Haruki Murakami
Hectopat
Paradigmalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Bana göre hayatımızda büyük yer kaplayan bir kavram. Bu ne Murakami diyenler için kısaca ''değerler dizisi'' diyeyim. En anlaşılır tabiri ile hayata bakış açımız diyebilirim. Paradigmalarımızı değiştiremedikçe hep olayları aynı şekilde görürüz. Mesela bir otobüstesiniz, otobüse bir tane adam girdi, yanında 2 çocuğu ile birlikte. Çocuklar çok yaramaz, sürekli bağırıp insanları rahatsız ediyorlar. Çocukların babası ise sizin yanınıza oturmuş, hiçbir şey yapmadan duruyor. Ne yapardınız? Muhtemelen herkes gibi adamı düzgünce beyefendi çocuklarınız insanları rahatsız ediyor gibi bir şeyler söylerdiniz değil mi? Peki o adam size kusura bakmayın, 1 saat önce eşim hastanede öldü dese ne yapardınız? Muhtemelen adama çok üzülür, özür diler ve yapmanız gereken bir şey olup olmadığını vs. sorarsınız değil mi? İşte paradigmanın gücü buradan geliyor.
Ya da başka bir örnek vermek gerekirse bir örnek vermek gerekir ise Harvard üniversitesinde bir hoca derse kartlar getirmiş, kartın bir yarısında genç ve güzel bir kadının yüzü, diğer yarısında ise yaşlı ve nispeten güzel olmayan bir kadının yüzü varmış. Hoca, öğrencilerin dikkatlerini kartlar üzerinde 10 saniye yoğunlaştırıp sonra kartları geri vermelerini istemiş. Sonra iki resmin birleşimi olan bir kartı herkesin görebileceği bir yere koymuş. Sonra öğrencilerinden gördüklerini tanımlamalarını istemiş. Kart üzerinde önce genç kadının resmini görenler kadını genç kadın olarak, önce yaşlı kadını görenler ise kadını yaşlı kadın olarak tanımlamışlar. Halbuki ikisi de aynı kadın! Daha deneyin devamı var ama kısa kesmek istiyorum, özetle önce birbirlerine karşı çıkan öğrenciler sonra sınıfta süregelen sakin, saygılı ve belirgin iletişim sayesinde herkes diğerinin bakış açısını anlayabilmiş. Ancak çoğumuz, başımızı çevirdiğimizde ilk 10 saniye içinde gördüğümüz resmi görmeye koşullanırız. İşte paradigma tam da bu. Düşünün, 10 saniyelik bir süre nesneleri görüş biçimimizi bu kadar etkileyebiliyorsa yaşam boyu süren bir koşullanma nelere yol açmaz ki?
Böyle bir şey yazma fikri şu an okuduğum '' Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı'' kitabından kaynaklı. Umarım hissettiklerimi anlatabilmişimdir, sizlerin de paradigmalar hakkındaki görüşlerinizi merakla bekliyorum. Sonraki felsefe konum ise eğer üşenmezsem paradigma değişiminin gücü olacak.
Ya da başka bir örnek vermek gerekirse bir örnek vermek gerekir ise Harvard üniversitesinde bir hoca derse kartlar getirmiş, kartın bir yarısında genç ve güzel bir kadının yüzü, diğer yarısında ise yaşlı ve nispeten güzel olmayan bir kadının yüzü varmış. Hoca, öğrencilerin dikkatlerini kartlar üzerinde 10 saniye yoğunlaştırıp sonra kartları geri vermelerini istemiş. Sonra iki resmin birleşimi olan bir kartı herkesin görebileceği bir yere koymuş. Sonra öğrencilerinden gördüklerini tanımlamalarını istemiş. Kart üzerinde önce genç kadının resmini görenler kadını genç kadın olarak, önce yaşlı kadını görenler ise kadını yaşlı kadın olarak tanımlamışlar. Halbuki ikisi de aynı kadın! Daha deneyin devamı var ama kısa kesmek istiyorum, özetle önce birbirlerine karşı çıkan öğrenciler sonra sınıfta süregelen sakin, saygılı ve belirgin iletişim sayesinde herkes diğerinin bakış açısını anlayabilmiş. Ancak çoğumuz, başımızı çevirdiğimizde ilk 10 saniye içinde gördüğümüz resmi görmeye koşullanırız. İşte paradigma tam da bu. Düşünün, 10 saniyelik bir süre nesneleri görüş biçimimizi bu kadar etkileyebiliyorsa yaşam boyu süren bir koşullanma nelere yol açmaz ki?
Böyle bir şey yazma fikri şu an okuduğum '' Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı'' kitabından kaynaklı. Umarım hissettiklerimi anlatabilmişimdir, sizlerin de paradigmalar hakkındaki görüşlerinizi merakla bekliyorum. Sonraki felsefe konum ise eğer üşenmezsem paradigma değişiminin gücü olacak.
Son düzenleyen: Moderatör: