Yazılan roman nasıl olmuş?

Evin önüne geldiklerinde Elfida arabanın kapısını açtı ve Demir’in koluna girerek eve kadar gitmesinde yardımcı oldu.

Arşın da aracı park ederek arabadan indi ve hızlı adımlarla eve yöneldi. Elfida zile bastı ve sessizce beklemeye başladılar.

Demir, hastaneden çıktıkları andan itibaren bir an bile Elfida'nın yüzüne bakmamıştı. Elfida'nın kalbini sızlattı, kendini tutmaya çalıştı. Gözleri doldu, bir eliyle kalbinin üzerini bastırdı. Duygularını saklamaya çalıştı, yüzünü Demir’in diğer tarafına çevirdi.

Kalbi kaldırmıyordu, ağır geliyordu. Elleriyle yüzündeki ıslaklıkları sildi. Demir, kendisine baktığını hissetti, dönüp bakmadı. Demir, yüzünü kendisine doğru çevirdi. Elfida içindeki duyguları bakışlarıyla anlatmaya çalıştı.

Demir, Elfida'nın içini gördü ve gözlerinde kayboldu. Belinden tuttu ve kendisine yasladı. Ellerinden birini Elfida'nın yanağına koydu ve kısık bir sesle fısıldadı.

"Üzdüm mü seni?"

Demir’in soruyu sormasıyla Elfida bir an duraksadı. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu, sesi dışarıdan duyulacaktı.

"Beni görmezden gelerek çok fazla üzdün. Seni kaybedeceğim diye çok korktum."

Demir, o an için Elfida’yı üzdüğünü düşünememişti. Sadece hissettiklerini anlasın istemişti. Bakışlarını Elfida'nın yüzünde gezdirdi ve konuşmak için dudaklarını araladı.

"Benim hissettiklerimi gör istedim. Seni öptüm ama beni ittirdin."

Elfida o an için ne diyeceğini bilemedi ve öylece kalakaldı. Elfida, Demir’in kendisinin daha yeni tacize uğradığını bilmiyormuş gibi konuşması çok ağrına gitmişti. Hafife indirgeyecek, basit bir olay değildi.

Derin bir nefes aldı ve yutkundu. Birkaç dakika derin bir suskunluk içerisinde beklediler. Demir, Elfida'nın cevap vermesini bekledi.

Yaşadıklarını dillendiremeyecek kadar yorulmuştu. Sanki yaşadıklarını anlatırsa o anları bir daha yaşayacakmış gibi hissediyordu.

Demir’in sorduğu soruya cevap vermemeyi tercih etti. Demir, Elfida'nın soruya cevap vermeyeceğini anladığı an bir kez daha zile bastı.

Yaklaşık bir dakika sonra kapı açılmıştı. Tam o sırada da arkadan Arşın gelmişti. Birlikte içeriye doğru adımladılar ve dış kapıyı kapattılar.

Tam karşılarında Ayla Hanım dikiliyordu. Ayla Hanım’ın gözleri hafif ıslaktı. Kimseye belli etmeden hızlıca gözyaşlarını sildi ve hiçbir şey olmamış gibi gülümsedi.

Ayla Hanım’ın ağladığı Demir’in gözünden kaçmadı. Manevi oğluna yavaş adımlarla ilerledi ve tam önünde durdu.

Gözyaşlarını daha fazla tutamayıp hıçkırıklar arasında konuştu.

"Oğlum, seni çok özledim."

Demir, Ayla Hanım’ın kendisi için çok fazla üzüldüğünü biliyordu. Kalbinden vurulmuştu ve iyileşme süreci uzun sürecek gibiydi. Ayakta duracak hali yoktu, kendini zor zaptediyordu.

Ayla Hanım daha fazla dayanamadı ve Demir’i kendine doğru çekerek sımsıkı sarıldı. Bağrına sokarcasına saçlarını okşaya okşaya sardı.

Demir, Ayla Hanım’ın kendisini sıkı sıkıya sarmasıyla dudaklarını ısırdı; yarası sızım sızım yandı. Annesinin yanlış anlamasından korktuğu için sesini de çıkaramadı.

