Kaç yıl geçerse sizin için "etkisini tamamen sürdürmüş" olur? 50 yıl mı? 30 yıl mı? 22 yıl mı? 10 yıl mı? Despot ölene kadar mı? Ne kadar? Zira hiçbir şey sonsuza kadar gidemiyor.
Bir sorum daha var. Ne kadar totaliter? Hitler kadar olmak zorunda mı? Yoksa daha tanıdık düzeyde de olabilir mi?
Sorunuzu kişi ölene kadar ve hitler kadar zalim biri olarak alacağım: Hayır, yok olmaya mahkum değildir. O adam Esad gibi, Hitler gibi, Mussolini gibi bir son görmek zorunda değildir. Yahut böyleleri ölünce büyük bir halk devrimi yaşanmayabilir. Mao Zedong totaliter biriydi bana göre ama hiç de kötü bir sonu olmadı. Arkasından büyük bir devrim de gelmedi. Yalnızca devlet yıllar geçtikçe onun politikalarının bir kısmını terk etmeye başladı. Ama Çin hâlâ pek çok sansürün bulunduğu, bireysel özgürlüklerin eskisi kadar olmasa da kısıtlandığı, tek parti cumhuriyetidir. Aristokrasimsi bir şey yani.
Sanıyorum bu biraz totoliter rejimin kurbanı olan topluma bakan bir şey. Nasıl bir toplumlar? İsyankarlar mı? Sorguluyorlar mı? Bir şeyleri değiştirmeye yeltenmeseler bile, değiştirmeyi akıllarından geçiriyorlar mı? Yoksa totolarizm kısmen gider ama otoriterliğin sonu gelmez. Bir yerde toplumun ayıkmask gerekiyor, ki ayıkır da. Bir gün illa ki düzen değişir. Bazen zaman yıkar, bazen insanlar. Buna cevabım: Uzun vadede evet, kısa vadede genellikle hayır. (Mussolini gibi bir son olabilir ancak o durumlarda dış müdahale de olduğu için pek âdil bir karşılaştırma olmuyor. Çin, İspanya gibi örnekler daha etkili bence. Dış müdahale olmayan ülkelerin despotları genellikle eceliyle ölmüş ve ondan sonra da etkisini bir süre sürdürmüş. Bkz: Stalin, Franco)
Ama illa romantiklik yapacaksak söyleyeyim, tarih bu dönemleri affetmeyecektir. Bunlara lanet okutacaktır. Tabi bunun soruyla çok alakası yok.
Şimdi gelelim ideoloji kısmına. Totoliter ideoloji ne onu anlamadım. Sanıyorum baskıcı radikal düşünceler kast ediliyor. Bu tarz ideolojilerin oluşması için çok büyük bir toplumsal taramva yaşanması gerekir. Toplumlar kolay kolay radikal ideolojilere yönelmez. Çünkü normal şartlar altında bu tarz fikirler itici gelir ama kriz anlarında seksi gelir. Bir toplum kötüye doğru gittikçe radikal söyleme olan itibarı artar. Aslında kötü olan duruma bu şekilde tepki gösterir. Öfkesi çoktur, kendi suçu olmayan bir perişanlığın içerisindedir ve bunun cezasını kesmek istemektedir fakat bunu kendi beceremez. Bir kurtarıcı, çılgın fikirleri tüküren yüce bir kurtarıcı gerekmektedir.
E hep böyle olmadı mı? Almanlar savaş ve ekonomik krizle perişan olduklarında bir bıyıklıya sevdâlandı. İtalyanlar, erkek yurttaşlarının milyonlarcasının yurt dışında çalıştığı, yurt içinde büyük bir işsizliğin ve istikrarsızlığın olduğu bir dönemde "Duce,Duce!" diye bağırdı. Adam onlarca kilometre yürüyüş ile Roma'ya girip yönetimi eline aldı ve sivil halkın gıkı çıkmadı. Çünkü perişandı ve bu çılgın adamın fikirleri onlara çok seksi geliyordu.
Ruslar onlarca yıllık yokluk, savaş, toplumun gerçeğinden uzak saray, iç çatışmalar, kutuplaşmalar halinde iken çılgın bir eşitlik hülyasına dalıp sonra bir keltoşun gözüne baktılar. Eşitlik diye geldiler ama gene bir adamın onları kurtarmasını istediler, sorna da Stalin diktatör oldu ve Sovyetler dağılana kadar otoriter bir rejim oldu.
Nitekim, bu ideolojiler dönemin harap vaziyeti sona erince yavaş yavaş takipçi kaybettiler.
Onun için buna cevabım: Kısmen evet. Zira tamamen yok olmasa da epey bir kan kaybettiği açık.
Ben böyle yorumluyorum, saygılar.