Anasayfa Makale Nokia: Efsanevi Telefon Üreticisinin Hikayesi – Bölüm 2

Nokia: Efsanevi Telefon Üreticisinin Hikayesi – Bölüm 2

Nokia

2007 yılının başında mobil cihaz endüstrisine damgasını vuran Nokia, satışlarda rekor üstüne rekor kırıyordu ancak bu tahtını sallayacak iki yeni oyuncu uzaklarda kendisini göstermeye başlamıştı: Apple ve Google. Apple’ın iPhone’u piyasaya sürmesinin etkisinden teknoloji tarihini ele aldığımız diğer makalelerimizde de bahsettik. Flickr’dan, BlackBerry’e; iPod’dan, Adobe Flash Player’a kadar her kullanıcının kullandığı ürün ve hizmetleri değiştirip dönüştüren iPhone’un Nokia’ya etkisi olmamasını düşünemeyiz elbette. Keza Google’ın Android’i de Nokia’yı etkileyen büyük unsurdu.

Geçtiğimiz Eylül ayında ilk bölümünü yayınladığımız Nokia: Efsanevi Telefon Üreticisinin Hikayesi yazı dizisinin bu son bölümünde ise şirketin yeniden dahil olduğu çalkantı dolu sürecini siz okurlarımızla birlikte ele alacağız.

Felaketler Silsilesi

2007 dönemi Nokia için kayda değer bir seneydi. Zira şirket 2007’de dünya çapındaki tüm telefon satışlarının neredeyse yarısını elinde tutmayı başarmıştı; ancak bu olumlu gelişmeye rağmen Nokia’nın yönetim kademesinde işler yine yolunda gitmemeye başladı. İlk makalede ismini başarılarıyla andığımız CEO Jorma Ollila’nın Nokia çatısı altındaki tüm ekiplerin girişimcilik dürtüsünü canlandırmak için başlattığı uyum ve verimlilik süreci artık etkisini yitirmeye başlamıştı…

Finli devi oluşturan dört farklı iş kolu olarak da bildiğimiz Cep Telefonları, Ağlar, Multimedya ve Kurumsal Çözümler alanlarıyla “matris yapı” adı verilen bu organizasyon şeklinin Nokia’yı daha çevik hale getirmesi gerekiyordu. Ancak bu hedef yerini söz konusu iş alanları arasında şiddetli rekabete bıraktı ve yeniden bir kaos yaşanmaya başladı. Çünkü Nokia’nın maddi manevi tüm kaynakları farklı oranlarda bahsettiğimiz iş kollarına ayırılıyordu ve her yönetici pastadan daha fazla pay alabilmek için canını dişine takmış durumdaydı. Şirket içi uyumun içten içe parçalanmaya evrildiği bu nokta, yöneticilerin istifası ve birçok karmaşayı beraberinde getirdi.

Nokia Merkez Binası

Bulunduğu sektörde pazar payının yarısını elinde tutan Nokia, gün geçtikçe iş birimleri arasındaki koordinasyonu kaybetti ve bir dizi yeni ürünün haliyle bu kaotik ortamda geliştirilmesi gerekti. Ayrıca araştırma ve geliştirme maliyetlerinin inanılmaz bir oranda artışı sonrası CEO Ollila, şirketin yıllık gelirinin AR-GE’ye ayrılan kısmını sınırlandırdı. İşte bu önemli karar Nokia’yı donanım veya yazılım arasında seçim yapmaya itti ve mevcut yönetim tercihini donanımdan yana kıldı. Tahmin edebileceğiniz üzere bu karar Nokia’nın işletim sistemi cephesinde geride kalmasına sebep olacaktı, başka bir anlamda eksik özellikli ürünlerin çıkmasına da.

İlerleyen dönemde CEO Jorma Ollila başta olmak üzere ilk bölümde isimlerini andığımız birçok üst düzey yönetici Nokia’dan teker teker ayrılmaya başladı. CEO rolünü üslenen yeni isim Olli-Pekka Kallasvuo, göreve gelir gelmez dağılmak üzere olan iş birimlerini toparlamak amacıyla tekrardan yapılanma sürecine geçileceğini duyurdu. Cihazlar – Hizmetler ve Ağlar şeklinde iki ana grupta toplanan Nokia, hitap ettikleri kullanıcıların desteğiyle bir süre daha ayakları sağlam yere basmaya başlamıştı. Fakat cep telefonu endüstrisi büyük bir değişimin eşiğindeydi ve Nokia’nın bu değişimin gerisinde kalacağı ise aşikardı.

iPhone Sahnede

2007’de Macworld’de tanıtılan ilk iPhone; GPS, 3G bağlantı, video kaydı gibi bariz eksikliklere rağmen yeni bir akımın doğmasını sağladı. Çoklu dokunmayı destekleyen ekran ve anlaşılır tasarım, Nokia telefonların modası geçmiş gibi anılmasına neden oldu. Fakat Nokia yönetimi dahil pek çok şirket, Apple’ın iPhone hamlesini kısa zamanlı bir heyecan ve basit bir girişim olarak gördü. O zamanlar Microsoft’un CEO’su olan Steve Ballmer da iPhone’un fiyatının uçuk olduğu ve genel kullanıcı kitlesine hitap etmediği yorumlarında bulunmuştu. Nokia ve Microsoft’un aksine Google ise Android’i geliştirirken iPhone’un potansiyelinin farkına vardı ve tüm hedefini bu cihazla rekabet etmeye çevirdi.

Nokia CEO’su Olli-Pekka Kallasvuo, 2008 yılında Apple’ın bir numaralı ismi Steve Jobs ile görüşene kadar tehlikenin hala farkına varmamıştı. Bu görüşme esnasında Steve Jobs, “Siz benim rakibim değilsiniz. Apple bir platform şirketi ve sektörde sadece bir tane daha platform şirketi var – Microsoft. Ben platformumu onlarca yıldır inşa ediyorum. Siz ise daha yeni başlıyorsunuz.” sözlerine yer verince Kallasvuo Nokia’nın yazılımı bırakıp donanıma odaklanmasının yanlışlığını fark etmişti. Google Android’le; Microsoft Windows Phone’la ve Apple ise iOS’la sektördeki rekabeti şekillendirecekken Nokia’nın bu haliyle oyun dışı kalması an meselesiydi.

Mayıs 2008’e geldiğimizde Nokia; e-posta, takvim ve mesajlaşma özellikleri, ince tasarımı ve nispeten uzun pil süresi gibi özellikleri sayesinde popülerleşen E71 modelini tanıttı. Cihaz, BlackBerry’ye benzer yapısı nedeniyle çokça eleştirilse de bu yılın piyasaya sürülen en iyi telefonlardan biri olarak kabul edildiğini hatırlıyoruz.

Nokia E71
Nokia E71

Dokunmatiğe İlk Tepki

2008’in Aralık ayında ise Symbian işletim sistemini kullanan dokunmatik ekranlı telefon Nokia N97 duyuruldu. Tasarımı geçmişteki Communicator serisine atıfta bulunuyordu ve bu tarzı sayesinde belli bir kullanıcı kesimi ürünü benimsemişti; fakat N97 yine de pek genele yayılan bir cihaz olmadı. Bunun sebebi tıpkı BlackBerry’nin yaptığı gibi Nokia da parmakla veya kalemle baskı uygulamanızı gerektiren dirençli dokunmatik ekran kullanmakta ısrarcı davranmıştı. Bu ekranların belli noktalarında yer alan basınç sensörüyle çalışması, tepkiselliği azaltmakla birlikte kullanıcıyı yoran bir deneyim sunmaktaydı. Apple da pazarlama faaliyetlerinde rakiplerini özellikle bu noktadan vuruyor, dirençli ekranların dokunmatiğin ruhuna aykırı olduğundan bahsediyordu.

N97’yi yatay olarak tutarken ekranı yukarı kaydırırsanız, QWERTY klavye karşınıza çıkıyordu ama buradaki mekanizma kullanmak biraz güç gerektirdiği için kullanımı zordu. Öte yandan işletim sistemi QWERTY klavye kullanımına uygun halde değildi.

Nokia N97

Eksiklikler bununla da sınırlı kalmadı. Symbian tabanlı S60 işletim sisteminin tutarsız bir arayüzü vardı ve çok RAM tüketiyordu. Buna rağmen Nokia, N97’yi sadece 128 MB RAM donattığından kullanıcı deneyimini etkileyen birçok sorun yaşandı. Ayrıca N97’de 32 GB dahili hafıza olmasına rağmen bu alanın medya dosyalarına ayrılmasına herkes tepki göstermişti. Zira cihaz 3. parti uygulama yüklemek için sadece 50 MB kapasiteye sahipti. Arka ve ön kameralar ilk bölümde detaylı bir şekilde anlattığımız N95 modeline göre hemen hemen hiç değişmedi. 1500 mAh değiştirilebilir bataryanın iyi bir kullanım süresi sunması aslında bu kötü yönleri gölgelemişti.

O zamanki teknoloji editörlerinin da belirttiği gibi, her şeye rağmen bu cihazda beğenilecek çok şey vardı. Ekrana direkt ışık vursa dahi kullanılabilecek kadar parlaktı, menteşe kullanımı güç gerektirse de çok sağlamdı ve 32 GB dahili bellek medya dosyaları için fazlasıyla yeterliydi. Ana ekran canlı widget’ları destekliyordu ve bu düzeni istediğiniz gibi özelleştirebiliyordunuz. Harita deneyimi harikaydı ve cihazda varsayılan olarak ihtiyacınız olabilecek tüm uygulamalar yer alıyordu. Eğer yoksa da Ovi Mağazasından istediğiniz uygulamayı 50 MB’lik sınırlı alana kurmak mümkündü.

Nokia N97

700 dolardan (bugüne göre 900 doların üzerinde) satışa sunulan N97, kendisinden daha küçük ve kaliteli bir cihaz olan halefi N97 Mini’nin piyasaya sürüldüğü 2009 yılı sonuna kadar iki milyondan fazla sattı. Ancak bu süre zarfında ilk Android telefonlar, Blackberry cihazlar ve iPhone fazlasıyla rağbet görüyor ve Nokia’nın tahtını sallandırıyorlardı.

