En sevdiğiniz oyunların el konsolu olarak tabir edilen küçük cihazlarda çalışması geçmişten günümüze kadar kullanıcıların koşulsuz benimsediği deneyimlerin başında geliyor. Hareket halindeyken her yerde oyun oynama imkanının reddedilmeyeceği bir dünyada yaşarken, özellikle yeni nesil akıllı telefonlar da el konsolu tanımına yer yer dahil oldular.
Öte yandan, geçmişi uzun zamana dayanan el konsollarının pilde çalışma zorunluluğundan dolayı performans açısından standart konsol ve bilgisayarların gerisinde kaldığını biliyoruz. Bu dezavantajlarına rağmen oyun dünyasında yeri yadsınamayacak harika oyunlara ev sahipliği yapan el konsollarının kaderi; PC ve konsol gibi ana akım ürünlere çıkan yapımların çok daha düşük kaliteli sürümlerine mahkum kalmıştı.
Mahkum kalmıştı dedik çünkü birkaç sene önce tanıtılan Steam Deck ile unutulan el konsolu konsepti tekrardan karşımıza çıktı ve domino etkisi yarattı. ASUS, Lenovo, MSI, Acer gibi teknoloji dünyasının önemli aktörleri de peş peşe çıkardıkları el konsollarıyla rekabete dahil oldular. Peki sizce bu hikaye ne zaman başladı?
Bu makalemizde taşınabilir bilgisayarla başlayıp zamanla el konsoluna dönüşen bu cihazların gelişimine siz okurlarımızla birlikte yakından bir bakış atacağız. Dilerseniz başlayalım.
Taşınabilir El Bilgisayarı Devri
Bu yolculuğun ilk ayağı, Sony’nin Subnotebook sınıfından bile daha küçük olduğunu söyleyebileceğimiz VAIO PCG-U1 ürününü 2002 yılında Japonya’da piyasaya sürmesiyle başladı. El tipi dizüstü bilgisayar olarak da anılan cihaz, oyun deneyimi vadetmese de bilgisayarı elinizde tutarken kullanmak için joystick farenin ve düğmelerinin daha önce örneği görünmemiş yerleşimi sayesinde el konsollarının atası olarak kabul ediliyor. VAIO PCG-U1 ve haleflerinin, on yıllık bir süreçte el bilgisayarı kavramına ışık tuttuğunun söyleyebiliriz.

Bu alanda asıl hareketlilik 2005’de Bill Gates’in taşınabilir bilgisayarlar için bir yeni kullanıcı arayüzü geliştirmeyi amaçlayan Project Origami’yi tanıtmasıyla yaşandı. Microsoft’un Ultra-Mobile PC (UMPC) konsepti çerçevesinde geliştirilen bu proje, çok küçük bilgisayarların kullanıcı deneyimini iyileştirmeyi hedefliyordu.
UMPC gelişmesi sonrası kullanıcılar oyunlar oynayabilecekleri kapasiteye sahip el bilgisayarı hayaline kapıldılar. Bu heyecan, 2006’nın başlarında Halo çalıştıran tablet benzeri bir cihazı gösteren prototipin sızdırılan videosuyla daha da alevlendi. Ancak, umutlar Associated Press’in Microsoft’a yakın bir kaynağa atıfta bulunarak yayımladığı raporla suya düştü; raporda Origami’nin oyun oynatma gibi gelişmiş eğlence yeteneklerine sahip olmayacağı belirtiliyordu.
Birkaç hafta sonra, 2006 CeBIT fuarında Microsoft, UMPC girişimini tanıttı ve bu cihazların son derece sınırlı oyun yetenekleri olduğunu doğruladı. UMPC kısa ömürlü ve başarısız oldu; bunun sebepleri arasında çoğu modelin yüksek fiyatı, niş bir pazara hitap etmesi ve akıllı telefonların yükselişi yer alıyordu. UMPC, hazin sonuna rağmen, el tipi kullanım için optimize edilmiş ve tam teşekküllü bir Windows işletim sistemiyle donatılmış x86 tabanlı bir PC fikrini kullanıcılara aşılamış oldu.
UMPC girişiminden önce taşınabilir form faktörünün dört farklı temsilcisi vardı: Bunlar; küçük cep bilgisayarları olarak bildiğimiz PDA’lar, sadeleştirilmiş Windows sürümlerine dayalı PC benzeri taşınabilir cihazlar, ARM tabanlı ürünler ve zaman zaman tam teşekküllü Windows çalıştıran, niş bir kitleyi hedefleyen tabletlerdi. UMPC dönemiyle beraber, taşınabilir el bilgisayarlarının yazılım kısıtlamalarına tabi olmadığı ve muadilleri gibi her türlü yazılımı çalıştırabileceği anlaşıldı. Sony, söz konusu bu fikri Japonya’ya özel VAIO PCG-U1 ile ilk kez duyurmuşken, Microsoft ise taşınabilir bilgisayar konseptini küresel ölçekte yaydı.

UMPC gelişmesi sırasında, Güney Koreli GamePark Holdings adlı bir şirket ise GP2X adında bir cihazla taşınabilir bilgisayarlardan el konsoluna geçişte devrim yaratıyordu. GP2X, Linux tabanlı bir açık kaynak işletim sistemi ile gelmesi açısından benzersizdi. Bu farkını itici güç olarak kullanan cihaz için gönüllülük esaslı birçok yazılım geliştirildi; özellikle de emülatörlere büyük bir odak vardı. PSP de harika emülatörlere ev sahipliği yapmasına karşın, GP2X kullanıcılarına işletim sistemi bazında hiçbir kısıtlama getirmiyordu.
Emülasyon avantajı, GP2X’i birçok bağımsız yazılım geliştirici için rüya gibi bir makine haline getirdi. Oyun sayısının az olmasına rağmen geniş topluluk desteği taşınabilir cihazı kült-klasik bir konsol haline dönüştürmüştü.
GamePark Holdings, 2009 yılında GP2X Wiz adında bir başka niş ama efsanevi taşınabilir oyun konsolunu piyasaya sürdü. Wiz, açık kaynaklı bir emülasyon devi olarak anılırken; retro taşınabilir konsol kategorisinin de en erken örneklerinden biriydi. Bulunduğu ürün sınıfını bile zirvelere taşıyan GP2X ve GP2X Wiz, emülasyon topluluğundan gördüğü aşırı ilgi sayesinde açık kaynağın gücüyle kendi izinde farklı ürünlerin çıkmasına da vesile olmuştu.
İlerleyen dönemlere geçmeden önce burada bahsettiğimiz bazı cihazlara daha yakından bakalım.
Sony Vaio PCG-U1
Sony Vaio PCG-U1, 2002’de piyasaya sürüldüğünde subnotebook sınıfı ürünlerin en başında yer alıyordu. UMPC’ler (Ultra-Mobile PC) kavramı henüz ortada yokken bile bir UMPC gibiydi ve tasarımı, Pandora ve GPD Win gibi gelecekte çıkacak cihazlar için büyük bir ilham kaynağı oldu. Her iki cihaz da Vaio PCG-U1’in fare tasarımını alarak, oyun odaklı amaçlara uygun şekilde dönüştürüp rafine etti.

Kontrol çubuğunun klavyenin sağ üst tarafta yer alması ve tıklama düğmelerinin sol tarafta bulunması sayesinde, PCG-U1, iki elli kullanıma çok uygundu. Başka bir deyişle, eksiksiz Windows deneyimi, x86 uyumluluğu, QWERTY klavyesi ve etkileyici 6.4 inç 1024 x 768 ekranıyla pratikteki ilk gerçek taşınabilir el bilgisayarıydı.
Vaio PCG-U1, Japonya’ya özel olarak piyasaya sürüldü ve küçük boyutu sayesinde Japon iş dünyasında çok büyük başarı elde etti. Özellikle tren yolculuklarında projeleri üzerinde çalışan Japon iş adamları için mükemmeldi. Öte yandan oyun yetenekleri ise bir o kadar sınırlıydı, çünkü 867 MHz hızında çalışan ve Intel’in x86 komut setini donanım düzeyinde uygulamasa da x86 uyumlu olan Transmeta Crusoe işlemcisini kullanıyordu. Bu işlemci x86 komut setini sanal bir makine kullanarak emülasyon yoluyla çalıştırıyordu.
Samsung Q1
Microsoft’un duyurusuyla hayatımıza giren UMPC girişiminin simge ürünü olan Samsung Q1, gerçekten üst düzey bir taşınabilir bilgisayardı. İlk nesil cihaz fiziksel klavye eksikliği nedeniyle sınırlı bir kullanım şekli sunuyordu, ancak 900 MHz hızında çalışan Intel Celeron M işlemcisi ve 512 MB bellek ile Windows XP’de içerik tüketimi ve internette gezinme gibi temel işlerde hoş bir deneyim sağlıyordu. Oyun yetenekleri ise Intel Extreme Graphics iGPU ile ciddi şekilde kısıtlanmıştı; bu grafik birimi isminin aksine “ekstrem” olmaktan çok uzaktı.
İkinci nesil Q1 ise, birçok önemli yükseltmeyle birlikte geldi; bunların en önemlisi QWERTY klavye, ciddi şekilde iyileştirilmiş pil ömrü ve 1 GB bellekti. Ekran aynı boyutta kaldı, ancak Q1 Ultra’daki 7 inçlik panelin çözünürlüğü, ilk modeldeki 800×480 yerine 1024×600’e çıkarılmıştı. Daha pahalı Q1 Ultra modelleri Windows XP yerine Windows Vista ile gelirken, bir premium modelde SSD bile bulunuyordu.

İkinci nesil Q1, Half-Life ve klasik izometrik RPG’ler dahil olmak üzere oyunları çalıştırmakta oldukça başarılıydı. Ancak, mouse kontrolünün sol tarafa, ok tuşlarının ise sağ tarafa yerleştirilmesi, Half-Life ve diğer birçok birinci şahıs nişancı oyunlar için ideal sayılmazdı.
Ama bahsettiğimiz gibi, cihaz izometrik RPG’ler ve 2D platform oyunları için mükemmeldi; sol el joystick, dokunmatik ekran ve QWERTY klavye bu tür oyunlar için harika bir kontrol sunuyordu. Yine de, temel Q1 Ultra modelinin 799 dolarlık fiyatı ve yüksek konfigürasyonlu modellerin 1499 dolara kadar çıkması satışların düşük olmasının en büyük nedeniydi.
Wibrain B1
Wibrain B1, popülerlik açısından Samsung Q1 tarafından gölgede bırakılmış olsa da, bu küçük UMPC varyantı, bünyesine dahil edilen gerçek bir touchpad sayesinde tüm rakiplerine kıyasla en iyi kullanılabilirliği sundu. Touchpad, ikiye bölünmüş fiziksel klavye ve 4.8 inçlik kompakt dokunmatik ekran ile birleştiğinde, Windows XP’de son derece kolay gezinme imkanı sağlıyordu.

Performans tarafında ise, yetersiz güce sahip VIA C7M işlemcisi yüzünden Wibrain B1 test listelerinde kendine yer bulamadı. Bu duruma bakıldığında cihazın pek çok oyunu çalıştırabilecek kapasitede olmadığı anlaşılıyordu. Yine de benzersiz tasarımı ve kontrol açısından Windows ortamında en iyi kullanıcı deneyimini sunması Wibrain B1’i yerini farklı kılıyor. Daha popüler olsaydı, belki de erken dönemde taşınabilir el bilgisayarlarına ve joysticklere touchpad kesinlikle eklenirdi.
GP2X
GP2X, emülasyona odaklanan ilk Linux tabanlı taşınabilir el cihazı olmasa da (bu unvan, 2001 yılında piyasaya sürülen selefi GP32’ye ait), Güney Kore dışında başarı elde eden ve uluslararası alanda küçük ama sadık bir yazılım topluluğunun ortaya çıkmasını sağlayan ilk cihazdı. Bu topluluğun önde gelen üyeleri, yıllar sonra ilk gerçek taşınabilir oyun bilgisayarı olan ve yazının ilerleyen kısmında değineceğimiz Pandora’yı tasarlayacaktı.
GP2X gücünü çift işlemci kurulumundan alıyordu: Bunlar 200 MHz hızında çalışan bir ARM920T ana işlemci ve 200 MHz hızında çalışan bir ARM940T yardımcı işlemcisiydi. Toplam RAM miktarı 64 MB’tı ve 64 MB’lık küçük depolama alanı SD kartlarla genişletilebiliyordu. 3.5 inçlik kompakt ekran, 320×240 çözünürlüğe sahipti, bu da o dönemin standartlarına uygundu. Diğer özellikler arasında bir micro USB portu ve bir EXT portu yer alıyordu; bu sayede kullanıcılar GP2X’i özel bir kabloyla televizyonlarına bağlayıp sevdikleri retro oyunları büyük ekranda oynayabiliyordu.

Emülasyon konusunda maharetleri geniş olan cihaz, açık kaynaklı bir Linux işletim sistemi üzerinde çalışıyordu. O dönemin diğer taşınabilir konsollarına benzese de, aslında film izleyebileceğiniz, müzik dinleyebileceğiniz, PDF dosyalarını okuyabileceğiniz ve elbette oyun oynayabileceğiniz gerçek bir taşınabilir bilgisayardı. Resmi anlamda desteklenen oyun sayısı çok çok az olsa da, bağımsız geliştiricilerden oluşan topluluklar GP2X’i çok sevdi ve bunun sonucunda GP2X için pek çok yazılım çıktı; bunların çoğu emülatörlerdi.
GP2X, eski dönemin AtariST ve Amiga’ya kadar pek çok popüler sistemi ve hatta PlayStation (her ne kadar performansı mükemmel olmasa da) ve GameBoy Advance oyunlarını da emülatörlerle çalıştırabiliyordu. Genel olarak, emülasyon desteği genişti ve hala da öyle. GP2X, bugün sahip olduğumuz tüm retro taşınabilir ürünleri etkiledi. Ayrıca, ilk taşınabilir oyun bilgisayarı olan Pandora’nın da ortaya çıkmasına ilham veren bir üründü.
El Bilgisayarlarından El Konsollarına Geçiş
GP2X ve Wiz için olan geliştirici topluluğunun önde gelen üç üyesi olan Craig Rothwell, Fatih Kılıç ve Michael Mrozek, emülasyon destekli bu cihazları benimsemişlerdi. Ancak, GP32 ve GP2X deneyimlerinde karşılaştıkları sayısız sorun ve eksiklik onları hayal kırıklığına uğratıyordu.
Craig Rothwell ve Michael Mrozek, Güney Kore menşeili bu taşınabilir cihazların İngiltere ve Almanya’daki distribütörleriydi, daha sonrasında Fatih Kılıç’la birlikte bu üçlü işleri kendi ellerine almaya karar verdi. İşte OpenPandora projesi böyle başladı.

