Bunu sadece aptallar ya da şeytanlar yapar

Bir taş atarsınız, o taş bir can alır. O canı siz almış olursunuz. Bunu inkar edemezsiniz değil mi? Ederseniz kesinlikle saçmalarsınız. Peki kendinizi nasıl aklarsınız? Deli numarası yapmak bir seçenektir, yada yanlışlıkla, yani bilmeden bir ahmaklık yaptım da diyebilirsiniz tabii pişman olduğunuzu da dile getirmelisiniz. Bunlar suçunuzu az da olsa hafifletecektir. Kötü niyetli olmayışınız sizi kurtarır ama sonuçta siz bir aptalsınızdır ve aptallar saygı görmez. Peki deli yada aptal değilseniz bu durumda nesiniz? Tabii ki kötü niyetli bir cani! Bunu inkar etmek için öldürdüğünüz kişinin ölümünün gerekli olduğunu söylemeniz ve bunu göstermeniz gerekir. Bunu kesinlikle yapmalısınız değil mi?

Hayatın amacını aramak, tüm bu yaşadıklarımızın nedenini merak etmek insan aklının gereğidir. Tabii ki hayatta kalıp üremek dışında yeni uğraşlar aramamızın önemli sebeplerinden biri de tembelleşme lüksünü elde etmemizdir. Bu taa tarım devrimine dayanır, hatta belki daha eskiye... Peki o zamandan beri bu amacı bulabildik mi? Bunca zamanda ortak bir fikre, mutlak doğruya ulaşmamız gerekmez miydi? Daha gidecek çok yolumuz mu var yoksa? Peki o mutlak doğruya ulaşacağımıza inanıyor musunuz? Biz o mutlak doğruyu yaratıp baskıcı bir şekilde tüm insanlara dayatmadığımız sürece böyle bir şey olmayacak.

Eğer bu hayatın yaratıcısı insanları sınıyor olsaydı bu hayatta mutlak bir doğru bulunurdu ve her insan o doğruya ulaşabilecek yetenekte olurdu. Adalet için bu çok önemlidir. Herkesin kapasitesi yeterli olmazsa böyle bir imtihanda adalet mümkün olamaz. Peki bu hayat böyle midir? Bu hayatta adalet yoktur, adalet bir idealdir ve ulaşılması imkansızdır, ama yaklaşması mümkündür. Eğer bu hayatta adalet olsaydı, biz insanların; "ilahi bir gücün ölümden sonra bu hayattaki adaletsizlikleri telafi edeceğine" inanmamız gerekmezdi. Çok iyimser ama inandırıcılıktan uzak bir fikirdir bu. Kutsal kitaplara bakarsak ölümden sonraki adalet bile aslında hiç adil değil. Sonlu bir hayatın ödülü ya da cezası sonsuz olamaz, bu adalet kişinin inancına değil kişisel davranışına göre olmalıdır. Böylesine adaletsiz ve insan iradesinin etkisiz olduğu, birilerinin avantajlı diğerlerinin sefil durumda bulunduğu bir hayatın yaratıcısından ölümden sonra adalet beklemek çaresizlik değil de nedir?

En başta bir taş atmıştık ve taşı atmanın sorumluluklarından bahsetmiştim. Bu hayatı yaratmanın getirdiği sorumluluk, bir taş atmanın getirdiği sorumlulukla karşılaştırılamayacak kadar büyüktür. Bir taş atmak bile bu kadar büyük bir sorumlulukken hayatı yaratmak ne kadar büyük bir sorumluluktur siz hayal edin. Hayatın yaratıcısı hayattaki her şeyden ve dolayısıyla tüm hastalıklardan, ölümlerden, savaşlardan, tecavüzlerden ve daha birçok acıdan sorumludur. Bu sorumluluğu insan iradesine atmak bir şeyi değiştirmez. İnsan iradesi kısıtlıdır ve ona özgür demek belki de hayattaki en uçuk iddiadır (özgür olduğu söylenen irade hakkında da bir yazım var). Peki iyi şeyler hiç mi olmaz bu hayatta? Evet olur, hem de çok. bunu bir örnekle anlatmak gerekir. Tekdüze, monoton hayatınızı yaşarken sizi durdurup şunu teklif etsem; hastalanacaksınız, sakat kalacaksınız, açlıkla mücadele etmeniz gerekecek ve hiçbir sevdiğiniz insan yanınızda olmayacak. Bir yıl boyunca bu acıları çekeceksiniz ve hemen sonrasında dertleriniz bitecek ve bir yıl boyunca güzel bir hayat yaşayacaksınız, istediğiniz kadar paranız var ve sevdikleriniz de yanınızda. Bir yıl sonra yine her şey bitecek ve sonra tekrar tekdüze hayatınıza devam edeceksiniz. Güzel şeylere de kötü şeylere de bir yıl ayırdım, bu pek gerçekçi olmasa bile yine de bu teklifimi kabul etmekte zorlanacağınızı tahmin ediyorum. Böyle bir teklifi değerlendirirken "buna değer mi" sorusunu sorarız. Bir yıllık acıya karşı bir yıllık güzel hayat, buna değer mi? Örneği bir kenara bırakıp şu soruyu soralım; hayattaki tüm bu güzellikler için bunca savaşa, hastalığa, yokluğa ve derde katlanılır mı? Hem de bu her insan için geçerli değil, bazıları ömür boyu sefalet çekerken bazıları harika hayatlar yaşıyor. Bunu kimin vicdanı kabul eder? İşte bu yüzden hayatın yaratıcısı çok büyük bir sorumluluk altına girmiş, hayattaki tüm acıların sebebi olmuştur.

Eğer tanrı bu sorumluluğu aldıysa, hayatı yaratıp tüm bu saydığım kötülüklerin yaşanmasına sebep olduysa bunun çok büyük bir sebebi olmak zorunda değil midir? Tecavüzlerin, şiddetin, çıkar ilişkisinin, açgözlülüğün ve bencilliğin hüküm sürdüğü bu hayatı yaratmak için gerekli olan sebebin büyüklüğünü idrak edebiliyor musunuz? Tek bir çocuğun bile susuzluktan ölmesini haklı çıkaracak sebep çok çok büyük olmalıdır ki bu acı tüm hayat için küçük bir acı...

Tanrı nasıl aklayacak kendini? Ben deliyim diyerek mi? Yada aptalım diyerek mi? Aptala ibadet edilir mi? Aptal birinin hayatı yaratacak gücü olabilir mi? Tanrı bir cani mi? Yoksa, tüm bunları hak mı etti insan? Tanrı bizi yarattı ve bu hayata attı, kim hatırlıyor yaratılışından öncesini? Kim yaratılmadan önce suç işledi de tüm bu acıları hak ettik?
Yazar hakkında
evrimsel olarak bakıldığı zaman biz protein bazlı yaşam formları olarak
evreni anladığımız için değil, kendi türlerimizi yaşatabildiğimiz için varız,
dolayısıyla da muhtemelen sezgilerimiz ve algılarımız ile gerçekler aynı şeyler değil.
sadece günü kurtarmak ve genlerimizi yaşatmak için geliştik ve bu duruma geldik.
hayata dair bildiğimiz her şey anladıklarımızdan ibaret ve
doğru anladığımızı sanmak en büyük yanılgımız olabilir.

Son incelemeler

Artıları: Düşündüren ve doğruları bol olan bir yazı.
Açıkçası çok felsefi yazılar okumam fakat siz yazarsanız okuyacağım bundan sonra.
İfadeler: Mustafa K.
Mustafa K.
İncelemeniz benim için çok değerli. Felsefe ve sosyoloji isimli bu blog sayfamda artık fikirlerimi paylaştığım yazılar olacak. Determinizm ve özgür irade isimli yazım da bunu tamamlamaya yaklaştıran bir yazı oldu, ilgilenenler olursa başka yazılarım da gelecek. Forumda bu konularda hiçbir blog girdisi görmedim ve şaşırdım, eminim fikir sunmak isteyenler vardır ve bu Felsefe ve Sosyoloji blog sayfasında fikirlerini sunarlar.

Yorumlar

Yazınız için teşekkürler ama bazı katılmadığım noktalar var:
İlki; "Eğer bu hayatın yaratıcısı insanları sınıyor olsaydı bu hayatta mutlak bir doğru bulunurdu ve her insan o doğruya ulaşabilecek yetenekte olurdu."

Hayattaki mutlak doğru dindir. Din insanın yaşamını Tanrıya göre belirlemesidir diye tanımlıyor Dücane Cündioğlu. Belki bilirsiniz. Günümüzdeki kutsal dinlerde de -özellikle İslam dininde- doğrular kesin bir şekilde belirtilmiştir. İslam harici diğer dinlerin insan eli ile değiştirildiğinden dolayı, baz almayabilirsiniz.

İkincisi; insanlardaki ayırt edici fark akıldır. Sorgulamamıza ve düşünmemize olanak sağlayan, duyguyla mantık arasındaki köprü olan bu akıl bizi diğer tüm yaratılanlardan farklı kılıyor. İnsanın sorgu yeteneğiyle dahi, ne büyük işler yaptığı ortadadır... (Felsefe/filozoflar)

Üçüncüsü; "Eğer tanrı bu sorumluluğu aldıysa, hayatı yaratıp tüm bu saydığım kötülüklerin yaşanmasına sebep olduysa bunun çok büyük bir sebebi olmak zorunda değil midir? Tecavüzlerin, şiddetin, çıkar ilişkisinin, açgözlülüğün ve bencilliğin hüküm sürdüğü bu hayatı yaratmak için gerekli olan sebebin büyüklüğünü idrak edebiliyor musunuz? Tek bir çocuğun bile susuzluktan ölmesini haklı çıkaracak sebep çok çok büyük olmalıdır ki bu acı tüm hayat için küçük bir acı..." demişsiniz.

