Anasayfa Makale Ultraviyole Işınları Altında Bir Yaşam

Ultraviyole Işınları Altında Bir Yaşam

ultraviyole, ışın, pandemi, covid 19

Ultraviyole ışınlar doğru bir şekilde kullanılırsa pandemi sırasında ve sonrasında hayatlarımızı daha güvenli bir hale getirebilir.

Ultraviyole ışıkların dezenfektan olarak kullanımı uzun bir geçmişe sahip. Şimdilerde ise görünen o ki Covid-19’a neden olan SARS-CoV-2 virüsü Ultraviyole ışınları tarafından zararsız hale getirilebiliyor. Aslında söz konusu durum, yeni fark edilen bir durum değil. Konunun gündeme gelmesinin sebebi ise bu ışınları gündelik hayatımızda kapalı alanlarda kullanıp kullanamayacağımız ile alakalı.

Covid-19, çıkışı ile tüm dünyayı sarsmayı başardı. Covid- 19’un hayatımızın bir gerçeği haline gelmesinin ardından, insanlık olarak bununla baş etmenin yollarını aramaya çalışırken bir yandan da gündelik hayatlarımızı yavaştan da olsa sürdürmeye başlamış durumdayız. Her ne kadar sosyal mesafe ve sık el yıkama yöntemleri ile söz konusu virüs ile mücadele etmeye çalışıyor olsak da günlük yaşamımızın kalitesi açısından çoğu alanda bu tedbirler yeterli kalmayabiliyor.

UV Işınıyla Dezenfekte Edilen Bir Hastane Odası
UV Işınıyla Dezenfekte Edilen Bir Hastane Odası

Mühendisler ve bilim insanları yeni bir çözüm önerisinin eşiğine gelmiş durumdalar. Bu noktada yeni çözüm önerilerinden biri de UV ışınlarını kapalı mekanlarda, hayatlarımızın içinde doğru bir şekilde kullanmak. Ortaya çıkan sorulardan ilki de elbette Ultraviyole Işınından en iyi nasıl faydalanabiliriz sorusu oluyor.

UV ışınlarını inceleyen çevre mühendisi Karl Linden yapmış olduğu açıklamada, Ultraviyole ışınlarının her iki yoldan da (temas ve aerosoller & damlacıklar) virüslerin etkisini azaltabildiğini gözlemlediğini ifade etti. Ultraviyole ışınlarının kontrolünü robotik cihazlarla ya da insan kontrolünde olan mobil cihazlar ile yapılabileceğini söyleyen Linden, aynı zamanda kapalı mekanların Ultraviyole ışınlarını kendi havalandırma ve iklimlendirme sistemlerine dahil etmesinin kapalı mekanların havasını dezenfekte etmek açısından faydalı olacağını söyledi. Linden, bununla birlikte açıklamasında günümüzde kullanılan Ultraviyole kapılarının (portallar) muhtemelen etkisiz olduğuna dikkat çekti.

Ultraviyole Işın Nedir?

Radyo dalgaları, gözle görünür ışığı ve x ışını içeren elektromanyetik radyasyon, nanometre ya da milimetrenin milyonda biri cinsinden ölçülür. UV ışınları, görünür ışık spektrumlarının mor kısmının hemen ötesinde yer alan ve insan gözü ile görülmesi mümkün olmayan 100 ila 400 nanometre arasında dalga boylarına sahiptir. Ultraviyole ışınları 3 farklı dala ayrılmış durumdadır. Bunlar sırası ile 315 ila 400 nanometre, 280 ila 315 nanometre ve 200 ila 280 nanometre olan UV-A, UV-B ve UV-C şeklindedir.

Dünyamızın atmosferine yer alan ozon tabakası, 300 nanometrenin altında yer alan UV dalga boylarını filtreler. Bu durum, UV-C ışınlarının dünya yüzeyimize ulaşmadan engellenmesini sağlar. UV-A ışını ise dünyamızda yer alan canlılar için zararsız bir noktadadır. UV-B ışınları ise güneşin yakma aralığına sahiptir. Uzun süreli UV-B ışınlarına maruz kalmak canlı türü için çeşitli zararlara yol açabilir. (Göz kapaklarında kızarıklık, döküntü, alerji, enfeksiyon, bozulma ve cilt lezyonları, cilt kanseri gibi.)

UV-C ışınları ise bu saymış olduğum iki ışının aksine tasarlanmış bir ışındır. UV-C ışınları patojenleri öldürmek için en etkili dalga boylarını içermekte. Aynı zamanda gözler ve cilt için ise bir tehdit oluşturmakta. Dezenfeksiyon için tasarlanmış olan UV-C ışınları geniş spektrumlarda ışık yayar.

UV Işınlar Patojenleri Nasıl Öldürür?

200 ila 300 nanometre arasındaki UV ışını fotonları, DNA ve RNA’yı oluşturan nükleik asitler tarafından oldukça verimli bir şekilde emilir. 240 nanometrenin altında olan fotonlar da proteinler tarafından oldukça iyi bir şekilde emilir. Bu temel biyolojik moleküller, emilen her bir enerji tarafından zarar görür ve bir virüs parçacığı ya da mikro organizma içerisindeki genetik materyali ve patojeni etkisiz hale getirerek, virüsü bir enfeksiyona neden olamaz veya kopyalayamaz hale getirir.

