Özgür irade yanılsaması

  • Konuyu başlatan acv
  • Başlangıç Tarihi
  • Mesaj 28
  • Görüntüleme 4.445
"Özgür iradene dıştan bir müdahalede bulunmasa bile, hayat boyu neyi seçeceğini zaten önceden bilen, ona göre yaratan bir tanrının, seni seçimlerinden dolayı cezalandırması mantığa ters bir durum."

Yine benzer bir durum söz konusu. Seçimlerine bir müdahalede bulunmuyorsa, yapacağın seçimlere göre seni cezalandırması yahut mükafatlandırması mantığa ters değildir; bilakis asıl mantıklı olandır. Özgür irade aslında bir yanılsama değildir. Çünkü sen seçersin; ilahi varlık da bunu yaratır. Yaratma becerisi, yaratılanlarda olmayan bir beceridir. O yüzden bizde var olan sadece seçim yapabilme becerisidir. Kendisi bizim ne zaman neyi seçeceğimizi biliyor olsa dahi bu yalnızca bilmenin gerçeğidir. Yani seçimi yapan halen aynı; kişinin kendisi.

O bilir; biz öğreniriz. Biz seçeriz; o yaratır. Elbette her istediğimiz yaratılacak demiyorum ancak buna rağmen yukarıda dile getirdiğim gerçek değişmiyor. Zira verdiklerinden hesaba çeker ama vermediğini sormaz; çünkü adı üstünde "verilmemiş imkan". Peki bu gerçek niye var? Tam da senin dile getirdiğin ve mantıksız olduğunu düşündüğün nokta için; hesaba çekilme meselesi için var. Aslında "Madem her şeyi biliyorsun o zaman niye bizi cezalandırıyorsun ya da mükafat veriyorsun?" sorusu kişinin kendini kandırmasından başka bir şey değildir. Çünkü bilmek başka, seçmek başka. Ceza ya da ödül, seçimi yapana veriliyor; bilene değil. Keza bunu veren de bilenin kendisi ama verileni yaşayan yahut yaşayacak olan, seçimleri yapmış varlığın ta kendisi. Ortada bir mantıksızlık yok aslında.
 
Özgür irade müslümanlıkta kader olarak algılanan bir terimdir. Kadere göre tanrı senin geleceğini bilir seçimlerini tanrı belirlemiştir aslında kuklasındır. Özgür irade ise tam tersi. Bana göre de irademiz özgür değildir. Yaptığımız veya yapacağımız seçimler belirli bir şeye bağlıdır mesela en yakın arkadaşın tatile gitmeyeceği için senin de gitmemen gibi bu daha çok arkadaşının iradesi ama seni de etkiledi. Eğer özgür iraden olsaydı tek başına da giderdin o tatile. Kendi fikirlerini yakın olduğu kişilerin fikirlerinden etkilenerek değiştiren insanların nedense özgür iradedeyle bağlaştıramıyorum. Haksız olduğum kısım varsa lütfen yazın.
Kadere göre tanrı senin seçimlerini ve geleceğini de bilir ama seçimlerini sen yaparsın.
 
Bu arada "Özgür irade müslümanlıkta kader olarak algılanan bir terimdir. Kadere göre tanrı senin geleceğini bilir seçimlerini tanrı belirlemiştir aslında kuklasındır. " demişsin ama yanlış bilgi. Müslümanlığın yahut İslam'daki kaderin bununla hiçbir alakası yok. Özgür irade kader demek değildir. Kader bir sonuçlar silsilesidir ki özgür irade de bu silsileyi ortaya çıkaran adımlar, yani seçimlerin temel taşıdır. Özgür irade olmadan seçim olmaz; seçim olmadan sonuç yani kader olmaz. Haliyle ceza ya da ödül de olamaz. İslam da der ki ne yapacağın bellidir ama belli olması, yapılanı senin yaptığın/yapacağın gerçeğini değiştirmemektedir. Kaderin, çabana (yani özgür iradenle yaptığın seçimlere) bağlıdır. Sonuç da doğal olarak senin seçtiğin olacaktır; ödülü de cezayı da en nihayet sen seçmiş olacaksın tüm ömrün boyunca yapıp ettiklerinle.
 
@kibrekapilmayin Cümlemin diğer yarısına dair bir cevap bulamadım ancak?

Kusura bakma fakat ben algoritma-vari düşünen bir insanım. Olaylar silsilesi içindeki bir nesneyi hop diye ortada bırakamıyorum bir türlü.

