Kederin Alevi

Katılım
12 Aralık 2019
Mesajlar
11.078
Makaleler
10
Çözümler
26
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
195570209-352-k285387.jpg



Wattpad Adresi Tıkla




"Yaşam yolculuğumun başında kendimi çıkış yolu olmayan karanlık bir ormanda buldum. Bir gün aileme, bana ve bizim gibi insanlara bunu yapan kötü adamlar benden korkacaklar!"

Gerard ağlamaklı dehşet dolu gözleri az önce önünde bir domuz gibi kesilerek katledilmiş babasının yerde yatan cesedine kitlenmişti.

"Koş, Gerard!" ve o da koştu.

Ölmek üzere olan annesinin sözleri onu harekete geçirdi. Kafasına çizilmiş korkunç tecavüz ve cinayet imajı aklında bir alev gibi yanıyordu. Gerard evinden tüm gücüyle uzaklaşarak yoğun ağaçlarla kaplı olan bataklık ormanın içerisine daldı.

Yüzüne ve üstüne çarpıp, onu çizikler içerisinde bırakan sivri dalları umursamadan koşmaya devam etti. Birden güçlü eller Gerard'ı arkadan yakaladı. Kaçmak için çabaladı ama haydut onu çoktan kaldırmış zorla sürüklemeye başlamıştı.

Kınından çekilen bir kılıç sesi yankılandı. Ardından Gerard'ı sarmalamış eller yavaşça gevşemeye başladı. Haydut yere düştü. Gerard ise nefesini tutarak, arkasına bir bakış atma riskine girmeden ormanın karanlığının içine doğru kaçtı.

Ay ışığı korkutucu ormanın yolunu Gerard için aydınlatıyordu. Gerard ise bu yolun onu nereye götürdüğünü bilmemesine rağmen koşmaya devam etti.

Witcher evreninde yeni bir çağla beraber Witchman'ın doğuşuna şahitlik edeceksiniz...



TANITIM



68747470733a2f2f73332e616d617a6f6e6177732e636f6d2f776174747061642d6d656469612d736572766963652f53746f7279496d6167652f5934387866305f505038547675673d3d2d3830343139363335382e313564363066396234303832373064373132383035393030303738302e6a7067


Basit Temel Bilgiler:

Tam İsmi: Gerard van den Akker

Aldığı Lakaplar: Vahşi, Korkusuz.

Saç rengi: Siyah

Göz rengi: Mavi

Cilt: Esmer

Irk: İnsan

Cinsiyet: Erkek

Kişisel Bilgiler:

Resmi Ünvanları:
Efsunger (Canavar Avcısı)

Bilinen Önemli Başarıları: Okuma ve yazma bilmektedir. Canavar külliyatını kendi ezberlemiştir. İçinde tam olarak 140 tür vardır. Efsunger mutasyonlarının neredeyse tamamlandığı dönemlerde, iki efsunger ile aynı anda antrenman yapıyordu ve her zaman zorlanmadan onları devirirdi. Daha tam olarak kayda değer sayı da bir yaratık kontratı alamadı. Fakat aralarından her zaman bahsedilecek tek bir tanesi var o da; Yüksek Vampir avı kontratıydı. Bu iş Gerard'a rastgele bir panoya göz gezdirirken denk gelmişti. Bu ciddi bir kontrattı ve her efsunger kolaylıkla bu tehlikeye yanaşmazdı. Gerard'ın doğru dürüst canavar konularında tecrübesi olmasa da kitaplardan ezberlediği bilgilerden yola çıkarak son derece nadir ve neredeyse ölümsüz olduğu düşünülen en güçlü vampir türü olan Yüksek Vampir kontratını aldı ve bir şekilde onun dikkatini çekerek karşılaştı. Oldukça uzun bir kovalama ardından yakaladı ve akabinde gerçekleşen destansı bir çarpışma sonunda tam olarak öldürmüş olmasa da kontratta başarılı olarak aldığı hafif yaralar ile bölgeden vampiri uzaklaştırdı.


Bağlılıkları: Gerard aslında hiçbir şeye karşı bir zorunluluk ve sadakat beslemeyi sevmez. Sadece kendi mantık ve amaçları doğrultusunda kılıcını kullanmayı uygun görmektedir. Emrivakiyle yönetilmeye katlanamaz. İki değişmez prensibinde şunlar yer alır; efsungerlerin dünyada bir zamanlarda olduğu gibi tekrardan düzgün bir yere sahip olmaları için örnek teşkil etmek ve olabildiğince çok kontrat alarak canavar temizlemektir. Elbette bu süreç içinde para kazanmakta dahil. Ek olarak başta Kurt Okulu'na mensup olmak üzere toplam yedi farklı efsunger okulu üyesinden eğitim almıştır. Ancak Kurt Okulu madalyonu takmaktadır.

Yetenekleri: İnsanüstü güç, kılıç ustalığı, iyi düzey simya, usta düzey işaret büyüleri, iyi gwent oynamak.

Ebeveynler: Annesi, babası haydutlar tarafından öldürüldü. Kız kardeşi kayıp ya da kaçırıldığı tahmin ediliyor.

Sevgilisi: Yok, Ciddi bir ilişkisi olmadı. Eğitimleri sırasında tanıştığı bir diğer Kurt Okulu mensubu olan ve aynı zamanda Geralt'ın manevi kızı Ciri 'ye karşı uzun yıllar platonik duyguları besledi. Bunu bir dönem Ciri'de fark etmiş olmasına rağmen aralarındaki 12 yaş farkından dolayı hiçbir zaman Gerard'ın beklediği gibi bir karşılık vermeyi düşünmedi.

Çocukları: Yok, Kısır.

Yükseklik: 198 cm

Ağırlık: 109 kg

Doğum ve Ölüm Tarihi: D. 11 Şubat 1263 Velen - Ö. ?

Yaş: Hikayenin canon tarihi; 1285 ( Şu anda 22 Yaşında)

Karakter İstatistik Seviyeleri:

Zeka:
150

Kuvvet: 1000+ kg

Hız: 70

Dayanıklılık: 100

Güç: 100

Savaş: 170

Efsunger Mutasyonu:

İlk olarak 10. Yüzyılda kurulmuş ve şimdilerde soyları tükenmekte olan efsunger düzeni tarihi boyunca adaylar sadece çocukluk döneminde alınıp eğitilebilirdi. Efsungerler , insanüstü hıza, güce sahip olan muazzam ölümcül canavar gruplarına karşı tehlikeli ve çok yönlü olmalarını sağlamak için yoğun simya mutasyon süreçlerine, bitkisel mutajenik bileşiklerin tüketimine ve amansız fiziksel ve büyülü eğitim ritüellerine tabi tutulur.

Bu prosedürler çok gizlidir ve korunmaktadır. Sadece en kıdemli olan yaşlı efsungerler genelde tamamen bilirler. Bunların sonunda, hayatta kalmayı başarmış tam potansiyelli eğitilmiş her efsungerin sıradan olmayan avları avlamak ve öldürmek için özel olarak üretilmiş doğaüstü bir varlık yani mutant olduğu anlamına gelir. Tüm efsungerlerin paylaştığı mutasyonların kalıcı sonuçları aşağı yukarı aynıdır.

İşaret Büyüleri:

Aard:


Bir rakibi geri atabilecek, yere vurabilecek veya sersemletebilecek bir telekinetik dalga. Bu işareti efsungerler örneğin duvarları çökertmek veya enkaz yığınlarının oluşturduğu engelleri kaldırmak için de kullanırlar.

Yrden:

Zemine yerleştirilen ve rakiplerini hareketsiz bırakacak sihirli bir tuzak. İşaretin kullanıcısının temel seviyesine bağlı olarak zemine tek bir işaret koymanıza izin verir. Ustalarda ise, bir defada en fazla üç işaret yerleştirebilir. Bunlar birlikte çalışacak ve rakibe aşılamaz bir engel oluşturacaktır.

