Yaratıcının kendi varlığını dolaylı olarak bildirip inanmamızı istemediğini nereden çıkardığınızı bilemem ama ben böyle biliyorum-böyle inanıyorum değil ! Çünkü doğaüstü bir varlık olması gereken Yaratıcı, Kendi varlığını bildirme işini sanırım dolaylı olarak yapardı ve nitekim Hz. Muhammed aracılığıyla bildirilen Kuran kitabının insanlara ulaşma şekli, onun "dolaylı olarak bildirilmesi" anlamına gelip bunun tarihsel kaydı olduğuna göre inanıyor değil resmen biliyorum demektir.Yaratıcı kendi varlığını dolaylı olarak bildirip inanmamızı istemiyor. Siz böyle inanıyorsunuz. Yaratacı bilinemez diyorsunuz fakat yaratıcının bize bir şeyler bildirmek istediğini söylüyorsunuz.
İnsanların neden onun varlığından haberdar olmasını istesin ki?
Bu sorunun cevabı yaratma işinin amacı ile ilgilidir. Kendisinin insanları ve cinleri sadece Kendisine ibadet etmeleri için yarattığını Kitabında belirtmiştir. Bu durumda insanların ve cinlerin, Onun varlığından haberdar olmaları gerektiği ortaya çıkmıyor mu? Peki bilinemez olan Yaratıcının varlığından nasıl haberdar olacaklardı? Ya Kendisi onlara doğrudan bildirecekti ya da dolaylı olarak onlara bildirecekti demektir. Doğrudan bildirmesi her halde bazı nedenlerle tercih edilmemiş olsa gerektir ki, bunun yerine dolaylı olarak bildirmek tercih edilmiştir. Peki bu nasıl olmuştu? Elbette Onun elçilik görevi verdiği kişiler aracılığı ile olmuştu.yaratıcı dini bildirmemiş olsaydı el adl sıfatıyla çelişirdi diyorsunuz. el adl sıfatı nereden geldi şimdi? Yaratıcının el adl sıfatına sahip olduğunu nerden biliyorsunuz? Yaratıcının bir güç olmadığını, onun düşünebilir bir varlık olduğunu ve adil davranan biri olduğunu size kim söyledi?
Bu sorunuz, o Kitabın Yaratıcıdan geldiği nasıl bilinecek şeklindeki daha sonra değineceğimi yukarıda belirttiğim muhtemel itrazınızdır aynı zamanda. O Kitap matbaada basılıp Peygambere gelemeyeceği için "vahiy" denilen bir doğaüstü haberleşme yolu ile Peygamberin dilinden çıkan kelimeler halinde insanlara bildirildi. Bildirilenler vahiy yazıcısı olan kişilerce ezberlendi ve kaydedildi. "Vahiy" denilen sıradışı olayın şahitleri mevcuttur ve tarihsel olarak kayıtlıdır. Onun Kitap indirdiğinin ilk kanıtı budur. Ayrıca daha önce ifade ettiğim ama sizin kabûl etmek istemediğiniz O Kitabın içerdiği üslup ve tarz olarak, o devire ait diğer edebî eserlerin hiç birine benzemediğini ve ne şairlik ne de felsefecilik özelliği olmadığı bilinen Hz. Muhammed tarafından söylenmiş sözler olamayacağına dair çeşitli edebî inceleme sonuçları da yardımcı kanıtlardır. Elbette bunlar dolaylı kanıtlardır ama bilinemez bir Yaratıcının gönderdiği Kitabın ki, zaten tamamı tek seferde gelmemiştir, doğrudan kanıt sunulamayacağı açıktır.Onun kitap indirdiğini kanıtladınız da benim haberim mi yok?
Evet kısmen haklısınız, benim hatalı anlatımımdan kaynaklıdır, özür dilerim. Fakat cümlede şairlik var denilmemişti, şairliği ve felsefeciliği olmadığı bilinen Hz. Muhammed'in böyle bir ifade tarzı kullanamaycağını belirten biraz aşırı bir değerlendirme olarak düzeltilmesi gerekir gibi duruyor.Cümlenin neresinde şairlik var inanın anlayamıyorum.
Bu da yine edebî üslup olarak o devirdeki diğer eselerin hiç birinde rastlanmadığı için ve Hz. Muhammed'in bir icad olduğu da söylenemeyecek olan hürufu mukatta denilen bir takım şifre benzeri harfler olup neden Kitabı Onun gönderdiğine dair bir kanıt sayılmasın ki?Anlamı belli olmayan harfler neden insan eseri olmadığına kanıt olsun ki?
Bu söylediğinizi gerçekten yapmak gerekiyor ve doğrulanması gda lâzım ama orijinalin değişmediğini unutmayın. Sizin bahsettiğiniz sadece Kitabın Âyetlerin teker teker açıklanması anlamına gelen tefsirlerin doğruluğu konusudur. Fakat burada da şöyle bir durum var: bazı ayetlerin tefsiri o dönemdeki mevcut bilgiler ışığında yapılsa da o bilgilerde gelişme ve değişme olduğu için tefsilerde de buna uygun revizyonlar gerekebilir. Ama bunu da her zaman çarpıtma olarak düşünmek doğru olmayabilir görüşündeyim. Gerçekten tefsirlerde sağlam bir inceleme ve yenileme yapmak faydalı olabilir ama bu da elbette maliyetli bir çalışmadır.Sana tavsiyem onları senin araştırman. Zira ben saatlerimi vererek araştırdım ve teker teker her bir ayetin çarpıtıldığını gördüm.
Bahsedilen Sûre Kuran kitabının üçte birine denk olduğu bildirilen İhlas Sûresidir. Mucizevî bir yanının olduğunu değil, kişisel olarak da çok özlü ve etkileyici bulduğumu belirtmiştim. Ama elbette sizin aynı görüşü taşımanızı bekleyemem. Böyle değişik olduğu belli bir ifade tarzının, Hz. Muhammed tarafından kulanılmış olamayacağı iddiası kişisel olup biraz aşırı bir değerlendirme yaptığım düşünülebilirde de, aslında bütünsel olarak bakıldığında Kitabın, Hz. Muhammed'in veya başka bir insanın eseri olamayacağı görüşü ile uyumlu olduğu anlaşılır.Rica ediyorum tekrar dön ve ayete bak. Mucizevi bir yanı yok. Yok yani neyini zorluyorsun anlamış değilim. Mucizevi yanını soruyorum cevap bile veremiyorsun.
İnsan olmak çok zor, ne düşüncelere boğuluyoruz.
Eğer varlığı "Zorunlu Varlık" ve "Mümkün Varlık" olarak tanımlarsak "Tanrı'nın tanımı" için çelişki olur.Yaratıcı, Vacibu'l Vücud'dur yani zorunlu varlıktır. Başlangıcının olmamasından ötürü nasıl oluştu denemez.
Yaratıcı, Vacibu'l Vücud'dur yani zorunlu varlıktır. Başlangıcının olmamasından ötürü nasıl oluştu denemez.
Önermelerin o kadar tutarsız ki, Meşşai gelenekten bir habersin, mantık ve metafizik ilminden bir habersin ama konuşmaktan da çekinmiyorsun. Sesli bir ortam üzerinde tartışalım çok meraklı isen, felasefe öğreteyim.Nasil olustugunu sorguyalamadigin ya da bilemedigin varligin zorunlu olup olmadigini da bilemezsin.
Zamandan ve mekandan mutenezzir, vacibi vebuciddin, cibbel'ul timasvar vs gibi abidik gubidik arapca jargonla bu basit mantiksal acmazdan kacamiyorsunuz, haberiniz olsun.
Her seyi yaratan yuce varlik zortlanyus ayni zamanda kitme'i tasviyar'dir yani varligi tartisilmazdir. Her seyi o yapmistir ama kendisini kimse yapmamistir.
Zorunlu varlık dediğin şey hiçbir şeye bağlı olamaz. Kendi zatından ötürü o hep vardır zaten, mümkün varlığın olmaması hali bir sorun yaratmadığından ötürü ve kendi zatı ile var olamadığından ötürü ona mümkün varlık denir. Bu 2 durum haricinde bir şey düşünülemez. Mümkün varlığa gelip kendi zatından ötürü var olur der isen tüm mümkün varlıklar birbirlerine ihtiyaç duyacağından ötürü sonsuzluk zinciri oluşur ve buna teselsül denir. Bunun varlığı de imkansızdır, istiyorsan nedenleriyle açıklarım.Eğer varlığı "Zorunlu Varlık" ve "Mümkün Varlık" olarak tanımlarsak "Tanrı'nın tanımı" için çelişki olur.
Çünkü "Zorunlu Varlık" "Mümkün Varlığa" bağımlı olacaktır. Eğer mümkün varlık olmasaydı zorunlu varlıkta olmazdı yani Tanrı yaratmasaydı Tanrı olmazdı o halde Tanrı yaratmak zorunda.
Tanrı yaratma eylemine bağımlı olmuş olur. Bu da Tanrı için terstir. O halde Varlığı ikiye ayıramayız.
Bu yüzden tek bir varlık vardır dememiz gerekir o da sadece Tanrı olur. Yani Tanrı'dan başka şey yoktur dememiz gerekir. Ve bu da bizi Tanrı=Evren denklemine götürür. Tanrı'dan başka bir şeyin olmaması gerekir tüm evrende.
Nasıl oluştudan husus o manada değil. Amacın ya boş muhalefet ya da paragraf çözmen lazım. Konu zatını öğrenebilme değil. Zatından ötürü vardır o hep zaten, nasıl oluştu sorusu mümkün varlıklar için kullanılır.Nasil olustugunu sorguyalamadigin ya da bilemedigin varligin zorunlu olup olmadigini da bilemezsin.
Ben sana sesimi çıkardım mı??@Mali the Perfect Gülme atacağına gel benim ile tartış, batıcı cahil seni.
Bu sitenin çalışmasını sağlamak için gerekli çerezleri ve deneyiminizi iyileştirmek için isteğe bağlı çerezleri kullanıyoruz.