İlk paragrafından anladığım kadarıyla, insanın yaptığı her seçimle sanki farklı bir gidişat yolunu tercih ettiğini söylüyorsun. Böylece tek bir yol olmak yerine birden çok yol arasında irademizi kullanarak tercih yapabileceğiz, dıştan da bir etkileyen kuvvet olmadan, pekala. Tanrının da sonsuz bilgisi, bütün bu yolların sonucunda neler olup biteceğini bilmesinden geliyor.

Ancak, yarattığı canlının, bu yollardan hangisini tercih edeceğini önceden bilen bir tanrının zaten o canlıya en ufak özgür irade vermesi mümkün değildir. Burada insanı sanki tanrıdan farklı bir varlık yaratmış gibi konuşuyorsun. Yaratan ile geleceği bilen ve bunun sonucunda cezalandıran varlık aynı. Ben bir robot programlayabilir ve ona bazı basit komutlar vererek, kendi seçimlerini yapmasını sağlayabilirim. Bu robotu bir noktaya koyduğum zaman, henüz düğmesine basmadan önce o robotun nereye gidip ne yapacağını bulabilirim değil mi? Dıştan bir etkileşimde bulunmuyorum, sadece tahmin ediyorum fakat ona yapabileceğim en büyük etkileşimi zaten programlama esnasında yaptım.
 
Senin şu anda bunu yazmanı sağlayan bütün şeyler nedir?
Senin yaşadığın bütün hayatın; çevren, tanıştığın insanlar, yaşadığın olaylar, ne yediğin gibi hayatındaki her şeyi bunu doğurdu. Aslında bu bahsettiğim bütün şeyler bizim dışımızdaki şeyler. Kişiliğimiz de zira böyle. İçimize giren şeylerin hiçbiri biz olmasa da bir süre sonra içerdeki her şey biz olur. Yani demek istediğim senin bir şey seçmen yaşanan şeylere bağlı ki bunlar sana bağlı değil ilk başta.
Konudan biraz farklı olabilir, ilk mesajdan sonrasına bakmadım :p
 
Tanri secimlerimizi biliyor ama bu onu ilgilendirir.
Bizi ilgilendiren kismi, perspektifimizi gelistirebilirsek, olaya disaridan bakabilirsek birseylerin bizim kontrolumuz disindaki sartlara da bagli oldugunu kavrayabilmektir. Bu bizi hakikate adim attirir.

Iste insan egosuna bagli kaldikca zaman ve mekana kendini hapseder. Tanrinin secimlerimizi biliyor olmasi fikrini kavramak zaman ve mekanin disindan bakilmayi gerektiren bir perspektiftir. Herkez buna muktedir olamaz. Ego insani fizik boyutta zincirler cunku.
 
@kibrekapilmayin Cümlemin diğer yarısına dair bir cevap bulamadım ancak?

Kusura bakma fakat ben algoritma-vari düşünen bir insanım. Olaylar silsilesi içindeki bir nesneyi hop diye ortada bırakamıyorum bir türlü.

İlk paragrafından anladığım kadarıyla, insanın yaptığı her seçimle sanki farklı bir gidişat yolunu tercih ettiğini söylüyorsun. Böylece tek bir yol olmak yerine birden çok yol arasında irademizi kullanarak tercih yapabileceğiz, dıştan da bir etkileyen kuvvet olmadan, pekala. Tanrının da sonsuz bilgisi, bütün bu yolların sonucunda neler olup biteceğini bilmesinden geliyor.

Ancak, yarattığı canlının, bu yollardan hangisini tercih edeceğini önceden bilen bir tanrının zaten o canlıya en ufak özgür irade vermesi mümkün değildir. Burada insanı sanki tanrıdan farklı bir varlık yaratmış gibi konuşuyorsun. Yaratan ile geleceği bilen ve bunun sonucunda cezalandıran varlık aynı. Ben bir robot programlayabilir ve ona bazı basit komutlar vererek, kendi seçimlerini yapmasını sağlayabilirim. Bu robotu bir noktaya koyduğum zaman, henüz düğmesine basmadan önce o robotun nereye gidip ne yapacağını bulabilirim değil mi? Dıştan bir etkileşimde bulunmuyorum, sadece tahmin ediyorum fakat ona yapabileceğim en büyük etkileşimi zaten programlama esnasında yaptım.

