- Katılım
- 28 Ağustos 2020
- Mesajlar
- 11.378
- Makaleler
- 8
- Çözümler
- 132
Daha fazla
- Cinsiyet
- Erkek
Arkadaşlar merhaba. Bir hikaye denemesi yapmak istedim. @444065 hocam geçenlerde aklıma sokmuştu. Bir başlamak istedim . Anlatımı 1. Kişi ağzıyla yapacağım bu daha hakim hissettirir okuyucuyu diye düşündüm. @444065 hocam bakalım hoşunuza gidecek mi ? Şimdiden herkese iyi okumalar. Görüşlerinizi merak ediyorum. Kısa mı oldu bilmiyorum. Biraz da kısa tutmak aslında sanırım iyi oldu. Sonra insanlar üşeniyor okumak istemiyorlar.
Başlayalım.
İnsanlardan Kaçan Hayalet
.......
Yine aynı saatler,aynı hisler. İnzivaya çekilmiş yatağıma uzanıyorum. Adeta zaman öldürüyorum. Ne uğruna? Kişilik yoksunu biri için mi? Keşke bir kişi olsa. Artık sıkılmıştım. Aşağılanmak artık adeta fiziksel bir güç haline gelmişti. Konuşacak kimsem yoktu. 3 aydır kullandığım eski yorgan hala üzerimde ve pislik içerisindeydi. Kendim de yorgandan pek farklı değildim. Sefil pislik içerisinde rezil haldeydim. Biraz hava almalı kendime gelmeliydim. Düşüncelerim beni adeta tutsak ediyor, içime işliyordu. Biraz uzaklaşmalıydım.
Pazardan dönen bir takım ev kadınları sanki bir dilenciymişim gibi bana bakıyorlardı. Gözleriyle aşağılıyor. Kafalarını eğip kaşlarının hemen altından bana kasvetli bakışlar atıyorlardı. Derhal uzaklaştım. Adeta kaçıyordum onlardan. Artık ızdırap veriyordu en basit göz temasları bile.
Biraz yukarılara doğru çıktım ara sokaklardan. İnsanlardan uzak, tenha yolları tercih edecek kadar düşmüştüm. Kararsız bakışlarla hızlıca hafiften kafamı kaldırdım. Bir oturacak yer, yalnız kalabileceğim bir düşünme yeriydi aradığım. Öyle bir yere gelmiştim ki sanırım beni burada kimse bulamazdı. Bulmak isteyen olacağını da zannetmiyorum.
Tahtadan yapılma eski bir çiftlik evine geldiydim. Terkedilmeden önce kırmızıya boyanmış gibi parlayan kırmızı tonlu tahta duvarlarıyla iç dünyamın karanlığına hiç uymuyordu. Ancak yorulmuştum. Oturmalıydım. Şanslı olsam gerek dışarıda eski bir kanepe vardı. Düşünmeye başladım.
Bunlar nasıl başıma geldiydi?
Öğrencilik yıllarımda kötü arkadaş ortamında ilk hırsızlığımı yapmıştım. İlk kötü yola bu şekilde düşmüştüm. İçimdeki kötü hisler ilk bu şekilde başladı. Ancak bunlar bu kötü kronolojinin sadece başıydı. Bu adeta "yaşayanları görmeye geldiğimiz" dünyada hayatta kalmalıydım. Bir iş buldum. O da zaten çok masum bir işti ya (!). Alkol mekanında barmendim. Para kazanabileceğimi anlayınca bir tefeciden borç para aldım. İyi de kazanıyordum. Beklentimin üstündeydi. Günlerden birgün bir uyuşturucu taciri beni buldu. Benim mekanda uyuşturucu satmamı hem de barmenliğe devam etmemi istedi. Biraz daha para istiyordum. Yavaştan hayatımı kuruduğumu hissediyordum.
Sizce uzun mu sürdü?
Bir gün mekanı polis bastı. Beni uyuşturucu satmaktan ve temin etmekten içeri aldılar. Para kaynağım kesilmiş çaresiz kalmıştım. Aynı zamanda tefeciye de borcum vardı. Çok büyük bir bataklığa düşmüştüm. Aydınlıktan ve ışıktan yoksun hayatım bir ışık görmüştü. Artık eskisinden bile karanlıktı. Karanlığın tonları beni adeta hapsediyor, borçlarımın varlığı her düşündüğümde sanki daha da karardığını hissettiriyordu. Zamanı ileri saralım. Bu satırlar adeta kendimi acındırmaktan başka birşey olmayacak.
Artık hayattan bıkmış ve usanmıştım. İnsanlardan kaçıyor, bir yüz görünce bana bakışını görmemek için yere bakıyordum. Bugün bunu öylesine şiddetli yaşıyorum ki kaçacak bir delik kalmadığını hissediyorum. Sadece bunları haketmediğimi düşünüyorum. Evet kötü şeyler yapmıştım. Ama küçüktüm. Öğrenciydim. Çalışkan da değildim bu arada. Sadece delilik yapmak için gidiyor, arkadaşlarımla ortalığı birbirine katıyordum o zamanlar. Bir gün arkadaşlarımla aram bozuldu. Ben artık bu işlerden sıkıldığımı, resmen mahvettiğimizden bahsettim hayatımızı. Onlar direkt olarak beni kovdular aralarından. Gördüklerinde dövecek gibi baktılar. Her gördükleri yerde bana zorbalık yapmaktan, benim canımı sıkmaktan başka birşey yapmadılar. Öğretimim bittiğinde artık kendi hayatımı kurmak istedim ama bu cahile kim düzgün iş verir işte. Yine kötü işlere mecbur kaldım.
Bu hayata daha da katlanamıyorum. Zaten hayat demek de mümkün mü sizce? Yaşamıyordum adeta saklanıyordum. Hem de insanlardan. Çok düşmüştüm. Varlığım bile hayalet diye tabir edilebilirdi. Birden içime ölümün dolduğunu hissettim. Yerimden kalktım. Caddeye doğru yürümeye başladım. Herkesin yüzüne bakmaya çalıştım. Acımı artık duymak istiyordum. İçime içime birikmesini, beni "tüketmesini" istiyordum.
Hatta öyle birşey oldu ki: Birisi bana para uzattı. Acıyarak bakıyordu. Şokunu atlatamadım. Para uzatan adamın hafif yuvarlak yüzüne bakakaldım. O an elimde olmadı. Gözlerimden yaşlar süzüldü. Birisi ilk defa farkıma varmıştı. Ama herkesin ortasında bana para vererek. Başkası olsa bunu güzel karşılardı. Ancak ben -bilmiyorum-. Aşağılandığımı, düştüğümü en şiddetli şekilde hissettim.
Bu şekilde daha da kalamadım. Bir köprüde en sonunda çöktüm. Daha da dayanılmaz olan bu taşkın hislerim beni esir almıştı sonunda. Hayat artık tamamen azap doluydu benim için. Korkudan yoksun bir şekilde köprünün kenarlıklarının üstüne çıktım. Son bir kez güneşe bakmak istedim. Şimdiye kadar hiç böyle parlak değildi. Sanırsam benim için parlıyordu. Son kez havayı içime çektim. Ciğerlerime dolan havanın verdiği haz muazzamdı. Bu sularla buluşmadan önceki son havayı çekişimdi.
Başlayalım.
İnsanlardan Kaçan Hayalet
.......
Yine aynı saatler,aynı hisler. İnzivaya çekilmiş yatağıma uzanıyorum. Adeta zaman öldürüyorum. Ne uğruna? Kişilik yoksunu biri için mi? Keşke bir kişi olsa. Artık sıkılmıştım. Aşağılanmak artık adeta fiziksel bir güç haline gelmişti. Konuşacak kimsem yoktu. 3 aydır kullandığım eski yorgan hala üzerimde ve pislik içerisindeydi. Kendim de yorgandan pek farklı değildim. Sefil pislik içerisinde rezil haldeydim. Biraz hava almalı kendime gelmeliydim. Düşüncelerim beni adeta tutsak ediyor, içime işliyordu. Biraz uzaklaşmalıydım.
Pazardan dönen bir takım ev kadınları sanki bir dilenciymişim gibi bana bakıyorlardı. Gözleriyle aşağılıyor. Kafalarını eğip kaşlarının hemen altından bana kasvetli bakışlar atıyorlardı. Derhal uzaklaştım. Adeta kaçıyordum onlardan. Artık ızdırap veriyordu en basit göz temasları bile.
Biraz yukarılara doğru çıktım ara sokaklardan. İnsanlardan uzak, tenha yolları tercih edecek kadar düşmüştüm. Kararsız bakışlarla hızlıca hafiften kafamı kaldırdım. Bir oturacak yer, yalnız kalabileceğim bir düşünme yeriydi aradığım. Öyle bir yere gelmiştim ki sanırım beni burada kimse bulamazdı. Bulmak isteyen olacağını da zannetmiyorum.
Tahtadan yapılma eski bir çiftlik evine geldiydim. Terkedilmeden önce kırmızıya boyanmış gibi parlayan kırmızı tonlu tahta duvarlarıyla iç dünyamın karanlığına hiç uymuyordu. Ancak yorulmuştum. Oturmalıydım. Şanslı olsam gerek dışarıda eski bir kanepe vardı. Düşünmeye başladım.
