Avupa'nın göbeğinde bir insanlık suçu: Srebrenitsa Katliamı

tarihi_olaylar_srebrenitsa-katliami-jpg_95677354_1425316897.jpg


Bugün, Srebrenitsa Katliamı'nın 25. yıldönümü. Ölenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına, geride kalanlara baş sağlığı diliyorum.

Srebrenitsa Katliamı ya da Srebrenitsa Soykırımı, 1991-1995 Yugoslavya İç Savaşı (Hırvatistan Savaşı ve Bosna Savaşı)'nda Sırp Cumhuriyeti Ordusu'nun Srebrenitsa'ya karşı giriştiği Krivaya '95 Harekâtı esnasında Temmuz 1995'te yaşanan ve en az 8.372 Bosnalı'nın Bosna-Hersek'in Srebrenitsa kentinde, general Ratko Mladiç komutasındaki ağır silahlarla donatılmış Bosna Sırp ordusu tarafından öldürülmesine verilen addır.

Katliamda bir kısım kadın ve küçük yaşta çocuğun da öldürüldüğü, belgelerle kanıtlanmıştır. Sırp Cumhuriyeti Ordusunun dışında katliama "Akrepler" olarak tanınan Sırbistan özel güvenlik güçleri de katılmıştır. Birleşmiş Milletler Srebrenitsa'yı güvenli bölge ilan etmiş olmasına karşın 400 silahlı Hollanda barış gücü askerinin varlığı katliamı önleyememiştir.

Öldürülen Bosnalı sivillerden birisi olan, 13 yaşındaki Sadık Ömer Hüseinoviç'in mezarı Srebrenitsa katliami II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı olması ve Avrupa'daki hukuksal olarak ilk kez belgelenmiş soykırım olması açısından da önem taşır.

Bu acı olay benim için; bilim ve teknolojide gelişmiş sözde medeni Avrupa'nın, gerçek yüzünü görme fırsatı olmuştu. Binlerce insan, genç - yaşlı - kadın - çocuk demeden katledilmiş, adeta soykırım gerçekleştirilmişti. Bu olayı ilk araştırmaya başladığımda tüylerim diken diken olmuştu. Okudukça insanın boğazı düğümleniyor. 2 sene önce, o toprakları ziyaret etmemle daha da anlamlı oldu benim için. Hem insanı hem de toprağı, huzurlu geçen onca senelerin ardından, 20. Yüzyıl'da çok büyük acılar çekti. Bu acıdan nasibini almayan bir tek taş bile kalmadı.

Bosna Hersek savaşı ve o dönemin siyasi durumlarıyla ilgili bir alıntı: (Kaynak: Türkiye’nin Bosna Hersek Savaşı’ndaki Politikası )

Yine Türk kadın derneklerinin temsilcileri 24 Ağustos 1992 tarihinde, ortak bir basın toplantısı yaptılar. Bütün
kadınlar adına konuşma yapan ‘’Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’’ Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan değişen ve
bütünleşen dünyada sınırlar ortadan kalkarken, ırkçı ve fanatik temellere dayanan Bosna Hersek katliamına karşı
bütün dünya kadınlarını dayanışmaya çağırmıştır.[73] Ayrıca 8 Mart 1933 Dünya Kadınlar gününde Ankara’da
yürüyüş yapan binlerce kadın Bosna Hersek’te yaşananları kınamak için BM Temsilciliğine siyah bir çelenk
bırakmıştır.

...

Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar, Balkanlar ile Türk-Müslüman fonetiği her zaman yakınlık
içinde olmuştur. Nitekim Balkanların Osmanlı’dan kopuşu ve ardından gelişen Yugoslavya’nın dağılması sürecinde
yaşanan tüm krizlerde, Türkiye dış politikasının zaman zaman azalarak da olsa sürekli devam eden bir Balkan
politikası mevcuttur.

Türkiye’nin Balkanlarda ekonomik ve askeri olarak işbirliği içinde olduğunu ve Balkanlardaki Müslüman ve Türklere
yardım ettiği dönemler göz önüne alındığında, Türkiye’nin bazı eksiklikleri ile birlikte, gücünün yettiği ölçüde her şeyi
yapmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Daha başka neler yapılabilirdi? Ya da Türkiye ne yapmaya çalışıyordu? diye
sorduğumuzda, ‘’BM yapısı içerisinde daha fazla yer alabilirdi, Bosna Hersek krizi dış politikada ana gündem
maddesi olarak kendini bulabilirdi’’ şeklinde görüşlere rastlamak mümkündür.

Türkiye Bosna Hersek meselesine yaklaşımında 1990’lı yıllar itibariyle bölgede süren barış gücü operasyonlarına
katılarak, özellikle ABD ile geliştirdiği yakın ilişki ile siyasi bir süreç içerisine girmişti. Bosna Hersek‘ deki sorunlara
yaklaşımında Türkiye Cumhuriyeti’nin hegemonyacı ya da emperyalist bir politikası olmamıştır. Zaten Türkiye, bu
soruna uluslararası bir çerçevede katılmıştır. Asla tek başına Bosna Hersek topraklarına egemen olma gibi bir amaç
gütmemiştir. Bölgenin istikrarı ve korunması Türkiye’nin temel hedefi olmuştur. Çünkü bölge ile tarihsel bağların
dışında etnik ve dini aidiyetlerin yakınlığı ve demografik yapının Türk-Osmanlı sentezinden kaynaklanıyor olması bu
hedefin genel çıkarımı olmuştur.

Bosna Savaşında yaşanan acı tecrübeler göstermiştir ki, bütün uluslararası çabaların ve barış görüşmelerinin
ötesinde Bosna’yı yaşatacak en önemli unsur, Boşnakların siyasi bağımsızlık iradesi ve bu iradenin fiili güç olarak
askeri alanda kendisini göstermesiyle mevcut bulacaktır. Tarih boyunca hiçbir millet başka bir milletin lütfu ve
vesayeti ile bağımsızlığını garanti altına almamıştır.[76] Bosna Hersek’te yaşanan siyasi ve diplomatik
başarısızlıklar ile birlikte uluslararası toplum, bir sonraki Balkan coğrafyasında yaşanan olaylara daha temkinli ve
daha hızlı bir şekilde dahil olmaya başlamıştır. Çünkü Boşnaklar, Bosna Hersek meselesinde Dayton sonrasında
dahi yalnız kalarak kendini tam anlamıyla uluslararası aktörlerin içinde ifade edememiştir.
Fakat yine de Bosna Hersek Türkiye için ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Türkiye’de her kim iktidarda olursa olsun
Ankara Bosna Hersek’te yaşananlara karşı seyirci olmamıştır. Ankara bölgesel düzeyde Bosna-Hersek’e ilişkin olan
politikasını bir sonraki ortamda uluslararası düzeye de taşıyabilmeyi amaçlamalıdır. Bosna-Hersek’in AB üyeliğinin
hızlandırılması konusuna daha fazla katkı sağlayabilmelidir.

Ayrıca Yugoslavya’nın dağılmasına neden olan olayların sorumlusu Boşnaklar değildir. Bosna Hersek dramının esas
sorumlusu Sırp milliyetçiliğidir. Bu süreçte yaşanan politik ortama baktığımızda, Sırpların Boşnaklara karşı askeri
ve ekonomik açıdan güçlü olmalarının avantajlarını kullanarak bir etnik temizlik işine giriştiklerini söylemek
mümkündür. Bu sürede yaşananları Türk kamuoyu da soykırıma dönük olarak bulduklarını Sırpların yaptıklarının
ırkçı birer uygulama olduğunu ve de Boşnakların açıkça o bölgede katliamlara maruz kaldıklarını belirtmişlerdir.
Yaşananlar gösteriyor ki, Bosna Hersek meselesi bir kriz, ardından bir savaş ve her şeyin ötesinde bir katliama
dönüşerek bir dram haline gelmiştir. Türk dış politikası bu sürede Bosna-Hersek için yaptığı ve yapmaya çalıştığı
siyasi olgularını 2015 Türkiye’sinde de hala devam ettirmektedir. Bosna Hersek Türkiye Cumhuriyeti ve aktörlerinin
taviz vermediği bir dış politika unsuru olarak belirli şekillerde günümüzde de sürmektedir.

Geçen sene de Bosna Savaşı ve Mostar Köprü'sü hakkında kısa bir yazı yazmıştım. Sırplar'ın gözü öyle dönmüştü ki, Osmanlı'nın seneler önce iki yakayı, birçok milleti birbirine bağlamak için yaptığı köprüye dahi tahammül edemediler...


Balkanlar'ın ve özelinde Bosna'nın benim için kıymeti çok büyük ve özeldir.

Bu tür acıların birdaha yaşanmaması, çocukların huzurla büyümesi temennisiyle...
 
Eki Görüntüle 613005

Bugün, Srebrenitsa Katliamı'nın 25. yıldönümü. Ölenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına, geride kalanlara baş sağlığı diliyorum.



Bu acı olay benim için; bilim ve teknolojide gelişmiş sözde medeni Avrupa'nın, gerçek yüzünü görme fırsatı olmuştu. Binlerce insan, genç - yaşlı - kadın - çocuk demeden katledilmiş, adeta soykırım gerçekleştirilmişti. Bu olayı ilk araştırmaya başladığımda tüylerim diken diken olmuştu. Okudukça insanın boğazı düğümleniyor. 2 sene önce, o toprakları ziyaret etmemle daha da anlamlı oldu benim için. Hem insanı hem de toprağı, huzurlu geçen onca senelerin ardından, 20. Yüzyıl'da çok büyük acılar çekti. Bu acıdan nasibini almayan bir tek taş bile kalmadı.

Bosna Hersek savaşı ve o dönemin siyasi durumlarıyla ilgili bir alıntı: (Kaynak: Türkiye’nin Bosna Hersek Savaşı’ndaki Politikası )



Geçen sene de Bosna Savaşı ve Mostar Köprü'sü hakkında kısa bir yazı yazmıştım. Sırplar'ın gözü öyle dönmüştü ki, Osmanlı'nın seneler önce iki yakayı, birçok milleti birbirine bağlamak için yaptığı köprüye dahi tahammül edemediler...


Balkanlar'ın ve özelinde Bosna'nın benim için kıymeti çok büyük ve özeldir.

Bu tür acıların birdaha yaşanmaması, çocukların huzurla büyümesi temennisiyle...
Mehmet Akif Ersoy ne de güzel demiş medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar
 
Avrupa medeni değil. Teknolojide istedikleri kadar ilerde olabilirler, GSMH değerleri tavan yapabilir, umrumda bile değil.

Avrupa medeniyet falan değil. Avrupa'nın medeniyet olduğuna ancak Avrupa sevicileri kanar. Gelişmişlik bir medeniyet göstergesi değildir, insanlığınızı gelişmişlik ile ölçemezsiniz.
 

Geri
Yukarı