Yanlışsın, hatalısın. Algoritmavari konuşuyor olsan bile her şeyin sahibi ve yaratanı olan bir varlıkla, onun yarattıklarından birinin icadını (ki o icadın gerçekliğini de tanrı yaratmış oluyor) birbiriyle kıyaslayamazsın. Tıpkı ilk mesajındaki öğretmen örneğine karşı çıkman gibi. Ek olarak, sen robotu icat ettiğinde hareketlerini tahmin ederim ve onu belli bir algoritma üzerinden programladığım için zaten yazılımında olmayan şeyleri yapmayacağını bilirim; bu da en büyük ve tek etkim olur diyorsun. Ancak tanrı bizleri yaratırken yaptığı şey bu değil. Keza onun yaptığı tahmin etmek de değiL; mutlak bilgi. Şaşmayan, belirsizlik olmayan bilgiye sahip olma gücü.

Onun yaptığı tam olarak şu: Bizleri yarattı ve bilgisi mutlak olduğu için önü sonunda nereye varacağımızı bildiğini belirtti. Ancak bizi yaratırken a kişisi bu yolu seçsin diye genetiğine şunu koyalım; b kişiyi filanca yolu seçsin diye başka bir genetik tasarım yapalım gibisinden bir yol izlemedi. Yalnızca yaratma eylemini gerçekleştirdi ve ona zekayı emanet etti. Sizi yaratanı ve sistemin nasıl işlediğini, kuralları ve serbest olanları sebepleriyle birlikte bilin, seçiminizi de ona göre yapın dedi.

Mesela bazıları diyor ya "Afrika'da açlıktan ölen çocuğun günahı ne?" Allah ona birtakım imkanları vermemişse, zaten sorumlu tutmayacak. Ne verdiyse onu soracak. Bunu görmezden geliyorlar ve ne günahı var diyorlar. Sanki tanrı gaddar ve zalimmiş, yarattığına zulmetmek istermiş gibi konuşuyorlar. Şu dünyada kim ne yapmak isterse serbesttir. Yolda kalana bu seçim, yoldan sapana da o seçim serbesttir. Ancak herkes eşit yaratılmıştır. Ne açıdan eşit? İmkanlar açısından değil, seçim yapma özgürlüğü açısından eşit. Fakat aynı zamanda tanrının varlığını da bilin ki sonra yaptığınız seçimlerden ötürü ceza aldığınızda vay ben bilmiyordum demeyin gerçeği söz konusu.

Sanırım kafanı karıştıran da bu; eğer sonunda ceza alacaksak nasıl özgürce seçim yapmış oluyoruz. Gayet basit: Sen bugün en ufak bir seçim yaptığında, sonucu ceza olsun ya da olmasın, seçiminin karşılığını alıyorsun. Tanrı da diyor ki sana tüm uyarıcıları gönderdiğim halde gözünü kapatıp onları görmemeyi, benim sana gel dediğim yola gelip orada yürümemeyi, şeytanın yolunu inatla ve arzuyla yürüdüğünü nasıl sen seçtiysen, sonucuna da katlanma sorumluluğu yine senindir; kaçamazsın diyor. Ha eğer bunun aksi bir yol izlediysen, o zaman da sözümden dönecek değilim; seni bekleyen sonuç sonsuz mutluluktur diyor.

Ayrıca belirtmek gerekir ki doğru yol bir tanedir; on tane değil. Ancak mesele ne? Bu tek yolun şekli çoktur. Yani belirgin kurallar çerçevesinde birden fazla yol varmış gibi görünür ama hepsi, söz konusu kurallara layığı ile uymak düsturu üzerinden işlediği için, ancak şekil bakımından farklıdır; sonuçta yine o yolun parçalarıdır. Örneğin; herkesin farklı işlerde çalışması gibi. Kiminin evli, kiminin bekar olması gibi. Filanca kişinin yetimleri doyurması, bir başkasının da kendi komşusuna yardım etmesi gibi. Şekil çok ama yol tek. Fakat dine uygunluğu dışarıda bıraktığın her yol batıldır, yanlıştır. Sana ya da bana göre değil, bizi yaratan varlığa göre. Keza öyle gerçekler vardır ki kimin ne düşündüğüne yahut neye inandığına göre değişmez.
 
Bunun hakkında birçok yaşanan tartışmayı okudum ancak tatmin edici bir cevap alamadım ne yazık ki. Yeni fikirleri duymak istediğimden daha önce söylenmiş bilimum şeyin tekrarlanmamasını istiyorum. Daha önce sorulmuş soruların bazılarına şimdiden cevap vereceğim;

- Tanrının geleceği bilmesi, özgür irade vermesine engel değildir. Öğretmenin, cevap anahtarını bildiği sınavı yapması, Kötü olduğu bildiği öğrencilere yine de sınav yapması vesayre, hepsi buna bir örnektir.

+ Hayır, hiç biri değildir. Bir öğretmen ne geleceği tam tamına görebilir, ne yaptıklarının sonuçlarını. Bir aciz insanoğlunun yaptığı tahmin ile bir sonsuz güçteki tanrının bildiklerini karşılaştırmamalıyız. Zira bir tanrı, evreni yarattığı anda geleceği biliyorsa, geleceğin o şekilde gitmemesi onun güçsüzlüğünü gösterir. Bildiği şekilde gitmesi de öğretmen metaforunda nasıl bir karşılık alır peki?

Öğretmensiniz. Bir öğrenci yapıyorsunuz. Ona eğitim veriyorsunuz. Ve kötü sonuç alıyor. Fakat bu sırada sizin verdiğiniz eğitimin o çocuğu zaten sınavdan bırakacağını biliyorsunuz? En başından beri sizin yarattığınız çocuğun ne alacağı belliydi, siz önceden biliyordunuz ve çocuğun o durum içinde yapacağı hiçbir şey yoktu. Çünkü harici bir etkiye sebep olsaydı, olaylar sizin tahmin ettiğiniz gibi gitmez ve sizin aslında geleceği yanlış bildiğinizi gösterirdi. Yarattığınız çocuğa sadece potansiyel koymakla kalmıyorsunuz, onun ne kadar çalışacağını ve nasıl çalışacağını da önceden belirliyorsunuz. Bu durumda okulda kalmasının sebebi asla çocuğun kendisi olamaz. Diye düşünüyorum.


- Tanrı birden fazla gelecek yaratmıştır, hepsini bilir fakat hangisini seçeceğinizi size bırakır.

+ Birden çok gelecekten hangisini seçeceğimizi de bilmesi gerekir değil mi?

Konunun İslam'la direkt bir ilgisi yoktur. Tanrısının sonsuz güçlere sahip olduğunu ve aynı zamanda yaratılanların faaliyetlerinden sorgulanacağını iddia eden bütün din mensuplarına sormaktayım soruyu.
Alakasız ve kendini tekrar eden cevaplara hiç tahammülüm yoktur. Din tüccarlığı yapmaya gelenler benden saygı istemez umarım. Raporlayıp geçeceğim bu tarz gönderileri.
1800'lü yılların başında yaşamış matematikçi ve felsefeci Laplace, Laplace'in Cini olarak bilinen meşhur özgür irade eleştirisini ortaya koymuştur. O devirde Newton fiziği etkisiyle, evrenin deterministik bir yapıya sahip olduğu düşünülüyordu. Yani evrendeki herşey neden-sonuç ilişkisine bağlıdır. Atom atoma çarpar, o atom başka atoma çarpar, trilyon kere trilyonlarca atom birbiriyle çarpar, yıldız olur, gezegen olur, bitki olur, hayvan olur, insan olur. İnsan beyni de atomlardan oluştuğuna göre, beynin verdiği kararlar da neden sonuç ilişkisine bağlıdır. Laplace'a göre, evrendeki tüm atomların konumlarını ve durumlarını aynı anda bilebilecek süper güçleri olan bir cin var olsaydı, geleceği rahatlıkla bilebilirdi. Ben de atomlardan meydana gelmiş bir varlık olduğuma göre, yarın sinemaya mı yoksa spora mı gitmeye karar vereceğimi önceden bilebilmesi lazımdı. Laplace'in cininin var olması mümkün olmasa bile, sonuçta evrendeki herşey neden-sonuç ilişkisine bağlı olduğuna göre, geleceğin şimdiden belli olması gerekir. Deterministik evren anlayışı bu sonucu doğurur. Bu durumda özgür iradeden de bahsetmek mümkün olmaz. O zaman ya biz deterministik bir evrende yaşamıyoruz, ya da özgür iradeye sahip değiliz. Laplace'in vurgu yaptığı konu işte buydu. Deterministik evrende özgür iradeden bahsetmek mümkün değildi. Oysa ki biz normal hayatımızda kararlarınızı verirken özgür olduğumuzu düşünürüz.

İslamiyetteki Cebiriye tarikatı da aynı şeyi söyler. Biz ne yaparsak yapalım kaderimiz önceden bellidir. Özgür irade diye bişey yoktur.

Laplace paradoksu, neden-sonuç ilişkisine bağlı, deterministik evren anlayışına karşı ilk ciddi eleştirel yaklaşım olsa da, o zamanın bilimiyle deterministik evren anlayışından vazgeçmek için geçerli bir sebep bulunamamıştır. Ta ki 1982 yılında gerçekleştirilmiş olan Aspect deneyinde kadar. Bu deneyi önemli kılan şey, kuantum fiziğini ispatlamış olması ve deterministik evren anlayışını yerle bir ederek, indeterminizm anlayışını doğurmasıdır. Peki nedir indeterminizm? Kısaca neden sonuç ilişkisinin olmadığı bir evren anlayışıdır.