Yorumum; bu tip kötülükleri yapan insanlar. Yani kendi türümüz. Unutulmamalıdır ki; bu dünyada hayatımız sona ermiyor. Öteki taraf dediğimiz ahiret yaşantısı başlıyor. Buradaki esas nokta; Tanrının kusursuz bir mizaha sahip olacağıdır. İslam inancına mensupsanız, şu ayeti örnek gösterebilirim:
“Her kim zerre miktarı hayır işlerse onu görecek. Her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecektir.” âyetleri ile ilgili olarak Rasûlullah’a şöyle sormuştu: “Ey Allah’ın Elçisi! Kendi amellerimi görecek miyim?” Allah Rasûlü: “Evet!” cevabını verince Ebû Saîd, “Ben mahvoldum” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Sevin Ey Ebû Said. Çünkü yaptığın her iyi davranışa on sevap verilecektir” buyurdu. (Kaynak)

Belki, ahiret inancına mensup değilsinizdir. Bu yazdıklarımı direk geçebilirsiniz.
Ahiret yaşantısının da kişiden kişiye değişeceğini belirtmek isterim. Örneğin, halamla konuşurken, halamın düşüncesi şu şekildeydi:
-Hatırladığım kadarıyla- "Kitaplarla, boy boy kitaplıklarla dolu bir yerde yaşamak istiyorum, ahiret hayatını."

Tabii, öbür tarafa gitmedim, ama takvâ harici de insanların cennet/cehennem yaşantısının fark edeceğini düşünüyorum.

Yazımı geçtiyseniz, buradan devam ediyorum. Bu dünyadaki adalet son derece adam kaydıran, kusurlu bir adalet terazisidir. Yoksa, bugün İngiltere'de dahi siyahilere iltimas vardır. Detaylı videoyu isterseniz atarım. Türkiye'yi yazmadım bile. İnsan da, dünyadaki bu kötü/adam kaydıran/son derece adaletsiz mizanda insanda acaba hakkımı alabilir miyim veyahut karşılığı bana olur mu?

Cevabım, kesinlikle evet. Jira adlı kullanıcı bilirseniz, bana göre, nokta atışı bir yorum yapmıştı. Ahiret inancı ile ilgili bir gönderideki yorumunu -anımsadığım kadarıyla- yazayım:
"Karşı sokaktaki işletmede illegal bir biçimde iddia oynanıyor. Bu adamların kazandığı para hak mı? Bu adamlar ile ben aynı yere mi gideceğim?" diye yazısını sonlandırmıştı.

Velhasıl kelâm, dünyadaki adaletsizliğin insanı tartmak için son derece yetersiz olduğunu biliyoruz. Bizler ile o kötü insanlar veya tersi olarak, bizim gibi kötü bir kişi ile masum, hakısızca acı çeken çocuğun kesinlikle aynı yerde olmayacağını düşünüyorum.
Tanrı neden bu dünyayı yarattı sorusuna ise, inan ki, verebileceğim bir cevap yok. Neden yok, çünkü bilmiyorum. Bu ve buna benzer soruların karşılığını (cevabını) öldükten sonra alacağız düşüncesine katılıyorum. Ve ben de yazımı bitiriyorum. Yazınız için tekrardan teşekkürler. Katılmadığım, eklemek istediğim noktalara dikkat çekmek istedim. İyi sosyaller dilerim.
 
@Salih METİN Yorumunuz için teşekkürler. Katılmadığınız noktalar, benim bu yazıyı çok uzatmamak için atladığım detaylardan kaynaklanıyor. Özellikle de özgür irade konusundaki yeni yazımı okumanızı tavsiye ederim, bu gün paylaşmayı düşünüyorum. Anlam ve varoluş hakkında da bir yazım var ama o daha ağır olduğu için belki sonra yayınlarım.

İkinci ve üçüncü konuların cevabını özgür irade ve determinizm hakkındaki yazımda bulabilirsiniz, birinci takıldığınız nokta da anlam ve varoluş hakkında olduğunu söylediğim yazımda açıklığa kavuşacaktır.

Yazımdaki her fikre tek tek muhalefet etmeyip bazı noktalarda bana katıldığınızı söylemeniz iyi niyetinizi gösteriyor.
 
Ben Surgeon Of Art. Öncelikle dil ve edebiyat açısından çok iyi bir yazı olmayabilir yazdıklarım. Ve daha da araştırmam ve öğrenmem gereken şeyler olduğunu düşünüyorum. Yanlışım umarım yoktur. Bunların benim şu günlerdeki düşüncem olduğunu unutmayalım. Gerçi bu her insan için geçerli sanırım. Belki gelecekte bu alanda daha net ve doğru bilgilere sahip olurum. Bunlar dışında bildiklerimi ve olası çözümü araştırabilmek adına fayda vermesi umuduyla paylaşacağım bi takım fikirlerimi. Sırasıyla cevaplamaya çalışacağım. Umarım siz de saf bir ''gerçeği öğrenme'' arzusuyla araştırıyor ve şuan yazımı da o şekilde okuyorsunuzdur. Başlamadan önce şunu da diyeyim ki her birimizin görüşü hemen hemen inanç aynı zamanda. Dolayısıyla bu inançlardan hangisinin herkesçe daha mantıklı, akıllıca ve ''kolay anlaşılır'' olduğu önemli. Gerçek olan şeyin kolay da anlaşılabilir olması gerek aslında öyle değil mi? Çünkü söz konusu varlık insan ve her insanın anlayabileceği kadar temiz bir şekilde görülmesi gerekir doğru olanın. Siz böyle düşünmüyorsanız bu da sizin inancınız olur ama daha çok felsefe eğitimi almanızı tavsiye ederim ve ben de daha çok alsam iyi olabilir. Çünkü bazı tanımlar ve kabuller vardır, artık onlardan geçilen ve tartışılmayan, matematikteki gibi ve hayatın her yerinde olanlar gibi. Dolayısıyla konu tanrıya gelince tanımların ve kabullerin reddedilmesi veya olumsuzca tartışılmaya başlanması biraz tuhaf ve merak konusu özellikle. Ve samimiyeti de ortaya koyabilen bir şey.

Bu arada on bin kelimeyi geçtiği için kesik kesit atacağım.



Birinci paragraf için:



''Bir taş attığımda birinin ölmesi'' sonucunda ''niyetimin önemli olmadığını (saygı görmem konusunda)'' söylüyorsunuz. '' sonuçta siz bir aptalsınızdır ve aptallar saygı görmez''

demişsiniz oysa bu sadece sizin kabulünüzdür veya ''inanışınız''dır. Evet Dünya'da niyeti önemsemeyen insanlar olabilir ama bu Tanrı'nın niyetleri önemsemediği ve onlara değer vermediği anlamına gelmez. Bunun dışında evrende senin görüşünde insanlar yaşasaydı toplumun da kabulü bu olurdu belki ama evrende niyete önem veren de çok fazla insan (bilim insanı, düşünür, normal insan...) var. Ki bu daha evrensel bir kabuldür zaten, yoksa siz bile bazı kabahatleriniz için '' niyetim bu değildi üzgünüm'' demezdiniz. Eğer gerçekten bu tip ifadeleri hayatınızda asla kullanmıyorsanız samimiyetinizi daha iyi anlarım. Ama yanıldığınızı da söylerim çünkü dediğim gibi etik açısından ''niyetin'' önemli olduğunu kabul eden bir çok filozof, bilim insanı vs. çok olduğu için ve gerçekten bunun delilleri çok fazlaca olduğu için bunu kabul etmenin daha akıllıca ve mantıklı olduğuna inanıyorum. Siz mantıksız olduğuna inanıyorsanız o da sizin ''inancınızdır''. Bir diğer konu: Bir kişinin yaşadığımız dünyada ölümünün gerekli olup olmadığını söyleyebilmemiz için veya herhangi bir şeyin gerçekten gerekli olup olmadığını da bizim söyleyebilmemiz için bizim adeta ''her şeyi biliyor olmamız'' ya da ''her şeyi bilen birinden haber almamız'' gerekir. (Ama belli kabul ve tanımlardan söz etmiyorum. Belli kabullere göre bakarsak zaten belli toplumlarda belli ahlak yasaları işliyor, kanunlar vs var. Bireysel olarak bakarsak öldürmekten zevk alan insanlarda var bu ayrı konu.) Çünkü aslında bu fiziksel evren ile ölümden sonrası veya doğumdan öncesi gibi konuları aynı anda ilgilendiren bir şeyler söylerken şunu bilmelisiniz: Bizim varoluşumuz sadece bu dünyadan mı ibaret ki siz sadece bu dünya için ''şu şu kötüdür bunu asla yapmayın'' diyebiliyorsunuz? Belki de bu dünyada kötü olduğunu düşündüğümüz şey bize ölümden sonra çok daha büyük bir huzur ve mutluluk verecektir. Ya da iyi olduğunu düşündüğümüz şeyler ölümden sonra çok daha fazlasıyla azap verecektir. Buna inanmak gayet olağan ve mantıklı. Ve delilleri de var. Mesela birisi çok kötüdür ve bu dünyada ona ne ceza verirsen ver hakkı değildir, daha çok ceza hak ettiğini düşünürüz dimi? Oysa bazıları hak ettiğini düşündüğümüz cezayı almadan ölür gider. Hak ettiği asıl büyük cezayı ölümden sonra alacaktır belki. Olamaz mı? Bu niye aciz ve ezilmişlik içeren bir inanç olsun ki? Gayet de mantıklıdır, basittir ve delili çoktur. Bundan farklı görüşü savunanın ''İnancı'' da kendinedir.

