Filistin, Osmanlı'ya ihanet etti mi?

Ester Hirsch

Hectopat
Katılım
23 Haziran 2019
Mesajlar
2.030
Çözümler
1
Yer
İsrail
Anadolu Ajansı'nın geçtiği bir haber, gazetelerde oldukça küçük şekilde yeraldı: Filistinli lider Yaser Arafat, Mescid-i Aksa'yı Türkiye'nin korumasını istemiş, Filistinli bakan Salim Tamari de "Osmanlı Türkünün kıymetini bilemedik. İhanetin bedelini ödemeye devam ediyoruz" demişti.(Murat Bardakçı‘dan alıntı)

Aynı sözleri bundan tam 73 yıl önce bir başka Arap lider, birinci dünya savaşı sonrasında Arap yarımadası ile Orta Doğu'nun elimizden çıkmasıyla neticelenen Arap isyanını İngiliz casuslarıyla başlatan Şerif Hüseyin 1931 Mayıs'ında sürgünde yaşadığı Amman'da ölüm döşeğindeyken "Osmanlı'ya kılıç çekmemeliydim, ihanetimin bedelini ödüyorum" diye itirafta bulunmuştu. Filistin devlet başkanı Yaser Arafat Mescid-i Aksa'yı Türkiye'nin korumasını istemiş, Filistinli bakan Salim Tamari de "Osmanlı Türkünün kıymetini bilemedik. İhanetin bedelini ödemeye devam ediyoruz" demişti.

Yaser Arafat ve bakanı, bu sözleri Filistin'e giden Türkiye-Filistin Parlamentolararası Dostluk Grubunun üyeleri ile görüştükleri sırada söylemişlerdi. Grubun başkanı olan AKP Manisa milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, gezi dönüşü TBMM'de bir basın toplantısı yaptı ve Yaser Arafat'ın "Türkiye gerçek dostumuzdur, bize yardım eder. Mescid-i Aksa'nın adını siz verdiniz. Orası sizin, siz koruyun" dediğini söyledi. Yine Hüseyin Tanrıverdi'nin söylediklerine göre filistinli bakan Salim Tamari de "Osmanlı Türkünün kıymetini bilemedik. Onlara ihanet ettik. İhanetin bedelini ödedik, ödemeye devam ediyoruz" diye yakınmıştı.

Murat Bardakçı yazısında "Arafat'ın söyledikleri beni önce şaşırttı. Filistinli lider Mescid-i Aksa'nın adını siz verdiniz derken hata ediyordu, üstelik bu hata öyle pek küçük değil, oldukça büyüktü; zira Kudüs'teki meşhur Mescid-i Aksa'ya bu ismi biz vermemiştik. Mescid-i Aksa sözü Kur'an'da geçerdi ve cami, hazreti Muhammed'in miraca çıkmasından bahseden İsra suresinde aynen bu adla anılırdı. Demek ki Yaser Arafat çektiği sıkıntıların, yaşının ve hastalığının etkisiyle artık böyle hatalar yapmaya başlamıştı.” diye şaşkınlığını dile getirmişti.

Ama Arafat'ın bakanının, yani Salim Tamari'nin sözlerini okuyunca, "Ben böyle günah çıkarmaları daha önce bir yerlerden işitmiştim" diye düşündüm. Bu ifadeler Orta Doğu'nun bir başka liderinin, bundan tam 73 sene önce söyledikleriyle tıpatıp aynıydı: Arap yarımadası'nın ve Orta Doğu'nun birinci dünya savaşında elimizden çıkmasıyla neticelenen Arap isyanını başlatan Mekke şerifi Hüseyin'in 1931 Mayıs'ında Amman'da ölüm döşeğinde iken söylediği son sözleriyle, meğerse dinden çıkmışız.

İşte, bize karşı ilan ettiği cihadla on binlerce askerimizin çöllerde can vermesine sebep olan Şerif Hüseyin'in isyanının ve seneler sonraki pişmanlığının kısa öyküsü:

Bizim Şerif Hüseyin dediğimiz Hüseyin bin Ali, 1856'da Mekke'de doğdu. Sultan Abdülhamid'in iktidarı sırasında Arap bağımsızlığı hevesine düştüğü farkedilince İstanbul'dan ayrılması yasaklandı. Senelerce evinden dışarıya adım atamadı ama Abdülhamid'i deviren ittihatçılar akıl almaz bir iş yapıp Hüseyin'i Mekke'ye emir tayin ettiler.

Derken birinci dünya savaşı patladı ve Hüseyin'in Ingilizler'le çok önceden başlayan teması semeresini verdi, kendisini Hicaz kralı ilan etti ve zamanın hükümdarı Sultan Reşad'ın ilan ettiği cihada karşı iki ayrı cihad bildirisiyle cevap verdi. 26 Haziran 1916 tarihli ilk bildirisi, "Türkler dinden çıktılar. İslam'ın kanunlarını ve geleneklerini ihlál ediyorlar. Artık Allah'ın emirlerine uymuyor, emredilenin aksini yapıyor, biz Araplar'ın asırlardır devam edegelen adetlerine saygı göstermiyorlar” diye başlıyor," Araplar'ın Türk idaresine karşı cihada girişmeleri farzdır…" sözleriyle bitiyordu. 10 Eylül 1916'daki ikinci bildirisinde ise "İslam dünyasındaki bütün kardeşlerimi bu yıkıcı, bozguncu, aptal ve alçak kişilere (yani, biz Türkler'e) itaat etmemeye çağırıyorum. Allah'a itaat etmeyenlere itaat edilmez!" diyordu. İngilizler'in meşhur casusu Lawrens'in Arap kabilelere dağıttığı altınlar Arap dünyasına İstanbul'daki sultan-halifenin ilan ettiği cihaddan daha cazip geldi ve Şerif Hüseyin'in başlattığı isyanla sadece Arap yarımadasını ve Orta Doğu'yu değil, on binlerce askerimizi de geri gelmemecesine oralarda bıraktık.