Kısık bir ses tonuyla mırıldandı.

"Anne ben iyiyim. Üzülmeni gerektirecek bir durum yok. Sapa sağlam geldim bak."

Ayla Hanım, Demir’in dediklerine tam anlamıyla güvenmiyordu. Demir, kötü olsa da iyiyim diyen bir insandı.

Kollarını Demir’in vücudundan çekti ve gördüklerine inanamadı. Demir’in yarası derindi, kanıyordu. Giydiği tişörtün bir kısmı kırmızıya bulanmış ve kan damlaları yere damlıyordu.

Ayla Hanım’ın üzgün surat ifadesinin yerini büyük bir telaşa bıraktı. Ellerini Demir’in tişörtüne koydu ve yukarı doğru sıyırdı.

"Eyvah! Yaran çok derin, kanıyor. Pansuman yapılması gerek."

Panik bir ses tonuyla konuşmaya başladı. Demir, annesinin telaşını az çok anlıyordu ve alttan almaya çalışıyordu.

"İyiyim anne. Sakin olur musun? Ben pansumanı kendim yaparım."

Demir, laflarıyla Ayla Hanım’ı susturmayı başarmıştı. Gözlerinden uyku akıyordu. Yukarı odasına çıkıp biraz yalnız kalmalı ve uyumalıydı. Gözleri yarı açıktı, etrafa sersem sersem bakıyordu.

Gözlerini yanı başında duran Arşın’a çevirdi ve yukarıyı işaret etti. Durumu hemen anlayan ve Demir’in daha fazla ayakta duramayacağını fark eden Arşın, Demir’in koluna girdi.

Diğer koluna da Elfida girdi ve merdivenleri yavaş yavaş acele etmeden birer birer çıktılar. Elfida, Demir’in koluna girmesine ses etmemesine oldukça şaşkındı ve şaşkınlığının yerini derin bir sükunete bırakmıştı.

Merdivenlerin bitiminde sağ tarafta kalan ilk odanın kapısını açtılar ve içeri girdiler. Demir’i pencerenin hemen yanında kalan bazasına pikeyi açarak yatırdılar.

Arşın hemen ecza dolabından tendürdiyot ve pamuk alarak Demir’in yarasına pansuman yaptı. İşi bitince odadan çıkarak ikiliyi yalnız bıraktı.

Elfida sessiz bir şekilde bekliyordu. Demir’i merak ediyordu. Gözlerine çekindiğinden bakamıyordu. Yönünü kapıya doğru çevirdi ve tam kapıyı açmak üzereyken Demir’in sorduğu soruyla kalakaldı.

"Kapıda söylediğim şeyler için cevap vermeyecek misin?"

Elfida’nın vücudu kasıldı, yaşadığı anları tekrar dönüyormuş gibi hissetti. İstemsizce olduğu yerde titredi ve Demir’e bakamadı.

Bir müddet olduğu yerde kaldı ve artık bir cevap vermesi gerektiğini fark ettiğinde gerçeği bilmediğini düşündü. Yoksa böyle bir soru sorma ihtimalinin olmayacağını biliyordu.

Gerçeği söykemekten başka çaresi yoktu. İki ihtimal vardı; ya gerçeği söyleyecek, Demir’i kazanacaktı ya da suskunluğunu koruyacak ve Demir’i tamamen kazanmadan kaybedecekti.

Derin bir nefes aldı. Gözleri doluydu, kendini toparlamaya çalıştı. Elini kapı kulbundan çekti, tekrar yatağa doğru adımlamaya başladı.

Yatağın ucuna oturdu, ellerini avucunun arasına aldı. Gözlerini yere dikti, konuşmaya başladı.

"Yaşadığım şeylerin kolay olmadığını biliyorsun. O gün sen beni öptüğünde hala o olayın etkisindeydim ve sadece kendimi korumak için verdiğim bir tepkiydi."