Igni:

Canavarları yaralayan alev püskürtmesi. Ustalık seviyesinde, işaret rakipleri yakma şansına sahip ve daha geniş bir etki alanına sahip. Bazı efsungerler bombalarının yaydığı veya çevredeki doğal yanıcı gazları patlatmak için de kullanılır.

Quen:

İşaretin efsungerin temel seviyesine bağlı olarak kısa süreli koruyucu bir kalkan. Verilen tüm zararları emer ve usta bir seviye de , hasarın büyük bir kısmını emerek düşmana geri yansıtır. Quen etkinken, efsungerin hızlı iyileşme canlılığı durur.

Axii:

Efsungerin rakibini sihirle etkileyen bir cazibe büyüsü. Eğer etkileme girişimi başarılı olursa, düşman kısa bir süre için müttefiki olabilir, efsungerin yanında istemsizce savaşabilir ya da sorduğu her soruyu cevaplamak zorunda kalır.

Efsungerlerin öldürülmesi çok zordur. Yukarıda bahsedildiği gibi sadece efsungerlerin yapabildiği 5 adet özel büyülü harekete, özel gümüş ve çelik silahlara, tam tamına 36 adet farklı silaha sürülen yağlara, sadece efsunger metabolizmasının dayanabildiği 73 adet iksire ve tariflerinin sadece efsungerlerin bildiği diğer şey olan 26 adet özel bombaya sahiptirler.

Fakat silahsız, yağsız ve iksirsiz bir efsunger bile her şeye rağmen yaşına bağlı olarak en az beş adam gücündedir. Bazı söylentiler arasında efsungerlerin tüm insani duygulardan arındırıldığı söylenmektedir. Duygusallık, sevinç, korku, öfke, şehvet gibi içten gelen hislere karşı tepkileri duyarsızdır.

Kısırdırlar ve çok keskin bir gece görüşü sağlayan kedi benzeri gözlere sahiptirler. Efsungerler gözlerini kör edici ışıkta görmeleri için kısıtlayabilir veya onları zifiri karanlıkta görmek için açabilirler. Bu gece görüşü, kedi iksiri ile daha da güçlendirilebilir, ancak genel olarak, daha fazla geliştirme gerektirmeden her koşulda kendi başına yeterlidir.

Efsungerlerin tüm duyu sistemi genel olarak geliştirilmiştir, canavar türlerinin uzak mesafelerden kanlarının kokusundan tanımlayabilmelerini ve görüş alanlarının dışında olan ama yakınlardaki varlıkları çıkardıkları seslerden tespit edebilmelerini sağlar. Her tür hastalığa bağışıktırlar. Güçlendirilmiş bağışıklık sistemine karşı aşırı direnç, normal bir insan tarafından küçük miktarlarda bile tüketildiği takdirde kolayca ölümcül olabilecek dozları büyük miktarlarda zehirli iksir tüketmelerini sağlar.

Herhangi bir normal iyi eğitimli bir askerin çok ötesinde, kavgaları en az çabayla çabucak sonlandırmalarını ve sadece efsungerlere özel fiziksel yetenekleri sergilemelerini sağlayan olağanüstü derecede artan güç, hız, refleksler ve dayanıklılıkları vardır.

Bir efsungerin fiziksel becerileri tek başına, kapsamlı eğitim ve uygun silahla birleştirildiğinde çoğu kişiyi tek elle birebirde yenmek için yeterliyken, iki elini kullandığında kolaylıkla üç ya da beş adama kadar varan büyük gruplarla baş edebilir.

Efsungerler ayrıca normal insanları bayıltabilecek darbelerden etkilenmez. Ek olarak, dev ve tepegöz kuvvetine sahip canavalar gibi güçlü canlıların, sıradan insanları tek bir darbeyle öldürecek olan saldırılarına efsungerlerin uzun süre dayandıkları bilinmektedir.

İşaret şeklinde basit ama inanılmaz derecede çok yönlü savaş büyüsü gerçekleştirme becerisine sahiptirler. Ayrıca, etraflarındaki şeyleri "hissetmelerini" sağlayan, altıncı bir his gelişmiştir, aradıkları önemli öğeler veya insanların gerçek niyetleri gibi şeyleri önceden algılayabilirler.

Bu efsungerlerin insanları ve canavarları takip etme ve avlama yeteneklerini açıklar. Hızlı iyileşme, bedensel yaralanmalardan anında iyileşirler. Sıradan bir insan vücudunda açılmış orta çaplı bir yaranın, temizlenip sarıldığı takdirde ve uygun mikropsuz ortamda kapanması birkaç günü bulurken, konu efsunger olunca normal insanlardaki enfeksiyon kapma derdi olmadan her ortamda iyileşme birkaç dakikada başlamaktadır.

İnanılmaz derecede uzun ömürlü ve uzun süren gençlik görünümüne sahiptirler. Canavarlar tarafından şiddetli yaralanmalar sonucu ölmedikleri takdirde doğal yollar ile birkaç yüzyıl yaşayıp hala orta yaşlı görünebilirler.

Bilinen en yaşlı efsunger Kurt Okulu hocası olan Vesemir'in öldüğünde 300 ya da 500 yaş aralığında olduğu düşünülüyordu. Bu bir zamanlar ikamet ettiği Kaer Morhen kalesinin kendisinden bile daha yaşlı olduğu anlamına geliyor.

Gerard'ın Kişisel Yetenekleri:


Gerard'ın Kişisel Yetenekleri:

Kırılamaz İrade ve Gözdağı:

Normal bir efsungerden çok daha üstün bir insanüstü güce sahiptir Gerard'ın, durdurulamaz kararlılığı ve gücü onu son derece yaratıklar ve insanlar karşısında zorlu bir rakip yapıyor. Büyük miktarlarda fiziksel acılara toleransa sahiptir. Ayrıca telepati veya zihin kontrolüne direnç kazanmıştır. İradesi, çok gelişmiştir.

Gerard'ın başkalarına korku aşılama yeteneğine sahiptir, çevresindeki insanları korkutur. Büyük korkulardan ilham alma kabiliyetine sahiptir. Axii işaretinin çalışmadığı durumlarda istediği cevapları korkutucu ve aynı zamanda etkileyici görkeminden alır. Korkunun mükemmel bir motive edici olduğu bilincindedir. Nadirde olsa konuşturmak için işkenceye ve rakiplerini zorunda kaldığında ölesiye dövmesiyle bilinir.

Görünüş:

Gerek fiziği olsun, gerek boyu ve yüz hatları, sakal şekli, uzun saçı olsun Gabrien genellikle tabii ki başta kadınlar olmak üzere fakat azınlık olmayacak boyutta da erkekler tarafından da çok çekici bulunmaktadır. Elbette Gerard'ın tercihi kadınlardır. Bir ortama girdiğinde tüm gözler ister istemez onun heybetiyle büyülenirler.

Sadece gülüşünün ve sesinin tonunun görkemiyle bile kendine aşık edemeyeceği kadın yoktur. Bu durum bazı insansı lanetlenmiş canavarlarda da geçerlidir. Özellikle vampirler, bruxalar, alplar ve succubus tarzı kadınsı yaratıklar tarafından çok dikkat çekmektedir ve onların gözünde en tehlikeli ama aynı zamanda en idael avdır. Sonunda öleceklerini bilseler dahi Gerard'ın akımına kapılmaktan kendilerini alı koyamazlar ve bu bazen Gerard için para alacağı bir iş olduğunda iyi ama çoğu zaman sıkıcı olmaktadır.