Bunlar dışında neticede daha ilk paragrafta yanlış bir takım açıklamalarda bulunduğunuzu ''ön kabuller'' yaptığınızı söylemem gerek. Daha doğrusu kesinmiş gibi ifade etmişsiniz fakat o sizin bir inancınızdır. Dolayısıyla sizin paragrafınızın özellikle son kısmı buna bağlanıyor ama daha birinci kısımda yanlışlık olduğunu düşünüyorum ve bu bütüncül bir ''İddia çürütme'' oldu baştan.
Bu dediklerim ayrıca ilk paragrafa dair ve diğerleri için ön hazırlık niteliğinde de diyebilirim.



İkinci paragrafa gelirsek:

Hayatı anlamlandırmanın akıllıca ve son derece mantıklı olduğu fikrine katılıyorum. Fakat bu anlamlandırma sürecinde doğruyu eninde sonunda göreceğiz belki de bu elbette ki mümkün. Kesinlikle görmeyeceğiz diyemeyiz . (İnanç olarak kalıyor hemen hemen her şey) Mesela ölümden sonraki hayatta nihayet her şey net bir şekilde bilinebilir. Fakat şunu unutmayalım, ''her şeyi bilmek'' ile ''bilmemiz gerekeni bilmek'' diye bir şey var. Aynı şey değiller. Mesela benim inancıma göre her şeyi bilen Allah'tır. Ve o bize izin verdiği ölçüde biz pek çok şeyi bilebiliriz. Yani Allah bize izin verdiği ölçüde gerçeği öğreneceğiz evet. Ölümden sonra izin verdiği her şeyi bilmiş olacağız evet. Yani inanmanın ötesinde bilmiş olacağız diye düşünüyorum. Peki bu neden doğru olmasın? Ölümü ve ölüm sonrasını tecrübe ettiniz mi ki hakkında bir şeyler bildiğinizi iddia ediyorsunuz mesela? Ve her şeyi bilmek demişken, Tanrı tanım gereği her şeyi bilen varlıktır. Matematikte de tanımlamalar falan vardır ve hayatın her yerinde tanımlamalar kabuller vardır. Fakat konu tanrıya gelince mi tanımlar sorgulanmaya başlanıyor? Bu da ayrı konu.



Üçüncü paragraf:

Şöyle demişsiniz: ''Eğer bu hayatta adalet olsaydı, biz insanların; "ilahi bir gücün ölümden sonra bu hayattaki adaletsizlikleri telafi edeceğine" inanmamız gerekmezdi.''

''Ölmeden önceki yaşamda'' yani bu ''dünyada'' adalet eksiği var evet bu doğru ama varoluşun kendisinde adaletsizlik var diyemeyiz. (Bu arada bunu İslam da diyor. Burası Cennet değil ki adalet burada kusursuzca işlesin.) Çünkü bu dünyadan başka ölümden sonraya da bakarsak tam bir şey söyleyebiliriz. Ve doğumdan önceye de. Çünkü bu anlarda da hayat olması mümkün (bizim dünyamız gibi olmayan) Bu dünyadaki cezasını çekmeden ölüp gidenlere Allah'ın Ahiret'te ceza verecek olması gayet akıllıca ve anlaşılır. Hatta bu dünyada adaletsizliğin olması bi yandan Ahiret'in var olması gerektiği fikrini veriyor. Bunun için bir delil oluşturuyor yani. Allah Ahiret'i yaratmasaydı o zaman haksızlık olurdu sanırım. Çünkü yarattığı bu dünyada adalet kusursuzca işlemiyor ( ki bunu da Allah istemiştir , ''imtihan'' için böyle olduğunu söyleniyor İslam'da. Yani çelişen bir şey yok. Ve ''kötülük problemi'' ne ek olarak şunu da diyim, iyi olan şeyin değerinin anlaşılması için kötülüklerin olması mantıklı. Hastalıklar olmasaydı biz sağlığın değerini nasıl bilebilirdik? Ve Allah mutlak adaletlidir. Gördüğümüz üzere kusurlu olan dünya adaletini dünyada bırakmıyor zaten. Ahirette herkes karşılığını çok net görecek. Herkes bireysel olarak yargılanacak zaten. Firavun'un zenginliği Kuran'a göre onu kurtarmadı. Dolayısıyla bir tutarsızlık yok.