Demir’in Elfida’nın sözleriyle gergin olan vücudu rahatladı. Öptüğü için kendini iğrenç hissetmişti, o günden itibaren Elfida’dan uzak durmak için çabaladı. Yine de kendisine hakim olamadı, soluğu hep yanında almaya başladı.

"Sandım ki beni istemediğin için ittin, rahatsız oldun. Kendimi çok kötü hissettim."

Elfida Demir’in açık sözlülüğüne hayretle baktı. İsteyerek itmemişti, sadece yaşadıkları gözünün önüne gelmişti. Her şey daha çok yeniydi ve istemeyeceği bir olayın gerçekleşmesini istemiyordu.

Ürkek bir ses tonuyla mırıldandı.

"Yanlış düşünmüşsün. Bazı şeyleri akışına bırakalım."

Demir, düşünceli bir şekilde Elfida’yı cevapladı.

"Dediğin gibi olsun, bakalım."

Elfida, Demir’in yatağından kalktı ve kapıya doğru yürüdü. Demir’e döndü ve seslendi.

"Sen biraz uyu, dinlen. Akşam yemeğinde görüşürüz."

"Tamam ama uyandır beni."

Elfida belli belirsiz başını salladı ve dışarı çıkarak odanın kapısını kapattı.

Merdivenlerden aşağı indiğinde ev ahalisinin hepsinin kendi köşesinde takıldığını gördü. Sessizce oturma grubunun olduğu koltuklardan birine oturdu.

Karşısında Ayla Hanım vardı. Demir’in vurulmasından sonra biraz da olsa aralarındaki buzlar erimiş, yakınlaşmışlardı.

Elfida gereksiz tepki verdiğinin farkındaydı, iç sesini susturamıyordu. İçindekileri tutamıyordu, bir bir dışarıya yansıtıyordu.

Ayla Hanım kızına baktı, içine kapanık bir şekilde kendi halinde takıldığını gördü. En son hastanede görmüştü. Aramaya fırsatı olmamıştı, aralarını düzeltmeliydi.

Aklına bir fikir geldi ve hemen uygulamaya geçti. Hızla yerinden kalktı, Elfida’nın yanına oturdu. Konuşmak için dudaklarını araladı.

"Biliyorum, senin yanında olamadım. O yüzden seninle vakit geçirip kaçırdığımız anları telafi edelim."

Elfida, annesinin kendisine olan yaklaşımına çok sevindi. Elfida da bir adım atmaya karar verdi ve annesine ilk defa gülümsedi.

Ayla Hanım, kızının içtenlikle tebessüm ettiğini gördüğünde buruk bir gülümseme dudaklarında yayıldı, birlikte geçiremediği tonlarca anların altında ezildi.

Elfida, Ayla Hanım’a kısa ama sonraki süreçlerde aralarının iyi olacağının sinyallerini veren bir cevap verdi.

"Telafi edebileceğimiz önümüzde çok zaman var. Seni ilk gördüğümde sert çıkıştığım için ve sana kendini suçlu hissettirdiğim için özür dilerim."

Elfida’nın söyledikleri Ayla Hanım’ın kalbine umut tohumlarını ekti. Kollarını kocaman açtı ve kızını göğsüne çekti. Burnunu Elfida’nın saçlarına yaklaştırdı ve kızının saçlarını kokladı. Buram buram yasemin kokuyordu.

Elfida Ayla Hanım’ın göğsüne sığındı, anne sıcaklığını hayatında ilk defa bugün hissetti. Diğer tüm duygulara ağır bastı, anne şefkatini yakından hissetmek bir başkaydı.

Ayla Hanım, duygusallığa kenara bırakması gerektiğinin farkına vardı. Elfida’yı nazikçe göğsünden kaldırdı ve kısık bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Aslında benim bir teklifim vardı, ama Demir yaralanınca arada kaynadı. O gün kahvaltıda çocuklarla birlikte alışverişe gitmeni istemiştim."

"Evet, hatırlıyorum." diye başını hafifçe yana yatırdı.

"İstersen bugün bir başlangıç yaparak gidebiliriz. Hem senin bizim evde doğru düzgün kıyafetin de yok. Yaşadıklarımızdan sonra hepimize bir değişiklik olmuş olur."

