri hallere göre bir ortam yaratıp onları da bunun içine atıp statüsünü düşürdüğünüzde ben açıkçası bunun da taraftarıyım.

Örneğin dünyada bunun örneğini SECOND CHANCE ile görebiliriz, O güne değin oldukça fanatik takılan grup Suriye'de yaşanan sıkıntılardan dolayı bu sefer, öncesinde vatandaşları oldukları ülkelere geri dönmek istediler. Geri dönemediler ama bunun için tüm dünyada Second Chance isimli bir akım başlattılar.

Açıkçası insanların artık bu şekillerde eğitilmesi gerektiğinin taraftarıyım.

Çünkü olgusal ve nesnel olarak biz bunların gereken dersi aldıklarına dair gözlemde bulunabiliyoruz.

Bu dersler çok acı şekillerde de cereyan edebilir ama yapacak bir şey yok o kişinin hür iradesiyle aldığı karardır ampüte edilmek gibi.

Din ahlakı yaratmadı, ahlak din kurallarını yarattı. Ahlakın kaynağı vicdanımız, aklımız ve toplum içinde yaşadığımızdan gelişmiş olan empati yeteneğimizdir. Ayrıca sanki dindar insanlar, dindar ülkeler çok ahlaklıymış gibi din olmadan ahlak olmaz demeniz çok gülünç.
 
Son düzenleme:
Ahlak dediğimiz şey dine dayanmaz. Ahlak canlının özünde vardır. Ahlakın kaynağı dindir diyen bir insan Bonobo ve Ateist adlı kitabı okumasını tavsiye ediyorum. Bonobolar hakkında yapılan bir gözlemde bu canlıların kendi içerisinde ahlaka sahip olduğunu ortaya koyuyor. Bu canlılar Müslüman değil ve dinden bir haber.

Tabi burası işin siyasi kısmı ama ahlak dinle bağlantılı olsaydı bu kadar dindar insanın durumu böyle olmazdı. :)
 

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı