Anasayfa Makale Assassin’s Creed Valhalla İncelemesi

Assassin’s Creed Valhalla İncelemesi

Assassin's Creed Valhalla İnceleme

Neredeyse tüm oyun dünyasının beğenmiş olduğu Assassin’s Creed Valhalla, benim açımdan büyük hayal kırıklığı oldu.

Oyun basınında yer alan neredeyse herkesin oldukça beğendiği Assassin’s Creed Valhalla‘yı ben ne yazık ki hiç beğenmedim. Oyunun incelemesini yapabilmek adına Valhalla öncesinde yaklaşık 50 saat kadar Assassin’s Creed Odyssey oynadım. Bunu yapmaktaki amacım ise, Valhalla’nın serinin bir önceki oyununa göre ne değişiklikleri yaptığını görebilmek ve son oyunla kıyaslayabilmekti.

Yazıya girmeden önce belirtmeliyim ki bana göre Odyssey, Valhalla’ya göre çok daha iyi bir oyun. Bu düşüncemi destekleyen sebepleri ise yazımda elimden geldiğince tek tek kaleme almaya çalıştım. Elbette bazı noktalarda atladığım yerler olabilir. Ancak oyunu yine de elimden geldiğince hem genel yapı itibari ile hem de detayları ile incelemeye çalıştım. Belki de saatlerinizi harcayacağınız bir oyun için öncesinde bu yazıya bir göz atmanızda fayda var.

Karakterler

Oyunda, oyuna etki eden bana göre toplamda 6 karakter yer almakta. Onun dışında yer alan karakterler ise genellikle NPC’den farksızlar. Hikâyeye bağlı olan karakterler ise oyunun sadece belirli bir noktasında kendilerine yer edindikleri için, onları bu yazı dizisinin içerisine dahil etmedim. Karakterler arasında son kısımda yer alan Fulke ise, bir miktar spoiler içermektedir. Bu spoiler oyunun ana hikayesi ile alakalı olarak radikal bir spoiler vermese de, yine de konu ile alakalı hassasiyeti bulunan arkadaşları uyarmak isterim.

Eivor

Eivor Assassin’s Creed Valhalla’da hayat verdiğimiz ana karakter. Oyunda karakterimizi ister kadın olarak ister erkek olarak seçebiliyoruz. Ya da bu seçimi oyunun kendisine bırakıyoruz. Söz konusu seçimi oyunun kendisine bırakacak olursanız, oyun farklı anlar ve farklı sahnelere göre karakterimizi kimi zaman kadın, kimi zaman erkek yapıyor. Sanırım bunun altında yatan temel sebep ise oyunda farklı karakterler ile yakınlaşabilmemiz.

Ben oyunu baştan sona erkek bir karakter ile oynamayı tercih ettim. Dolayısı ile karakter yakınlaşmalarında söz konusu bu durumun rahatsızlığını çektim. Oyunda bir görevi yerine getiriyorsunuz ve ardından karşınızdaki karakter ile diyaloglar kurmaya başlıyorsunuz. Bu noktada bana garip hissettiren konu, diyaloğa girdiğim erkek karakterlerin benim karakterimle flört etme çabası oldu. Oyun bu noktada kendisini karakter seçimi konusunda çok belli ediyor. Kadın karakter düşünülerek seçilmiş bu sekanslar erkek karakter ile oynayınca, bir hayli absürt kaçıyor. Elbette eşcinsel ilişkiler ile ilgili bir sorunum yok. Ancak evrende yaşayan neredeyse her karakterin eşcinsel eğilimler gösteriyor olması oldukça ilginç hissettiriyor.

Eivor, oyun boyunca bana ezik bir karakter hissi verdi. Sürekli olarak beta bir karakter izlenimi veren Eivor, özellikle kardeşim dediği Sigurd’un yanında süt dökmüş kediye dönüyor. Bu noktada, oyunu oynarken, çok daha baskın bir karakter ile oynamaya ihtiyaç duydum.

Eivor ile ilgili olarak hissettiğim bir diğer sıkıntım ise, karakterin bir ruha sahip olduğunu hiç hissedememem oldu. Karakterim ne sinirlendiğinde, ne üzüldüğünde, ne de herhangi bir duygu içerisindeyken bunu net olarak göremedim. Karakter bana oldukça cansız ve ruhsuz hissettirdi.

Sigurd

Assassin’s Creed Valhalla - Sigurd

Sigurd, Assassin’s Creed Valhalla’da yer alan bir diğer ana karakter. Hikâyedeki bir sebepten ötürü yollarımızın kesiştiği Sigurd, yıllar içerisinde adeta kardeşimiz haline geliyor. Sözünden çıkmıyoruz ve ona sonsuz sadakat ile bağlıyız.

Sigurd, oldukça baskın ve keskin bir karakter. Oyun boyunca pek çok konuda kendi başına kararları alıyor ve uygulamaya koyuluyor. Kimi zaman ise gerekli stratejileri güderken, etrafındaki insanlara iş paylaşımı sağlıyor. Oyunun büyük bir bölümünde Sigurd’u hep başı kalabalık bir halde görüyoruz. Oyunda bir noktadan sonra oldukça dengesiz hale gelen karakter, oyunda yer alan diğer tüm karakterlere göre çok daha iyi işlenmiş bir karakter.

Sigurd’un duygularını ve ruh hallerini oyun boyunca çok net bir şekilde hissettim. Yüz animasyonları, tepkileri ve kurduğu cümleler çok daha üzerine düşünülmüş ve özenle hazırlanmış. Sigurd’un sahip olduğu dengesiz ve asabi ruh halini de oyunun ilerleyen noktalarında rahatlıkla hissedebiliyor ve anlayabiliyorsunuz.

Randvi

Assassin’s Creed Valhalla - Sigurd - Randvi

Randvi, ne yazık ki Assassin’s Creed Valhalla’da bir nevi görevleri bize veren, bir NPC’den öteye geçememiş bir karakter. Randvi oyunda aslında Sigurd’un eşi olarak yer almakta. Sigurd’un seferlerde olduğu zamanlarda bize görevlerimizi alma konusunda yardımcı olan karakter ise kendisi.

Karakterimiz, oyunun çok büyük bir çoğunluğunda masa başında haritaya bakıyor oluyor. Bu durum neredeyse hiç değişmiyor. Yaşayan bir karakter izlenimini kendisinden almak neredeyse imkânsız. Randvi ile olan ilişkimizin büyük bir çoğunluğu, haritada yer alan krallıklardan hangisini düşürmek için yola koyacağımızı belirlemekten ibaret oluyor. O konuda zaten şu şekilde geçiyor: Siz Randvi’nin gösterdiği harita üzerinde yer alan krallıklardan herhangi birine tıklıyorsunuz. Randvi de size o krallık hakkında basit bir iki cümle kuruyor. Ardından hakimiyetini düşürmeye kara verdiğiniz krallığı seçiyor ve o bölgeye bıçak saplıyorsunuz. Randvi size aman bey dikkatli ol tadında bir söylemde bulunuyor ve bitiyor.

Bu anların dışında çok spesifik olaylar karşısında Randvi masanın başından kalkıyor. Bir oyuncu olarak kurduğum kasabanın yaşadığını hissetmek istedim. Ancak bu noktada oyun bana kasabamı geliştirmek için bir motivasyon sağlamadı. Oyunda Randvi’nin halkı ile ilgilenen, yeri geldiğinde savaş alanında bizlere katılan biri olduğunu görmeyi çok istedim ama maalesef göremedim.

Bir Viking kadını havasını neredeyse hiç taşımayan Randvi de ne yazık ki oldukça ruhsuz karakterlerden biri. Özellikle hikâyenin bazı bölümlerinde, bu karakterden bir duygu durum değişikliği göstermesini çok bekledim ama nafile. Tüm olayları çok sıradan ve normal karşılayan Randvi, oyunda beni belki de en çok rahatsız eden karakter oldu.