Craig Rothwell’in PocketGamer’a verdiği röportajda konuyla ilgili olarak “GP2X ve GP32’yi seviyorduk, ancak bazı eksiklikleri vardı: kötü kontroller, tuhaf iç tasarımı ve üreticilerin insanların bu cihazları nasıl kullanmak isteyeceklerini tam olarak düşünmemeleri… Bir distribütör olarak bu durum sinir bozucuydu. Kültürel bariyeri aşmak zordu; Birleşik Krallık’ta mantıklı ve gerekli görünen tasarım kararları Kore’deki insanlara çılgınca geliyordu. Bir çıkmaza girmiştik. Hiç şüphe yoktu: harika ve benzersiz açık kaynaklı bir cihaz istiyorsak, bunu kendimiz yapmamız gerekiyordu. İşte böylece Pandora macerası başladı.” sözlerine yer vermişti.
Ve gerçekten de bu büyük bir maceraydı. İlk kez 2007’de, GP32X forumunda bahsi geçen bu cihaz, topluluğun ortak noktada buluşmasını sağladı. Ekip, forum üyelerine bu cihazın gerçek olması durumunda ne görmek isteyeceklerini sordu.
Topluluk üyelerinden geri bildirimler dikkate alındı, hazırlıklar yapıldı ve dünyanın ilk el konsolu Pandora’nın planları ortaya çıktı. Pandora, x86 tabanlı değil, bir Arm işlemci üzerine kurulu ve Ångström-Linux tabanlı açık kaynaklı bir işletim sistemine sahip olacaktı.
Bu olumlu havaya rağmen proje birçok aksilikle karşılaştı; bunlar arasında Çin merkezli bir PCB üreticisiyle yaşanan anlaşmazlık, kaçırılan son teslim tarihleri, kullanıcıların ön siparişle Pandora’larını ayırtmalarına rağmen teslim edilmemesi gibi birçok sorun gecikmelere yol açmıştı. En sonunda 2010 yılında OpenPandora şirketi Pandora bilgisayarlarının ilk sevkiyatını gerçekleştirse de mali açıdan denge kurulamayınca Craig Rothwell ait olan OpenPandora 2013’te battı.
Şirketin Almanya şubesinin başında olan Michael Mrozek, kendi çabalarıyla birkaç yıl daha Pandora cihazını üretip satmaya devam etti. 2014’e geldiğimizde Michael Mrozek, Pandora’nın devamı niteliğinde olan DragonBox Pyra ürünün detaylarını açıkladı açıkladı. Tıpkı Pandora gibi, DragonBox Pyra da birçok aksilikle karşılaştı ve gecikmelerle birlikte 2020’de piyasaya sürüldüğünde rakiplerine kıyasla çok zayıf kalmıştı.
Pandora’nın, ilk el konsolu olduğunu söylemiştik, ancak bu alanda hayata geçen tek proje değildi. 2011’de Razer, şaşırtıcı bir şekilde, Razer Switchblade adını verdiği kapaklı taşınabilir oyun bilgisayarı planlarını açıkladı. Switchblade, Intel Atom işlemci ve Windows 7’le gelecekti ve piyasaya sürülseydi, dünyanın ilk x86 işlemcisine sahip el oyun bilgisayarı olacaktı. Ancak proje, konsept aşamasını geçemedi ve teknolojisinin bir kısmı Razer’ın ilk nesil Blade oyun laptoplarına dahil edildi. Bunun yerine Razer, 2013’te piyasaya sürülen daha geleneksel bir tablet benzeri Razer Edge Pro’ya odaklandı.

Edge Pro teknik olarak bir oyun tabletiydi çünkü Intel Core Core i7 işlemci ile 2GB VRAM’e sahip nispeten güçlü bir Nvidia GeForce GT 640M LE GPU birimine sahipti. Bu kadar kompakt bir pakette böyle bir donanımı görmenin o zaman için çok etkileyici olduğunu söyleyebiliriz. Microsoft’un Windows tabanlı tablet PC’ler için yeni bir girişimi olan Windows 8 ile gelen Edge Pro’ya GamePad eklentisini de bağladığınızda, dönemin AAA oyunlarını oynanabilir kare hızlarında çalıştırabilen tam teşekküllü bir taşınabilir oyun bilgisayarına sahip oluyordunuz. Ancak koltuklarında uzanarak rahatça oyun oynamayı hayal eden kullanıcılar için fiyatı ve neredeyse 2 kilogram ağırlığı bu ürünü maalesef pek cazip kılmadı.
Bu erken prototip ve çılgın tasarımlar dönemi, 2014 yılında SteamBoy olarak adlandırılan bir ürünle sona erdi. Valve’a bağlı olmayan küçük bir ekibin tasarladığı bu cihaz, o dönem yenilikçi olan SteamOS işletim sistemi temelli bir taşınabilir Steam makinesiydi. SteamBoy, günümüz standartlarına en yakın ilk el konsoluydu: Merkezinde büyük bir ekran, çift dokunmatik yüzey, tetik tuşlarıyla Steam Deck’in erken aşaması gibi durduğunu bile söyleyebiliriz. Daha sonra adı Smach Z olarak değiştirilen SteamBoy, hayranlar ve teknoloji sitelerinden kayda değer bir ilgi görse de, bu projeyi yürüten şirket de iflas etti.

