Düşünce ve hareket ilişkisi


Kesinlikle. Soruları, harekete ya da çabaya bağlama sebebim de buydu aslında. Bir insanı uygulamaya geçirmediği düşünceler üzerinden değerlendiremeyiz. Sadece düşünceleri sebebiyle, baş tacı edemeyeceğimiz gibi.
 
Konuda bir sıkıntı var, ona değinmek istiyorum. Tabii benim bir yanlış anlayışım söz konusuysa ekleyin lütfen.

İnsanın kişisel çıkarını öncelemeye yönelik tercihlerinden bahsetmişsiniz ve buna yönelik bir problem ortaya koymuşsunuz. Ancak bahsedilen problemi bahsettiğiniz durum direkt olarak doğurmuyor. İnsanların çıkarcı olabilmelerinden bahsetmişsiniz, ki bu doğru fakat bu durumun bahsettiğiniz problemi doğurması için bunun insanların genelinin yaptıkları seçimlerinin özünün bu "çıkar" meselesi olması lazım diye düşünüyorum.

Ailemizle olan ilişkilerimizde çıkarı önceliyor muyuz? Bu sadece ailemiz zorunda olmak değil, çok yakınlarımızla olan iletişim içerisinde hâlâ bir çıkar önceleme durumu var mı? Bu tür kişilerle olan ilişkilerimizde bazen çıkarımızın zarar görmesine müsaade etmiyor muyuz? Ailemizden birisinin bir eyleminde kazançlı olsak bile, o kişinin zarar göreceği bilincindeysek buna müsaade eder miyiz peki?

Bence bu soruların cevapları işi daha da kompleksleştiriyor. Bizler diğerkâm mı yoksa bencil miyiz? Ya da insanlarının genelini kapsayan bir öz geçerli mi? Diğerkâmlık veya bencil tutumlarımızda genetik yapımızın etkisi var mı, varsa ne seviyede? Eğer farklı genetik yapılar insanları farklı tutumlara yönlendiriyorsa sizin yaptığınız gibi insanların genelini kapsayan bir problem oluşturmak doğru mudur? Eğer insanların bu tutumları genetik olarak şekilleniyorsa, onları ne raddede suçlayabiliriz?
 

Her insanın belli bir noktada kendi varlığını koruması gerekir. Bu koruma içgüdüsü tabii ki gereklidir. Fakat aşırılaştığı vakit, problemlerlerin ortaya çıkması da söz konusudur. İşin içine birliktelikler girdiği vakit, bu hususta bir dengenin gerekliliği ortaya çıkmaktadır.


Dediğiniz gibi sorular, bir karmaşıklık oluşturuyor tabii ama bakışınıza göre, temelde bu da bir nevi "kendini kollama" hususuna bağlanabilir. Sonuçta, biz direkt ilişki kurduklarımızla olan bağımız sayesinde, onların da iyiliğini; dışarda kalanlara nazaran daha önde tutmuyor muyuz?

Bir de konunun özünde, "kişisel çıkar" ile alakalı kurduğum ortaklık aslında harekette de bir ortaklık olduğu vakit, anlaşılabilir. Hareketin etkilerini değerlendirerek, düşüncenin ve buna sahip olan kişinin, yararlı ya da zararlı olduğu ayrımını yapmamız gerekirken; sadece düşünce ya da ilişki bağımız sebebiyle, bu kişilerin çoğu zararlı hareketini görmezden gelebilmekteyiz. Duygularımız, önceliklerimiz, doğal dürtülerimiz; iyi ve kötüyü değerlendirme yetimizin önüne çokça geçebilmektedir.
 
Son düzenleme:
Güzel bir nokta ancak bunu çıkarcı bir tutum olarak kabul etmek doğru olmaz diye düşünüyorum. Çıkarcılık bireysel bir tutumken bu kolektif bir tutumdur. Kolektif bir çıkar yine güdülür ancak bu çıkar bireysel değildir, bireyin kendisinin menfaatlerine hizmet etmez. Bu sebeple kanımca buna çıkarcılık demek doğru olmaz.

Kendi milletinin yararını diğerlerine nazaran daha üstte tutan bir milliyetçinin durumunu da bu konu üstünden konuşabiliriz. Bir milliyetçi kendi çıkarlarını yok sayarak, hatta bunları feda ederek kendi milletinin menfaatine işlere başvurabilir. Bu da yukarıdaki örneği bir nevi benzediği gibi bu da kanımca çıkarcılık değildir. Kolektif bir çıkar güdülse de bu çıkar bireyin kendisinin menfaatine değildir.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için çerezleri kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…