Yazılım Çatlağı

2009’a geldiğimizde Nokia Android, iOS ve Windows Phone üçgenindeki akıllı telefon pazarında geride kaldığı için Symbian’ı artık tamamen rafa kaldırması gerektiğini anladı. Aslında, Nokia’nın üst düzey yöneticisi Anssi Vanjoki geçmiş yıllarda OSSO kod adlı, Linux tabanlı Symbian alternatifi bir işletim sistemi oluşturmak için finansman aradı ama bu çaba şirket içinde hiç hoş karşılanmadı. En sonunda kıt kanaat geliştirilmesi tamamlanan OSSO’nun geç de olsa Symbian’dan daha iyi olduğu anlaşılsa da bu projenin varlığını hala kabul etmeyenler vardı. OSSO ilk Nokia 770 İnternet Tableti’nde kendine yer buldu, ancak ürün büyük ölçüde ticari bir başarısızlık olduğundan işletim sistemi de pek ilgi görmedi.

Devamında OSSO’nun adı Maemo olarak değiştirildi ve buna karşı şirket içi itirazlar daha da güçlendi. Bunun iki ana nedeninden biri, bazı yöneticilerin Anssi Vanjoki’nin başında olduğu projeleri destekleme konusunda isteksiz olmaları; diğeri ise Symbian’dan Maemo’ya geçiş sürecinde birçok kullanıcı ve geliştiricinin aniden yok sayılmasıydı.

Symbian vs Maemo

Maemo’nun resmi çıkışı sonrasında Nokia, N serisine çok benzer bir donanıma sahip N800 İnternet Tablet’ini piyasaya sürdü. Editörler ve kullanıcıların gözünde büyük boyutlu Nokia telefon olarak görünen N800; nispeten yüksek çözünürlüklü ekranı, kasa içerisine yerleştirilmiş açılır kapanır web kamerası, iki SD kart yuvasıyla herkesin ılımlı yaklaştığı bir ürün olmuştu.

Nokia’nın üst yönetimi Symbian’ın geliştirilmesine devam edilmesi konusunda ısrar ederken bir yandan da Maemo’nun var olmasını sağlayacak orta yol bulmaya çalıştı. Şirket bunun için 2008 yılında uygulamaların iki işletim sisteminde ortak biçimde çalışmasını sağlamak amacıyla çapraz platform uygulama çatısı Qt’nin geliştiricisi Trolltech firmasını 153 milyon dolara satın aldı. Buradaki fikir, Qt sisteminden faydalanarak Symbian ve Maemo ekipleri arasında işbirliğini teşvik etmekti. Ancak bu proje de çeşitli teknik sorunlardan ötürü bir türlü pratiğe geçemedi.

Ocak 2008’de CEO Olli-Pekka Kallasvuo önderliğinde başlatılan yeniden yapılanma süreci de Nokia’nın yazılım konusunda yaşadığı zorlukları daha da kötüleştirdi. Maemo işletim sistemini geliştiren ekibin Cihazlar ve Hizmetler grubunun bir parçası olarak Symbian ekibine dahil edilmesiyle Maemo’nun gelişimi fiilen durma noktasına gelmişti.

Intel ve Nokia MeeGo İşbirliği

Nokia içerisinde kendisine üvey evlat gibi davranılan Maemo projesi tam rafa kaldırılacak iken 2010 yılında Intel kendi Linux tabanlı Moblin işletim sistemini Nokia’nın Maemo’su ile birleştirmeyi teklif etti. Bu sayede Intel mobil alanda Arm ve Qualcomm’a karşı rekabet edebilecek; Nokia’da elde kalmış Maemo’yu daha iyi bir işletim sistemine dönüştürmek için bir fırsata sahip olacaktı. İki dev şirket en sonunda Mobil Dünya Kongresi’nde (MWC) bu ortaklığı duyurdu ve MeeGo işletim sistemi doğdu.

İşletim Sistemi Kaosu

Intel ve Nokia’nın işbirliğinin yeni meyvesi olan Linux tabanlı MeeGo işletim sistemi, Intel’in Moblin’i ve Nokia’nın Maemo’sunun birleşimini esas alan bir yapıda olsa da ikisi arasındaki mimari farklardan ötürü üzerinde sıkı çalışılması gereken bir projeydi. Ancak Intel’in bu ortaklık esnasında WiMAX isimli kendi kablosuz geniş bant teknolojisini geliştirmekle meşgul olduğundan MeeGo’yla fazla ilgilenmedi ve geliştirme süreci gittikçe uzamaya başladı. Birkaç sene sonra MeeGo kullanılabilir bir seviyeye gelmişti.

BlackBerry üreticisi RIM’in zirvede olduğu, iPhone’nun ABD ve Avrupa pazarında ciddi bir ilgi gördüğü ve 2010 yılı sonunda Android akıllı telefon sevkiyatlarının Nokia’nınkileri çoktan geçtiği bu dönemde Nokia yönetimi, işletim sistemi konusunda hala kafa karışıklığı içerisindeydi. Söz konusu dezavantajlı duruma rağmen şirket hala dünyanın en büyük ikinci akıllı telefon satıcısı konumunda olsa da düşüşün devam edeceği belliydi. Zira Nokia, kendisine bağlı müşteri kitlesine ve güçlü bir fikri mülkiyet portföyüne şu ana kadar hep güvense de sektördeki yeni oyuncuların atılımları karşısında bunların da yetersiz kalacağını biliyordu.

Bu faciadan nasıl çıkılacağı konusunda Nokia içerisinde bir sürü tartışma yaşandığını tahmin edebilirsiniz. Elbette önerilerden biri de Android’e geçişti. Ancak o zamanlar mobil operatörler iOS ve Android’in mobil alana hakim olmasını istemiyordu ve Nokia zaten halihazırda Symbian ile MeeGo platformlarına büyük yatırımlar yapmıştı. Başka bir açıdan bakıldığında ise Android’e geçiş, geniş geliştirici kitlesiyle birlikte çok daha iyi bir uygulama ekosistemine erişimi sağlayacaktı. Aynı zamanda Nokia ve Google ortaklığı, mobil alanda Apple’a karşı büyük koz olabilirdi.

Nokia'nın Seçebileceği İşletim Sistemleri
Nokia’nın Seçebileceği İşletim Sistemleri

Ancak Nokia’nın üst kadrosu, Android’i tercih ederek cihazlarını diğer Android ürünlerle farklılaştırmanın daha zor olacağını düşündü. Ve telefonlarında çalışan yazılımı yönetmeye alışmış bir şirket için bu kontrolün bir kısmını Google’a bırakmak manasız bir hareket olarak görüldü. Android’e taşınmak, zaten Android telefonların kralı sıfatına sahip Samsung’a karşı da zorlu bir mücadele olacaktı ve Nokia bu riski göze alamadı.

Nokia’daki başka kesim de Microsoft ile Windows Phone ortaklığının ileriye dönük bir karar olacağını düşünüyordu. İki şirket Symbian’a Office programlarını getirmek için zaten birlikte çalışıyordu ve bu ortaklığın işletim sistemi bazında daha da genişlemesinin mantıklı bir hamle olacağı yorumları yapıldı. Kulaktan kulağa söylenti olarak yayılan bu konu hakkında ilk açıklamayı o zamanlar Microsoft’un iş bölümü başkanı Stephen Elop yaparak, Nokia ile Microsoft’un mobil alanda rakip olmaya devam edeceğini söylemişti. Zaten Windows Phone; iOS ve Android ile karşılaştırıldığında çok da başarılı sayılmazdı.

Her kafadan çıkan bir sesten sonra Nokia, kurumsal yapısını yine basitleştirmek amacıyla organizasyonunda aniden bir değişikliğe daha gitti. Önceden “Cihazlar ve Hizmetler” olan grup artık Cep Telefonları ismini almış; diğer gruplar ise Mobil Çözümler ve Pazarlar olarak anılmaya başlanmıştı. Ancak elde tutarlı bir strateji olmadan yapılan bu yeniden planlama, Nokia hissedarlarını memnun etmedi ve CEO Olli-Pekka Kallasvuo’nun CEO’luk görevinden alınmasına neden oldu.

Geçmişin Sorduğu Hesap

Stephen Elop
Stephen Elop

Nokia organizasyonunun alelacele değişmesi sonrası 2010 yılında CEO koltuğuna az önce kendisinden bahsettiğimiz Stephen Elop getirildi. Bu zamana kadar şirketin hisseleri, Apple’ın ilk iPhone’nun tanıtıldığı 2007 yılına kıyasla yüzde 50’nin üzerinde düşüş yaşamış, Nokia’nın artık harekete geçmesi elzem bir hale gelmişti. Bu zamanda şirket, küresel satışlardaki yüzde 38’lik payıyla telefon pazarında hala güçlü bir imaj taşısa da bazı analizlere göre bu uzun sürmeyecekti. Zira pazar araştırmacıları Symbian’ın yakında Android tarafından geçileceğini, Windows Phone’un ise zaman içinde yavaş yavaş yok olacağını öngörüyordu.

Felaketler Silsilesi başlığında Nokia’nın donanım ve yazılım arasından donanım faktörünü öncelik haline getirdiğini söylemiştik. Üç yıl önce yapılan bu tercihin sonuçlarını pazar payında, hisselerde ve genel popülerliğinde büyük kayıplar olarak yaşayan Nokia, en sonunda işletim sistemi yani platformun önemini tamamen kabul etmiş ve rotasını buraya çevirmişti.

Öte yandan Stephen Elop’un CEO olur olmaz Nokia’yı Microsoft’un en büyük müşterisi haline getireceği şüpheleri konuşulmaya başlanmıştı. Yönetim kurulu bir süre bu ihtimali tartıştıktan sonra şirketin cihaz üreticiliğinden platforma dönüşmesini yönetecek başka doğru bir kişinin olmadığı kararına varıp Stephen Elop’un yetkilendirmesi sonucuna vardılar. Gelecekte Nokia’nın tüm dinamiklerini değiştirecek bu gelişme sonrasında şirkete büyük emekler veren kıdemli yönetici Anssi Vanjoki de istifasını verdi. Bu sefer yapılan CEO değişikliği Nokia için geçmiştekilerden çok daha farklı sonuçlar doğuracaktı.