Üstün Güç ve Yılmayan Kondüsyon:

Gerard, yıllar sonra gerçek manada efsunger adayı olarak seçilmiş ilk ve belki de son kişiydi. Yıkılmakta olan bir düzenin canlanmasını sağlayan başarılı bir deneme olmuştu. Efsungerler arasında yerini aldığında yarattığı en büyük fark ise; bütün efsunger okullarından aldığı yoğun eğitimi, özel beslenmeyle Gerard insani fiziksel yapısının en üst zirvesini temsil etmesiydi.

Fiziksel özellikleri, Geralt'ın seviyesini çoktan aştı. Güç, hız, dayanıklılık, çeviklik, refleksler eşgüdümlü olarak en üst düzey insan mükemmelliği noktasındaydı. Gerard 14 yaşında fiziksel ve zihinsel şartlanmaya başladı, 15 yaşında yoğun fiziksel antrenman ve ağırlık kaldırmaya başladı. 18 yaşındayken mutasyonlarla tam vücut kontrolünde ustalaştı.

Bunlardan sonrada asla kötü bir alışkanlık edinmedi. Gerard, Geralt'ın aksine içki içmeyi reddetmesi, vücudunu en iyi şekilde tutmakla doğrudan bağlantılıydı. Gerard, 18 yaşından beri, üstün fiziği nedeniyle inanılmaz fiziksel özellikler sergiledi.

Kendisini en iyi durumda tutmak için yoğun bir düzenli aerobik, ağırlık kaldırma, jimnastik ve dövüş antrenmanları dahil düzenli bir rejim uyguladı ve büyüklüğüyle veya gücüyle büyük ölçüde kendisini aşan canavar rakiplerini alt etti. Tüm hayatını fiziksel mükemmellik arayışı içinde geçirdi ve bunu sadece sürekli yoğun eğitim ve kararlılıkla başardı.

Gerard hayatının büyük bir bölümünde yoğun ve ölümcül bir egzersiz rejimine tabii tutuldu ve bu nedenle, diğer tüm fiziksel özellikler gibi kas gücü de insan ve efsunger standartlarında bile mükemmelliğinin doruklarında.

Yerden İki eliyle kavrayarak, kendini çok zorlamadan en az 1000 kilo ağırlığında olduğu tahmin edilen, iki boğanın zor çektiği bir kayayı kaldırmıştı. Ek olarak bunu antremanlarına da yedirmiş ve günlük ortalama on tekrara kadar çıkarabilmişti. Yaptığı bu güç denemelerinde herkese kudretinin korkunç boyutunu göstermişti. Ayrıca, kurdukları bir kamp çevresinde gerçekleşen bir av sırasında yakaladığı 150 kiloluk yavru bir yaban domuzunu tek eliyle de taşımıştır.

Gücünün en zirve olduğu dönemde 100 kilonun üstünde bir kas kütlesine ulaşmıştı. Boyu ve fiziksel görünümü sebebiyle düşmanları gözünde hep hantal biri olarak görülmekteydi. Fakat efsunger oluşu ona inanılmaz bir hız mutasyonu sağladığı için bunu telafi edebiliyor ve böyle düşünenleri pişman ediyordu.

Geliştirilmiş Zeka, Zihin ve Refleksler

Gerard çok yakışıklı bir adam ve güçlü bir efsunger olsa da meziyetleri sadece bununla sınırlı değildir. Düz bir kas yığını olmayı tercih etmemişti. Tıpkı ilk ustası Geralt gibi parlak zeka, neredeyse eşsiz, bir dedektif ve stratejist, taktik uzmanı olan bir adamdı.

Efsungerler arasında yeni dönemde en keskin zihinlerden biri olarak kabul edildi. Güçlerine rağmen, çoğu zaman aldığı kontratlar sırasında basitçe "savaşmak" yerine düşmanlarını yenmek için kurnazlık ve planlama kullanır ve bunu kendince eğlenceli hale getirerek hallederdi.

Düşünme ve mantık yürütme konularında normal bir efsungerin tam beyin kapasitesinden özel mutasyonları sayesinde beş kat daha fazla yararlanabilen Gabrien'in aklı, neredeyse stres ve yorgunluk anında olsa bile en uygun düzeyde çalışan bir strateji ve problem çözme için üretilmiş bir beyne sahiptir.

Üstün beklenilmeyen problem çözme becerilerini kullanan Gerard, önceden edindiği tecrübelerle ezberlenmiş ustalıklarını hatırlayarak ve kullanarak savaşa girdikten sonra, birçok olasılık için anlık değişen bir savaş stili benimseyebilir ve yeni gördüğü düşman hareketlerini ve taktiklerini tahmin edebilir.

Ayrıca rakiplerinin üstün yönlerine karşı çözümler üretme konusunda ustalık gösterir, yıldırım hızlarında gözlemleyebilir ve üstün doğrulukta bunu hareketlerine uyarlar ve uygalayabilir, mesafeyi, hızı ve zamanı hesaplayabilir; zamanlama konusunda içgüdüsü mükemmeldir.

Rakiplerine ölüm darbesini indirmek için ani reflekslere sahiptir. Tepki verdiği hız, oklar gibi hızlı hareket eden saldırılardan kaçınmasını sağlar. Ne kadar iyi eğitilmiş olursa olsun, en hızlı efsungerlerden ve şövalyalerden bile genellikle daha hızlı tepkiler gösterebilir.

Silah ve Dövüş Sanatları Ustası:

Gerard dünyanın tanıdığı en genç ve en iyi insan savaşçılarından biridir. Toplamda yedi tane olan tüm efsunger okulları üyeleri tarafından birebir yakın dövüş eğitim almış ve hepsinin tarzını öğrenmiş ve kendi stiline en iyi yönlerini yansıtmış ve kusursuz dengeli bir kombinasyon sağlamıştır.

Efsungerler arasında nadir bir konumu olan Gerard tek bir okuldan olmamakla beraber yedi okulun üyesinden de dövüş sanatları eğitimi almış olması onu neredeyse her çeşit silah üzerinde uzmanlaştırdı. Bu da onu istisnai bir kılıç ustası yapmaktadır.

Bıçak atma ve yakın dövüş ustalığı alanlarında uzmandır. Çok sert eğitildi ve böylece tüm silahlarda aynı oranda etkili olabildi. Yakın dövüş silah tekniklerini öğrendi. Yumruklarını konuşturmayı ve bu yüzden silahsız dövüşü sevmesine rağmen, hala savaş seansları sırasında yeteneklerini korumak ve efsunger düsturu gerekliliğine uymak için kılıç kullanmaya alışkanlık haline getirmeye çalışmaktadır.

Ekipmanları:

Geleneksel olarak, her efsunger gibi Gerard'da klasik olarak iyi dövülmüş iki adet sağlam kılıç kullanır, gümüşü ona karşı duyarlı olan canavarlarda tercih eder. Çelik kılıcını ise gerektiğinde vahşi hayvan ve insanlar üzerinde kullanmaktadır.

Yaratık tespitinde lazım olan efsunger madalyonuna sahiptir. Savaşta gerektiğinde de özel karışımlı patlayıcı bombalar, kılıç yağları ve efsungerlere özel iksirler. Son olarak bazen efsunger gelenekleri dışına çıkarak atılabilir hançer ve yay ile arbalet kullandığı olmuştur.

Not:

Tüm bu bileşimler Gerard'ın günümüzdeki halini yansıtmaktadır. Hikayenin bundan sonraki bölümleri oldukça ağır fakat emin bir tempoda gidecektir. Yani uzun bir süre Gerard'ın bir hiç olarak başladığı yer olan çocukluk döneminin ortalarından bahsedecektir ve bu tanıtım bölümündeki mükemmel savaşçının haline gerçekten hangi zorluklara katlanarak ulaştığını göreceksinizdir.

Eğer bu noktaya kadar okuduysanız biraz aşırı bir karakter olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat hiçbir şey Gerard'a altın bir tepside sunulmamıştır ve zaman içinde iniş çıkışlı kayıplar yaşayarak ve gençliğinin verdiği yanlış kararlar ve karakterindeki keskin değişimler ile oldukça aciz durumlara düştüğünü göreceksiniz.

Sonuçta hikayemde efsunger demeyi tercih etmiş olsam da doğru bir çevirisi olmadığı için Witcher demek daha doğru olur. Geçtiği dünya karanlık fantastik bir evrendir ve bu gibi aşırılıklar benzer pek çok hikayede görmüşsünüzdür.

Ben bunları olabildiğince fantastik bir mantık çerçevesinde sizlere yansıtmaya çalışacağım. Bazılarınız illa fark etmiştir. Bu bir karakter odaklı hikaye ve benim amacım aslında Gerard'ı fantastik bir evrende geçen tıpkı çizgi roman evrenleri olan Marvel ve DC'de ki gibi bir kahraman yapmaktır.

Şu an zaten hikaye gelişme aşamasındadır ve zaman içinde eklemeler ve çıkarmalar illa olacaktır. Uzun bir hazırlık süresi olmadı hikayenin ve günlük ya da haftalık olarak ilhama bağlı olarak değişebilir.

Hikayenin ve özellikle bu bölümdeki Gerard'ın karakteristik gelişimi 1285 yılından yani 22. yaşından itibaren başlayan bölümlerden sonra olacaktır. Şu anki nitelikleri zaman içinde değişecektir. Son olarak hikaye witcher serisinin kitaplarıyla değil oyun evreninin temasını alt yapı olarak almaktadır.



Bölüm I - Hayaller ve Gölgeler


Hikaye Müzikleri

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.

Yıl 7 Mart 1277 - Sahipsiz Topraklar Velen Mulbrydale Köyü

Gerard, efsungerle birlikte köye geldiğinde hava çoktan kararmaya başlamıştı. Genç Gerard ve ailesi için çalışmakla geçmiş uzun ve yorucu bir gün olmuştu. Akşam yemeğine misafirleriyle oturmak üzereydiler. Bu gün Gerard ve ailesi tarlada çalıştıkları sırada bir hortlağın saldırısına uğradılar. Şanslarına oranın yakınlarından bir efsunger geçmekteydi.

Efsunger ailenin imdadına yetişip hortlağı defetti. Gerard'ın babası bu iyiliğin karşılığında sunabilecekleri bir para ödülü olmadığından efsungeri akşam yemeğine evine davet etmişti. Karnı aç olan efsunger de bu teklifi geri çeviremedi.

"Bu senin oğlan değil mi?" diye sordu efsunger Gerard'a bakarken.

Gerard'ın babası başını kuşkuyla onaylayarak salladı. Babası efsungerin sorusu ardından huzursuzca yemeğini yemeye devam etti.

İlkbahar ağaçların yapraklarında, kendini göstermeye başlamıştı. Gece boyunca aniden bastıran yağmur neredeyse sabaha kadar aralıksız yağmıştı. Böyle olunca efsunger geceyi orada geçirmek zorunda kaldı. Şiddetli sağanak evin çatısına zarar vermişti ve içeriye yağmur damlaları süzülüyordu. Gerard'ın babası sabah ilk iş olarak çatıyı tamir etti.

Gerard'ın annesi kahvaltıyı hazırladı. Efsunger ise acelesi olduğu için kahvaltıya kalamayacağını söyledi. Evden ayrılmak için hazırlanırken kapıda onu uğurlamak için bekleyen Gerard ile tekrar göz göze geldi.

"Kaç yaşında?" diye sordu efsunger.

"On dört"

Gerard geceden beri kendi hakkında sürmüş olan bu tuhaf konuşmalar ve bakışmalara sonunda bir anlam verebilmişti. Efsunger onları kurtarma karşılığında ödeşmek için ailesinden Gerard'ı çırak olarak yanına almak istemişti. Ailesi bir efsungeri kızdırmamaları gerektiğinin farkındaydılar. Bu yüzden isteğini geri çevirmediler.

Çocuk bir köle gibi satılmış gibi görünse de aslında işler onun ve ailesi açısından öyle değildi. Velen'de bir köylünün hayatı perişanlıkla geçer. Burası Gerard'ın hayatının geri kalanını geçirmek isteyeceği bir yer değildi kesinlikle.

İlerde bir efsunger olma fikri bir yönüyle cazip ve ilginç geldi ona. Gerard'ın babası ve onun babası gibi hayatları boyunca çiftliklerde süt sağmak ve gübre yaymaktan çok daha fazlasını istiyordu. Olaya ailesi tarafından bakıldığında ise masalarından bir kap daha eksilmişti.

Gerard bundan biraz da olsa endişelenmiyor da değildi, çünkü bu korkutucu bir işti aslında. İnsanları, birdenbire ortaya çıkan yaratıklardan korumayı öğrenecekti. Efsungerin bir günlük mesaisi bin bir çeşit kötücül yaratıkla uğraşmakla geçiyordu. Efsunger bu şekilde yaşardı ve Gerard'ı çırağı olarak seçmişti. Gerard ise kendisiyle çok gururlanmıştı.

"Yaşına göre boyu küçük ve zayıf. Yeni hayatı zorlu olacak."

Efsungerin suratı taştan oyulmuş bir heykel gibiydi. Kediye benzeyen amber renginde gözlerinde acımasız bakışlar vardı. Gerard'a bakarak aniden gülümsedi. Çocuk ise onun gülümseyebildiğini o ana kadar aklının ucundan bile geçirmezdi.

Omuzlarına kadar süzülen uzun beyaz saçları vardı. Gürleşmiş sakalı da saçı gibi süt beyazıydı. Yüzünde büyük ve derin yaralar vardı. Çocuğun dikkatini çeken diğer şeyse efsungerin sırtında upuzun iki tane kılıç taşımasıydı.

Boynundaysa asılı duran bir kurt başını andıran kolye sallanıyordu. Adam sima olarak Gabrien'in babasından daha yaşlı gibi görünse de fizik olarak daha dik ve dinç duruyordu. Uzun boyluydu. Gerard'ın babası ancak adamın çenesine kadar geliyordu. Heybetiyle Çocuğu efsunger etkilemişti. Çocuk o an büyüdüğünde onun gibi bir canavar avcısı olduğunu hayal etti.

"Buranın yakınlarında bazı işlerim var," dedi efsunger. "Ama öğlene doğru delikanlıyı almak için geleceğim. Hazır olsun, bekletilmeyi hiç sevmem."

Efsunger atına binerek yola koyuldu. Çocuk efsungeri gözden kayboluncaya kadar arkasından izledi. Babası omzuna dokundu. Bu dalıp giden çocuğu kendine getirdi.

"İstesen de istemesen de artık senin için yeni bir hayat başlıyor oğlum," dedi ."Bu günden itibaren artık bir efsunger çırağısın."

Çocuk temizlendi ve kahvaltısını yaptı. Annesiyle, babasıyla ve kız kardeşiyle vedalaştı. Sonra yeni ustası olan efsungerin gelmesini heyecanla evinin kapısının önünde oturup beklemeye başladı.


Teias'L'nın Hikayesi Tanıtım

Ara verdiğim bir diğer witcher evreninde alternatif geçen hikayem. İsteğe göre devam edebilirim.

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.

Biricik ozanınız usta Dandelion'un kaleminden...

Rivialı Geralt Nilfgaard'ın vasal dükalığı Toussaint de ki Beauclair Yaratığı'nın kontratını alıp onu öldürdükten sonra Haşmetmeapları Düşes Anna Henriatta tarafından kahraman ilan edildi ve ünvanlarının arasına şeref madalyası Vitis Vinifera Nişanı'nı da ekledi. Ayrıca yanında Corvo Bianco üzüm bağları ile yüksek miktarda altınla ödüllendirildi.