Bunlar nasıl başıma geldiydi?
Öğrencilik yıllarımda kötü arkadaş ortamında ilk hırsızlığımı yapmıştım. İlk kötü yola bu şekilde düşmüştüm. İçimdeki kötü hisler ilk bu şekilde başladı. Ancak bunlar bu kötü kronolojinin sadece başıydı. Bu adeta "yaşayanları görmeye geldiğimiz" dünyada hayatta kalmalıydım. Bir iş buldum. O da zaten çok masum bir işti ya (!). Alkol mekanında barmendim. Para kazanabileceğimi anlayınca bir tefeciden borç para aldım. İyi de kazanıyordum. Beklentimin üstündeydi. Günlerden birgün bir uyuşturucu taciri beni buldu. Benim mekanda uyuşturucu satmamı hem de barmenliğe devam etmemi istedi. Biraz daha para istiyordum. Yavaştan hayatımı kuruduğumu hissediyordum.
Sizce uzun mu sürdü?
Bir gün mekanı polis bastı. Beni uyuşturucu satmaktan ve temin etmekten içeri aldılar. Para kaynağım kesilmiş çaresiz kalmıştım. Aynı zamanda tefeciye de borcum vardı. Çok büyük bir bataklığa düşmüştüm. Aydınlıktan ve ışıktan yoksun hayatım bir ışık görmüştü. Artık eskisinden bile karanlıktı. Karanlığın tonları beni adeta hapsediyor, borçlarımın varlığı her düşündüğümde sanki daha da karardığını hissettiriyordu. Zamanı ileri saralım. Bu satırlar adeta kendimi acındırmaktan başka birşey olmayacak.
Artık hayattan bıkmış ve usanmıştım. İnsanlardan kaçıyor, bir yüz görünce bana bakışını görmemek için yere bakıyordum. Bugün bunu öylesine şiddetli yaşıyorum ki kaçacak bir delik kalmadığını hissediyorum. Sadece bunları haketmediğimi düşünüyorum. Evet kötü şeyler yapmıştım. Ama küçüktüm. Öğrenciydim. Çalışkan da değildim bu arada. Sadece delilik yapmak için gidiyor, arkadaşlarımla ortalığı birbirine katıyordum o zamanlar. Bir gün arkadaşlarımla aram bozuldu. Ben artık bu işlerden sıkıldığımı, resmen mahvettiğimizden bahsettim hayatımızı. Onlar direkt olarak beni kovdular aralarından. Gördüklerinde dövecek gibi baktılar. Her gördükleri yerde bana zorbalık yapmaktan, benim canımı sıkmaktan başka birşey yapmadılar. Öğretimim bittiğinde artık kendi hayatımı kurmak istedim ama bu cahile kim düzgün iş verir işte. Yine kötü işlere mecbur kaldım.
Bu hayata daha da katlanamıyorum. Zaten hayat demek de mümkün mü sizce? Yaşamıyordum adeta saklanıyordum. Hem de insanlardan. Çok düşmüştüm. Varlığım bile hayalet diye tabir edilebilirdi. Birden içime ölümün dolduğunu hissettim. Yerimden kalktım. Caddeye doğru yürümeye başladım. Herkesin yüzüne bakmaya çalıştım. Acımı artık duymak istiyordum. İçime içime birikmesini, beni "tüketmesini" istiyordum.
Hatta öyle birşey oldu ki: Birisi bana para uzattı. Acıyarak bakıyordu. Şokunu atlatamadım. Para uzatan adamın hafif yuvarlak yüzüne bakakaldım. O an elimde olmadı. Gözlerimden yaşlar süzüldü. Birisi ilk defa farkıma varmıştı. Ama herkesin ortasında bana para vererek. Başkası olsa bunu güzel karşılardı. Ancak ben -bilmiyorum-. Aşağılandığımı, düştüğümü en şiddetli şekilde hissettim.
Bu şekilde daha da kalamadım. Bir köprüde en sonunda çöktüm. Daha da dayanılmaz olan bu taşkın hislerim beni esir almıştı sonunda. Hayat artık tamamen azap doluydu benim için. Korkudan yoksun bir şekilde köprünün kenarlıklarının üstüne çıktım. Son bir kez güneşe bakmak istedim. Şimdiye kadar hiç böyle parlak değildi. Sanırsam benim için parlıyordu. Son kez havayı içime çektim. Ciğerlerime dolan havanın verdiği haz muazzamdı. Bu sularla buluşmadan önceki son havayı çekişimdi.