Ve aynı şekilde tüm varoluşumuz sadece bu dünyadan ibaret mi ki '' bak çocuklar aç kalıyor, insanlar açı çekiyor'' ''o yüzden bunları yaratan varlık zalimdir adalet yoktur'' diyebiliyorsunuz? Belki Yaratan ölümden sonra o çektikleri acının milyon katı kadar huzur ve sevinç verecektir. Bu arada bu, Allah'ın merhametiyle de ilişkilendirilebilir (yani tutarsız olan bir şey yine yok). Ve nerden biliyorsun belki de bu dünyada kötü olduğunu zannetiğin şey sen öldükten sonra sana mükemmel bir huzur hatta daha çok huzur verecektir. Yani bir şeyin güzel ve doğru olup olmadığını şuanda sadece bulunduğumuz evrene göre karar veremeyiz çünkü belki dünyada beni mutlu eden şey ben öldükten sonra bir şekilde bana çok daha fazla acı verecektir dolayısıyla toplamda acı vermiş olacaktır, huzur değil. Hatta belki sonusuza kadar acı verecektir. Bir diğer mesele ise: Sonsuza kadar olması niye mümkün olmasın? Sonsuz güçteki, sonsuz bilgi sahibi olan Tanrı'yı inkar etmenin cezası sonsuz bir ceza olabilir. Sonsuzlu kdemişken bir şeye değineyim matematiksel olarak 2 ile 3 arasında da sonsuz tane reel sayı vardır. 3 ile 100 arasında da sonsuz tane sayı vardır. Sonsuzluk ne demek? Bunu sorgulatmak için değindim ayrıca bunlara.

Ve siz nereden biliyorsunuz ki ölümden sonra yaşam yoktur ve bizim şu dünyadaki yaşamımızı da etkilemez ya da bu dünyadaki yaşamımız bu evren dışında olacak olan yaşamımızı etkilemez? Ölümü tecrübe etmediğinize göre ''ölümden sonra'' yaşam yoktur kimse diyemez. Derse bu onun inancı olmuş olur. Nasıl ki Müslümanlar için de ahiretin varlığı bir ''İnanç ise'' o da öyledir.
 
Son düzenleme:
Bundan sonraki kısımları birlikte ele alacağım.

İnsan iradesini reddediyorsanız bu sizin inancınız. Şunu kabul ediyorum insanın davranışlarına etki eden bir çok çevresel faktör var. Ama Allah zaten bunları bilmezlikten gelmeyecek. Herkesi bireysel olarak tüm hayatını, çevresini, şartlarını değerlendirerek ele alacak. Zaten adalet de bunu gerektiriyor. Ama yüzde yüz iradeyi reddediyorsanız bu sizin kendinizce inancınızdır. Kendini reddeden biriyle ben neyi tartışacağım? Bunun dışında dediğim gibi Kuran'da herkese adaletli davranılacağı söyleniyor. Allah çevresel faktörlerden ve bunların bizi nasıl etkilediğinden haberdar zaten.

Bin yıllık acıya karşı bir günlük güzel hayat kısmına gelirsek bunu yukarıda açıkladım. Bu zaten İslam'da da böyle değil. Çok zengin olan birisi ''Cehennem''i hak edebiliyor Mesela Firavun. Dolayısıyla ölümden sonraki yaşamı da göz önünde bulundurmalıyız. Yukarıda açıklamıştım. Dolayısıyla sonsuz Cennet hayatı için bu Dünya'da bi takım acılar çeksem ne olacak? İnsanlara iğne yapılıyor hastalığını iyileştirmek için, adamın canı yanıyor ama hala yapıyorsun iğneyi. Bu da onun gibi mesela. Ki kötülük problemi başka pek çok başka felsefi deliller de içeriyor zıtlıkların daha anlamlı olması gibi. Yukarıda demiştim.

Dolayısıyla Allah'ın planı kusursuzdur. Yanlış yapma ihtimali olan bir varlık değildir zaten. (Benim inancıma göre) Pek çok sorunuza cevap oldu bunlar umarım.
Bir kişi hakkında bir şeyler diyebilmemiz için amaçlarını vs tam olarak bilmemiz gerekirdi. Oysa Allah bize bilmemize izin verdiği şeyler kadar bilebiliyoruz. Onun her şeydeki tüm amaçlarını vs bilemiyoruz ki zaten. O yüzden zalim olduğunu kimse zaten söyleyemez. Söylerse bu da onun inancı olmuş olur.


Bu arada yeni bir şey öğrendim, çok ünlü bir Ateist, Antony Flew ; ''Yanılmışım Tanrı Varmış'' isimli bir kitap yazmış. En azından Türkçe versiyonunun ismi o kitabın. Okumadım ben ama okurum belki.