Öldürücü aralığa sahip olan herhangi bir patojeni etkisiz kılabilmek için düşük dozda UV ışını gerekmektedir. UV ışınlarının dozu, ışık kaynağının sahip olduğu yoğunluğa ve maruz kalma süresine göre belirlenir. Belirli durumlarda gerekli olan doz miktarları ayarlanabilmektedir. Çeşitli UV ışını uygulamalarında standart uygulamalara karşın daha yüksek yoğunluklu kullanımlar olabilirken, bu süreç içerisinde normalde uygulanan UV ışını daha kısa süre uygulanır. Aynı şekilde daha düşük yoğunluğa sahip Ultraviyole ışını kullanım yöntemlerinde ise ışına daha uzun süre maruz kalmak gerekli olabilir.

UV Işınlarını Kullanmak

UV ışınları bilindiği üzere sağlık sektöründe dezenfeksiyon cihazları ile canlı bir pazar durumunda. Hastanelerde hasta odalarını, ameliyathaneleri, bakteriyel ve viral enfeksiyonun yayılabileceği diğer tüm alanları dezenfekte etmek için yıllardır UV-C ışını yayan aletler kullanılıyor. Tru-D ve Xenex’i içeren robotlar boş hasta alanlarına bırakılıyor ve bu robotlar alanları dezenfekte ediyor. Yüksek UV ışınları kullanarak odaları dezenfekte eden bu robotlar aynı zamanda yine hastane içerisinde yer alan tıbbı aletleri de dezenfekte edebilmek için kullanılmakta.

Şimdi tam olarak olayın bilim kurgu tarafında gelmiş bulunmaktayız. Araştırmayı yapan çevre mühendisi ve pek çok kişi UV ışınlarını otobüsleri, trenleri ve uçak gibi yerleri dezenfekte etmek için kullanabiliriz iddiasında bulunuyor. Aynı şekilde yine çeşitli perakende satış markalarının da depolarını dezenfekte etmek için söz konusu yöntemi kullanmaya istekli olduğu iddia ediliyor. UV robotlar ya da insan kontrollü cihazlar ile dezenfeksiyon işleminin yapılabileceğine ise tam da bu noktada vurgu vuruluyor. Bu sayede makineler ya da aletleri kullanan insanlar UV ışınını ışığın ulaşabileceği tüm yüzeylerde hareket ettirerek dezenfektasyon işlemini gerçekleştirilmek istemekte.

UV Işınıyla Dezenfekte Edilen Bir Metro Vagonu
UV Işınıyla Dezenfekte Edilen Bir Metro Vagonu

Tahmin edebileceğiniz üzere yazının giriş kısımlarında da bahsetmiş olduğum üzere havayı da dezenfekte etmek UV ışınları ile mümkün olabiliyor. Bu noktada ise aslında oldukça pratik bir çözüm insanlara sunulmakta. Sunulan çözümde okullar, restoranlar ve bir miktar dahi hava akışına sahip olan tüm kapalı alan işletmeleri çok basit bir yöntem ile UV ışınlarını kullanabiliyor. Bu noktada işletme ve kurumlar, UV-C lambalarını işletmelerinin tavanına yerleştirerek sirküle edilen havayı dezenfekte edebilir hale geliyor.

UV-C Işınları Masum mu?

Ultraviyole ışınların toplu taşımalarda, sokaklarda, okullarda ve toplumun iç içe olduğu her alanda aktif olarak kullanıldığını hayal edin. Çevrenizi sarmış olan UV ışını duvarları herhangi bir şekilde virüsü kapmanızı önemli ölçüde önler. UV ışınlarının yaygın kullanımı enfekte olsanız dahi ağzınızdan ve burnunuzdan çıkan tüm aerosol virüsleri öldürür. UV-C ışınları siz daha yüzünüze dokunmadan önce cildinizi dezenfekte eder.

Bu senaryo adeta bir bilim kurgu filminden fırlamış gibi görünüyor olsa da günümüz teknolojik imkanlarıyla gayet imkânı olan bir durum. Yakın gelecekte böyle bir uygulama görüp göremeyeceğimizi kestirmek güç. Ancak şöyle bir gerçek var ki, kurumlar ya da devletler söz konusu bu teknolojiyi insanların hayatına uyarlamaya karar verirse bunu uygulamak sanıldığı kadar zor olmayacak. Ancak bu noktada mevcut oluşabilecek riskler insanların bu uygulama hakkında kafalarında soru işareti olmasına sebebiyet vermekte.

