Burçlara inanırsınız; inanmazsınız. Size kalmış bir durum tabiki ancak balık burcu olduğuma cidden inandığım için ve bu gece bitmek bilmediği için bu yazıyı kaleme almak istedim.
Duygusalızdır biz. En azından ben. Çok da hümanist olmamızdan kaynaklanıyor bu herhalde, bilemeyeceğim. Duyarlıyımdır herkese karşı yani. Bizi açacak birisi yoksa hayatımızda; "Ne gerek var?" mantığıyla hareket eder, olduğumuz yerde sayarız; utangaç olur çıkarız. Hoş ne kadar arkadaşımız var orası da sorgulanır ya bende neyse. Edebiyata düşkünümdür, şiir okumasını ve şiir yazmasını severim. Gurur meselesi ya hani, sevdiklerime ölümüne düşkün olsam da söyleyemem, anlatamam, anlatsam da anlamazlar. Duygusal yönümüzü almışız, edebiyat ve sanatla tamamlamışız. Arkadaş canlısıyımdır, her konuda alttan alabilirim insanları. Hoşgörülü davranmak isterim, niyetimiz odur bizim ya en çok oradan kaybediyoruz. Safız sonuçta. En çok biz kırılıyoruz ama anlatamıyoruz derdimizi ya neyse. İnsanları severiz ya tam anlamıyla. En azından ciddi anlamda balık burcu olduğuna inanıp duygusal arkadaşlar varsa aramızda; onların da benim gibi olduğunu düşünüyorum. Cidden, sevdiğimizi kendimizden çok düşünürüz her zaman da ne kadar kırıldıysak geçmişte, bizi korkutan şey de onun yansıması olur, korkarız tekrar kırılacağız diye. Nasıl korkmayalım ki? Safız sonuçta, inanıyoruz. Her şeyin farkındayız da inanmak istediğimiz şey bizim verdiğimiz değeri bizde görmek olunca nasıl inanmayalım ki?!
Zordur içimize ulaşmak. Açmak istemezsek giremezsiniz. Çok şey söyleriz ama duyan olmaz. Kaybedeni çok güzel oynarız. Kazanmışsak bile bir şeyler; öğrenmişsek bile yalnız olmamayı, birilerinden gerçekten verdiğimiz değeri görmeyi, yine de kaybetmeyi çok iyi biliriz. Ota b*ka nedenlerle üzgün olmayı beceririz. En küçük şeylere bile takarız. Kimilerine göre hayalperestizdir. Öyle değiliz, sadece çok derinlerde yaşıyoruz. Duyguların en yoğununu yaşadığımız için, insanların duyguları yüzeysel kalıyor hayatımızda. Karamsarızdır. Çok severiz, kazanamayız, haliyle karamsarlığa bağlanırız. İlk adımı atacak kadar cesur olanlarımız da vardır, ama korkarak. Hem sevdiğini kaybetmemeyi ister hem de kaybetmeyi göze alır. Çok değişik canlılarızdır, ne yaşadığımızı biz bile çözemeyiz bazen. Gece 3 ile 5 arası tehlikeli saatlerdir mesela benim için. Arkaya koyulan güzel bir müzik ile aralıksız ağlayabilirim geçmişime ve günüme, geçirdiğim onca zamana. Severek geçirdiğim anılar gelir aklıma, keşke derim. Değiştirmek istediğim anılar da gelir, yine keşke derim. Ve hiçbir şekilde durmaz o gözyaşı gözümüzde.
Sevdiklerimiz de kırılır bize. Ulan o kadar çok seversiniz de anlatamazsınız ya. O işte. Kelimeler kifayetsiz kalır da boğazımızda düğümlenir, konuşamayız. İsterler ki, söylüyorsun bu kadar duygusal olduğunu, beni çok sevdiğini; neden gösteremiyorsun? Biz de bilmiyoruz ki be... Ne yaşadığımızı, bizi neyin en çok kırdığını. Atılan 1 mesaj, görülen bir yüz ifadesi, geçen yıllardan kalan bir olay vs. herkesin aklından çıkmış meçhule yol alırken biz takarız da düşünür dururuz. Çözemeyiz olayları, anlatamayız derdimizi.
En sonunda da olmuyor deriz. Çok düşündük, çok değer verdik, hiç olmadığı kadar çok sevdik ama olmadı, kimi ne kadar çok sevdiğimizi gösteremedik. Karşıdakini suçlamayı düşünmeyiz bile. O çünkü, o. Onu nasıl suçlayabiliriz ki? Kendimizi bitirip dururuz. Ve durduramayız gözyaşımızı, durmuyor ki nasıl dursun...
Duygusalızdır biz. En azından ben. Çok da hümanist olmamızdan kaynaklanıyor bu herhalde, bilemeyeceğim. Duyarlıyımdır herkese karşı yani. Bizi açacak birisi yoksa hayatımızda; "Ne gerek var?" mantığıyla hareket eder, olduğumuz yerde sayarız; utangaç olur çıkarız. Hoş ne kadar arkadaşımız var orası da sorgulanır ya bende neyse. Edebiyata düşkünümdür, şiir okumasını ve şiir yazmasını severim. Gurur meselesi ya hani, sevdiklerime ölümüne düşkün olsam da söyleyemem, anlatamam, anlatsam da anlamazlar. Duygusal yönümüzü almışız, edebiyat ve sanatla tamamlamışız. Arkadaş canlısıyımdır, her konuda alttan alabilirim insanları. Hoşgörülü davranmak isterim, niyetimiz odur bizim ya en çok oradan kaybediyoruz. Safız sonuçta. En çok biz kırılıyoruz ama anlatamıyoruz derdimizi ya neyse. İnsanları severiz ya tam anlamıyla. En azından ciddi anlamda balık burcu olduğuna inanıp duygusal arkadaşlar varsa aramızda; onların da benim gibi olduğunu düşünüyorum. Cidden, sevdiğimizi kendimizden çok düşünürüz her zaman da ne kadar kırıldıysak geçmişte, bizi korkutan şey de onun yansıması olur, korkarız tekrar kırılacağız diye. Nasıl korkmayalım ki? Safız sonuçta, inanıyoruz. Her şeyin farkındayız da inanmak istediğimiz şey bizim verdiğimiz değeri bizde görmek olunca nasıl inanmayalım ki?!
Zordur içimize ulaşmak. Açmak istemezsek giremezsiniz. Çok şey söyleriz ama duyan olmaz. Kaybedeni çok güzel oynarız. Kazanmışsak bile bir şeyler; öğrenmişsek bile yalnız olmamayı, birilerinden gerçekten verdiğimiz değeri görmeyi, yine de kaybetmeyi çok iyi biliriz. Ota b*ka nedenlerle üzgün olmayı beceririz. En küçük şeylere bile takarız. Kimilerine göre hayalperestizdir. Öyle değiliz, sadece çok derinlerde yaşıyoruz. Duyguların en yoğununu yaşadığımız için, insanların duyguları yüzeysel kalıyor hayatımızda. Karamsarızdır. Çok severiz, kazanamayız, haliyle karamsarlığa bağlanırız. İlk adımı atacak kadar cesur olanlarımız da vardır, ama korkarak. Hem sevdiğini kaybetmemeyi ister hem de kaybetmeyi göze alır. Çok değişik canlılarızdır, ne yaşadığımızı biz bile çözemeyiz bazen. Gece 3 ile 5 arası tehlikeli saatlerdir mesela benim için. Arkaya koyulan güzel bir müzik ile aralıksız ağlayabilirim geçmişime ve günüme, geçirdiğim onca zamana. Severek geçirdiğim anılar gelir aklıma, keşke derim. Değiştirmek istediğim anılar da gelir, yine keşke derim. Ve hiçbir şekilde durmaz o gözyaşı gözümüzde.
Sevdiklerimiz de kırılır bize. Ulan o kadar çok seversiniz de anlatamazsınız ya. O işte. Kelimeler kifayetsiz kalır da boğazımızda düğümlenir, konuşamayız. İsterler ki, söylüyorsun bu kadar duygusal olduğunu, beni çok sevdiğini; neden gösteremiyorsun? Biz de bilmiyoruz ki be... Ne yaşadığımızı, bizi neyin en çok kırdığını. Atılan 1 mesaj, görülen bir yüz ifadesi, geçen yıllardan kalan bir olay vs. herkesin aklından çıkmış meçhule yol alırken biz takarız da düşünür dururuz. Çözemeyiz olayları, anlatamayız derdimizi.
En sonunda da olmuyor deriz. Çok düşündük, çok değer verdik, hiç olmadığı kadar çok sevdik ama olmadı, kimi ne kadar çok sevdiğimizi gösteremedik. Karşıdakini suçlamayı düşünmeyiz bile. O çünkü, o. Onu nasıl suçlayabiliriz ki? Kendimizi bitirip dururuz. Ve durduramayız gözyaşımızı, durmuyor ki nasıl dursun...