Kitabımın giriş bölümü nasıl olmuş?

yaraliordek

Hectopat
Katılım
21 Mayıs 2021
Mesajlar
4.830
Makaleler
3
Çözümler
15
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
Yanıp sönen meşale tarafından zar zor aydınlatılan mağarada, yaratığın kas katı kesilmesine sebep olan bir kılıcı kendinden emin bir şekilde tutuyordu Lex. Yaratığın yuvalarından fırlamış gözleri param parça yüzü, yamuk yüz hatları ölümün eşiğine geldiğinde her zamankinden daha çirkin duruyordu. Böylesine çirkin bir surat normal şartlar altında Lex’i kendinden uzaklaştırmaya yeterdi. İçinde bulunduğu durumu düşündüğünde düşmanından iğreniyor olmak ona bir zayıflık gibi geliyordu. Daha fazla bekleyemedi turnuvada kralı etkilemek için çaba gösteren bir silahşor edasıyla kılıcını yaratığın boynuna sapladı. Yaratık bu duruma şaşırmamıştı ama bu çığlık atmasına engel değildi. Son nefesini de acıyla inlemek için harcadı ve çürümüş bedeni yere yığıldı. Yaratıktan çıkıp havada mutlu bir kelebek gibi uçuşan Ruh özü, önce Lex’in çevresinde dolaştı. Ardından ruhuna karışıp, okyanusa dökülmüş bir bardak su gibi dağıldı. Mağaranın derinliklerinde hiç ışık yoktu. Kimse daha aşağıya inmeye cesaret edememiş olmalı. Hoş buraya da çok sık gelen olmazdı, bu meşale kim bilir 100 yıldan daha uzun süredir burada olmalı. Mağara güvenli değildi, bu yaratıklar yalnız dolaşmazdı. Lex gitmesi gerektiğini biliyordu. Mağara köyün dışındaki bir dağın çok da yüksek olmayan eteklerindeydi. Oraya çıkan büyüklü küçüklü taşlardan oluşan doğal bir yol vardı. Lex, kendi için çok değerli olan kılıcını sırtındaki kınına yerleştirdi. Bugün onun için çok boş bir gündü. Mağaraya giden bir patika bile yoktu ama her nasılsa, ünlü savaşçı kahraman Daniel ve saz arkadaşlarının posterleriyle doluydu. Daniel ve arkadaşları geçmişte Şampiyonlar Loncasının liderliğini yapıyorlardı. Bu bile posterlerinin asılması için yeterli bir sebepken, onların kahraman olmasını sağlayan birtakım olaylar gerçekleşti. Ama Lex, bu düşünceleri kafasından hemen sildi. Çünkü umursamıyordu, belki de kıskanıyordu. Kim bilir?

Lex, para karşılığı köylülerin süper destansı ayak işlerini yapan bir savaşçıydı. Karela köyünde ufak bir barakada yaşardı. Karela köyü yüksek nüfuslu ama ufak bir köydü. Ateş böceklerinin aydınlattığı ağaçlıkta, cırcırböceklerinin sesleri eşliğinde, barakasına doğru güzel bir yürüyüş yapıyordu. Deri çizmeleri toprakta tok bir ses çıkarıyordu. Barakasını görebiliyordu. Barakasının ışıkları yanıyordu. Çok sık misafiri olmazdı, hele ki bu saatte kimseleri görmemişti. Adımlarını hızlandırdı barakaya yaklaşınca kılıcını mümkün olduğunca sessizce eline aldı. Tahta kapının kenarından güç alarak içeri fırladı ve Kızıl saçlı bir kızın alaycı bakışlarına maruz kaldı. Bu kız, Keira’idi. Lex Keira’yı tanıyordu. Ama burada ne işi vardı?

Bu kendisinin cevaplayabileceği bir soru değildi. Ona sormayı denedi. Önce anlamsız bir bakış attı, ardından;

Lex “burada ne işin var?” Diye sordu.

Keira, derin bir nefes aldı ve “bugün hiç köye uğradın mı?” Diye bir soru yöneltti.

Lex, başını kaşıdı. “Pek sayılmaz.” Diye yanıtladı.

Kızıl saçlı kız, “Ben de öyle tahmin etmiştim.” Dedi ve anlatmaya başladı, bugün tahmin edemeyeceğin bir şey oldu. Lex meraklı bir çocuk gibi gözlerini açtı. Keira devam etti, Uçabiliyordu, Duman soluyordu, Devasa kanatları vardı. Pullu bir deri… Diye devam ederken, Lex araya girdi; “E-Ejderha mı gördün?!?” Diye anlamsız bir haykırışta bulundu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Keira umursamaz bir tavırla, sadece Ejderhayı değil, yıktığı evleri ve püskürdüğü alevi de gördüm. Hepimiz gördük dedi. Lex, “Hem de alev ejderhası!” Dedi, hala anlamsız bir şekilde bağırıyordu. Evin içinde turlamaya başladı. Bir yandan başını kaşıyordu, bir yandan da “Ateş elementini taşıyan, devasa bir uçan kertenkele” “İnanamıyorum. Orada olmalıydım” Gibi, sanki Keira onun yeterince şaşkın olduğunu anlamamış gibi konuşuyordu. Keira iki eliyle Lex’in omuzlarını tuttu. Ve onu güzelce bir silkeledi. “Kendine gel!”, “Ejderhalar evcilleştirileli asırlar geçti!”, “Bunun ne demek olduğunu biliyor musun?” dedi. Lex’in gözleri doldu. “O-Olamaz bu, bu bir. SAVAŞ İLANI!” Dedi. Keira sonunda derdini anlatabilmenin verdiği rahatlık ile derin ve dolu bir nefes aldı. İkisi de derin düşüncelere dalmıştı. Lex, bin bir türlü şey düşünüyordu. Keira ise, Lex’in ne düşündüğünü düşünüyordu. Bir süre sessiz kaldılar. Keira, hiçbir şey olmamış gibi kapıya yöneldi. Lex, “G-Gidiyor musun?” Diye sordu gittikçe incelen sesiyle. Keira, kafasını arkasında duran Lex’e çevirdi, gözlerinin içine baktı. Lex, Keira’nın vahşi bir kedi gibi bakan gözlerine dalmıştı. Ama çok sürmedi. Keira, hiçbir şey söylemeden çıktı. Lex’in kafasında çok fazla soru vardı. Hata o kadar fazla soru vardı ki, düşünmeye zaman bulamadan kendini yatağa attı.
 
Çok kısa cümleler kullanmışsınız bence bu kopukluk oluşturuyor. Ve de çok hızlı geçtiğiniz için hikayenin içerisine giremiyoruz sanki anlatılması gereken kısımlar oldu bittiye geliyor. Mekan tasvirleri çok az o yüzden kafamızda bir ütopya canlanmıyor ayrıca ayrıntılar neredeyse hiç yok. Ama genel olarak başlangıç için güzel. Ellerinize sağlık devam edin.
 
Biraz yamukluk var. Giriş kısmında "Lex" ismini ilk kelimeler arasına koyarsan akılda kalıcılığı daha fazla olur. "başını kaşıdı... dedi" demek yerine "başını kaşıyarak... dedi" gibi cümleler kursan daha etkili olur.
 

Yeni konular

Geri
Yukarı