UV ışınlarının mevcut dalga boyları azalış yönelimine girdikçe, fotonların da cildimize nüfuz etme kabiliyeti azalış gösterir. Kısa dalga boyuna sahip fotonlar cildimizin üst katmanı tarafından emilir. Bu durum ise cilt hasarlarını meydana getirir. Elbette ki kısalan dalga boyları, normalde maruz kalabileceğimiz DNA hasarını en aza indirmekte. Ancak bu durumun tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Radyasyon korunma komitesi 225 nanometrenin altında olan dalga boylarını cilt maruziyetleri açısından güvenli bulmakta.

Araştırmalar bizlere gösteriyor ki fare deneyleri söylenen bu iddiaları destekliyor. Ancak yine de buna rağmen UV-C ışınlarının dalga boylarının cilde ve gözlere olan etkisi hakkında oldukça kısıtlı bilgiler mevcut. Bu yüzden insanlık olarak şimdilik UV-C ışınlarına doğrudan maruz kalmaktan kaçınmak bizler için oldukça güvenli bir liman olarak görülmekte.

Yanlış Uygulama Korkutucu Sonuçlara Yol Açabilir

UV-C ışınları patojenleri dezenfekte etmek açısından en güvenli yöntemlerden biri. Ancak bu duruma rağmen UV ışınlarının yanlış kullanımları ciddi derecede risk oluşturabilmekte.

Bazı işletmeler, insanları yürürken UV ışınları ile dezenfekte eden portal sistemlerini kullanmakta. Bu sistemler adeta bir kapı gibi belirli bir kalınlığa sahip. Belirli bir alandan insanlar geçerken, o alan içerisinde sürekli olarak vurulan UV ışınları ile patojenler dezenfekte edilmeye çalışılıyor. Ancak bu noktada karşımıza çıkan ve ciddi derecede tehdit oluşturan bir durum söz konusu. Bahsi geçen bu portallar cilt ya da kıyafet hasarına yol açmıyor. Ancak sahip oldukları düşük doz sebebiyle virüslerin bulaşmasına engel olabilecek güçte değiller. Bu nedenle bu yöntemin uygulanması aslına bakarsanız neredeyse bir intihar.

Tamamen dezenfekte olduğunu düşünen bireylerin dikkatsizce davranışları, virüsün bir anda alan içerisinde ciddi seviyede bulaş ihtimali oluşturmasına neden olabilir. Bu durum tam anlamı ile bir felakete yol açabilir. Dolayısı ile söz konusu uygulama yapılırken oldukça hassas ve dikkatli olmak hayati önem arz ediyor.

UV-C ışınlarını günlük hayatımızda kullanmanın akıllarda soru işareti uyandıran en önemli kısmı ise göz sağlığı. UV-C ışınlarına sürekli olarak maruz kalmanın halen tam olarak etkileri gözlemlenebilmiş değil. Eğer insanlık olarak bu tarz uygulamalara gidecek isek ışının insanlar üzerindeki uzun süreli etkilerini test etmeli ve öğrenmeliyiz.

Bizleri Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?

Kuşkusuz bir gerçek var ki Covid-19 hayatımızı çok derinden etkiledi. Milyonlarca vakanın vuku bulduğu günümüzde, Covid-19 artık hayatımızın bir parçası haline gelmiş durumda. Herhangi bir aşı geliştirilemediği sürece de hayatımızın bir parçası olacak gibi görünüyor. Elbette dünya olarak ilk günkü panik ve endişe içerisinde değiliz. Ancak bunun sebebi artık bu virüsü ve getirdiği ortamı içselleştirmiş olmamızdan kaynaklı.

Pandemi süreci hayatımızın bir gerçeği haline gelecek mi bunu söylemek şimdilik oldukça güç. Ancak görünen o ki Covid-19 ile yaşamaya ve onunla mücadele etmeye alışmamız gerekiyor. Ellerimizi dezenfekte etmek, maske kullanmak ve sosyal mesafeye dikkat etmek oldukça önemli olan tedbir yolları. Ancak hayatımız boyunca bizlerle birlikte olabilecek çok daha farklı virüs türleri ile karşılaşma imkanımız var.

İnsanlık olarak neredeyse her 100 yılda ez az bir kez küresel anlamda ciddi hastalık problemleri ile karşılaşıyoruz. Dolayısı ile UV-C ışınlarının toplu alanlarda kullanımı oldukça önemli bir atılım olabilir. Gerekli araştırmaların yapılmasının ardından, hayatımıza girebilecek olan bu sistemler biz insanların sağlığına olumsuz etki etmediği sürece, ilerleyen yıllarda insanlık olarak hastalanma oranımızda ciddi anlamda düşüşe sebebiyet verebilecek bir durum. Her ne kadar şimdilik sanki bir bilim kurgu dergisinden fırlamış dahiyane bir fikirmiş gibi görünse de ilerleyen yıllarda bu ışın yöntemleri hayatlarımızın birer gerçeği haline dönüşebilir.

Kaynakça ve İleri Okuma:

  • https://www.colorado.edu/even/faculty/karl-linden
  • https://tr.wikipedia.org/wiki/SARS-CoV-2
  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Aerosol
  • https://golden.com/wiki/UVD_Robots-W484ZV6
  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Patojen
  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Foton
  • https://golden.com/wiki/Xenex_Disinfection_Services-YX9G6MB