Dag

Assassin’s Creed Valhalla - Dag

Dag, çocukken Sigurd’un en iyi ve en yakın arkadaşıydı. Yiyip içtikleri ayrı gitmeyen bu arkadaşlık, Eivor’un köye dahil olması ile bozuldu. Daha sonralarında içinde Eivor’a daime bir kızgınlık taşıyan Dag, bunu oyun içinde ara ara hissettiriyor. Tekne ile yapılan yolculuklarda hikayeleri anlatan da yine kendisi. Dag ile Eivor’un ilişkisi ise oyunda oldukça çetrefilli. Dag her fırsatta Eivor’a karşı gelerek ona rahatsızlık verebiliyor.

Bir yan karakter olarak ben Dag’ı sevdim. Heybetli ve güçlü görünüşünün arkasında onurlu, şerefli ve çocuksu bir adamın olduğunu çok net görebiliyorsunuz. Oyunda belki de kendimi en iyi şekilde özdeştirebildiğim karakter kendisi oldu. Çok daha doğal, çok daha bizden bir karakter Dag.

Fulke (Sürprizbozan İçerir)

Assassin’s Creed Valhalla - Fulke

Fulke, oyunda özellikle bir noktadan sonra kısa süreliğine düşmanımız haline geliyor. Bu noktada acımasız ve karaktersiz olan Fulke, aslında tipik bir baş düşman tavrı ile karşımıza çıkıyor. Ancak ne yazık ki Fulke ile olan düşmanlığımız oldukça kısa sürüyor. Fulke ile düşman olmaya başladığımız noktada evet işte oyunun ihtiyacı olan ana baş düşmanı buldum desem de daha sonradan ortaya çıkan gerçekler sonunda hayal kırıklığına uğradım.

Animasyonlar

Ana karakterin animasyonları

Oyunda Eivor da dahil olmak üzere hiçbir karakterin sahip olduğu animasyonu yeterli bulmadım. Çoğu karakterde, başta Lip Sync (dudak senkronizasyonu) olmak üzere pek çok animasyon hatası gözüme çarptı. Karakter animasyonlarında bir diğer can sıkıcı durum ise yüz mimikleri. Karakterler çoğu zaman boş bakış ve boş ifadeler ile diyaloglar kurmakta. Ubisoft bazı durumlar karşısında, karakterlerin ruh hallerini yüzlerinin aldığı şekil ile yansıtmaya çalışmış. Ancak bu noktada pek başarılı olduğunu söyleyebilmek benim açımdan zor.

Hayvan ve NPC animasyonları

Benim için felaket kötü olan bir diğer konu hayvan animasyonları oldu. Hayvanların saldırı animasyonları o kadar kötü ki, çoğu zaman saldırı yapan hayvanın hangi hareketi yapacağını kestiremediğim gibi, ne yaptığını anlamam da oldukça zorlayıcı oldu. Hayvanlarda özellikle eklem noktalarında neredeyse hiç animasyon bulunmuyor. Çoğu zaman bugda kalmaları ise bambaşka bir sorunun alt başlığı zaten.

NPC’lere gelecek olursak, o noktada işler biraz daha iyi hissettiriyor. Özellikle öve öve doyulamayan ancak bana nedense o kadar da özel hissettirmeyen “World Event” etkinliklerinde yer alan karakterler oldukça iyi animasyonlara sahip. Bu etkinlikte yer alan karakterlerin hareket geçişleri gayet yumuşak ve anlaşılabilir.

Herhangi bir ürünü satan karakterler ise birbirinin kopyası. Neredeyse kendilerine has hiçbir özellikleri yok. Dükkanların hepsinde satılan ürünlerin aynı olması zaten can sıkıcı iken, oldukça sıkıcı olan tüccarlar da bir noktadan sonra gözünüze batmaya başlayabilir.

Oyun evreninde yaşıyormuş gibi gösterilen çevredeki insanlar ise felaket derecesinde kötü. Yani anlamsız şekilde bir anda korkuya kapılıp kendini koruma animasyonuna alan NPC’ler bir yana, koşu animasyonları bir yana. Bunlara ek olarak çok komik yüz ifadelerine sahip olan bu NPC’ler oldukça az olmalarına rağmen, oyuncuya uğradığı kasabalarda yaşayan bir dünya izlenimi verme konusunda hiçbir katkı sağlamıyor. Hatta çoğu zaman saçma NPC hareketleri ve yüz ifadeleri oyun zevkinizi baltalayabiliyor.

Eşyaların/gemilerin sahip olduğu animasyonlar

Neredeyse hiç olmayan başka bir animasyon türü. Araçların sahip olduğu animasyonlar oldukça kısıtlı. Gemi ile yolculuk ederken ne yelkenin hareketi ne de geminin hareketi oyuncuyu memnun edecek düzeyde değil. Kürek çekme animasyonlarının bile tutarlığı olmadığı bu animasyonda, gemi ile bir kara parçasına çarptığınızda ise herhangi düzgün bir animasyon görmemek can sıkıyor. Zaten Assassin’s Creed Valhalla’da gemi ile yolculuk yapmak yeterince sıkıcıyken, üstüne ek olarak bir de zayıf animasyonlar ile oyun size bir noktadan sonra bu mekaniği tamamen unutturuyor.

Bir de oyunda yer alan eşyaların sahip olduğu animasyonlar var tabii. Buna en belirgin örnek ise kullanmış olduğumuz pelerin. Gizlilik için kullandığımız pelerin ne rüzgârda sallanıyor ne de merdiven çıkarken dalgalanıyor. Neredeyse sıfır harekete sahip olan bu pelerin eşya animasyonları için oldukça belirgin bir gösterge.

Parçacık animasyonları

Oyunda parçacık animasyonları benim oynadığım grafik ayarlarında ya hiç yoktu ya da oldukça yetersiz hissettiriyordu. Gemi animasyonlarından örnek vermek gerekirse şöyle anlatayım; Oyunda gemi ile bir kara parçasına çarpar iseniz bir miktar tozun kalkmasını ve gemiden biraz talaş saçılmasını beklersiniz. Ancak ne yazık ki Assasin’s Creed Valhalla’da böyle bir durum söz konusu değil.

Oyunda belirgin bir şekilde hissedebildiğim tek parçacık animasyonu savaş aletlerinde mevcut. Rakibin saldırısına karşılık parry kullandığınızda ya da rakibin kalkanına yakın dövüş silahınız ile vurduğunuzda bir miktar parçacık animasyonuna tanık olabiliyoruz. Ancak bu noktada kullanılan bu parçacık animasyonlarının doku kalitesinin oldukça düşük olduğunu söylemeliyim.

Ayrıca, oyunda bazı rakipler gözlere toprak fırlatabiliyor. Bu noktada ise parçacık animasyonundan çok, ekranın bulanıklaşması söz konusu. Fakat, parçacık animasyona ben denk gelmedim. Pek çok oyunda olduğu gibi Assassin’s Creed Valhalla‘da da ateş animasyonları oldukça yapay ve düşük görsel kaliteye sahip.

Hatalar ve Glitchler

Assassin’s Creed Valhalla

Oyun çıktığından bu yana belki de oyunun en çok konuşulan eksi yönü olarak göze çarpan bug ve glitchler, gerçekten söylenildiği kadar mevcut. Oyunun, her an, her yerinde, herhangi bir şekilde bug ya da glitch ile karşı karşıya gelebilirsiniz. Bu noktada bir oyuncu olarak her ne kadar bu hatalara takılmamaya çalışsanız dahi ortalama 100 saat oynadığınız bir oyunda bir noktadan sonra bu hataları görmezden gelemiyorsunuz.