Ama bizim uğradığımız bütün bu kayıplar Şerif Hüseyin'e de bir şey kazandırmadı ve hayalleri boş çıktı. Krallığından sonra ilan ettiği hilafetini kendisine bağlı birkaç kabile dışında hiç kimse tanımadı, sonra talihi tersine döndü ve Arabistan Krallığı tahtını 1924'te Suudi Arabistan'ın şimdiki hakimi olan Suudi hanedanının kurucusu İbn-i Suud'a terkedip Kıbrıs'a kaçmak zorunda kaldı.

Şerif Hüseyin, 1931 Haziran'ının ilk haftasında Amman'da, sürgünde öldü. Başında bekleyenler ölümünden birkaç gün önce, henüz kendisini kaybetmediği sırada "Osmanlı'ya kılıç çekmemeliydim. İhanetimin bedelini ödüyorum" diye sayıkladığını ve liderliğini yaptığı isyanın ailesinin üzerine bir lanet, bir şeamet getirmesi endişeleri içerisinde can verdiğine şahit oldular. Oğullarının hiçbiri yatağında can veremedi, ya bir suikastte yahut şaibeli ameliyatlarda ölüp gittiler. Uğursuzluk torunlarına kadar uzandı ve soyundan gelen birçok kral hayattan aynı şekilde ayrıldı.

Filistin'in halini padişah torunundan okuyun; Kudüs'te 401 sene boyunca devam eden hákimiyetimiz, İngiliz generali Sir Edmund Henry Hynmann Allenby'nin 1917'nin 9 Aralık günü Araplar'ın "Babu'l-Halil" yani "Hazreti İbrahim Kapısı" manasına gelen "Halil Kapısı" dedikleri Yafa Kapısından şehre girmesiyle noktalanmıştı.

1914'te durup dururken girdiğimiz dünya savaşı sonrasında çöken cephelerimizin arasında Filistin de vardı. İngiliz ordusunun 7 Kasım 1917'de başlattığı son saldırıya karşı koyamamış ve çekilmeye başlamıştık. Önce Gazze'yi verdik, sonra 120 kilometre geriye gittik ve Suriye'de tutunmaya çalıştığımız sırada Filistin'in tamamı bir anda elimizden çıkıverdi.

Tam 401 sene boyunca başında İstanbul'dan giden idarecilerin bulunduğu kudüs artık İngilizlerindi. "Böyle kutsal bir şehre at üzerinde girilmez" diyen general Allenby, 9 Aralık'ta Yafa Kapısından Kudüs'e adımını attığı sırada birçok Avrupa ülkesinde kiliseler zafer çanı çalmadaydı.

Demek ki Arap-Filistin fark etmiyor; bizzat yöneticilerinin ağzından duydunuz; hepsi Osmanlı'yı arkadan vurmuşlar. Şimdi Kudüs'ü ve Filistin'i korumamızı istiyorlar.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Demek ki Arap-filistin fark etmiyor; bizzat yöneticilerinin ağzından duydunuz; hepsi osmanlıyı arkadan vurmuşlar. Şimdi kudüs'ü ve Filistin'i korumamızı istiyorlar.
Araptan hayır gelmez, başka bir ulusun iç meselelerine karışıp neden Avrupa ile kötü ilişkiler sergileyelim ki?
 
Zaten filistin diye bir ülke yok. Google mapse girmiştim baktım filistin yok İsrail yazıyor.
Boşver, bizim derdiğimiz değil.

Yazında bahsetmişsin, adamlar güç peşinde koşarken başarısız olmuşlar. Bu yüzden pişmanlık duyuyorlar.
Bu araplardan baltaya sap olmaz, bırak yesinler birbirini Allah'ın kanunları ile.
 
Filistin ya da Arapların içinde bulunduğu durum zerre kadar umrumda değil.
Saşırdığım nokta İsrail'in Filistinlileri sürgün etmeyişi o topraklardan çıkarmayışı tüm gelişmiş ülkeler İsrail'in arkasında zaten. Tüm arapları atıp kutsal toprakları yahudileştirebilir. Bu gerilimi neden uzatıyor kendisine karşı koyacak kimse yok. Demek ki her kesimin bir aptallığı var.
Filistinliler o topraklarda yaşadığı için hak iddia edebiliyorlar eğer filistinlilerin tamamı sürgün edilirse kutsal topraklardan çıkartılırsa hak iddia edemezler. Bakalım ne zaman çözülecek bu durum.
 
Filistinli Suriyeli fark etmez neredeyse orta doğunun büyük Arap aşirtleri olsun kabileleri olsun çoğu İngiliz yanlısı oldular kısacası ayıdan post Arap'tan dost olmaz.
 

Yeni konular

Geri
Yukarı