Çünkü "Z KUŞAĞI" diye seslenip alaycı ve üstten baktıkları topluluk işin sonunda alamadığı teknolojik cihaza, bağlanamadığı kaliteli internete, alamadığı kaliteli ve eşitlikçi eğitime, oynayamadığı oyuna ve oyun konsoluna bakıyor. Yurtdışındaki yaşıtları kadar kolay yapamadığı tatile, kavuşamadıkları huzura bakıyor. Hem de iç çeke çeke.
İnançla, milli duygu sömürüsüyle, yalan haberle güdemediklerini fark ettikleri için, onları aslında çok iyi bir şey olan "bağımsızlık" ve "bireysellik" ile suçluyorlar. Dik başlı olduklarını, bencil olduklarını söylüyorlar çünkü bencil olmasa çok kolay yönlendirecekler. (Tıpkı ülkeyi bu hale getirenlere müsaade eden büyükler(imiz) gibi) .
Çağın gerekliliklerine doğuştan adapte olabildikleri için "zorluk çekmeden" bir şeye kavuşmamız gözlerine batıyor. Onlara kalsa un almak için 5 km yürütürler. Halbuki telefonla yerinden kalkmadan isteyebiliyorsun, kapına geliyor falan filan. Tabii ki bu sadece ufak bir örnek. Büyükler istiyor ki, en az onlar kadar acı ve zorluk çekelim. Z kuşağı da bu zorluğun saçma ve çağdışı olduğunu biliyor. Bu da onlara "her şeyi hazır bekliyorlar, armut piş ağzıma düş!" diye ayıplamaları ve "niç niç niç, gençlik nereye gidiyor!" diye kötülemeleri için hak veriyor. (Ya da onlar bu hakkı kendilerinde görüyor)
Kısacası, din, dil, ırk gibi klasik propaganda yöntemlerinin şu ana kadar işe yaramadığı tek topluluk olduğunu fark ettiklerinden beri ötekileştirmeye ve dışlamaya başladılar.