Witcherı en çok heyecanlandıran yeni malikanesi ve arazisinin tapusunu almaktı. Hayatında ilk defa bir mülk sahibi olmuştu Geralt. Bunun için günlerce çalıştı çabaladı. Çünkü bölgenin etraflıca elden geçirilmesi gerekiyordu. Corvo Bianco tadilatı tamamlandıktan sonra tıpkı eski günlerinde olduğu gibi pırıl pırıl olmuştu.

Ardından Geralt buraya kalıcı olarak yerleşmeye karar verdi. Bir asırlık witcher hayatı onu çok yorgun düşürmüş olmalıydı. Canavarları ve canavarlaşmış insanları kesmekten sanki bıkmıştı. Artık dinlenmeyi hak ettiğini düşündü ve ondan hiç beklemeyeceğim şeyi yaptı; 1272 sonlarında gümüş ile çelik kılıçlarıyla zırhını evinin bir köşesine astı. Geralt inzivaya çekildi.

Sessiz ve sakin geçen birkaç ay sonunda Geralt'ın başlarda önyargı ve şüpheleri olmasına rağmen bu hayata oldukça rahat uyum sağladığını fark etti. Corvo Bianco halkı da yeni yöneticilerine alışmış ve benimsemişti. Herkes Geralt'ın yönetiminden çok memnundu. Sadece bazen Geralt'ın witcher oluşu sorun yaratıyordu ama bunlar konuşarak çözülmeyecek şeyler değildi.

O da insanlarının bu inancını ve güvenini boşa çıkarmamak için elinden geleni yapıyordu. Bahçelere cıvıl cıvıl renklerde çicekler ekiyor, fidanlar dikiyor, tarlaları sürüp biçiyor, hayvan sürülerini otlatıp yemliyordu. Gününün sekiz saatini çiftlikte köylülerle çalışarak geçiriyordu.

Varını yoğunu Corvo Bianco'nun gelişimi uğruna harcıyordu. Kısacası yılların Blaviken Kasabı sıradan bir köylü gibi yaşıyordu. Bunlar normal bir insanın hayatı için sıradan şeylerdi ama konu Geralt olunca çok şaşırtıcı geliyordu kulağa.

Hafif esen serin bir yaz sabahı Geralt, sevgilisi Mariborlu Triss Merigold'dan bir mektup aldı. İçinde yazanları okuyan Ak Kurt çok şaşırmıştı. Triss yakın zamanda yaptığı olağan dışı bir keşiften bahsediyordu.

Triss, bazı bulduğu eski el yazmalarından Profesör Moreau adındaki birinin witcher genetikleri üzerinde gerçekleştirdiği araştırmaları öğrenmişti. Tesadüf üzere bu adamın atölyesi, Toussaint de bulunuyordu.

Keşfin onun için önemini kısa sürede kavrayan Geralt, profesörün laboratuvarını bulmaya karar verdi. Geralt bu imkansız gibi görünen macerasında zihnen, ruhen, hemde bedenen yıpranmış ve onlarca çeşit engelle karşılaşmıştır. Her şeye rağmen oraya ulaşmayı başardı tabii ki.

Geralt atölyeyi araştırdıktan sonra Profesör Moreau'nun amacının mutasyonları tersine çevirerek oğlu Jerome'nin witcher oluşuna bir çare bulmak olduğunu öğrendi. Profesör planlarında deneklerinin üzerinde yaptığı acımasız testlerle istediği sonuca ulaşmıştı.

Ancak oğlunu tedavi etme fırsatı bulamamış. Çünkü bunun öncesinde Jerome aldığı bir yaratık kontratı sırasında Tepegöz tarafından öldürülmüş. Profesör de daha sonra kendini intihar etmiş.

Bu acıklı hikaye karşısında soğuk bir witcher kalbi bile dayanamazdı. Profesörün yaşadıklarına Geralt üzülmüş fakat diğer yandan bu başarısı hoşuna gitmiş. Yine de üzerinde nasıl bir etki yaratacağı kesin olmayan belirsizliklerle dolu gizli bir formülü kendi üzerinde deneyip denememesi konusunda kararsız kalmıştı.

Ama sonra her zaman derinlerinde bir yerlerde bastırdığı normal bir insan gibi yaşama arzusunun hayaline kendini kaptırarak büyük bir risk alıp bu iksiri kanına karıştırmış. Neyse ki şansına korktuğu başına gelmemiş ve içindeki tüm mutasyonlardan arınmış. Geralt yabancısı olduğu bu hayatı yaşamak için sabırsızlanıyormuş.

Onu diğer insanlardan ayıran fiziksel özellikleri, becerileri yok olmuş. Kedi gözleri, süt beyazı saçları, gece görüşü, hastalık bağışıklığı, güç,hız,dayanıklılık, refleksler, işaretler, altıncı his, hızlı vücut iyileşmesi, ve diğer witcher yetenekleri. İşten eve evden işe, her sabah erkenden kalkıyor yüzünü ve ellerini yıkıyor, kahvaltısını edip işine gidiyormuş.

Evine geldiğinde ise ellerini yıkıyor ve akşam yemeğini yiyip erkenden yatıyormuş. Çevresindeki insanlar artık ona bir ucubeymiş gibi bakmıyorlarmış. Daha sonra Triss Geralt'a bir süpriz yaparak Corvo Bianco'ya taşındı. Sonra görkemli Beauclair Sarayı'n da herkesin davetli olduğu bir törenle nikahlarını kıyarak evlendiler. Ne yazıktır ki sevgilim Priscilla'nın tedavisi nedeniyle o zaman katılma şansı yakalayamamış, onlara bu günlerinde eşlik edememiştim.

Ve İkisi gerçekten mutlu mesut yaşadılar. Çok mutlulardı ancak her yeni kurulan alede olduğu gibi mutluluklarında hissettikleri tek eksikleri vardı o da evin içinde bir çocuk sesiydi. Geralt evlatlık almak istiyormuş ama Triss bu konu her açıldığında somurtarak reddediyormuş.

Triss birkaç yıl boyunca Geralt'tan gizlice bir büyü üzerinde çalıştı. Bu büyü sahirelerin kısırlığını düzelten türden bir büyüydü. Nihayet Triss 1274'te bunu yaptı. Kendi kısırlığını tedavi etti. Artık önlerinde çocuk sahibi olmalarıyla ilgili bir engel kalmamıştı. Geralt başlarda Triss'in ondan bunu gizlemiş olmasına kızdı. Ama sonra anladı ve kabullendi.

Bir buçuk yıl sonra 11 Aralık 1275'te erkek bir bebekleri oldu. Adını Teias'L koydular. Aen Elle elflerinin dilinde anlamı: Soylu kan, başkan yani asil bir soydan gelen kimse demekti. Ciri'nin ısrarlarıyla bu ismi koymuşlardı ona. Evet sabırlı okuyucu Geralt'ın manevi kızı Cirilla'da ziyaretlerine gelmişti Toussaint'a. Yanında Geralt'ın Kurt Okulu'ndan olan witcher dostlarıyla, Eskel ile Lambert'la gelmişti.

Geralt ile Triss'in evliliklerini kutladılar, küçük Teias'L'ı görüp birkaç hafta Corvo Bianco'da kalıp ve ayrıldılar. Geralt'ın tüm ricalarına rağmen Ciri yanlarında kalmayı kabul etmemişti. Hayatından memnundu ve yarı witcher olduğundan yapılacak tonla kontrat birikmişti.

Tabii ki bu olaylardan kısa sürede bizde haberdar olduk. Cirilla gideli çok olmamıştı ki eski tanıdığım Zoltan'la ve o sırada y iyileşme aşaması neredeyse tamamlanmış olan Priscilla ile beraber birlikte Toussaint'a seyahat ettik. Hiç oyalanmadan direk ayağımızın tozuyla Corvo Bianco'ya geldik. Geralt'la eşi Triss bizi çok güzel karşılayıp ufak bir kutlamayla ağırladılar.