Eğer siz tüm ön yargılardan sıyrılmış bir şekilde ve tüm benliğinizle gerçekten ''gerçekleri'' öğrenmek istiyorsanız ve bunda gerçekten samimiyseniz bunu büyük ihtimalle yapacaksınızdır diye düşünüyorum. Kendinizi dibine kadar sorgulayın ve eleştirin.Kendi Tanrı inancımla ilişkilendirip şunu demek isterim umarım ki Allah size ''gerçekleri'' ''öğretir'' ve ''yaşatır''.

İslam Felsefesiyle ilgili kitap okumanızı da tavsiye ederim. Youtube'da da iyi videolar olabiliyor tabii. Kafile'yi belki biliyorsundur. Enis Doko ile tartıştıkları video da var Sinan Canan ile de var. Ateizm Derneği TV ile de var. Bakın derim ama ön yargılardan arınmış bir şekilde.


Umarım yanlış bir şey söylememişimdir.
 
Son düzenleme:
@fnh Merhaba Surgeon of art,

Bu yazıyı yazarken oldukça agresif bir dil kullanmıştım. Bir yıldan uzun süredir sürekli geliştirdiğim düzenlediğim bir yazıdır ve son halini burada paylaşmıştım. Konusu gereği agresif ve saygı sınırını zorlayan bir yazıdır. Bu yüzdendir ki siz de aynı şekilde agresif bir dil kullandınız. Benim fikirlerimi sadece bu yazıdan anlamanız ve yorumlamanız mümkün değil, en azından diğer iki yazımı da okumalısınız. Bu yazı bir özet gibidir, arası boşluklarla doludur ve doldurmak için birçok yazı yazmam lazım. Mesela özgür iradeye gönderme yaptım ve sonrasında özgür irade için de ayrı bir yazı yazdım. Yine bu yazıda yüzeysel geçtiğim imtihan, adalet ve ölümden sonraki hayat hakkındaki görüşlerimi de anlam ve varoluş adlı ayrı bir yazımda işledim. Bu yüzden bana katılmadığınız noktalarda sizi o yazılara yönlendirmem gerekecek.

İnançlar, kabuller ve tanımlar... Varlık ve anlam isimli yazımda yeterince olmasa da elimden geldiğince fikrimi anlattım, onu okursanız bu konudaki fikirlerimi öğrenebilirsiniz. İyi - kötü, güzel - çirkin, doğru - yanlış vs. bunlar tamamen suni kavramlar. Evrenden canlı bilincini çıkarırsanız hiçbir kavramın anlamı kalmayacaktır çünkü onları biz tanımladık ve biz anlamlandırdık. Yazıda daha detaylı anlattım bu konuyu.

"Bir taş attığımda birinin ölmesi" sonucunda "niyetimin önemli olmadığını (saygı görmem konusunda)" söylüyorsunuz. " Sonuçta siz bir aptalsınızdır ve aptallar saygı görmez"
Niyetinizin önemli olmadığını söylemedim;
"Peki deli ya da aptal değilseniz bu durumda nesiniz? Tabii ki kötü niyetli bir cani! Bunu inkar etmek için öldürdüğünüz kişinin ölümünün gerekli olduğunu söylemeniz ve bunu göstermeniz gerekir. Bunu kesinlikle yapmalısınız değil mi?"
Gördüğünüz gibi, niyetinizi açıklarsanız ve yaptığınızın haklı olduğuna dair sebep sunarsanız aklanırsınız diyorum.
"Tanrı bir cani mi? Yoksa, tüm bunları hak mı etti insan? Tanrı bizi yarattı ve bu hayata attı, kim hatırlıyor yaratılışından öncesini? Kim yaratılmadan önce suç işledi de tüm bu acıları hak ettik?"
En sonunda da bu niyeti, yani tanrının böyle bir hayatı yaratmasının sebebini sorguluyorum; "kim yaratılmadan önce suç işledi de tüm bu acıları hak ettik?" İronik bir sorgulamadır. Bu hayata atıldıysam ve buna katlanmam gerekiyorsa bunu sorgulamaya hakkım vardır. Bize bu sebebi açıklamayacak olan bir tanrıyı görmeden inanmak istemem çünkü bu inanılır gibi değil. Erdemli ve tapılmaya değer olduğunu düşünen bir varlık yarattığı hayatın sebebini de anlatacaktır, anlatmadıysa muhtemelen böyle bir tanrı yoktur. Asıl sorun bu sebebin anlatılmaması değil, sebeplerin sonuçların karşısında ezilmesidir.
"Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." Zariyat/56
Bu cevap kesinlikle yetersizdir. Tam da bu noktada bakış açılarımız işin içine karışır. Sizin için bu sebep yeterlidir, hatta tanrının herhangi bir sebep sunmasına bile gerek yoktur ama benim için oldukça yetersiz bir cevaptır, buna inanç da diyebilirsiniz küstahlık da diyebilirsiniz aptallık da...