Elfida’nın içini derin bir heyecan kapladı. Daha önce hiç kendi başına alışverişe çıkmamıştı. Üvey ailesinin kendisine aldıkları ikinci el kıyafetleri giyerdi, sesini çıkarmaya gücü yetmezdi.

Ayla Hanım’a bir cevap vermesi gerektiğinin farkındaydı. Dudaklarını ısırdı, ellerine baktı. Evet, demek istiyordu ama utanmıştı.

"Gitmek ister misin?"

"Evet, olabilir." dedi sessizce içini kaplayan derin bir mutlulukla.

Ayla Hanım, Elfida’ya cevap verdi.

"Hazırlan da çıkalım o zaman."

Elfida Ayla Hanım’a cevap vermedi, dudaklarında silik bir tebessüm oluştu. Hızlıca oturduğu yerden kalktı, merdivenlere yöneldi. Merdivenleri geçerek odasına girdi.

Üzerine siyah düz bir kazak, altına da krem renkte pileli dizlerine gelen bir etek giydi. Aynadan kendine baktığında farklı bir Elfida gördü. Kalbi göğsüne sığmıyordu, sanki delip geçecekti.

Horoz gibi kabaran turuncu saçlarını spreyle çekidüzen verdi. Hafif bir makyaj yaparak kısa sürede hazırlandı.

Ayla Hanım, Elfida yukarı çıkınca çocuklarına baktı ve otoriter bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Elfida’yla alışverişe çıkacağız. Sizin de gelmenizi istiyorum ve orada sorun çıkartmanızı istemiyorum."

Bakışları Barlas ve Bart’a döndü. İkisini uyarmak zorundaydı, kızına daha fazla zarar vermelerini istemiyordu.

"Siz ikinizin Elfida’ya bir laf attığınızı görürsem sizi evlatlıktan reddederim. Duydunuz mu beni?"

Barlas’ın kulaklarına gelen homurtuları duydu. Kulak asmamayı tercih etti. Kimsenin kızıyla olan ilişkisini olumsuz etkilemelerine izin vermeyecekti.

Bart, Ayla Hanım’a dik dik baktı. Bazen annesini hiç anlayamıyordu. Duraksamadan lafı hemen yapıştırdı.

"Daha DNA testi bile yapılmadı. Ne çabuk kızınız olduğunu kabul ettiniz?"

Ayla Hanım için bardağı taşıran son damla oldu. Elinden geldiğince çocuklarına karşı nazik davranmaya, sabırlı olmaya çalışıyordu.

Yüzü bir anda gerildi, sinirli bir surat ifadesine büründü. Parmak boğumlarını sıktı, ellerini sıkmaktan kıpkırmızı olmuştu.

Bart, Ayla Hanım’ın yüz ifadesine baktığında iyi şeyler söylemeyeceğini anladı.

"İnsan çocuğunun olup olmadığını kalbiyle hisseder. DNA testine gerek yok. Elfida’yı ilk gördüğümde kendimi ona karşı çok yakın hissettim. Hem benim tıpatıp kopyam."

Ayla Hanım, Bart’a gereken cevabı vermişti. Elfida’n eve ilk geldiğinde karşısında kendi gençliğini görmüştü. Birebir benziyordu, adeta.

Kopyası gibiydi.

Bart’ın annesinin cevabından sonra yüzü ‘o’ şeklini almıştı. Kendisini bile kızı kadar savunmamıştı ya da korumamıştı.

Ev ahalisinin üzerinde derin bir sükunet oluştu. Herkes kendi halinde takılmaya başladı. Tam o sırada evin zili çalmaya başladı.

Ayla Hanım evin kapısına doğru yürümeye başladı, giydiği topuklu ayakkabılar zeminde tok bir ses çıkarıyordu.

Bir elini kulba uzattı, kapıyı açtı. Karşısında uzun zamandır görmediği birini gördü. Gözleri birbirlerine kenetlendi, ayrılmadı. Özlem ikisi arasında dinmek bilmeyen bir yangına dönüşmüştü, sızım sızım sızlıyordu.