Nokia Düşüş

Nokia’nın güçlü ve zayıf yönlerini değerlendirdikten sonra Stephen Elop’ın yaptığı ilk icraat MeeGo’nun gelişimine odaklanmak oldu. Ancak MeeGo projesinin ileriye dönük en iyi yol olup olmadığı konusunda şüpheleri olan Elop, bir yandan Nokia ve Microsoft arasındaki ortaklığı genişletme planını da kurgulamaya başlamıştı. Çok geçmeden Nokia’nın Microsoft Windows Phone 7 işletim sistemini benimseyebileceğine dair söylentiler basında yer buldu. Ocak 2011’deki bir hissedarlar toplantısı sırasında Stephen Elop bu olasılığı üstü kapalı bir şekilde ima etse de çok tepki almamak için üzerinde durmadı.

Toplantıdan sadece iki hafta sonra yeni CEO, tüm Nokia çalışanlarına teknoloji tarihine “yanan platform” başlığıyla geçecek uzun bir mesaj göndermeye karar verdi. Bu mesajda Elop, MeeGo’nun gelecek vadetmediğini açıkça itiraf ediyordu. Ama daha da önemlisi, şirketin durumuna ilişkin değerlendirmesini Kuzey Denizi’nde yanan bir petrol platformunun üzerinde duran bir adamın hikayesini örnek vererek ifade etti. Bu adamın iki seçeneği vardı: “Platformun üzerinde durup acı bir şekilde alevlere teslim olabilir ya da 30 metre derinlikteki dondurucu sulara dalabilirdi.”

Nokia’da kafa karışıklığı sürerken Apple, üst düzey akıllı telefon pazarındaki hakimiyetini giderek daha büyütürken; Google ise orta ve giriş segmentini elinde tutmayı başarmıştı. Stephen Elop rekabet dolu bu ortamda MeeGo’nun gelişiminin çok yavaş kaldığını ve Symbian’ın da bu yeni işletim sistemlerine karşı pek şansı olmadığını düşünüyordu. Onun için tek bir çare vardı…

Windows Phone’un Kanatları Altında

11 Şubat 2011 tarihinde Nokia, yeni bir küresel mobil ekosistem yaratmak için Microsoft ile geniş bir stratejik ortaklık kuracağını duyurdu. Başka bir deyişle, şirketin gelecekteki akıllı telefonları için Symbian’ın yerine Windows Phone benimsenecek ve bu yeni platformu daha da geliştirmek için Microsoft ile yakın bir şekilde çalışılacaktı.

Nokia tarihi için mihenk taşı olacak bu önemli karar sonrasında Symbian işletim sistemi giriş seviyesi telefonlara özel hale getirilmekle birlikte bu telefonlar için yazılım desteği de Accenture isimli yönetim danışmanlığı firmasına devredildi. Aynı zamanda Symbian üzerinde çalışan 2300 mühendis de Accenture’a transfer edildi. MeeGo ise tamamen açık kaynaklı hale getirilerek her türdeki cihaz için özelleştirilebilir ve ücretsiz işletim sistemi alternatifine dönüştü.

Symbian’ın ve MeeGo’nun ıskartaya çıkarılması sonrasında bu projelerde çalışan mühendis ve üst düzey yöneticilerin bir kısmı Nokia’dan ayrıldı. Stephen Elop boşalan pozisyonlara hızlıca yeni personeller alarak şirket içindeki hakimiyetini de artırmaya devam etti. Bu sayede Nokia yönetim kuruluna karşı sözünü kabul ettirme noktasında elini güçlendirmişti.

Stephen Elop ve Nokia Lumia

CEO Elop yönetimindeki Nokia’nın her kademesi artık sadece Windows Phone’a odaklanmaya başladı. Microsoft’taki Windows Phone tarafıyla eşgüdümlü bir çalışma planının da devreye alınma sonrası Nokia çalışanları bu atılımları şirket için yeni bir soluk olarak gördüler ve yapılan ortaklığı çok çabuk benimsediler. Ancak işin iç yüzü anlaşıldıkça bu kısa süreli mutluluk yerini umutsuzluğa bıraktı.

Daha önce de bahsettiğimiz gibi 2010’larda operatörler işletim sistemlerine endekslenmiş bir mobil sektöre karşı duruyorlardı. Hatta bu sebeptendir ki o zamanlar çoğu akıllı telefon çeşitli operatör lisanslarıyla satılıyor, yeni aldığınız bir telefon modeliyle aynı zamanda müşterisi olacağınız operatörü de belirliyordunuz. Google ve Apple söz konusu bu süreci bir şekilde yürütebilse de Microsoft mobil operatörlerle pazarlıkta başarısızdı: Tıpkı Nokia gibi.

Ayrıca birçok tüketici artık Android ve iOS’taki geniş uygulama yelpazesine alışmıştı. Bundan dolayı Microsoft, Windows Phone’daki “uygulama boşluğunu” doldurmak için yeterli sayıda geliştiriciyi kendi platformlarına çekmekte zorlanıyordu. Diğer bir açıdan bu durum, uygulama desteğinin eksikliği nedeniyle tüketicilerin Windows Phone’u tercih etmemesine de yol açtı. Özetle Windows Phone ortamı, uygulama sayısı az olduğundan kullanıcı sayısı az; kullanıcı sayısı az olduğundan geliştirici sayısı az tarzında bir kısır döngü içerisinde sıkışmış durumdaydı.

Eski Nokia’nın son eseri: N9

Nokia N9
Nokia N9

Nokia şu ana sadece kadar olayların akışı içerisinde ismi geçen MeeGo işletim sistemini, ilk ve son kez N9 modeliyle 2011 yılında kullanıcılara sundu. Günümüzde dahi birçok kişi için en iyi Nokia telefonlar arasında ilk beşte yer alabilecek kadar iyi bir telefon olan N9, dönemine göre benzersiz tasarımı, kaliteli ekranı, sağlam yapısı, mükemmel pil ömrü, harika kamera kalitesi ve kullanıcı dostu arayüzü ile övgü üstüne övgü alan bir cihaz oldu. N9, aslında bakıldığında MeeGo işletim sistemine verilen emeğin fiziksel yansıması olarak nitelendirilebilecek bir üründü.

Telefonun, üç renk seçeneği bulunan polikarbonat alaşımlı, çizilmeye dayanıklı bir kasaya sahipti. Nispeten kalın bir cihaz olmasına rağmen kavisli şekli sayesinde pek de kaba hissettirmiyordu. Tasarım dili, o zaman çıkan birçok telefona kıyasla oldukça ilerideydi, özellikle ekranın telefonun kasası içinde yekpare biçimde yer alması zarifliği artırmıştı.

N9’un 3.9 inçlik AMOLED ekranı 251 ppi değerindeydi ki bu ekranın canlılığını artıran önemli bir unsurdu. 8 megapiksel kamerası ise, selefi N8’deki 12 megapiksellik sensörden bir tık daha düşük olsa da N9 ile amiral gemisi bir telefona yakışır kalitede video ve fotoğraf alabilmek mümkündü.

MeeGo’un optimize yapısı sayesinde, cihaz 1 GB RAM ve OMAP3630 gibi eski bir işlemci üzerinde bile iyi bir deneyim sundu. Bununla birlikte pili iki günü çıkarabilmekle birlikte arayüzü kullanım deneyimini iyileştiren birçok özellikle geliyordu. Cihaz ayrıca en yeni NFC, Wi-Fi ve Bluetooth standartlarını da destekliyor, hatta kullanıcılar 3G bağlantısını bir kablo ya da Wi-Fi aracılığıyla paylaşabiliyorlardı.

Cihaz tanıtımından sonra birçok teknoloji editöründen büyük beğeni toplamasına rağmen Nokia, yeni çıkacak Windows Phone modellerini gölgede bırakmamak uğruna N9’u az sayıda bölgede çok sınırlı miktarlarda sattı. Şirket hatta Kuzey Amerika ve Avrupa’nın büyük kısmı dahil olmak üzere dünyanın en büyük pazarlarında N9’u piyasaya bile sürmedi.

Lumia Devri

Nokia’nın en büyük hatası her zaman müşterilerinin sadakatine çok fazla güvenmesiydi, tıpkı Symbian’dan Windows Phone’a geçişte olduğu gibi. Donanım ne kadar iyi olursa olsun kullanıcılar işletim sisteminin sunduklarıyla ilgilenmekteydi. Şirket bunu anladığında iş işten çoktan geçmiş, 2011 yılındaki gelir 2010’a kıyasla yüzde dokuz azalırken, faaliyet kârı yüzde 75 düşerek 884 milyon Euro’ya gerilemişti.

İşte kullanıcıların Windows Phone geçiş yapma noktasında isteksiz olduğu dönemde tanıtılan Lumia 800, tasarım açısından Nokia N9’a fazlasıyla benziyordu. Donanım bakımından oldukça tatminkar bir deneyim vadeden cihazın asıl benimsenmeyen tarafı tahmin edebileceğiniz üzere Windows Phone işletim sistemiydi.

Bir kesim Windows Phone’un canlı kutucuk tasarımlı Metro arayüzünü çok severken; çoğunluk bu tasarımdan nefret etti. iOS ve Android’in yapısına kıyasla Windows Phone’u cansız bulan insanlar Nokia’yı terk etmeye başlasalar da en büyük problem şüphesiz uygulama desteğinin çok sınırlı olmasıydı. İlk başta bunun yeni bir ekosistem için normal bir durum olduğu yorumları yapıldığında kullanıcılar bir nebze rahatlasa da mesele hiçbir zaman tam manasıyla aşılamadı.

Nokia Lumia 800
Nokia Lumia 800

Windows Phone 7.5 sürümüyle başlayan Lumia macerasının, bazı pürüzlere rağmen yine de olumlu bir hava yarattığını söylemek mümkün. Lumia 800 ile oldukça uyumlu çalışan Windows Phone 7.5’e Nokia’nın da kullanıcı deneyimi konusunda yaptığı bazı ilaveler de (çift dokunuşla cihazı uyandırma, dokunma hareketleri (gesture) desteği) kullanıcıların beğenisini kazanmış, bu yeni ekosisteme olan yaklaşım daha ılımlı hale gelmişti.

2012 yılında Microsoft; masaüstü bilgisayarlar, dizüstü bilgisayarlar ve tabletler için tasarlanmış Windows 8 ile aynı NT çekirdeğini temel alan Windows Phone 8’e geçti. Bu güncelleme Windows Phone 7’ye göre çok sayıda yenilik içeriyordu: İlki çokça istenen başlangıç ekranındaki canlı kutucukları yeniden boyutlandırma özelliğiydi. Ayrıca çok çekirdekli Qualcomm yonga setleri, daha yüksek çözünürlüklü ekranlar, NFC ve microSD kart gibi daha iyi donanım desteğine sahip olan yazılıma Skype ve HTML5 entegrasyonu da yapılmıştı.

Microsoft’un Windows Phone cephesinde yaptığı iyileştirmeleri, Nokia’nın donanım tarafında yaptığı iyileştirmeler izlese de ortada çorak arazi benzetmesiyle anılan Windows Mağazası sorunu vardı. Kısıtlı uygulama sayısından dolayı kullanıcıların az olması ve bunun yüzünden de geliştiricilerin Windows Phone’la ilgilenmemesi işin içinden çıkılamaz bir hale dönüşmüştü.

2007 döneminde dünya çapında satılan her iki telefondan birinin Nokia olduğunu göz önüne alındığında 2011’in sonunda Lumia satışlarının sadece 1 milyon bandında olması işlerin yolunda gitmediğini kanıtlar nitelikteydi. 2012’nin başında ise Nokia’nın mali durumu daha da kötüleşti ve çok geçmeden şirketin satış müdürü Colin Giles istifa etti. Bu gelişmenin hemen ardından Nokia yönetimi, Şubat ayında telefon üretim tesislerindeki 4000 kişiyi, Haziran’da ise 10 bin kişiyi işten çıkardı ve bu süreç aylarca devam etti. Stephen Elop’un Nokia CEO’su olarak göreve başlamasından bu yana toplamda 40 binden fazla kişinin işten çıkartıldığı tahmin ediliyordu.

Nokia Lumia 820 ve Nokia Lumia 920
Nokia Lumia 820 ve Nokia Lumia 920

Bu kötü gidişata rağmen yeni Lumia’lar gelmeye devam etti. Eylül 2012’de Nokia, Windows Phone 8 sürümüne sahip Lumia 920 ve Lumia 820 modellerini tanıttı. İnceleme içeriklerinde pek çok editör bu telefonları donanım açısından harika buldu ve Nokia’nın Windows Phone’a yaptığı katkıyı fazlasıyla övdüler. Ancak uygulama desteğinin yetersizliği söz konusu olunca bu avantajların pek anlamı kalmadığını da belirtmeden geçmediler tabii ki.

Her geçen yılı daha büyük bir faaliyet zararıyla kapatan Nokia, 2013’te çıkardığı Lumia 928, 925 ve 520 modelleriyle kötü olan durumu bir nebze olsa da toparlamaya başlamıştı. 928 ve 925 tasarımlarındaki farklılıklarla; 520 ise kampanyalarla birlikte 50 dolara kadar düşen uygun fiyatıyla satış beklentisinin altında performans gösterseler de en azından zarar ettirmeyen ürünlerdi.

Ayrıca 2013 yılında Nokia, satış hacminin Lumia telefonların yarısının altına düşmesinin ardından Symbian’lı telefonlar için yolun sonuna geldiğini açıkladı. Pek çok insanın makul karşıladığı bu karara sadece çıkışından bir yıl sonra ömrü dolan Nokia 808 PureView cihazını kullananlar tepki göstermişti. Şu ana kadar tuşlu bir telefona entegre edilmiş en büyük kamera sensörünü barındıran 808 PureView, kaliteli video ve fotoğraf yetisi sayesinde çok sevilen Nokia cihazlar arasındaydı. Sonradan bu başarısı Lumia 1020’nin doğmasına bile vesile oldu.

Nokia Lumia 1020
Nokia Lumia 1020

808 PureView’de yer alan Carl Zeiss sensörün biraz daha gelişmişine ev sahipliği yapan Lumia 1020, hem Microsoft hem Nokia’nın DNA’sını taşıyan en iyi Lumia modeli olarak tarihe geçti. Elde hoş bir hissiyat veren tasarımı, dönemi için fazlasıyla yeterli işlemci ve bellek kapasitesi ve günümüzün üst seviye telefonlarıyla bile kıyaslanabilen kamerasıyla paket olarak güzel bir cihazdı. Örneğin GSMArena’ya göre Xiaomi Mi 11 Ultra karşısında Lumia 1020 çok iyi bir kamera kalitesine sahip.

Nokia, Lumia satışlarındaki yavaş ve istikrarlı büyümeye rağmen para kaybetmeye devam etti. En azından pazar payı olarak BlackBerry’yi geçmeyi başaran şirket Lumia 1520 ve Lumia 1320 gibi büyük ekranlı modellerini de piyasaya sürdükten sonra artık bir yine seçim yapmak zorunda kaldı. Lumia operasyonunun sürdüğü iki yıl boyunca hep zarar etmesinin çözülmeyeceğini anlayan yönetim kurulu, Nokia’nın Cep Telefonları grubunu tamamen Microsoft’a satmaya karar verdi. Bu sayede Nokia eski günlerde olduğu gibi asıl uzmanlık alanı olan telekom ve ağ sektörüne odaklanacaktı.

İki dev arasında uzun süren görüşmelerin ardından en sonunda uzlaşma sağlanmış; Microsoft, Nokia’nın Cep Telefonları grubunu 7.2 milyar dolara satın almıştı. Microsoft bu satın alımı donanım tarafındaki eksikliğini kapatmak için büyük bir bilgi birikimi edinme fırsatı olarak görürken; Nokia ise diğer sektörlerdeki varlığını da riske atmamak için bu satışın zaruri olduğuna inandı.

Stephen Elop ve Steve Ballmer
Nokia CEO’su Stephen Elop ve Microsoft CEO’su Steve Ballmer

Özgür Nokia

Satın alım anlaşmasının bir parçası olarak CEO Stephen Elop 2014’te istifa etti ve daha sonra Microsoft çatısı altına geçen Nokia cep telefonları birimin başkan yardımcılığına geçti. Peşinden Nokia yönetim kurulunun yeni CEO olarak atadığı Rajeev Suri, ilk iş olarak şirketin telekom altyapısı pazarındaki konumunu geliştirmeye başladı.

Akıllı telefon pazarını bıraktıktan sonra Nokia’nın mali dengesi düzelme eğilimine girmiş, 2014’te Avustralyalı radyo sistemleri üreticisi Mesaplexx’i, ABD merkezli ağ dağıtım şirketi SAC Wireless’ı ve Panasonic’in kablosuz ağ işinin bir bölümünü bünyelerine katmışlardı. Nokia’da işler daha da iyi gidince bu sefer Alcatel-Lucent Telekom’u 16.6 milyar dolar karşılığında satın aldı ve 5G devrimin kapıyı çaldığı bir dönemde Ar-Ge yeteneklerini güçlendirmiş oldu.

Günümüzde Nokia
Günümüzde Nokia

Pek çok kişinin iflas ettiğini düşünen Nokia, günümüzde dünyanın dört bir yanındaki mobil operatörlere 5G altyapı sunma yarışında en önde yer alıyor. Ayrıca, Nokia geçmişte cep telefon sektörüne kazandırdığı her yeniliğin patent hakkına sahip olduğundan lisans geliri de ediyor. Öte yandan Fin devi son birkaç senede önemli bir dönüşüm geçirerek, ana akım tüketici pazarından çok kurumsal müşterilere hitap eden sürdürülebilir bir teknoloji şirketi olma yolunda ilerliyor. 5G işi tam tıkırında ilerlerken şirketin metaverse, bulut ve yapay zeka uygulamaları gibi yeni alanlarla da ilgilendiğini söyleyebiliriz.

Peki sizce şu an Nokia markası altında satılan Android telefon operasyonunu kim sürdürüyor?

Eski Nokia Mühendisleri Bir Arada: HMD Global

Microsoft, Nokia’dan devraldığı cep telefonu birimindeki çalışmalarını birkaç sene devam ettirdikten sonra anladı ki iOS ve Android’in hakim olduğu akıllı telefon pazarında yeni bir oyuncuya yer yok. Bunun üzerine Microsoft eldeki birimi 2016 yılında FIH Mobile adlı bir Foxconn iştirakine ve geçmişte Nokia’da çalışan mühendislerin kurduğu HMD Global adlı yeni bir şirkete 350 milyon dolara sattı.

Bu gelişme üzerine Nokia’nın, marka ismini HMD’nin kullanmasına izin vermesi üzerine ilk başta 3310 gibi popüler cihazların yeni versiyonuyla karşılaştık. Devamında Nokia markası altında çok çeşitli Android cihazlar da görmeye devam ediyoruz ancak anlaşıldığı üzere bu telefonların bildiğimiz Nokia’yla direkt herhangi bir bağı yok.

HMD Global

HMD, son çıkardığı cihazlarda stok Android deneyimi vadetmekle beraber pek çok pazarda rekabetçi fiyatlarla ürünlerini sunuyor. Yine de bu cihazların diğer üreticilerin benzer alternatiflerinden öne çıktığını söyleyemeyiz ama milyonlarca satmalarının altında Nokia imajının etkili olduğu açık.

Birkaç gün önce yayınladığımız “Nokia Markası Yolun Sonuna Geldi” başlıklı haberimizi de bu makale bağlamında açıklamak gerekirse Nokia’nın HMD’ye verdiği isim kullanım hakkı, yani lisans süresi bu sene dolacağı için artık Nokia telefonlar yerini direkt HMD markasına bırakacak.

Nokia’nın tüm serüvenini ele aldığımız iki bölümlük yazı dizisinin sonuna geldik. Düşüncelerinizi yorumlarda bizlerle paylaşmayı lütfen unutmayın. Esen kalın.