Uçan kediler, gökyüzünden kafanıza düşen atlar, ok yediği anda gökyüzüne ulaşan düşmanlar, topaç gibi dönen NPC’ler… Bunlar gibi görsel hatalar size keyif veriyor ise Assassin’s Creed Valhalla bu noktada size eğlenceli saatler vaat edebilir.

Atmosfer

Doku paketi

Assassin’s Creed Valhalla

Oyunda mevcut dokuların kalitesi bana oynarken 1920×1080 çözünürlükte ve ultra ayarda olsa dahi oldukça yetersiz geldi. Kullanılan doku paketi bilgisayara performans anlamında oldukça ciddi yükler bindirebiliyor olsa da, atmosferi yaşayabilmeniz adına size kaliteli bir görsellik sunmuyor. Özellikle yakın detaylarda iyice kendini belli eden düşük çözünürlüklü dokular, görselliğin tadını çıkarmanıza engel olmakta.

Görsel palet

Oyun, kullandığı görsel palet sebebiyle pek çok noktada Witcher hissiyatı uyandırabiliyor. Witcher 3 ile oldukça yakın bir renk paleti kullanan Assassin’s Creed Valhalla, İngiltere’de yeşil, turuncu, sarı, kahverengi ve gri tonlarını ağırlıklı olarak kullanmış.

Oyunun Norveç’te geçen bölümlerinde ise beyaz, koyu yeşil, gri, kahverengi, turkuaz ve koyu mavi renkleri ağırlıklı olarak kullanılmış. Kullanılan kar genellikle doğanın sahip olduğu görselliği kapatmış durumda. Çoğu noktada kayalıkların olması ise oyuncuya kendini daralmış hissettirebiliyor.

Işıklandırma

Assassin’s Creed Valhalla

Işıklandırma oyunda o kadar da kötü olmayan nadir alanlardan bir tanesi. Aslında oyun, yükleme ekranları sırasında kullandığı ışıklandırma tekniğini oyunun tamamında kullanmış olsaydı, oyun çok daha etkili bir görselliği oyunculara sunabilirdi. Ancak yine dinamik bulut ve güneş ışığı sayesinde oyun zaman zaman size güzel anlar yaşatabiliyor.

Özellikle bir tepeye atınızla çıkarken ağaçların arasından süzülen gün batımının ışık huzmeleri oyuncuya “aa bu oyun istese güzel görünebilirmiş” dedirtiyor. Oyun ton olarak koyu bir tona hâkim olsa da, renklerin canlı olduğu zamanlarda kendini parlatabiliyor. Gölgelerin ve siyahların kontrastı ise bana oldukça rahatsız edici geldi. Bu noktada daha itinalı bir çalışma ortaya konabilirmiş. Özellikle kontrast ayarlarında uzunca bir süre geçirmek zorunda kalabilirsiniz.

Müzik ve ses kullanımı

Assassin’s Creed Valhalla‘da özellikle müzik kullanımı ile ilgili çok ciddi derece sorunlarım oldu. İskandinav temalı, vahşi ve sert bir oyuna, o sertlikle müziklerin eşlik etmesini bekleyen bir oyuncuyum. Girdiğim boss savaşlarında, raidlerde ya da açık dünyada gezinirken müziğin beni atmosferin içine sokması gerektiğini düşünüyorum. Ancak oyun bunu oyuncuya neredeyse hiç sunmuyor.

Valhalla her savaşta olamamakla beraber bazı savaşlarda alttan size bir müzik veriyor. Ancak bu müziği sesi oldukça kısık bir düzeyde. Ben ayarlardan müzik sesini açıp efekt seslerini kıssam da bu sorunu çözemedim. Savaş sırasında kullanılan müzikler konusundaki bir diğer sorun ise tercih edilen müzikler. Oldukça kaliteli İskandinav şarkılarını bulmak mümkün. Özellikle God of War’ın son oyunun müziklerini de yapan Eivør Pálsdóttir isimli sanatçı dışında Danheim, Garmarna, Valravn, Wardruna gibi sanatçıların çok başarılı işleri bulunmakta.

Bu noktada oyunun savaş müziklerinde basit birkaç enstrümandan oluşan müzikler yerine, bu sanatçılar ile anlaşarak farklı müzikleri kullanmak savaş atmosferini daha da güçlendirebilirdi. Özellikle savaş ile müziğin senkron olduğu bir yapıda oyun deneyeniniz mutlaka artacaktır. Ancak sanıyorum ki Ubisoft bu noktada maliyetten kısabilmek adına işin bu adımını pas geçmiş durumda.

Oyunun açık dünyasında gezinme anlarında bize eşlik eden net müzikler ne yazık ki yok. Bu durum da zaten boş ve ölü olan dünyada kendimizi daha çok yalnız hissetmemize ve daha fazla oyundan sıkılmamanıza neden olmakta.

Valhalla’nın kullandığı ses tasarımlarına gelecek olursak orada da bariz zayıflık söz konusu. NPC’lerin içi boş ve sıradan seslere sahip olmasının yanı sıra, neredeyse her silah aynı ses efektine sahip. Keza oyunda ateş, su gibi çevre sesleri de oldukça yetersiz kalmış durumda. Çevre sesleri ne yazık ki oyun tecrübem sırasında bana doğal hissettirmedi. Okun fırlama sesi dışında oyunda beni ses anlamında tatmin eden bir şey ne yazık ki yoktu.

Ek içerikler

Crew geliştirme

Oyunda özellikle yapmış olduğunuz raidlerde kullanmak üzere sahip olduğunuz savaşçı ekibini geliştirebiliyorsunuz. Aslında buna tam anlamı ile geliştirmek denilebilir mi emin değilim. Emin değilim diyorum çünkü oyunda ekibimize ücret karşılığı kattığımız insanların sahip oldukları herhangi bir stat var mı bunları göremiyoruz.

Valhalla’da gittiğiniz şehirlerin çeşitli noktalarında ve kendi kasabanızda belirli zaman aralıkları ile başkalarının oluşturduğu karakterler çıkıyor. Sizde dilerseniz 100 gümüş karşılığında bu karakterleri satın alabiliyor ve ekibinizde düzenleme yaparak bu askerlerin savaşta yanınızda yer almasını sağlayabiliyorsunuz. Ancak ben 60 saati aşkın sürelik oyun tecrübem boyunca bu karakterleri ekibime katmanın herhangi bir avantajını görmedim ya da hissetmedim.

Boss savaşları

Assassin’s Creed Valhalla

Valhalla’da haritanın çeşitli noktalarında özel alanlar bulunmakta. Özellikle Cursed noktalarda bulunan İskandinav mitolojisinde yer etmiş çeşitli karakterler ile karşılaşabiliyor ve onlarla savaşabiliyoruz. Bu bosslar bana göre oyunda yer alan bosslara göre bir nebze daha zorlayıcı olabiliyorlar. Ayrıca bu savaşlarda atmosfer de fena değil. Bu ek savaşlara ayrı bir özen gösterildiğini hissedebiliyorsunuz.

İçki yarışı

Assassin’s Creed Valhalla

Oyunu çeşitlendirmek adına yapılan, kanımca pek bir esprisi bulunmayan bir yan içerik. İçki yarışı olmuş kasabalarda genellikle ana binanın yanında elinde bir boynuzla bekleyen bir NPC, sizi içki yarışına davet ediyor. Ortadaki bir kovadan boynuzunu daldırma sureti ile içkiyi alıp yarışmaya başlıyorsunuz. Yarış sırasında genişten dara doğru küçülen bir çembere doğru zamanda basarak içkinizi rakibinizden hızlı içmeye çalışıyorsunuz. Toplamda genellikle 3 sefer içmenin ardından sona eren bu mini oyunda kazanırsanız, ufak miktarlarda gümüş elde edebiliyorsunuz.