Bu dönemin el konsollarının geleceği için karamsar bir tablo çizerek sona erdiğini söyleyebiliriz. Ancak Çin’de nispeten küçük bir şirket, taşınabilir oyun bilgisayarları için yeniden bir umut ışığı olacak bir işe girişecek ve Nintendo Switch ile de birlikte el konsollarının kaderi yeniden yazılacaktı.
El Konsollarının Altın Dönemi
GPD (GamePad Digital), Çinli bir donanım üreticisi olarak başlangıçta GPD 5005 ve 7018 gibi ucuz emülasyon cihazları tasarlayarak sektörde kendini kanıtladı. Ayrıca, 2014 yılında GPD G5A gibi Android tabanlı gelişmiş oyun cihazları da üreterek deneyimlerini katbekat geliştirmeye odaklandılar.
GPD’nin Android tabanlı en üst düzey tasarımı olan GPD XD, güçlü donanımı, iyi konumlandırılmış kontrolleri ve mükemmel emülasyon performansı sayesinde Batı’da makul bir başarı elde etti.
Android el konsolları yapma konusunda kendini geliştirdikten sonra, GPD daha büyük bir adım atmaya karar verdi. Şirket 2015’in sonlarında, Çin yapımı oyun el konsollarına ilgi duyanların aktif olduğu Dingoonity forumlarında yaklaşmakta olan Windows tabanlı el konsolunun kaba taslaklarını paylaştı. Sayfalarca süren fikir alışverişinden sonra IndieGoGo fonlaması üzerinden GPD Win adıyla 2016’da yeni bir konsol çıkardılar.

GPD Win, Windows işletim sistemi çalıştıran, bütçe dostu bir el tipi oyun bilgisayarıydı. Gücünü zayıf bir Intel Atom işlemciden almasına rağmen tasarımıyla uygun sunduğu deneyim kullanıcılarda karşılık buldu ve iyi bir kitle edindi. Bu başarıyla yeni konsol için büyük bir maddi kaynak kazanan şirketin 2018’de çıkardığı GPD Win 2 beraberinde el konsolu kavramıyla GPD markası eş anlamlı hale gelmişti.
Teknoloji medyasının ilgi odağı haline gelen GPD Win 2, oyun performansı açısından hâlâ yeterli güce sahip olmasa da, TES: Skyrim, GTA V ve Batman: Arkham Asylum gibi eski AAA oyunları oynanabilir kare hızlarında çalıştırabiliyordu.
GPD Win 2, Nintendo Switch’in piyasaya çıkışından bir yıldan kısa bir süre sonra sunuldu ve Switch’in yanı sıra 2020 CES etkinliğinde büyük ilgi gören Alienware’in UFO konseptli el konsolu sayesinde oyuncu topluluğunun el konsollarına olan ilgisi yeniden canlanmıştı. Mobil oyunların yükselişi nedeniyle el konsollarının kalıcı olmayacağı yorumları yapılsa da taşınabilir bilgisayarlar üzerinden AAA oyun deneyimini elbette kimse reddedemezdi.