At arabasından inene kadar çevremizi pek görememiştim. Geralt'ın evine geldiğimiz sırada etrafı biraz gözlemleme şansı yakaladım. Bu diyar çok göz kamaştırıcıydı. Sanki "fani dünyanın cenneti" denilebilecek kadar kusursuzdu.

İhtişamlı topraklarının manzaralarıyla bana yeni yazdığım şiirlerimde ve baladlarımda ilham kaynağı oldu. Güzelliklerini tasvirlemeye kalksam buraya sığmaz ayrı bir bölüm gerekirdi. İçimden doğal olarak o leş kokulu bataklıkla kaplı harabe Velen'e tekrar dönmek hiç gelmedi.

İşte siz değerli okuyucularımın fark ettiği üzere olaylar bu noktadan sonra Geralt'ın oğlu küçük Teias'L'ın etrafında şekillenecekti. Bu bölümü daha fazla uzatıp amacından saptırmak istemiyorum ve okurlarımı bekleyen savaş, aşk, dram ve macera dolu kitabımla başbaşa bırakıyorum...

1. Bölüm Teias'L'ın Hikayesi
1276 yılı. Toussaint pek de sert geçmeyen bir kıştan yeni çıkmıştı. Martın son günleri yaşanıyordu. Birkaç gündür tam manasıyla bir bahar şenliğiyle renklenmişti Corvo Bianco'nun bahçeleri. Çünkü ağaçlar erken çiçek açmıştı bu sene...

O gün malikane de ise birkaç aydır süregelen bir başka şenlik devam ediyordu. Sabah Mariborlu Triss Merigold'un kucağı, bebeğinin sıcaklığıyla ısınmıştı. Teias'L'ın yüzü de pencereden ışık saçarak parlayan güneş gibi aydınlıktı.

Triss, minik oğlunun güzelliğini seyrediyordu. Diğer taraftanda tanrıya dualar edip şükrediyordu. Ancak ne yazık ki Teias'L'ın bahtı, annesi Triss'in dilediği gibi açık olmadı pek... Küçük Teias'L daha dört buçuk yaşındayken babası Geralt, amansız bir hastalığın pençesine yakalandı.

Geralt Profesör Moreau'nun ilacını kendine enjekte ettikten sonra kaybettiği pek çok insan üstü yeteneğinin yanında bazı diğer olumsuz yan etkiler yaşadı. Witcherların uzun ömür ve uzun süreli gençliğinden de mahrum kaldı. Bu onun bedenen daha hızlı çökmesine ve hastalıklardan daha çok etkilenmesine neden oldu.

Zaten Geralt witcher iken yüz yaşını geçmişti. Mutant özellikleri yok olunca gerçek yaşı birkaç yıl içerisinde vücuduna yansıdı. Witcher olduğu zamanlarda daha orta yaşlarında bir adam gibi görünürdü.

Fakat zayıf ve kırılgan sıradan insan bedeninde bunu daha fazla kaldıramadı. Rivialı Geralt ölüm döşeğine düştü. Triss baş ucundan hiç ayrılmadı. Bildiği tüm şifa büyülerini Geralt'ın üstünde denedi ama hiçbiri çare olmadı.

Geralt'ın birkaç ay süren yaşam mücadelesinin sonunda, yağmurlu bir günde sabaha karşı yatak odasında uyurken 17 Eylül 1280 tarihinde, 115 yaşında hayatını kaybetti. Teias'L yetim kaldı.

Cenaze töreni yapılarak Geralt'ın naaşı malikanenin bahçesine defnedildi. Sevgili dostum, huzur içinde yat. Gözün arkada kalmasın....

Ayrıca cenaze sırasında bir süprizde yaşanmıştı. Son dakika davetsiz bir misafir Geralt'ın eski sevgilisi Vengerbergli Yennefer'de katılmıştı törene. Ancak aramıza girmedi. Uzaktan izledi. Uzun zamandır ortalarda görünmüyordu. Tam olarak hatırladığım gibiydi. Zerre kadar değişmemişti. Mağrur ama üzgün haliyle bakışlarını bizden kaçırıyordu.

Her zaman ki gibi tavırları soğuk ve mesafeliydi. Geralt gömüldükten sonra bizle hiç konuşmadan arkasına bile bakmadan çekip gitti ve o günden sonra onu bir daha gören olmadı.

Triss Corvo Bianco'dan taşınmayacağını yani kalacağını açıkladı. Ardından üzüm bağlarının yönetimini devraldı. Eşi ve tek yakını olduğundan Geralt vefat edince ona geçmişti hakları. Kırk gün Triss ve Corvo Bianco halkı Geralt'ın yasını tuttu. Onun anısına merkeze küçük bir anıt yapılarak dikildi.

Triss henüz daha çok gençti. Buna rağmen yeniden evlenmek istemedi. Öyle veya böyle bu konu açıldığında ve talipleri çıktığında, çok erken yitirdiği kocasının da sevgisini yükleyerek, yavrusunu bağrına bastırıp:

"Geralt'ın hatırası Teias'L'ım bana yeter." diyordu...

Genç Teias'L zekiydi, yetenekliydi, çalışkandı. Birçok yönden yaşıtlarına göre üstün olduğunu, okuldayken kanıtladı. Üstelik yaşının çok üstünde bir güç ve cesarete sahipti Teias'L. Ondaki bu özellikler şövalyelerde yoktu. O, bunu da mahalledeki yaşıtlarıyla oynadığı oyunlarla ispat etti.

Nilfgaard'ın bitmek tükenmek bilmeyen savaşlarla geçirdiği bir diğer yıl daha geri de kalmıştı. Askere gidenlerin çoğunluğu geri dönmüyordu. Dönenlerse, bir uzvunu yitirerek savaş dışı kalanlardı. Yeni nesil çocuklar, bu gazilerden dinledikleri gerçek kahramanlık hikayelerinden etkilenerek büyüyorlardı. Bu nedenle de oynadıkları oyunların pek çoğu vurdulu kırdılıydı.

Teias'L da bu tür oyunları seviyor, bütün oyunların baş kahramanı o oluyordu. Grup oyunlarında takım arkadaşları tarafından hep o komutan seçiliyordu. Çünkü onların arasında güç ve cesaret konusunda Teias'L'nın üstüne yoktu.

Tarih 20 Ekim 1285. Teias'L mahalle arkadaşlarıyla birlikte Turnuva Alanı'na inmişti. Bu yer Toussaintlılar için kutsal olan gelenekselleşmiş yerel festivaller sırasında dünyanın dört bir yanından gelen görkemli şövalyelelerin turnuvalarına ev sahipliği yapmaktaydı.

Teias'L'da büyüdüğünde bir şövalye olup burada düzenlenen müsabakalara katılarak en iyisi seçilip bu onuru yaşamak istiyordu. O gün işte Teias'L ve tayfası oynayacakları 'Fatih' adındaki oyun için büyük arenanın yakınlarında ağaçlık bir alan seçtiler. Ardından hazırlıklara hemen koyuldular.

Ağaçların etrafını büyük kayalarla ördüler. Bir kale inşaa ettiler. Bir taraf savunan olacaktı diğer tarafta saldıran. Saldırı ordusundaki savaşçıların amacı kaleyi fethetmekti. Bunun içinde surlarda gedik açmaları gerekiyordu. Tıpkı gerçek savaşlarda olduğu gibi...

Kayalar çok ağırdı. Bazıları iki üç çocuğun kaldırabileceği büyüklükteydi. Bunların sökülüp atılması için kas gücüne ihtiyaç vardı. Tabii savunan taraftaki askerlerinde bunu püskürtmek için kayaların üstünden tahtadan kılıçlarla, kalın ağaç dallarından mızraklarla veya çubuktan yapılmış yay ile oklarla her yolu denemeleri serbestti.