Şiirsel konuşma yarışı flyting

Assassin’s Creed Valhalla

Bu mekanik ise açıkçası benim hoşuma giden bir etkinlik türü. Bu içerik biraz daha ozan atışmasına benziyor diyebiliriz. Karşınızdaki kişi ile edebi bir atışmanın içine giriyorsunuz. Yine genellikle 3 turun ardından kazanan belirleniyor.

Flyting, oyunda size çok kısıtlı da olsa yeni diyalogları açmanızı sağlıyor. Kazandığınız her atışma sizin dil yeteneğinizin gelişmesine katkı sağlıyor. Dil yeteneklerinizin yeterli seviyeye ulaştığında ise, çeşitli durumlarda karşınızdaki karakter ile diyalog halindeyken flyting yeteneğinizi kullanarak bir alternatif belirleyebiliyorsunuz. Ancak bu özelliğin çok kısıtlı olarak karşımıza çıkması üzücü.

Oynanış

Vuruş hissi

Belki de pek çok insan için güçlü gelebilecek olan bu hissiyat bana oldukça zayıf gelmiş durumda. Her ne kadar şiddet ögeleri (uzuv kopması ve kan efektleri) vuruş hissiyatını güçlendiren unsurlar olsa da, bu durum benim adıma Assassin’s Creed Valhalla’da geçerli olmamış.

Beni oyunlardan ve savaşlardan soğutan yegâne sorunlardan biri olan vuruş hissiyatı, bana oldukça yavan geldi. Bunda animasyonların da her ne kadar payı olsa da, çoğu zaman düşmanıma vurup vurmadığımı anlamakta zorluk çektim.

Yapmış olduğum savaşlarda kullanmış olduğum silaha düşmanın tepki vermemesi oldukça kötü bir durum olsa da, vuruş hissiyatını kıran asıl durum, düşmanların sizin saldırılarınızdan korunma biçimleri. Elinde tahta bir mızrak bulunduran bir düşman, mızrağını tepeye kaldırarak çok kolay bir biçimde saldırılarınızı engelleyebiliyor. Siz son seviyeye yükselttiğiniz haşmetli silahınızla defalarca tüm gücünüz ile vuruyorsunuz. Ama karşınızdaki cılız bir düşman sadece tahta mızrağını havaya kaldırarak sonsuza kadar saldırılarınızdan korunabiliyor.

Ağır kalkanlı düşmanlar da beni rahatsız eden bir diğer düşman tipi oldu. Bu düşmanlar standart düşmanların sahip olduğu ahşap kalkanın en ve boy olarak daha büyüğüne sahip olmalarına rağmen, bu kalkanları kırmak da yine imkânsız. Yani bu iki durumda da rahatsız edici bir diğer konu şu: Siz istediğiniz kadar vurun rakip bu vuruşlar karşısında sersemlemiyor bile.

Genel olarak düşmanların hasar alma animasyonlarının eksik olması, görsel buglar ve düşmanın savunma mekanikleri, benim savaş isteğimi oyunda baltalayan konulardan biri haline gelmişti.

Çeşitlilik

Bu nokta oyunda kararsız kaldığım bir yer. Evet Assassin’s Creed Valhalla oyuncuya çeşitlilik sağlamaya çalışmış, bunu hissedebiliyorum. Ancak bunu sağlarken ne kadar başarılı olduğunu söylemekte zorlanıyorum. Oyunda yer alan yan etkinlikler yukarıda belirttiğim gibi oyuna bir miktar çeşitlilik katıyor. Buna ek olarak hazine haritalarının peşinden gidebiliyorsunuz. Hazine peşinde koşmayı ben hiç denemedim. Çünkü oyun maalesef loot noktasında oyuncuyu tatmin etmeyi başaramıyor. Dolayısı ile hazine aramak için kendimde gerekli olan herhangi bir motivasyonu bulamadım.

Ek boss savaşları, gizemleri çözmek, artifact aramak bazı yan karakterlerin ek görevlerini yapmak, world eventler ve yan görevler… Evet, aslında çeşitlilik anlamında bakınca oyun oldukça dolu görünüyor. İçerisinde uzun saatler geçirmek ve bu dünyada boğulmak isterseniz oyun saatinizi 15 ila 20 saat civarı daha uzatabilirsiniz.

Ancak tüm bunlar bana yetmedi. Belki bu noktada aç gözlü davranıyor olabilirim. Bu noktada eksik kalan şey, benim için sunulan bu çeşitliliğin, yeterli ve beklediğim kaliteye sahip olmamasıydı. Ama oyunda çeşitlilik yetersiz dersem haksızlık yapmış olurum. Bu noktada oyuncuların beklentisi de belirleyici bir faktör olacağından dolayı kendimi yineleyerek oyunun çeşitliliği hakkında iyi ya da kötü dememin yersiz olacağını belirtmek istiyorum. Oyunun sahip olduğu çeşitlilik için söylenmesi gereken doğru ifade sanıyorum ki yeterli olurdu.

Oyun süresi

İşte burası benim çıldırmama, oyundan nefret etmeme sebep olan ana sebep. Bir oyuna 60 dolar verdiğinde oyuncular bunun karşılığını fersah fersah almak ister. Buna anlam veriyorum. Ancak 60 dolarlık oyunun karşılığını vermek oyunun oynanış süresini uzatmak olmamalı bence.

Ben oyunu 70 küsur saat sonunda bitirdim. Ancak, burada belirtmek zorunda hissettiğim bir konu var. Ben oyunun yavaş ve kendini tekrar eden yapısına tahammül edemeyip, bir noktadan sonra sadece hikâye oynamaya yöneldim. Yan görev vs. gibi ögelere oyunu bitirdikten sonra göz attım. Demem o ki grind yapmadan, ana görevleri yaparak oyunu bitirmek isterseniz ve ortalama bir zorlukta oyunu oynar iseniz, oyunu bitirmek için harcamanız gereken ortalama 70 saat.

Sadece ana görev yapısı ile 70 saatlik bir yapı beni rahatsız ediyor. Bunun ana sebebi ise görev yapılarının nerdeyse birbirinin aynısı olması ve yine görev tasarımlarının oldukça sıkıcı olması. Ancak, elbette oyuna ciddi para verip uzun saatler boyunca oynayabilecek bir oyuna sahip olmak isteyen kitlenin de sayısı azımsanmamalı. Ancak benim gibi hikâyeyi alıp, biraz yan görevleri yapıp oyundan doymayı yeğleyen bir oyuncu isseniz, oyunun oynanış süresi sizi bir yerden sonra gerçekten çok yorabilir ve oyun bir anda sizin için işkence haline gelebilir.

Assassin’s Creed Valhalla’nın oynanış süresinin bana bu kadar işkence gibi gelmesinin en büyük sebeplerinden birinin altında yatan temel sorun ise, oyunun atmosferinin basık ve koyu tonda olması. Evet oyunun kullanmış olduğu genel görsel palet renkli ve canlıymış gibi görünüyor. Ancak oyunun pek çok yerinde yer alan sis ve dumanlar, bulutlar oyunda basık bir havanın oluşmasına ve bu durum da oyunun bu basık evreninde boğulmanıza yol açabiliyor.

Optimizasyon

Assasin's Creed Valhalla Fps

Assassin’s Creed Valhalla’da bilgisayar versiyonu için herhangi bir optimizasyonun olmadığını söyleyebilirim. Oyunda 1.0.4 yaması yayınlanmasına rağmen ne yazık ki FPS düzensizliği sorunu devam etmekte. Neredeyse saatte bir oyundan tamamı ile çıkış yapıp yeniden giriş yapmanız gerek.