Kuantum fiziğine göre rastgele ışıma yapan bir atom, gerçekten rastgele ışıma yapar. Aynı türden atomlardan bazıları ışıma yapar, bazıları yapmaz. Ne zaman yapacakları da asla belli olmaz. Örneğin bu rastgele ışıma yapan atomları biz, bankalar gibi yüksek güvenlik gerektiren bilgisayar sistemlerinde, gerçek rastgele şifre üretmek için kullanırız. Kuantum fiziğine göre atomaltı dünyada tamamen rastgelelik hakimdir. Bir elektronun sağa mı yoksa sola mı döndüğünü ölçmeden önce asla bilemeyiz. Ölçtüğümüzde ise asla önceden kestiremiyeceğimiz şekilde ya sağa ya da sola döndüğünü görürüz. Evrenin temeli atomlar olduğuna göre, atomlar neden-sonuç ilişkisine uymadığına göre, evrenin deterministik bir yapıya sahip olduğunu iddia edemeyiz. Hem de özgür irade sorunu ortadan kalkar. Bu nedenle artık hakim olan görüş, indeterministik evren anlayışıdır.

Karl Popper gibi modern felsefecilerin kuantum fiziğinin yorumlamasıyla vardığı sonuca göre, atomaltı dünyadaki bu neden-sonuç ilişkisine bağlı olmayan esnek yapı, Tanrı'nın faaliyet alanıdır. Bu sayede bize özgür irade verir.

İnsan beyni 12 voltluk elektrik enerjisi ile çalışan bir biyolojik süper bilgisayardır. Bilimsel olarak henüz nasıl çalıştığı konusunda en ufak bir fikrimiz olmasa da, deterministik yapıyla çalışan normal bilgisayarlsrımızdan farklı, kuantum fiziği yasalarına uygun çalıştığı konusunda hemfikiriz.

Atomaltı dünyada klasik fizik kanunları tamamen çöker, kuantum fiziği yasaları devreye girer. Kuantum fiziğinde neden-sonuç ilişkisinin tersi de geçerlidir. Yani sonuç nedene, neden de sonuca dönüşebilir. Bilardo masasında duran beyaz topa ıstakamla vurup 3 numaralı topu deliğe soktuğumda, 3 numaralı topun deliğe girmesinin sebebi, beyaz topun ona çarpmasıdır. Normal fizik kanunları böyle işler. Ancak kuantum fiziğinde, atomaltı dünyada işler biraz garipleşir. Eğer bu deneyi bilardo toplarıyla değil de, atomaltı bir parçacık olan elektronlarla yapmış olsaydım, neden ve sonuç yer değiştirebilirdi. Yani 3 numaralı topun deliğe girmesinin sonucu, beyaz topun ona çarpması olabilirdi. 3 numaralı top önce deliğe girip, beyaz top sonradan ona çarpabilirdi. Nedenle sonuç yer değiştirebilir, sonuç nedenden önce gelebilir. Biz buna kuantum fiziğinde zamanın tersine simetrisi deriz.

İşte bütün bu kuantum tuhaflıkları kafa karıştırabilir. Ancak evrenin işleyişin sandığımız gibi olmadığını anlıyalı kısa zaman oldu. Kuantum fiziğine alışmaya ve kabullenmeye çalışıyoruz. Ancak hayatımıza da çoktan girmiş durumda. Kuantum bilgisayarlarla hesap yapıyoruz, elektronik'te, bilgisayar teknolojisinde kuantum yasalarını kullanıyoruz. Bilim tarafından bir türlü açıklanamayan fotosentez olayı, beynin çalışması gibi problemlerde kuantum fiziğinin işlediğini tahmin ediyoruz ve elimizde birçok delil var. Kuantum fiziği sayesinde evrenin arkaplanında işleyen bir process olduğunu biliyoruz. Bazı çağdaş bilim felsefecileri de bu gizli arkaplanın Tanrı'nın faaliyet alanı olarak tanımladığını görüyoruz.