Avşar Bey Ayla Hanım’dan gözlerini çekti, yanından geçerek içeriye girdi. Dış kapıyı kapattı, şimdi ikisi arasında bir adımlık mesafe vardı.

Masmavi gözlerini, karısının vücudunda baştan aşağı gezdirdi. Vanilya kokusunu derince içine çekti, yıllardır kıyı da köşede kalan, koklanmayı unutulan bir koku gibiydi.

Bir adım yaklaştı, burnunu karısının saçlarına dayadı. Etrafa yayılan ve kendisini mest eden kokuyu bir müddet soludu. Dudaklarını kulağına değdirdi, iç gıdıklayan bir fısıldıyla konuşmaya başladı.

"Seni çok özledim. Kokunu, sesini, yüzünü, saçlarını özledim. Her zerreni tek tek sarmak istiyorum."

Ayla Hanım’ın, Avşar Bey’in sesini duymasıyla göz bebekleri büyüdü, dudakları aralandı. Ellerini koyacak yer bulamadı, önünde birleştirdi.

Dışarıya doğru titrek bir nefes verdi. Kendinde Avşar Bey’e verecek cevabı bulamadı.

Ufak bir mırıltıyla karşılık verdi.

"Sen bana Elfida’nın kaçırıldığını söylemek yerine öldüğünü söyleyerek en büyük hatayı yaptın. Şimdi beni özlesen ne çare?"

Ayla Hanım’ın sesinde sitem vardı. Avşar Bey’i kalbi affetse mantığı affetmezdi. İkisinin de birbirinden uzak kalması daha doğru bir karar olacaktı.

Ayla Hanım Avşar Bey’in kendinden uzaklaşmayacağını anlayınca bir adım geriye gitti. Gözlerinden akan yaşı sildi, omuzlarını dikleştirdi. Kendini toparladı, hiçbir şey olmamış gibi yanından çekip gitti.

İçeriye doğru adım attığında Avşar Bey de arkasından geliyordu. İkisi de içeri girdiğinde bütün bakışlar kendilerine döndü.

Ayberk hemen babasının yanına ulaştı, hiddetli bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Senin burada ne işin var baba?"

Avşar Bey, Ayberk’in sözleriyle anlık bir duraksama yaşadı. Henüz oğlunu sinirlendirecek bir söz söylememişti, celallenmesine gerek yoktu.

"Elfida ve Demir’le konuşmak için geldim."

Barış da olaya dahil oldu. Avşar Bey’in yanına yaklaştı. Hissizce konuşmaya başladı.

"Elfida’yla hangi yüzle konuşmak istiyorsun?"

Avşar Bey, hem karısını hem de çocuklarını korumak için yıllar önce bir hata yapmıştı, bedelini uzun süre ödeyecek gibi duruyordu.

"En azından bir özür dilemek istiyorum. Elfida’yı günlerce aradım ama bulamadım."

Odayı derin bir sessizlik kapladı. Kimseden çıt çıkmıyordu. Merdivenlerden aşağı Elfida indi.

Bakışlar merdivene kaydı. Elfida’nın bakışları doğrudan doğruya Avşar Bey’in üzerindeydi.

"Beni arıyormuşsunuz, buyurun Avşar Bey. Karşınızdayım. Diyeceklerinizi söyleyin bakalım." dedi nötr bir sesle.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Elfida sözlerini bir bir sıraladı. Merdivenlerden yavaş yavaş hıncını çıkarmak ister gibi bir o kadar da net adımlarla indi.

Merdivenlerden aşağı indiğinde Avşar Bey'in tam karşısına geçti. Baştan aşağı gözleriyle süzdü ve en son bakışlarını, babası olarak kabullenemediği adamın yüzüne dikti.

Yaklaşık bir dakika boyunca bakışları Avşar Bey'in suratında takılı kaldı. Yüzünün en ince ayrıntısına kadar inceliyor, dikkatli bir şekilde hafızasına kaydediyordu.