Bu durumu farklı yollarla test ettim. En düşük, orta, yüksek ve en yüksek ayarlarda oyunu test etsem de ortalama olarak yine de her saat başı oyundan çıkmak zorunda kalmak, oyunun içine girmenizi zorlaştıran ve can sıkan bir durum. Elbette yapılan ayarlara göre oyuna giriş çıkış yapma süreniz değişebiliyor. Ancak bu süreler arasında ciddi bir fark olduğunu söylemek zor.

Raidler

Assassin’s Creed Valhalla

Oyunda raidler açıkçası pek bir anlam ifade etmiyor. Özellikle oyunun ilk saatlerinde çekici gelebilen bu mekanik, oyunun ilerleyen saatlerinde kendinin gereksiz olduğunu oyuncuya hissettiriyor. Kasabanızı geliştirmek için ihtiyaç duyduğunuz bazı temel malzemeleri bu etkinlik sayesinde toplayabiliyorsunuz. Rair etkinlikleri bu duruma hizmet için hazırlanmış. Ancak oyunun ilerleyen zamanlarında kasabanızı geliştirmenin pek bir esprisinin olmadığını görünce ve bu etkinliklerin kendini tekrar etmesi sebebiyle, raid etkinliklerinden bir oyuncu olarak hızlı bir şekilde uzaklaşmanız oldukça olası.

Assassinate

Gizlilik Assassin’s Creed serilerinin oldukça önemli bir parçası. Seri her ne kadar Origins’ten itibaren yön değiştirmiş olsa da halen pek çok oyuncu bu temayı oyunda görmeyi istiyor. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki bir Viking’de assassin teması hiç hoş durmuyor. İri, kaba saba ve barbar olmasını beklediğimiz adamlardan bahsediyoruz. Bu adamlar kökenleri nedeniyle onur ve şerefe her şeyden çok önem veririler. Dolayısı ile İskandinav topraklarından gelen bir adamın, düşmanlarının arkasından gizlice gelip hançerleyerek onları öldürmesi onların yapacağı türden bir iş değil.

Tanrıların şerefine ve onuruna yakışmayan bu hareketi, Ubisoft yakıştırmış. Tanrıların şerefine ve onuruna yakışamayan diyorum çünkü İskandinav mitolojisinde ve kültüründe bu tarz bir davranışa kesinlikle yer yok. Buna rağmen Ubisoft’un bu oyunda assassinate özelliğini inatla kullanmaya çalışması devede pire gibi olmuş, garip durmuş. Bir de hidden blade kullanıyoruz.

Assassin’s Creed Odyssey’in bu oyuna göre çok daha iyi gizlilik ögelerini barındırdığını söylesem yanlış olmaz. Evet Odyssey’de düşmanlarınıza gizli bir şekilde erişebilirseniz tek atamıyordunuz. Ancak pek çok düşmana arkadan sinsice yaklaşıp onları güzel animasyonlar ile aşağı alabiliyordunuz.

Valhalla ne yazık ki gizlilik konusunda olayı sadece Hidden Blade’e bırakmış durumda. Rakibimizi öldürdüğümüzü Hidden Blade’den gelen efektten anlıyoruz. Pek bir bitiriş animasyonun olmayışı, vuruş hissiyatını tamamı ile ortadan kaldırıyor.

Gizlilik kısmında elbette bir de oyunun mükemmel görüşe ve hisse sahip yapay zekâları söz konusu. Düşmanlarınız arkası dönük ya da duvarın arkasından ya da çok farklı durumlardan sizi görebiliyorlar. Oyun zaten sizi her anda savaşa itelemek istiyor. Sizi gizlilikten mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışan Valhalla, gizlilik ögelerini serinin sadık hayranları için koyduğunu açıkça belli ediyor.

Boss savaşları

Oyunda tek tip boss savaşı yok diyebilirim. Oyun boyunca gördüğüm kadarı ile üç farklı boss sistemi var. Bunlardan iki çeşidi oyunun hikâye yapısı içerisinde yer alan bosslar. Bir diğer mistik olan ve açık dünyada bulabileceğiniz bosslardan ise zaten yukarıdaki maddelerde nasıl olduğunu belirtmiştim.

Özellikle oyunun hikâye yapısında yer alan boss savaşları, bana biraz zayıf geldi. Bunun sebeplerinden biri boss savaşları bana göre epik anlara sebep olmalı, oyuncuyu zorlamalı bir mücadeleye davet etmeli. Ancak ne yazık ki hikâye içerisinde yer alan bosslar, ne zorlayıcı ne de oyuncuyu bir atmosfer içinde hissettirmiyor.

Hikâyede yer alan bosslar ile ilgili bir diğer sıkıntım ise bossların tek bir saldırı şemasına sahip olması. Hepsinin kendine göre gösterdiği değişiklikler mevcut. Ancak tüm bosslar tek fazdan oluşuyor. Tek fazdan oluşuyor derken demek istediğim şey şu: Çoğu oyunun boss savaşında, düşmanın canını bir yere kadar indirirsiniz ve düşman ardından tamamen farklı bir hareket şeması ile size saldırır ya da farklı özellikler kullanırlar. Ancak bu durum Valhalla’da ne yazık ki bulunmuyor.

Bu durum, rakibinizin zaten üç dört tane olan saldırı animasyonunu kolayca ezberlemenize ve hiç zorlanmadan rakibi alt etmeye imkân tanıyor.

Bir diğer sıkıntı da, hikâyede karşılaştığınız bossa karşı bir duygu beslemeniz gerektiği yönünde bir düşünceye sahip. Ancak bana göre hikayeler oldukça yüzeysel işlediği için, oyunda boss olarak atfedilen düşmanlara karşı herhangi bir duygu besleyemiyorum. Oyunun başındaki boss savaşı dışında herhangi mekânsal bir derinlik ve farklılığın da olmayışı, boss savaşı anlamında oyunu oldukça zayıflatıyor.

Haritada gizli yerde bulabileceğiniz mistik güçlere sahip bosslar ise, sahip oldukları farklı ve enteresan mekân tasarımları ile ilgi çekici olmayı başarıyorlar. Buna ek olarak kendilerince ufak bir hikâyeye sahip olan bu bosslar, diğer bosslara göre bir nebze daha zorlayıcı olabiliyorlar. Bunun sebebi bu düşman sınıfının farklı skiller ve saldırı şemalarına sahip olmasının yanı sıra, vurdukları hasarın yüksek olmasından kaynaklanıyor. Benim oyunda karşılaşmaktan en çok zevk aldığım düşman çeşidi bu düşmanlar oldu.

Ok kullanımı

İnanılmaz bir güç. Evet sanırım sadece bunu söylemek dahi yeterli olabilir. Zaten Odyssey’de dengesiz olan okların hasar miktarı bu oyunda daha da artmış durumda. Uğraşa uğraşa 5 dakika kılıç vb. silahlarla kestiğiniz düşmanları, ok ile saniyeler içinde alaşağı edebiliyorsunuz. Özellikle zaman yavaşlatmayla birlikte kullandığınızda, ok ile oyunda hiç zorlanmadan tüm rakipleri çok hızlı şekilde ortadan kaldırabiliyorsunuz. Bu durumun üzerine bir de üzerinizde taşıyabildiğiniz ok miktarını arttırdığınızda, savaş alanı sizin için bir çocuk parkına dönüşecektir.

Genel silah kullanımı

Oyunda tıpkı Odyssey’de olduğu gibi kullanabileceğiniz silah çeşitliliği tür açısından gayet yeterli. Özellikle kalkan kullanımı benim oldukça hoşuma giden bir mekanik oldu. Valhalla’da kullanmış olduğunuz silahlar ise oynanışa bir noktaya kadar etki ediyor. Ama bu etkiler genellikle ağır ve yüksek hasarlı saldırılar ve hafif ama seri saldırılar olarak ikiye ayrılıyor. Bu iki temel mekanik dışında, silahların oynanışa etkisi daha minimal etkiler yaratıyor.

Skill ağacı

Assassin’s Creed Valhalla

Assassin’s Creed Valhalla, bu alanda gerçekten oldukça çalışmış. Bunu hazırlamış oldukları skill ağacından çok net görebiliyoruz. Bu skill puanları, aynı zamanda sizin oyunda sahip olduğunuz güç seviyesini yansıtmakta. Oyunda skill ağacındaki tüm skilleri açmak ve ustalıkları vermek toplamda 399 skill puanı istiyor. Bu da demek oluyor ki oyunda çıkabileceğiniz en yüksek güç seviyesi 399.

Bu aslında bakınca oldukça iyi bir rakam. Oyun sırasında üç farklı alanda puanlarınızı dağıtabiliyorsunuz. Bunlar; yakın dövüş hasarı, menzilli saldırı hasarı ve assassinate hasarı. Oyunda istediğiniz her an, herhangi bir bedel ödemeden skill ağacınızı sıfırlayarak farklı şekillerde karakterinizi geliştirebiliyorsunuz. Savaş mekanikleri zorlayıcı olsaydı bu noktada oyun sizi taktiksel yaklaşmaya itiyor diyebilirdim. Ancak, kolaylıkla rakiplerinizi alt edebildiğinizden dolayı genellikle buna ihtiyaç duymuyorsunuz.

Skill ağacında her alanın kendine özel vermiş olduğu avantajlar var. Yine her alanın kendi içinde özel hareketler barındıran perklere sahip olması çeşitliliği bu noktada artıran bir diğer unsur olmuş. Bu perkleri aldığınız zaman ability kullanmadan ek özel hareketler yapabiliyor ya da fazladan adrenalin puanı alanı açabiliyorsunuz. Valhalla’da adrenalin puanları diğer oyunda olduğu gibi ability adı verilen özel hareketleri yapabilmek için ihtiyaç duyduğumuz enerji birimleri.

Skill ağacı ile ilgili benim yaşadığım tek sıkıntı oyun bana her level atladığımda yani her yeni skill verdiğimde daha da güçlenmiş olduğumu hissettirmiyor. Bana göre level sistemi özellikle Odyssey’de oldukça iyi işlenmişti. Odyssey’de yükseldiğiniz her levelde güçlendiğinizi hissediyordunuz. Ancak Valhalla’da sürekli olarak skill puanı almak karakterinizin gelişimini pek yansıtamayabiliyor. Her daim gelişimde olan bir karaktere sahip olunca oyunun 3. saati ile 13.’cü saati arasındaki karakterin sahip olduğu güç farkını anlamak zorlaşabiliyor.

Abilitys

Assassin’s Creed Valhalla

Assassin’s Creed Valhalla‘da ability edinebilmek oldukça farklı bir sisteme sahip. Valhalla’da ability yani özel güçleri Odyssey’e göre belirli bir ağaçtan seçmiyoruz. Bunun yerine, haritada bulunan çeşitli noktalarda özel yetenek parşömenlerini arayıp onları bularak ability edinebiliyoruz. Bana göre işin en üzücü yanı ise sahip olacağımız özel yetenekleri bu sebepten ötürü ne yazık ki seçemiyoruz. Benim oyun deneyimim boyunca gerçekten kullanmak istediğim 1 ya da 2 adet özel yeteneğe sahip oldum. Onun dışında olan özel yetenekleri, oyun boyunca kullanmaya ihtiyaç dahi duymadım. Bu noktada Valhalla’yı özel yetenek konusunda yetersiz buldum.

Oyun içi seçimlerin etkisi

Assassin’s Creed Valhalla oyunun belirli noktalarında sizden kritik sayılabilecek kararlar vermenizi isteyebiliyor. Verdiğiniz kararlar sonucunda oyunda ufak değişiklikler söz konusu olabiliyor. Yaptığınız seçimler mikro ve orta ölçekte oyuna etki etse de ne yazık ki hikâyeye ve oyunun tamamına etki etmiyor. Ancak bu noktada Valhalla’nın bir RYO olmadığını unutmamak gerek. Dolayısı ile ben Valhalla’nın bana verdiği seçim özgürlüklerinden ve bunun oyuna yansıyan etkilerinden memnun kaldım.

Order’ın oyuna ve hikâyeye etkisi

Neredeyse hiç yok. Bir noktaya kadar oyunda olan varlıklarını dahi unutuyorsunuz. Ben diğer oyunlarda benzer oluşumların içerisinde yer alan kişilere karşı ayrı bir merak duyar ve onları öğrenmek için uğraşırdım. Zira hikâye de bunu iyi desteklerdi. Ancak bu oyunda Order ile hikâye birbirinden kopuk iki unsurmuş gibi geldi bana.

Oyun, Order’ı bir noktaya kadar merak etmemi hiç sağlamadı. Merak etmeye başladığım noktada da çok hızlı bir şekilde merak sönümlendi. Kısacası bana göre oyuna çokta bir etkisi olmayan Order mekaniği Valhalla’da pek tutmamış.

Dünya

Valhalla’nın beni en çok hayal kırıklığına uğrattığı bölümlerden biri de bu sahip olduğu dünya ve yapıların yetersiz, içi boş, ruhsuz tasarımları.

Kasaba tasarımları

Assassin’s Creed Valhalla

Valhalla’da oyunun çok büyük bir kısmını İngiltere’de geçiriyoruz ve pek çok kasabaya da uğruyoruz. Ancak bu kasabalar oldukça küçük, sınırlı ve içi boş kasabalar. Çoğu zaman kasabada birkaç basit ticaret noktası (oyun içi satın alabileceğiniz ögelerin satıldığı yerler), birkaç oyun içi etkinlik yapabileceğiniz yer (zar yarışı, içki yarışı ve flyting gb.) ve kiliseler yer almakta.

Fark ettiyseniz oyun boyunca ve bu alt başlıkta da kasaba tanımını kullanmaktayım. Bunun sebebi kesinlikle bu yerleşim yerlerinin ve krallıkların bir şehir gibi hissettirmemesinden kaynaklı. Ubisoft her zaman için dünya dizaynı ve çevre mimarisini başarılı bir şekilde hayata geçiren firma olmasına rağmen, ne yazık ki Valhalla’da bu sefer işler istenildiği gibi gitmemiş.

Kasabalarda detay seviyesi oldukça küçük. Bunun dışında, yaşayan bir şehir izlenimi alabilmek neredeyse imkânsız. Valhalla’yı Odyssey ile karşılaştırdığımda şüphesiz Odyssey’in sahip olduğu şehirlerin çok daha büyük, etkili ve detaylı olduğunu söyleyebilirim.

Köy tasarımları

Assassin’s Creed Valhalla

Bu noktada yine kasaba tasarımlarında olduğu gibi mikro bir mimari bizi karşılıyor. Yine Odyssey’den örnek verecek olursam, o oyunda köyler ve küçük yerleşim yerleri kendisinin köy olduğunu hem gelir seviyesi hem evlerin mimarisi hem de popülasyon üzerinden oyuncuya hissettirebiliyordu. Ancak ne yazık Valhalla’da yer alan köy anlayışı 4 adet köy, 1 tarla ve birkaç saman yığınından ibaret.

Yollar

Assassin’s Creed Valhalla

Eğer bir araç oyunu incelemesi yapmıyorsanız, yolları incelemek ve bunları yazıya aktarmak size gereksiz gibi gelebilir. Ancak Valhalla’da ciddi bir süreyi yollarda geçirdiğimizden dolayı bu konuyu da ele almak istedim. Zira bu yolların sahip olduğu çeşitli mekanikler var.

Valhalla’da bir noktadan bir noktaya giderken kullandığınız bineği bu yoldan götürecek olursanız, bineğiniz dört nala koşarken dayanıklılığından yemiyor. Bu durum da bir yerlere varabilmek için oldukça önemli. Ancak oyunda bu yolları kestirmek bazen güç olabiliyor. Zengin şehirlerin etrafındaki yollar taşlı yapısı ile güzel görünüyor ve iyi hissettiriyor. Ancak şehirlerden uzaklaştıkça yollar da belirginliği bir noktadan sonra kaybedebiliyor. Sonrasında kendinizi bir anda ağaçların içerisinde, dayanıklılığınız tükenmiş bir biçimde bulabiliyorsunuz. Bunun yanında bir de o civarda bir yırtıcı hayvan varsa, olmayan dayanıklılığınız ile hızlıca kaçamadığınız için bir de o hayvanlar ile savaşmak zorunda kalabiliyorsunuz.

Dünyanın genel tasarımı

Dünyanın sahip olduğu tasarımı bir bütün olarak ele alacak olursak, ben bu tasarımı yetersiz buldum. Bunun en büyük sebebi oyunda çok fazla sis ve duman benzeri ögenin yer alıyor olması. Bu durum oyunda benim daha basık ve bunalmış hissetmeme yol açtı. Bu durumun yanı sıra oyunda yer alan haritanın büyük bir kısmının oldukça boş olması ve bana göre izlenecek güzel manzaralarının da olmaması, haritayı sıkıcı hale getirmiş durumda. Oyunu oynarken ve özellikle bir noktadan bir noktaya giderken oyunda kendimi oldukça yalnız hissettim. Yapılara ilk baktığınız anda dikkatinizi çekse de belirli bir sürenin ardından söz konusu yapılar merak uyandırıcılığını yitiriyor.

Genellikle kasabalara has özel yapılar ve tasarımlar yok. Bana kasabalar birbirinin kopyası. Kasabalar, sadece daha büyük ya da daha küçük gibi ögeler ile birbirinden ayrılmaya çalışılmış tasarımlar gibi geldi. Bu durum da benim oyundaki yerleşkelerden çok çabuk sıkılmama yol açtı. Odyssey’de olduğu gibi mekanlara girmek ve bu mekanları keşfetme isteği oyun deneyimim boyunca ne yazık ki hiç olmadı.

Diğer detaylarda da bahsettiğim üzere Valhalla, bana genel dünya tasarımı konusunda tatmin edici ve keyif verici bir yapı sunamadı. Bu durumda benim oyundan daha da hızlı sıkılmama sebep olan bir diğer unsur oldu.

Sürprizbozan uyarısı!

Ek olarak belirtmeliyim ki oyunu bitirmiş olmama rağmen halen Order üyelerine ulaşabilmiş değilim. Valhalla bana, halen bazı Order mensuplarını görmem için hikâyeye devam etmem gerektiğini söylüyor. Oyunu bitirdikten sonra oyunda yaklaşık 3 – 4 saat daha geçirdim. Ancak ne yazık ki Order üyelerinin bilgisine ulaşamadım. Bu noktada Order üyelerinin tamamına nasıl ulaşılabileceğini bilenler hem bana hem de bu yazıyı okuyanlara faydalı olması adına, bildiklerini yorum olarak bizimle paylaşırlarsa çok makbule geçer.

Hikâye sunumu

Hikâyenin sunumu orta noktada bir yerde duruyor diyebilirim. Ne istediğim kadar sinematik ne de çok kötü denilecek kadar özensiz. Ama bence burada asıl sorun hikâyenin sahip olduğu tempo. Oyun sizi hikâye konusunda tam meraklandırıyor, tam evet hikâye açılmaya başladı, galiba oyun şimdi zevkli olmaya başlayacak diyorsunuz; ancak çok kısa bir süre sonra oyunun yine kendini tekrar ettiğine tanık oluyorsunuz.

Hikâyenin ilerleyişi

Hikâyenin ilerleyişi konusunda da yine ne yazık ki tekrar sorunu karşımıza çıkıyor. Bir de buna ek, yapmaya mecbur olduğunuz grind var. Oyun sizi bir noktada grind yapmaya itiyor. Göreve çıkacağımız bölgede yeterli güce sahip değilseniz zorlanabilirsiniz. Ben oyun deneyimim boyunca hiç zorlanmadım. Ama oyunun sonuna doğru zorluklar yaşamaya başlayabilirsiniz. Dolayısı ile oyunun burada oyuncuyu grinda itmesi seride artık alışmış olduğumuz bir durum.

Assassin’s Creed Valhalla hikâye gidişatı olarak da farklı bölümlere de ayrılarak lineer bir çizgiyi takip etmek yerine oyuncuya çeşitlilik sunmakta. Bu noktada lineer ilerleyiş yerine pek çok farklı görev arasında gidip gelmeyi seven oyuncular, bu hikâye ilerleyiş biçimini mutlaka sevecektir. Ancak bu noktada ben çizgisel oyun deneyimini açık dünya oyunlarda dahi tercih eden bir oyuncu olduğum için, bu ilerleyiş yöntemi benim sevdiğim bir yöntem olmadı.

Hikâyenin sürükleyiciliği

Valhalla tam olarak bir hikâyeye sahip mi hala emin olamıyorum. Uzun soluklu yekpare bir hikâye aslında ortada yok. Elbette oyunun üzerine kurulduğu temel bir hikâye yapısı var. Ancak Valhalla, bu ana hikâye yapısının üzerine küçüklü büyüklü pek çok hikâye inşa etmiş durumda.

Hikâyeden daha doğru bir biçimde bahsetmek gerekirse, oyunun sahip olduğu hikâye gereği bazı görevleri yerine getirmeniz gerekiyor ve bu yerine getirmek zorunda olduğunuz her bir görev, kendi içerisinde farklı bir hikâye örgüsüne sahip. Bu hikayeler dolaylı yollardan da oyunumuzun ana hikayesine katkı sağlamakta ve oyunun sonunda bir sonuca bağlanmakta ya da bağlandığını sanmakta. Hikâyenin ve oyunun spoiler içeren eleştiri ve inceleme kısmını sonda yapacağımdan dolayı, bu kısımlarda hikâyeye mümkün olduğunca değinmemeye özen gösteriyorum.

Oyunun sahip olduğu hikâyeye genel olarak bakacak olursak yer yer yükselen tempo sizi heyecanlandırabiliyor, oyundan zevk almanızı sağlayabiliyor ve merak duygunuzu tetikleyebiliyor. Ancak bunlar kısa sürdüğünden ve nadir aralıklarla gerçekleştiğinden kaynaklı, tıpkı Odyssey‘de olduğu gibi Valhalla’da da oyunun hikayesinden kopmanıza neden oluyor. Bu durum da hikâyenin varsa eğer o sürükleyiciliği ortadan kalkmış oluyor.

Oyunun artıları

Oyun, ücretinin karşılığını bilgisayar platformu için yeterince veriyor. Assassin’s Creed Valhalla, PC platformunda 250 TL’lik fiyat etiketi ile oyunculara oldukça uzun bir oyun deneyimi sunuyor. Oyunu her ne kadar belli başlı noktalardan sert eleştiriye tutsam da oyun, genel olarak bakıldığında kullanıcıya yoğun bir deneyim sunuyor. Evet sunulan bu deneyim oldukça yetersiz ve kalitesiz. Ancak fiyat performans değerlendirmesi yapılacak olursa oyuncuyu tatmin edebilecek düzeyde.

Oyunun eksileri

Atmosfer, tasarım, animasyon, savaş çeşitliliği gibi pek çok konuda oyun ne yazık ki benim için sınıfta kalmış durumda. Genel anlamda kaliteli ve iyi bir oyun deneyimi arayan oyuncuları tatmin etmeme ihtimali var. Oyunda yer alan bug ve glitchler bir noktadan sonra aşırı can sıkıcı olabiliyor. Oyunda yaşanan FPS problemi ne yazık ki halen çözülebilmiş değil. Ortalama olarak saatte bir oyundan çıkmak zorunda olmak can sıkıcı olabiliyor.

Oyunun tekrar eden hikâye yapısı ve yaşadığı tempo problemi konsantre deneyim yaşamak isteyenler için sorun teşkil edecektir.

Oyundan edindiğim genel tecrübe

Benim Valhalla’dan edindiğim genel tecrübe ne yazık ki oldukça olumsuz yönde oldu. Elbette bu tecrübenin öznel olduğunu unutmamak gerek. Pek çok oyuncu ve kişi için benim edindiğim tecrübeler geçerli olmayabilir. Ben genel olarak Valhalla’dan oynarken çok sıkıldım. Yazının pek çok yerinde bahsettiğim gibi kapalı ve boğuk atmosfer benim oyundan soğumama sebep oldu. Öte yandan beni rahatsız eden bir diğer nokta, İskandinav insanlarının İngiliz aksanı ile gere gere İngilizce konuşmaları oldu. Oyunda İskandinav dil ailesinden bir dilin kullanılmasını çok istedim. Bunu çok aradım. Bir tek demirci Gullnar’ın eşi İskandinav dil ailesinden bir dil ile iletişim kuruyordu. Zaten onu gördüğümde çok mutlu olmuştum. Dudak senkronunda yaşanan sorunlar da benim yine oyunun içine girmeme mani oldu. Animasyonlar, atmosferler, bu yazıda teker teker incelediğim her şey, ne yazık ki benim oyunda yaşadığım olumsuz tecrübeleri temsil ediyor.

Oyuna genel bakış açım her ne kadar olumsuz yönde olsa da, 60 saatin ardından Valhalla’ya artık istemsizce girdiğimi fark ettim. Oyun artık bende bir noktadan sonra alışkanlık yapmış durumda. Artık oynarken eskiden olduğu kadar sıkılmıyor ya da bunalmıyorum. Açık dünyada birkaç kontrat kovalayıp, bir iki ödül toplayıp çıkıyorum. Bu durumu olumlu olarak mı olumsuz olarak mı yorumlamam gerektiği konusunda pek emin değilim.

Genel bakış

Bu noktada yazdıklarım, oyun ile ilgili tüm düşüncelerimi ve yazmak istediklerimi yansıtmakta. Dolayısı ile yazının bu noktasında spoilerlara denk gelebilirsiniz. Dolayısı ile spoiler hassasiyeti bulunan arkadaşların bu bölümü okumaları pek hoş olmayabilir.

Benim Assassin’s Creed Valhalla ile alakalı söyleyebileceğim ilk şey kendisinden inanılmaz derecede usandığım. Oyun beni ne yazık ki her alanda usandırdı. Oyun içerisinde yaptığım pek çok eylem ilk birkaç seferde her ne kadar zevkli ve merak uyandırıcı olsa da, oyun aynı şeyleri geri kalan tüm oyun deneyiminde tekrar ediyor. Dolayısı ile bir noktadan sonra oyun içerisinde yer alan tüm içeriklerin kendini sürekli olarak tekrar ediyor olması beni boğdu.

Bu konuyu hikâye üzerinden örneklendirerek gitmek istiyorum. Oyunda Randvi’nin yanına gidiyorum. O bıkkınlık veren dandik haritaya bakıyorum, bir sonraki aşamada gücümün yettiği yer neresi ise o krallığı seçiyorum ve krallığı kendi ittifakımıza çekmek adına yola çıkıyorum. Haritada o noktada bıçak saplıyor ve yola çıkıyorum.

Kente gidiyorum, kendimi hemen bir dramanın içerisinde buluyorum. Kral öldü yerine kim geçecek? Kralın kızı kaçmış onu bulman gerek tadında. Hayır herkesin de işi elbette Eivor’a düşüyor. Kimse yadırgamıyor bizi. Bizi tanıyan bir kişinin kentte olması ve bir sözümüz herkesin güvenini kazanmak için yeterli oluyor.

Çıkıyorsun yola görevleri takip ediyorsun. Oyunda bir bakıyorsun ki tüm görevler aynı. Şu krallığa git, bilmem kimin tahta çıkması için yardımcı ol, sorun çıktı şuraya git, hadi intikam zamanı kule kuşatalım, şuraya gidip şunu alıp buraya gidelim. Yani 60 saat boyunca hikâye neredeyse aynı, sadece figüranlar farklı.

Bu tekrar durumu oyunun genelinde hâkim. Kule kuşatamaya gidiyorsun neredeyse tüm kuleler aynı, şehir yerleşim planları aynı, savaşların atmosferleri aynı, düşman şemaları aynı.

Benim mutsuz olduğum bir diğer nokta ise oyunun loot kısmı oldu. Yani keşke oyunda loot sistemi olmasaydı dedim. Pazara gidiyorsun, her pazarda aynı ürün ürünler her 24 saatte bir yenileniyor. Gelen ürünlerde genellikle oldukça sıradan ürünler. İlgi çekici bir şey bulmak genelde zor. Haritada gördüğün hazine sandıklarına yönelsen, verdikleri o kadar da değerli değil. Bulmaca çözüp belki yeri geliyor bir sandık için 7 ila 8 dakika harcıyorsun. Karşılığında aldığın şey ise oldukça basit bir ödül oluyor. Açıkçası bu da can sıkan bir durum oluyor. Odyssey’de olan o karakteriniz geliştikçe daha güçlü ve güzel teçhizatlara sahip olma hissiyatı bu oyunda hiç yok.

Bir noktada artık karakterimin zırh setinden sıkılıp değiştirmek istedim. Ancak bu o kadar imkânsız bir mekanik ki bir türlü değiştiremedim. Oyunda 60 saati geride bıraktım hala da değiştiremedim. Oyunda hiçbir yerden zırh düşmedi ya da mağazalarda satılmadı. Oyuna başladığım zırh ile oyunu bitirmek zorunda kaldım. Oyun boyunca bir great sword aradım durdum. Ancak ne yazık ki aradığım türden bir great swordu ancak oyunun 62. saatinde bulabildim. Bu ve bu gibi loot problemleri de benim canımı sıktı.

Sonuç

Bir oyunu yaklaşık 70 saat civarlarında oynuyorsanız ve bunun yaklaşık 40 saatini aynı şeyleri tekrar ederek ve eğlencesini kaybetmiş bir şekilde yapıyorsanız, işte orda bir yerlerde sorun var demektir.

Temposuz ve sıkıcı oyun deneyiminize ek olarak bug, glitch ve animasyon hatları da eklenince oyun deneyiminiz bir kabusa dönüşebiliyor. Oyunda bir noktadan sonra “bu oyunda eğlenceli olan ne var ki? en bu oyunu neden oynuyorum ki?” demeye başlıyorsunuz. Benim için de Assassin’s Creed Valhalla’da yaşadığım durum aynen böyleydi.

Sanırım bu inceleme ile Valhalla hakkındaki görüşlerimi yeterince belirtebilmiş ve aktarabilmişimdir. Elbette oyun deneyimleri ve zevkleri özneldir ve kişiden kişiye göre değişkenlik göstermektedir. Zaten pek çok kuruluş ve siteden görebileceğiniz üzere oyun ciddi bir güruh tarafından beğenilmiş durumda. Eğer oyunu halen satın almadıysanız ve kafanızda soru işareti varsa, oyunu almadan önce iyice araştırma yapmanızı öneririm.