Evrenin işleyişi sandığımızdan daha tuhaf. Verdiğimiz karar, bizim fizik dünyamızda neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde geleceğimizi etkileyebilir. Ancak bu evrenin dev bir kuantum bilgisayarı olduğunu söyleyen bilim adamları var. Kuantum dünyasında ise verilen kararlar geçmişimizi de geleceğimiz de etkileyebilir. Hatta kararlarımızın sonuçları nedenlerimiz olur, kararlarımız da sonuca dönüşebilir. Eğer dedikleri gibi bu evren dev bir kuantum bilgisayarı ise, hangisi neden, hangisi sonuç, hangisi diğerinden önce gelir, herşey tepetaklak olur. Belki geçmişiz geleceğimizdir, geleceğimiz de geçmişimizdir. Kabullenmesi zor ama insan kuantum fiziğini öğrendikten sonra artık evrene eskisi gibi bakamaz.

Demişsin ki Tanrı geleceği gördüğü halde engel olamıyorsa bu onun acizliğini gösterir. Bu alakayı nerden kurdun anlamadım. Neden Tanrı'nın acizliği olsun. Sen şu trilyonlarca galaksi içerisindeki trilyonlarca yıldızın etrafında dönen trilyonlarca gezegenden birinde yaşayan ufacık bir varlıksın. Tanrı sana özgür irade vermiş, bir buğday ekiyosun, 50 tane buğday veriyor. 2 tane kuzu büyütüyosun, bi kaç senede 100'lerce koyundan oluşan sürüye sahip oluyosun. Tanrı sana ortamı hazırlamış, özgür irade vermiş dünyaya yollamış. Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın. Şu koca evrende mikrop kadar değerin yok. Daha dünya atmosferinden bile çıkamıyorsun. Ne yaparsan kendine yaparsın. Tanrı'ya yaptıkların dokunmaz. 13 milyar yaşındaki evrende senin ömrün 70 yıl. 3 günlük dünya hayatın, sonsuz hayatın karşısında kelebeğin dala konup kalkması kadar kısa bir zaman. Ne edersen kendine edersin. Ektiğini biçersin. Tanrı istediğine müdahale eder. İstediğini de kendi haline bırakır, ne hali varsa görür. Mikrop gibi yaşayıp ölür gider.
 
Bu arada "Özgür irade müslümanlıkta kader olarak algılanan bir terimdir. Kadere göre tanrı senin geleceğini bilir seçimlerini tanrı belirlemiştir aslında kuklasındır. " demişsin ama yanlış bilgi. Müslümanlığın yahut İslam'daki kaderin bununla hiçbir alakası yok. Özgür irade kader demek değildir. Kader bir sonuçlar silsilesidir ki özgür irade de bu silsileyi ortaya çıkaran adımlar, yani seçimlerin temel taşıdır. Özgür irade olmadan seçim olmaz; seçim olmadan sonuç yani kader olmaz. Haliyle ceza ya da ödül de olamaz. İslam da der ki ne yapacağın bellidir ama belli olması, yapılanı senin yaptığın/yapacağın gerçeğini değiştirmemektedir. Kaderin, çabana (yani özgür iradenle yaptığın seçimlere) bağlıdır. Sonuç da doğal olarak senin seçtiğin olacaktır; ödülü de cezayı da en nihayet sen seçmiş olacaksın tüm ömrün boyunca yapıp ettiklerinle.

Secim olmadan sonuc yani kader olmaz demissin.

Eger irade ozgur ise, benim ne sececegim onceden bilinemez. Dolayisiyla her seyi olmadan bilen bir tanridan soz edersek, iradenin de ozgurlugunden soz edemeyiz.

Bir olayin, n tane farkli sekilde sonuclanme ihtimali varsa ve benim hareketim bu sonuclardan birine yol aciyorsa; tanrinin bu ihtimallerin tamamini biliyor olmasinda bir sorun yok. Cunku her seyi biliyor.

Ancak her seyi biliyor ise, benim nasil davranacagimi da biliyor olmali, o halde benim ozgur iradem diye bir sey yok, n tane ihtimal de yok. Tek bir sonuc var ( Tanri icin ).

Eger secimlerim ve sonuclari onceden belliyse, bu secimlerden sorumlu tutulmasi gereken ben olmamaliyim. O halde neden ceza?

Demişsin ki Tanrı geleceği gördüğü halde engel olamıyorsa bu onun acizliğini gösterir. Bu alakayı nerden kurdun anlamadım. Neden Tanrı'nın acizliği olsun.

Direkt olarak Tanri'nin acziyetidir.

Kotuluk olacagini biliyor, engel olacak guce sahip ancak hic bir sey yapmiyor. - O halde iyi degil.

Kotuluk olacagini biliyor, bir seyler yapmak da istiyor ancak kotuluk olmaya devam ediyor. - O halde aciz.

(bkz: epikür)
 
Son düzenleme:
Secim olmadan sonuc yani kader olmaz demissin.

Eger irade ozgur ise, benim ne sececegim onceden bilinemez. Dolayisiyla her seyi olmadan bilen bir tanridan soz edersek, iradenin de ozgurlugunden soz edemeyiz.

Bir olayin, n tane farkli sekilde sonuclanme ihtimali varsa ve benim hareketim bu sonuclardan birine yol aciyorsa; tanrinin bu ihtimallerin tamamini biliyor olmasinda bir sorun yok. Cunku her seyi biliyor.

Ancak her seyi biliyor ise, benim nasil davranacagimi da biliyor olmali, o halde benim ozgur iradem diye bir sey yok, n tane ihtimal de yok. Tek bir sonuc var ( Tanri icin ).

Eger secimlerim ve sonuclari onceden belliyse, bu secimlerden sorumlu tutulmasi gereken ben olmamaliyim. O halde neden ceza?

Direkt olarak Tanri'nin acziyetidir.

Kotuluk olacagini biliyor, engel olacak guce sahip ancak hic bir sey yapmiyor. - O halde iyi degil.

Kotuluk olacagini biliyor, bir seyler yapmak da istiyor ancak kotuluk olmaya devam ediyor. - O halde aciz.

(bkz: epikür)

Garip olan nedir, biliyor musun? Matematik ve mantıktan, üstüne bir de felsefeden dem vuruluyor; sözüm ona ortada bir çelişki varmış gibi bu yol izleniyor ama asıl çelişki buradan doğuyor.

- Tanrı dediğin varlık mükemmel demektir; kusurlardan azade yani uzak demektir. Bu yüzden tüm seçimlerini önceden bilir. Ama sen ne diyorsun? Seçimler önceden biliniyorsa o seçimleri biz yapmıyoruz. Ne alaka? Onların önceden bilinmesiyle onları yapan, tercih eden varlığın sen olması aynı şeyler değil ki. Birbiriyle çelişen şeyler de değil. Söz konusu Tanrı dediğimiz varlık kusurdan azade olduğu için senin tüm yapacaklarını önceden bilir; keza senin yapacağın seçimleri de her an kendisi yaratır. Sen seçersin; o da yaratır. Sen seçersin; o bilir.

Bu ne demek? Sen arabaya bindiğinde emniyet kemerini takıp sonra arabayı çalıştırdıysan, bu iki eylemi de o sırada sen seçtin; fakat Allah bu eylemlerin gerçekliğini yarattı demek. Neye göre yarattı? Senin seçimlerine göre. Peki bu işi böyle yapacağını önceden biliyor muydu? Evet. Ama buna rağmen ortada değişmeyen diğer gerçek ne? Onun bilmesine rağmen emniyet kemerini takmak isteyen de sonrasında arabayı çalıştırmak isteyen de sendin. Haliyle ters yola gidip o yol üzere ölene ceza; düz yola gidip o yol üzere ölene sefa. Ortada bir terslik yahut çelişki yok; düzen var.

Bak kendin söylüyorsun: "Eger secimlerim ve sonuclari onceden belliyse, bu secimlerden sorumlu tutulmasi gereken ben olmamaliyim." Cümlenin başında ne diyorsun? "...önceden belliyse..." Yani "Benim yerime seçimleri o yaptıysa..." demiyorsun ki dersen zaten yalan olur, yanlış olur. Tanrı, acizlik de dahil olmak üzere kusurdan azade olduğu için bilmek noktasında da noksansız bilir. Tam da bu yüzden der ki "Herkesin yaptığı iyilik kendi yararına; yaptığı kötülük kendi zararınadır."

Diğer bir husus; acizlik meselesi. "Direkt olarak Tanri'nin acziyetidir. Kotuluk olacagini biliyor, engel olacak guce sahip ancak hic bir sey yapmiyor. - O halde iyi degil. Kotuluk olacagini biliyor, bir seyler yapmak da istiyor ancak kotuluk olmaya devam ediyor. - O halde aciz."

Sen Allah'ı haşa insan gibi düşünürsen tabii ki mantık böyle olur. Fakat ortada gözardı ettiğin bir gerçek var: Tanrı dediğin varlığın o noktada, o sıfatta olabilmesi demek, hiçbir acizliğinin olmaması demektir. Aksi halde ya tanrı diye addettiğin varlık ilah değildir ya da sen çelişiyorsun demektir.

Peki madem aciz değil, o zaman niye kötülükler devam ediyor? Hah işte tam olarak yukarıdaki mesele yüzünden: Çünkü imtihan dünyasındasın. Haliyle kimileri iyiliği seçecek, kimileri kötülüğü. Sonunda da Allah ceza yahut mükafat vereceği zaman seçimleri kim yapmış, ne seçim yapmış belli olacak. Bir yandan yukarıdaki acizlik hususundaki sözleri belirtip öbür yandan "Seçimler önceden biliniyorsa niye ceza var?" dersen, işte Allah'ın aciz olmadığını kendin ispat etmişsin demektir. O halde niçin bir şey yapmıyor ya da yapmadığını sanıyorlar?

Allah, Es-Sabûr sıfatına sahiptir. "Yani çok sabreden, hemen hüküm vermeyen." anlamı taşıyan sıfat. Sahip olduğu nice sıfattan yalnızca biri. Öte yandan El-Kahhâr sıfatı da onundur. "Dilediğini kahreden, harap eden." anlamı taşır. (Ancak burada "dilediği" kısmını alıp tamam işte kendisi yapıyor, niye ceza var deme; çünkü aynı yere dönersin; kişinin yaptığı seçimler sonucunda hak ettiğinin ne olduğuna.) Yani hiçbir şeyden aciz değildir; her şeyin bir zamanı vardır. O da acelecilikten azade olduğu için, yaratılmış varlıklar gibi duygularla hareket etmesi söz konusu değildir. Bağlantılı olarak şöyle der: "İmtihan dünyasında sıkıntı da çekersiniz, eğlenceye da dalarsınız. Ancak hesap günü geldiğinde kurtuluşa eremeyenler, dünyada yaşadıkları tüm zevki, eğlenceyi, güzellikleri unuturlar. Yani hiç yaşanmamış gibi olur. İşte o zaman nasıl bir hüsran içine düştüklerini anlarlar ama iş işten geçmiş olur. Yine mahşer günü kurtuluşa erdiği belli olanlarınsa dünyada çekmiş olduğu bütün sıkıntılar unutturulur, hiç yaşanmamış gibi olur ve artık sonu sıkıntı, kötülük veya benzeri bir rahatsızlık olmayan sonsuz bir saadete ermiş olurlar." Öyle ya; bugün spor yaparak forma girmeyi isteyen bir kişi tüm o zorluklara göğüs gerip arzuladığına ulaşınca öyle bir rahatlar ki, bütün sıkıntıları ve zor zamanları unutur. İyi ki yapmışım der. Keza dünya işleriyle ilgili pek çok zorluk ve mücadelede de benzer bir durum söz konusudur. Sonunda saadet varsa, zorluğa katlanmak gerekir denir. Ama iş dünya ve ahiret meselesine gelince sanki öbür tarafta bir şey yokmuş gibi dünyada Allah'ın emir ve yasakları insana çelişki doluymuş gibi gelir.

Hakikat apaçık ortadadır. Kimi bunu görmeyi seçer, kimiyse baktığı halde görmemeyi. Kimi görenler anlamaktan uzak kalır ve gördüğü kendine fayda etmez; kimi bilmeyenler de bulma ümidiyle aramaya koyulur bu hakikati. Tüm yaşamı yalnızca bu dünyadan ibaret kabul ettiğin zaman bu ne hiddet, bu ne şiddet, bu ne sefat diyor insan kendi kendine. Ancak buradaki her şey geçici. Tıpkı sınavda yaşanılan stres gibi. Sınav bitince, sonucuna göre stres bitiyor ve rahatlama geliyor ya da başarısız olunmuş ise daha kötü hissedilebiliyor. Hepimizi yaratan varlık "Bu işin bir de öbür tarafı var." diyor. "Hiç kimseye zerre kadar haksızlık edilmez. Kim ne kazandı ise onun karşılığını alır." diyor. Ama sana tüm seçimlerinin bütün karşılıklarını burada alacaksın, ölümden sonra bir şey yok gibi şeyler demiyor. Bu işin bir de öbür tarafı var diyor. İşte bu ayrıntıyı unutmamak gerek. Aksi halde iki parçanın biri yokmuş gibi davranıp bu ne çelişki, bu ne dengesizlik; nerede adalet falan demeye başlarız. Halbuki El-Adl ism-i şerifi, adaletle hükmeden, asla zulmetmeyen anlamlarını taşır.
 
Uyarı! Bu konu 7 yıl önce açıldı.
Muhtemelen daha fazla tartışma gerekli değildir ki bu durumda yeni bir konu başlatmayı öneririz. Eğer yine de cevabınızın gerekli olduğunu düşünüyorsanız buna rağmen cevap verebilirsiniz.

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Technopat Haberler

Geri
Yukarı