İçinde biriktirdiği yılların özlemi vardı. Kalbi hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. Babasına yıllar sonra kavuşmuş olabilirdi belki ama birlikte geçiremediği anları kim telafi edecekti?

Elfida'nın kalbi hınçla doluydu. Uzun zamandır herkese, her şeye karşı öfkeliydi. İçindeki öfke dinmek yerine gün geçtikçe daha çok büyüyor, etrafındakilere zarar veriyordu.

Elfida bir adım yaklaştı. Avşar Bey'in yanına kadar geldi. Gözlerini Avşar Bey'in gözlerinin içine kadar dikti.

Elfida'nın boyu, Avşar Bey'in omuzlarına kadar geliyordu. Avşar Bey, Elfida'dan on santim uzundu. Kolları yapılıydı, gövdesi geniş, sarılmak için birebir limandı.

Aradığı baba şefkatini Elfida, Avşar Bey'in omuzlarında sarılarak ya da saçlarını okşayarak bulmalıydı. Her bir anın gerçekleşmesi için zaman yol gösterici olacaktı.

Elfida bir an duraksadı. Geçmişte yaşadığı anları düşünmemeye çalışarak derin bir nefes aldı ve yutkundu. Sanki bir el boğazını sıkıyor, nefes almasına izin vermiyordu.

Yerinde kıpraştı. Aradan birkaç dakika geçti. Herkes suskunluk yemini etmiş gibi ikiliyi ve verecekleri tepkiyi izliyordu.

Elfida gerginlikten ellerini birbirine sürttü. Kendisi konuşmak için dudaklarını araladı, sadece bir şeyler mırıldandı.

Avşar Bey'in söze girmesini bekledi. Yapılacak olan konuşma ikisi için de oldukça zordu.

Avşar Bey, Elfida aşağı inmeye başlayınca yüzünü inceledi. Son birkaç günde yüzü ciddi derecede çökmüş, göz altları morarmıştı. Bunda kendi payının da yüksek olduğunu biliyordu.

Avşar Bey, Elfida tam karşısına dikildiğinde söze girmesi gerektiğinin farkındaydı.

Avşar Bey, kızının ellerini tutmak için harekete geçti. Genç kadın babasının ellerini tutmak için yaklaştığını görünce bir adım geriledi.

Avşar Bey'in gözünden bir damla yaş aktı. Kızının kendisine karşı olan nefretini ve kinini en derinden hissedebiliyordu.

Elfida söze girdi.

"Sen bunca yıl neredeydin baba?"

Dudakları aralandı, kısık bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Dişini çıkartırken yanında olamadım. Emekleyişini, ilk adımlarını, okul heyecanını hiçbirini göremedim. Özür dilerim."

Elfida yere çöktü, bir elini kendine yasladı. Dudakları arasından bir hıçkırık koptu.

Avşar Bey, kızının o anını görünce yerle bir oldu. Yanına gitmek için birkaç adım attı, Elfida'nın dışarıya titrek nefesler verdiğini duyunca olduğu yerde kaldı.

Biraz eğildi ve kızının yanına çöktü. Avşar Bey derin bir nefes aldı, yutkundu. Ellerini dizlerinin önünde birleştirdi, yere bakarak konuştu:

"Keşke zamanı geri alabilsem, Elfida. Ama ne yaparsam yapayım o boşluğu dolduramam, biliyorum."

Gözleri yaşlı bir şekilde karşısında bir duvardan farksız şekilde dikilen adama baktı. Bakışları bir mermi kadar sertti.

Sesi aralık ayında donduracak kadar soğuk, içindeki merhameti bitirecek kadar keskindi. Her kelimesi babasına hesap soran bir hançer gibi yüzüne yüzüne vuruyordu.

"Sen benim elimden çocukluğumu aldın. Artık istesen de o boşluğu dolduramazsın."

Babasına karşı duyduğu sitem gözle görülür derecedeydi. Sözlerini söyledi, yerden yalpalayarak kalktı. Bir iki adım attı, başının döndüğünü hissetti.

Avşar Bey, kızının ayakta duramadığını görünce yaklaşıp aniden kolundan tuttu. Belinden yakaladı ve omuzlarındaki yükleri hafifletmek istercesine kocaman sarıldı.