GPD, 2021’in başlarında piyasaya sürdüğü Win 3 ile yeni el tipi oyun bilgisayarları üzerinde çalışmaya devam etti. Bu cihaz, efsanevi Sony Vaio UX serisi UMPC’lere (Ultra Mobile PC) çarpıcı bir şekilde benziyordu. 2021’e gelindiğinde, Ayaneo ve One-Netbook gibi diğer Çinli markalar da kendi el konsollarını piyasaya sürdü ve gelişmekte olan bu pazarın yönü yavaş yavaş şekillenmeye başladı.
GPD Win 3’ün piyasaya çıkışından birkaç ay sonra Valve, Steam Deck‘i duyurdu. Alienware, 2020 CES etkinliğinde UFO adlı el konsolu prototipini sergilemişti, ancak UFO konsept aşamasını geçemedi. Steam’in de gücünü kullanan Valve, gelişmekte olan el konsolu pazarındaki fırsatı görüp aksiyon alan şirketlerin en başında yer almayı başarmıştı.
Steam Deck, halihazırda olan donanımları kullanmak yerine AMD tarafından el konsolları için özelleştirilmiş Z1 APU’yu barındırıyordu. Yazılım açısından ise cihaz, Valve’ın başarısız olan Steam Machine girişiminde de kullanılan ve ismi unutulan Linux tabanlı işletim sistemi SteamOS’a dayanıyordu.

Steam Deck, 2022’nin Şubat ayının sonunda farklı model seçenekleriyle piyasaya çıktı. İncelemelerde genellikle donanım övülürken, yazılım ilk aylarda pek tamamlanmadığı için eleştiriliyordu. Ancak Valve pes etmedi; her yazılım güncellemesiyle cihazın kararlılığı arttı, yeni özellikler eklendi, oyun performansı iyileştirildi ve giderek daha fazla oyun Steam Deck’te oynanabilir hale geldi.
Steam Deck lansmanından sadece yedi ay sonra, desteklenen oyun sayısı 5.000’in üzerine çıktı. Bununla brlikte Valve, cihaz bir yaşına basmadan önce çoğu sorunu çözdü. Gelen güncellemelerle birlikte Steam’e çıkan her yeni oyun Steam Deck’e de uyumlu olarak çıkıyor ve böylece cihazın popülerliği her geçen gün artıyordu. Valve’ın domino etkisi yarattığı el konsolu pazarındaki yarışa donanım üreticilerinin de katılması an meselesiydi.
Günümüz: Pek Çok Seçeneğe Sahip El Konsolu Pazarı
Steam Deck’in sevilmesi üzerine bu alanın büyümesine dahil olmak isteyen donanım üreticilerinden ilki ASUS oldu. 2023’te raflarda yerini alan ROG Ally’ın donanım bazında Steam Deck’ten biraz daha ileride bir ürün olarak kayda değer bir başarı elde ettiğini söyleyebiliriz. Ayrıca ASUS’un yeni modellerle el konsolu pazarında kalıcı olmak istediğini de biliyoruz.

Asus’tan sonra Lenovo da, Legion Go ile el konsolu alanına katılan ikinci büyük PC donanım markası oldu. ROG Ally’nin tasarımını bir adım öteye taşıyan Legion Go, kullanıcılara bu sınıfa ait ürünlerin gelişmeye açık yönlerini gösterdi.

El konsolu pazarına katılan üçüncü büyük oyuncu MSI, Claw ile rakiplerinden farklı olarak AMD APU işlemciden Intel işlemciye geçen ilk firmaydı. Performans açısından kullanıcıların aklında çeşitli soru işaretleri bırakan MSI Claw’ın iyi yönleri olsa da bazı noktalarda rakiplerin gölgesinde kalıyor.

Son olarak 2 hafta önce Acer da Nitro Blaze 7 modeliyle el konsolu dünyasına giriş yaptı. Piyasadaki en güncel yapay zeka destekli işlemci çözümüne sahip olan cihazda Z serisinden farklı olarak AMD Ryzen 7 8840HS yonga yer alıyor. Ayrıca kompakt tasarımıyla dikkatleri üzerine çektiğini söyleyebiliriz.

Bu makalemizde siz okurlarımızla birlikte taşınabilir oyun bilgisayarları olan el konsollarına yakın geçmişini birlikte irdeledik. Gelecek yazılarımızda görüşmek üzere esen kalın.