Oyun kararlaştırılıyor, ekipler kuruluyordu. Tam o anlarda birden tartışma başladı çocuklar arasında:

"Teias'L kimden olacak bu sefer?"

"Elbette bizdendir."

"Hayır, geçenki 'Arena' oyununda sizin taraftaydı."

"Eski dosttan düşman olmaz! O, bizim komutanımız olmalı."

"Ama olmuyor ki! O zaman kesin siz kazanırsınız yine!"

"O halde biz Teias'L'ı alalım sizde ona karşılık bir kişi fazla olun."

"Hayır! İki kişi olursak kabul."

Teias'L için bu hiç fark etmezdi. Sonunda yine onun bulunduğu taraf kazanacaktı. Birliğin komutanı olarak en önce o ileri atıldı. Tek başına, kendisine yapılan saldırılara karşı korunmaya çalışıyor, diğer yandanda devasa kayaları tuttuğu gibi tek eliyle sağa sola savurmakla uğraşıyordu.

Yani beş altı kişilik taarruz birliğinde, bütün işin neredeyse yarısından fazlasını Teias'L üstlenmişti. Diğer savaşçılarda ancak ona yardımcı olmaya çalışmakla meşgullerdi. Nihayet gedik açıldıktan sonra fetih kuvvetleri, kaleye girdi. Ama şehrin sahipleri, ağaçların gövdelerine sarılmış ya da üstüne çıkmıştı. Teias'L ve savaşçıları onları birer birer söküp ya da aşağa indirip yere yatırıp ellerini bağlayarak esir aldılar.

Sonucu zaten baştan belliydi. Galip taraf Teias'L olmuştu. İşte verdiğim örnek bu tip oyunlarda onun paylaşılamamasının sebebiydi. Anladığınız gibi onun bulunduğu taraf ister savunmada olsun ister taarruzda, mutlak zafere erişiyordu. Çünkü Teias'L daha 10 yaşında bir çocuk olmasına rağmen arkadaşlarının hepsinden hem daha cesur hem de her birinden neredeyse on kat daha kuvvetliydi...

11 Yıl Sonra...

Teias'L yirmi bir yaşına gelmişti. Yakışıklılığıyla artık Toussaint'te onu gören evlenme çağında olan genç kızların gönüllerinden ve dillerin düşmüyordu. Tanrı onu pekçok konuda olduğu gibi yüz güzelliğinde de kusursuz yaratmıştı.

1.93 cm boyundaydı ve 103 kg ağırlığındaydı. Geniş omuzları, kaslı pazılı kollarıyla üçgen vücut yapısıyla da birleşen karizması onu karşı cinste inanılmaz çekici ve seksi kılıyordu. Corvo Bianco bağlarında çalışan genç güzellerin kendi aralarında ettikleri sohbetlerde, bir kezde olsa mutlaka 'Teias'L' ismi geçerdi.

"Dün akşam üstü Triss hanımın oğlu geçti bizim sokağın önünden gördünüz mü kızlar?"

"Gördüm ya şekerim... Gördüm de içim öyle bir tuhaf oldu ya, inan ki..."

"Geçen hafta da atıyla bizim evin önünden geçmişti. Arkasından ağzımız açık öylece bakakalmıştık..."

"Ben yeni gördüm. Geçen gün ablam pencereye çağırıp da gösterdi, 'Bak, merhum beyimiz Geralt'ın oğlu bu' diye. Ben böyle erkek ömrümde ilk defa gördüm. Görür görmez aşık oldum! İlk fırsatta onunla yatmayı kafaya da koydum! (Kahkaha Atar)"

Ama onlar mecburen şanslarına küsecektiler. Çünkü zaten Teias'L çoktan birine aşık olmuştu. O Düşeş Anna Henrietta'nın biricik kızı Helga'dan başkası değildi. Helga daha on sekizinde bir esmer güzeliydi. Toussaint'in en güzel kızıydı. Güzelliği öylesine dillere destanki bir masal gibi. Onu bir kere görenin bir daha unutması neredeyse imkansızdı. Ülkedeki her erkeğin rüyasıydı onunla evlenebilmek. Herkes ona tutkun, gönlünü kaptırmış. Ancak o da, Teias'L'a aşıktı. Bu yüzden ondan başka her talibine gözünü ve gönlünü kapatmıştı.

Teias'L ile Helga, Geralt'ın Toussaint'i Beauclair Yaratığı'ndan kurtarışının yıl dönümü kutlamalarında tanışmışlardı, bundan beş yıl kadar önce. Birbirlerini görür görmez de hemen sevmişlerdi. O gün, Helga Beauclair Sarayı'ndaki kutlama sırasında bir kuzeni onları tanıştırdı. Bahçedeki çardağın altında tek başına oturuyordu Teias'L. Daha sonra Helga'yla kuzeni yanına gelip oturdular. Sohbet etmeye başladılar.

"Bak Helga, bu Geralt'ın oğlu Teias'L olur. Ayrıca benim en yakın çocukluk arkadaşlarımdan biridir."

İşte o an ilk defa göz göze geldiler. Bakışları birbirlerine değdiğinde yürekleri tatlı, sıcacık bir sevgiyle dolup taştı. İşte o günden sonra her gece gündüz birbirlerini düşündüler. Akıllarından bir türlü çıkmadılar. Teias'L iki günde bir şehre sırf onu görmek için gidiyordu. Fakat sevgilerinden kimseye bahsetmiyorlardı.

Daha kendileri bile bir fırsatını bulup karşılıklı bu konuda açılamamışlardı. İçten içe, gizliden gizliye, daha fazla sevdiler birbirlerini günden güne. Teias'L iki günde bir sarayın Helga'nın odasının bulunduğu bölümün önünden geçiyordu. O geçerken Helga, balkonda bekliyordu. Ancak bir göz atımı mesafesinde çok kısa bir süreliğine görebildiler birbirlerini her defasında. Ama bu bile yetiyordu karşılıklı duygularının kabarıp aşka dönüşmesine.

Ama sevgili okuyucular, daha öncedende dediğim gibi Teias'L ile Helga kimsenin bu ilişkilerini bilmesini henüz istemiyordu. İkiside birbirlerine karşı duydukları sevdadan emindi. Sadece doğru zamanı bekliyorlardı. Bu olduğunda hemen evlenmeyi planlıyorlardı. Kurdukları hayellerin gerçek olması için hergün Aziz Lebioda'dan dualarla diliyorlardı.

İki tarafta bunu annelerine nasıl söyleyeceğini düşünüyordu. Teias'L ile Helga bunu sabırla beklerken, annelerinin bu konuyu onlara açmasıyla evlenme vakitleri aniden beklemedikleri şekilde kendiliğinden gelmişti...

Triss Merigold ve Düşeş Anna Henrietta evlatlarının artık evlenme çağına geldiklerini düşünüyorlardı. İki anne de bilmeden onları üzecek şekilde mutluluklarını istiyordu. Elbette ikisininde sayısız talibi vardı.

Anneleri de aralarından onlar için bir an önce münasip birilerini seçmeleri gerektiğini söylediler. Bu konu aniden açıldığında Teias'L ve Helga bunu şiddetle reddettiler. Onlarda evlenmek istiyorlardı fakat sadece birbirleriyle.

Anneleri bundan habersiz olduğundan çocuklarının bu tepkilerini anlayamadılar. Bu yüzden bir açıklama bekliyorlardı. Teias'L'a bu konu da daha rahat olan taraftı çünkü annesi Triss ona karşı çok anlayışlıydı. Helga'yı sevdiğini öğrendiğinde oğlu için mutlu oldu ama diğer taraftanda kafasında şüpheler oluştu.