Turuncu saçlarını okşadı, derinden kokusunu içine kadar çekti. Bir müddet öyle kaldılar.

Ağlamasının durduğunu hissetti. Kızının başını omzundan aldı ve kendine çevirdi. Zaman ikisi için de atmayı bıraktı.

Elfida babasını affetmeyi zamana bırakmak istedi, içindeki yaralı küçük çocuk izin vermedi.

Kollarını açtı, babasının güven veren kollarına tekrar sığındı. Kalbi hiç görmediği bir duyguyu tattığından sızım sızım sızladı.

Dudakları arasından çıkan tek sözcük ikisini de yerle bir etti.

"Baba."

Avşar Bey'in içinde farklı duygular yer edindi; öfke, kızgınlık, çaresizlik... Biraz biraz hepsinden vardı.

"Efendim babacım." dedi içten bir şekilde.

Elfida kısık sesle mırıldandı.

"Beni niye bıraktın?"

Avşar Bey kızına kendisini açıklamak için çeşitli yollar denedi. Yıllar önce bırakma sebebini net bir şekilde ifade etti.

"Ben seni bırakmadım. Seni doğumhanede bir terörist kaçırdı. Evlatlık vermişler. Sonrasında çok aradım ama yeminle bulamadım."

Avşar Bey, gerçekleri bir bir açığa çıkartıyordu. Genç kadın babasının söyledikleri kulağında yankı yaptı. Duymak istedikleri daha farklıydı.

"Seni bilerek bıraktım. İstemiyorum." gibi cümleler duymayı bekledi. İstediği gerçekleşmedi. Kendisini bilerek bırakmadıklarını böylelikle öğrenmiş oldu.

"Günlerce gerçek ailem sandığım kişilerden dayak yedim. Üvey abim tarafından tacize uğradım. Son anda kaçabildim. Söylesene, ben bunları hak ettim mi?"

Elfida çaresizce yaşadıklarını anlattı. Avşar Bey de sessizce dinlemekle yetindi. Bir müddet sonra herkes lal olmuş, kimseden çıt çıkmıyordu.

Avşar Bey, olduğu yerde kalakaldı. Kızını bulamamayı geç, bir de koruyamamıştı. İçinden kendine ettiği küfürlerin haddi hesabı yoktu.

"Seni o adamların elinden koruyamadım. Özür dilerim. Hepsini telafi etmeye çalışacağım."

İkisi de biliyordu ki bazı acıların yerini hiçbir şey tutmazdı. Elfida ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerinden akan yaşları silmekle uğraşmadan babasının kolları arasından çıktı.

"Bu saatten sonra hiçbir şeyin telafisi yok. Ne kadar çabalarsan çabala, uğraşırsan uğraş aramızda baba-kız ilişkisi asla olamaz."

Elfida ayakta dikilen annesinin yanına doğru ilerledi ve hızlıca sarıldı. Ayla Hanım kızının ağlamasına dayanamadı, tek tek dokunmaya kıyamadığı saçlarını okşamaya başladı. Elfida'nın omuzlarına yükledikleri acıyı hafifletme şekliydi.

Sessiz bir şekilde mırıldandı.

"Senin yaşadığın acıları silemem belki ama yavaş yavaş unutmaya başlayacaksın."

Ayla Hanım kızından ayrılarak Avşar Bey'in yanına doğru ilerledi. Bir elini kocasının omzuna koydu ve yatıştırmak istercesine sıvazladı.

"Avşar, yaşanan olaylar bu kadar tazeyken şu an burada olman doğru değil. Daha fazla sorun yaşanmadan gitsen iyi olur."

Avşar, yere diktiği gözlerini karısına çevirdi. Bir zamanlar gözlerinde kaybolduğu kadının kendisine karşı boş gözlerle baktığını gördüğünde dünyası başına yıkıldı.

"Konuşmak için gelmiştim. Amacım durduk yere sorun çıkarmak değil zaten."
 
Son düzenleyen: Moderatör:

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı