Hayat hiç olmadığı kadar monoton. Eskiden küçüktük ve yaşıtlarımız arasında tarihin başından beri süregelen bir rekabet olurdu. Günümüzde bu rekabetin ortadan tamamen kalkmış olmasını bir yana bırakalım, artık rekabetin varlığını hatırlayan insanlar bile neredeyse tamamen yok oldu. İnsanlar resmen sebepsiz yere çocuk yapıyorlar ve hali hazırda gereğinden fazla olan nüfusu çoğaltıyorlar. Her devlet içerisinde yüzlerce etnik grup oluştu, insanlar hızla mutasyon geçiriyor ve bizim gibi varlıklı olan insanlar çocukları dahil kendi ailelerinin genetik özelliklerini kendileri seçiyorlar.
Varlıklı insanlar her zaman fakir ve orta sınıf insanları kontrol etmişlerdir ancak eskiden fakir ve orta sınıf insanlar bu kontrole karşı çıkabilecek zekaya sahiplerdi. Bir yasa kendilerini kötü etkileyecekse birlik olup o yasayı değiştirebiliyorlardı, lakin günümüz insanı bu kadar zeki değil. Artık tembel ve lüzumsuz bir varlığa dönüşmüş olan günümüz insanını değiştirebileceğimi düşünüyorum, ancak yürümeye çalıştığım bu yol hiç de kolay bir yol değil. Zor olan insanları kontrol etmeye çalışacağım zamanlar değil, zor olan benimle aynı amaca ama farklı morallere ve düşünce sistemlerine sahip insanlara karşı vereceğim savaş. Varlıklı ve soylu aileler her zaman çok zeki olmuştur, satrançta aptal matı olan fakir ve orta sınıf insanından farklılar. Siyaset hayatımdan biliyorum, manipülasyon yeteneği en az benimki kadar iyi olan bir sürü insan var, ancak ben bir orta sınıf ailesinde büyüdüğüm için taşra insanlarını nasıl benim tarafıma çekebileceğimi biliyorum. Son seçimlerde kazanamamış olsam da 2 yıl sonraki seçimlerde kazanabileceğimi biliyorum, yapmam gereken tek şey rakiplerimi ezip geriye kalan tek ideolojinin kendi ideolojim olmasını sağlamak.
Güne her zaman olduğu gibi Earl Grey çayımı yudumlayarak başladım, televizyonda sabah haberlerini izlerken hizmetçime köpeğim Gary’i tuvalete götürmesi için bıraktım ve dikkatlice haberleri izlemeye daldım. Neredeyse her gün olduğu gibi Londra taşralarında kolluk kuvvetleri ve siviller arasında bir arbede yaşanmış, 4 polis ve yaklaşık 53 sivil hayatını kaybetmiş. ‘Şanslı herifler.’ Ancak dikkatimi çeken bir şey var, genellikle polis ve siviller arasındaki arbedeler polislerin zorbalığından veya sivillerin salaklığından dolayı ortaya çıkardı, bu seferkinin sebebi aşırı farklı. Bir polis bir millet vekiline saldırmaya başlamış ve millet vekilini kurtarmaya 2 sivil gitmiş, polis destek ekipleri çağırınca da olay büyümüş. Taşra insanları milletvekillerinden genellikle nefret ederler, bu olayın neden gerçekleştiğini anlamak güç, ancak kurtarılan milletvekili büyük ihtimalle benim de içinde bulunduğum partiye üye. Son başlattığımız gelir eşitliği kampanyasından sonra taşra insanlarının sevgisini büyük miktarda kazandık. Haberleri izlemeyi bırakıp her gün aynı saatte yaptığım gibi camın önüne geçtim ve dışarıyı izlemeye başladım. Lily her zaman olduğu gibi dışarıda koşuyordu, ah güzel Lily’m, hayatı bu kadar seviyor olmanın sebebi ne acaba, keşke öğrenme imkanım olsa da ben de senin gibi zevk alabilsem şu hayattan. Dışarıda olup biteni meraksız ve dalmış gözlerle izlerken telefonumun titreşmesiyle irkildim. Arayan rakip partiden Will Slinkton’dı. Her ne kadar rakibim olan birisi olsa da, üniversite yıllarından beri tanıdığım ve arkadaşım sayılabilecek birisiydi, o yüzden çok bekletmeden telefonu açtım. 2 gün sonra olacak genel kurul toplantısına katılamayacağını o yüzden şanslı olduğumu söyledi. Ne sanıyor kendisini bu adam? Gerçekten beni yenebileceğini mi düşünüyor acaba? Rakip partimden olabilirsin ancak bu benimle aşık atamayacağın gerçeğini değiştirmiyor!
Çayımın son yudumunu da içtim ve evden çıkmak için hazırlandım. Bir memurun yıllık maaşıyla bile alamayacağı takım elbisemi giydim ve arabamın anahtarını da yanıma alarak evden çıktım. Meclise giden yolda ilerlerken sağ tarafıma baktığımda taşraları, sol tarafıma baktığımda da zengin konutlarını görebiliyordum. Bu manzaranın ne kadar iğrenç bir manzara olduğunu düşünürken mideme bir bulantı geldi. Sanki bir an aynaya bakıyormuş gibi hissettim, çocukluğumdan beri bir taşra çocuğu olarak büyüyen benliğim ve en zengin kişiler arasında yer alan şu anki kişiliğim savaşıyorlarmış gibi gelmişti. Bu bulantıyı radyoyu açarak şarkı dinlerken gidermeye çalıştım. Radyoyu açtığım gibi içime dolan o hazzı anlatmak için kelimeler yetersiz gibiydi, resmen beynimde Vaftizci Yahya'nın sözleri yankılanıyordu, geçmişimi ve günahlarımı arındırmaya, rahatlamamı sağlamaya Ludwig Van 7.senfonisiyle gelmişti.
Varlıklı insanlar her zaman fakir ve orta sınıf insanları kontrol etmişlerdir ancak eskiden fakir ve orta sınıf insanlar bu kontrole karşı çıkabilecek zekaya sahiplerdi. Bir yasa kendilerini kötü etkileyecekse birlik olup o yasayı değiştirebiliyorlardı, lakin günümüz insanı bu kadar zeki değil. Artık tembel ve lüzumsuz bir varlığa dönüşmüş olan günümüz insanını değiştirebileceğimi düşünüyorum, ancak yürümeye çalıştığım bu yol hiç de kolay bir yol değil. Zor olan insanları kontrol etmeye çalışacağım zamanlar değil, zor olan benimle aynı amaca ama farklı morallere ve düşünce sistemlerine sahip insanlara karşı vereceğim savaş. Varlıklı ve soylu aileler her zaman çok zeki olmuştur, satrançta aptal matı olan fakir ve orta sınıf insanından farklılar. Siyaset hayatımdan biliyorum, manipülasyon yeteneği en az benimki kadar iyi olan bir sürü insan var, ancak ben bir orta sınıf ailesinde büyüdüğüm için taşra insanlarını nasıl benim tarafıma çekebileceğimi biliyorum. Son seçimlerde kazanamamış olsam da 2 yıl sonraki seçimlerde kazanabileceğimi biliyorum, yapmam gereken tek şey rakiplerimi ezip geriye kalan tek ideolojinin kendi ideolojim olmasını sağlamak.
Güne her zaman olduğu gibi Earl Grey çayımı yudumlayarak başladım, televizyonda sabah haberlerini izlerken hizmetçime köpeğim Gary’i tuvalete götürmesi için bıraktım ve dikkatlice haberleri izlemeye daldım. Neredeyse her gün olduğu gibi Londra taşralarında kolluk kuvvetleri ve siviller arasında bir arbede yaşanmış, 4 polis ve yaklaşık 53 sivil hayatını kaybetmiş. ‘Şanslı herifler.’ Ancak dikkatimi çeken bir şey var, genellikle polis ve siviller arasındaki arbedeler polislerin zorbalığından veya sivillerin salaklığından dolayı ortaya çıkardı, bu seferkinin sebebi aşırı farklı. Bir polis bir millet vekiline saldırmaya başlamış ve millet vekilini kurtarmaya 2 sivil gitmiş, polis destek ekipleri çağırınca da olay büyümüş. Taşra insanları milletvekillerinden genellikle nefret ederler, bu olayın neden gerçekleştiğini anlamak güç, ancak kurtarılan milletvekili büyük ihtimalle benim de içinde bulunduğum partiye üye. Son başlattığımız gelir eşitliği kampanyasından sonra taşra insanlarının sevgisini büyük miktarda kazandık. Haberleri izlemeyi bırakıp her gün aynı saatte yaptığım gibi camın önüne geçtim ve dışarıyı izlemeye başladım. Lily her zaman olduğu gibi dışarıda koşuyordu, ah güzel Lily’m, hayatı bu kadar seviyor olmanın sebebi ne acaba, keşke öğrenme imkanım olsa da ben de senin gibi zevk alabilsem şu hayattan. Dışarıda olup biteni meraksız ve dalmış gözlerle izlerken telefonumun titreşmesiyle irkildim. Arayan rakip partiden Will Slinkton’dı. Her ne kadar rakibim olan birisi olsa da, üniversite yıllarından beri tanıdığım ve arkadaşım sayılabilecek birisiydi, o yüzden çok bekletmeden telefonu açtım. 2 gün sonra olacak genel kurul toplantısına katılamayacağını o yüzden şanslı olduğumu söyledi. Ne sanıyor kendisini bu adam? Gerçekten beni yenebileceğini mi düşünüyor acaba? Rakip partimden olabilirsin ancak bu benimle aşık atamayacağın gerçeğini değiştirmiyor!
Çayımın son yudumunu da içtim ve evden çıkmak için hazırlandım. Bir memurun yıllık maaşıyla bile alamayacağı takım elbisemi giydim ve arabamın anahtarını da yanıma alarak evden çıktım. Meclise giden yolda ilerlerken sağ tarafıma baktığımda taşraları, sol tarafıma baktığımda da zengin konutlarını görebiliyordum. Bu manzaranın ne kadar iğrenç bir manzara olduğunu düşünürken mideme bir bulantı geldi. Sanki bir an aynaya bakıyormuş gibi hissettim, çocukluğumdan beri bir taşra çocuğu olarak büyüyen benliğim ve en zengin kişiler arasında yer alan şu anki kişiliğim savaşıyorlarmış gibi gelmişti. Bu bulantıyı radyoyu açarak şarkı dinlerken gidermeye çalıştım. Radyoyu açtığım gibi içime dolan o hazzı anlatmak için kelimeler yetersiz gibiydi, resmen beynimde Vaftizci Yahya'nın sözleri yankılanıyordu, geçmişimi ve günahlarımı arındırmaya, rahatlamamı sağlamaya Ludwig Van 7.senfonisiyle gelmişti.