Helga ülkenin en önemli insanının kızıydı. Kendi oğlu ise sıradan bir vatandaştı. Tamam rahmetli Geralt'ın oğlu olması sebebiyle her tarafta saygı duyuluyorlardı fakat bununda bir sınırı vardı. Bu ünleri bile koskoca Düşeş'in sarayının kapılarını çalıp biricik kızlarını isteme gibi bir cürretkarlık sağlamıyordu ki Teias'L'dan soylu tabaka da yer alan Toussaint'lıların gözünde onlarca daha iyi soylu aileye mensup genç dururken.

Triss bu durumu oğluna anlatmaya çalışsa da Teias'L'a dinlemek istemedi. Sevgilerinin önünde kimsenin durmasına izin vermeyeceklerini belirtti. Triss'te buna saygı duymak zorunda kaldı çünkü başka türlü oğlunu kaybedecekti.

Helga'nın ise bunu annesine açıklaması daha zordu. Yanlış birşeyler söyleyerek sevdiği adamın başını derde sokmak istemiyordu. Anna Henrietta'ta buna çok ters bir şekilde davranabilirdi. Bir saygısızlık olarak algılayıp şiddetle karşılık verebilirdi. Ya da hiçbirşey demeyedebilirdi.

Ama Helga bu tür konularda annesinin tutumlarındaki dengesizliklerini bilecek kadar onu iyi tanıyordu. Risk büyüktü ve güvenemiyordu. Bu yüzden ne yapması gerektiğine karar veremedi. Öteki taraftan Düşeş ülkedeki kızı için en iyi adayı seçebilmesi için bir yol olduğunu söyledi.

Turnuva Alanı'nın da düzenlenecek büyük bir mücadele tertiplemeyi planlıyordu. Kızıyla kendilerini evlenmeye layık gören her şövalye bu turnuvaya katılabilecekti. Ancak sadece sonunda galip gelen bir kişi olacaktı.

Ve karşılığında Düşeş Anna Henrietta'nın en büyük hazinesine sahip olma hakkı kazanacaktı. Güzeller güzeli kızı Helga ile evlenmek tabii ki de. Helga annesinin emrivaki tavrından çok rahatsız oldu fakat bunu annesine karşı dile getiremedi. Annesi ona fikrini sormadan önce çoktan nasıl evlenmesi gerektiğini Helga'nın yerine düşünmüştü. Bu ondan gelen bir rica da değildi ayrıca.

Helga, Teias'L'ya bir mektup yazarak kötü haberleri ulaştırdı. Teias'L bunu öğrenir öğrenmez çok öfkelendi. Ancak mektupta Helga'nın yazdığı bazı şeylerle kendini yatıştırmayı başardı. Helga onu ne olursa olsun onu tüm kalbiyle sevdiğini ve ona turnuva konusunda sonuna kadar güvendiğini yazmıştı.

Teias'L'da kararını verdi. Yaşanan olayı annesine anlattı ve onunda rızasını aldıktan sonra turnuvaya adını yazdırmak için yola koyuldu...

Cazibelerle dolu bir masallar diyarı olan Toussaint'ta kutsal olan iki gelenek vardır: Birincisi Peygamber Lebioda'nın öğretileri, ikincisi de onun şövalyelerine rehberlik eden erdemler. Bunlar, genç adamları, kabiliyetlerini yiğitlikleriyle ve zorlu turnuvalarla ispatlamaya davet eder.

Aşk çok hızlı açan bir çiçek gibidir. Ya da kıvılcımları çok daha hızlı alev alan bir yangın. Teias'L, acı verici bir güzelliği olan Helga'yla güzel tutkulu bir aşk yaşıyordu. Uzun yıllar önce annesi Anarietta ile benimde benzer anılarım olmuştu. Ama konumuzdan sapmadan Teias'L'nın maceralarına dönelim.

Çarpıcı Helga, yakışıklı Teias'L'ya sıkıntı dolu bir mektup yollamıştı. Annesi onu zorla evlendirmek istiyordu. Buna bir turnuvanın sonucunun karar vermesine izin verecekti. Bu konu da sevdiğinden yardım istediğini yazmıştı. Tabii ki Teias'L'da hemen tüm hararetiyle sevgilisi için turnuvanın çeşitli yarışmalarında yer almayı kabul etti.

Geleneğin bir diğer gerekliliği olan şey turnuvaya katılan kişinin seçebileceği bir isimdi. Teias'L babasının en sevdiği takma isimlerinden biri olan Sör Gwynbleidd'i seçti. Teias'L oyunların hepsinde üstün bir başarı sergiledi. Rakiplerinin hepsine fazla zorlanmadan fark attı.

Bu aslında onun çocukluğundan beri tek hayaliydi. Birgün büyüyüp bu arenada mücadele edip kazanan olmak. Ama şu an bu umrunda bile değildi. Çünkü bunu aşkı için yapmıştı. Onu kaybetmemiş olmak her şeye bedeldi. Yaşadığı mutluluk bunun içindi sadece.

Ancak bu kısa sürdü. Turnuva Alanı kutlamalar sırasında Vahşi Av tarafından saldırıya uğradı. Olay birden oldu ve ne olup bittiği anlaşılana kadar kontrolden çıkıp insanlar ölmeye başladı. Seyirciler korku içinde çığlıklar atarak kaçışıyorlardı. Muhafızlar ise Vahşi Av'ın askerlerine karşı savaşıyorlardı.

O anlarda Teias'L'da muhafızlara yardım ediyordu. Bunu gören diğer yarışmacı şövalyelerde ona katıldılar. Birkaç şövalye ile muhafız düşmüştü fakat Vahşi Av'ın kayıpları bundan daha da fazlaydı. Geri püskürtüldüler. Çekilmek zorunda kaldılar. Teias'L'nın aklı hala Helga'daydı. Gözleri onu arıyordu. Güvende olduğunu görmeliydi.

Helga annesiyle birlikte hala korumalarla dolu avludaydı. Endişe içinde olan biteni takip ediyorlardı. Teias'L onun iyi olduğunu görünce bir an rahatladı. Ardından avlunun ortasında bir portal açıldı. İçinden büyücü bir Vahşi Av askeri çıktı. Korumalar hemen üzerine atıldılar fakat büyük bir patlama yaşandı.

Korumaların hepsi ölmüştü. Ancak büyücü sapasağlam şekilde elinde asasıyla orada kalmıştı ve Anna Henrietta ile kızı Helga'yla arasında başka bir engel kalmamıştı. Teias'L bunu görünce hemen yanlarına doğru hızla koşarak yetişmeye çalıştı.

Tam avlunun olduğu kata gelmişti ki büyücü Helga'yı yakaladı. Anna Henrietta buna engel olmaya çalıştı fakat büyücü onu elinin tersiyle vurup yere düşürüp bayılttı. Teias'L tam kılıcını çekip büyücünün üzerine atlıyordu ki birden portal açılıp içinden geçerek Helga'yla birlikte kayboldular.

Bu olduğunda Teias'L ne yapacağını şaşırdı. Kendini kaybederek öfkeden çılgına döndü. Kendine gelmesi birkaç dakika sürdü. Sonra yerde baygın olarak yatan Düşeş'e ve artık müstakbel kayınvalidesine yaklaşıp kontrol etti. Nefes alıyordu.

Tam her şey yoluna girmeye başlamıştı. Teias'L ile Helga'nın aşklarının arasında hiçbir engel kalmamış gibiydi. Evlenip sonsuza kadar mutlu olacaklarını sandıkları anda bu olay patlak verdi. Şimdi Teias'L ondan çalınan kayıp eşini bulmalıydı. Bunun için yapamayacağı şey yoktu...
 
Son düzenleme:

Yeni konular

Geri
Yukarı