"Ölümü ve ölüm sonrasını tecrübe ettiniz mi ki hakkında bir şeyler bildiğinizi iddia ediyorsunuz mesela? "
Hayır bilmiyorum, bildiğimi de iddia etmiyorum. Yapacağım şey fikrimi belirtip okuyucunun kararını beklemektir; "kararım kanundur, inanmayanlara sonsuz azap dilerim" demiyorum. Ölümden sonra sağlanacak adalet fikri gerçek anlamda; insanın bu hayatta adaleti sağlayamamasından ileri gelen bir acizliktir. Bu bir hakaret değil, biz aciziz ve adaleti sağlayamıyoruz, sadece hayalini kurabiliyoruz. Adaleti hayallere hapsetmek yerine bu hayatta elde etmek üzerine olan ideolojimle ben, hayatın bu sorunlarına çözüm üretmeye çalışıyorum.

"Tanrı tanım gereği her şeyi bilen varlıktır. Matematikte de tanımlamalar falan vardır ve hayatın her yerinde tanımlamalar kabuller vardır. Fakat konu tanrıya gelince mi tanımlar sorgulanmaya başlanıyor? Bu da ayrı konu."
Tanrı tanımı aslında çok çeşitli. Semavi dinlerde olan tanımı yazdınız, çoğu dinde böyle değildir ama neyse bu ilgilendiğim bir konu değil. Sorgulamayacağım herhangi bir tanım yoktur. Ben bir nihilistim, var olan her anlamın tanımlar ve kabullerden kaynaklandığını zaten biliyorum bunu anlatmanıza gerek yok. Tanrı bir iddiadır ve sorgulanması hayattaki en doğal insan davranışıdır. Zaten ben tanrının varlığını değil amacını sorguluyorum.

"Ve "kötülük problemi" ne ek olarak şunu da deyim, iyi olan şeyin değerinin anlaşılması için kötülüklerin olması mantıklı. Hastalıklar olmasaydı biz sağlığın değerini nasıl bilebilirdik? Ve Allah mutlak adaletlidir."
Hayatın zıtlıklar üzerine kurulu oluşu problemi. Evet bu ciddi bir problem ve aslında hayatın en berbat özelliklerinden biri. Daha da kötüsünü söylemek gerekirse; aklımız bu zıtlıklar üzerine kurulu, zıtlıkların olmamasını aklımız almıyor. İnsana yeteri kadar zaman verin; en güzel şeyden bile sıkılacaktır. Üzerine edebi eser bile yazılabilecek bir hayat gerçeği ve kısa bir yazı da yazmıştım bu konuda. Neyse, sonuç olarak hayatın zıtlıklar üzerine olması da tanrının belirlediği bir kanundan ibaret -tabii eğer tanrı varsa-. Bu yüzden tanrıyı aklayacak bir açıklama değil. Tanrının çok daha adil ve kansız acısız bir imtihan yapabileceğini düşünüyorum. Keşke öyle yapsaydı da bunlarla uğraşmasaydık.

""Ve aynı şekilde tüm varoluşumuz sadece bu dünyadan ibaret mi ki "bak çocuklar aç kalıyor, insanlar açı çekiyor, o yüzden bunları yaratan varlık zalimdir adalet yoktur" diyebiliyorsunuz? Belki yaratan ölümden sonra o çektikleri acının milyon katı kadar huzur ve sevinç verecektir.""
Belki de haklısınız öyledir, belki de haksızsınız, bilemeyiz sonuçta değil mi? Elimizden ne gelir? Sorgulamak ve elimizdeki imkanları kullanmak. Ben de bunu yapıyorum ve vardığım sonuç oldukça farklı. Diğer yazılarımı da okuyun, nasıl düşündüğümü anlayacaksınız.

"sonsuz güçteki, sonsuz bilgi sahibi olan tanrı'yı inkar etmenin cezası sonsuz bir ceza olabilir."
Tamamen sizin inancınızdır, benim adalet anlayışımla taban tabana zıt bir görüş bu. Dediğim gibi; bakış açıları...

"Ama yüzde yüz iradeyi reddediyorsanız bu sizin kendinizce inancınızdır. Kendini reddeden biriyle ben neyi tartışacağım?"
Özgür irade yazımı okuyun. İnkar etmek gerçeklere yapılabilen bir şeydir, ortada bir gerçek yoksa inkar da yoktur.
"Bin yıllık acıya karşı bir günlük güzel hayat kısmına gelirsek bunu yukarıda açıkladım."
Bir yıllık acıya karşılık bir yıllık güzel hayat yazmıştım, ben hayatın kendisi gibi adaletsiz değilim.

"İslam felsefesiyle ilgili kitap okumanızı da tavsiye ederim. YouTube'da da iyi videolar olabiliyor tabii. Kafile'yi belki biliyorsundur. Enis doko ile tartıştıkları video da var sinan canan ile de var. Ateizm derneği TV ile de var. Bakın derim ama ön yargılardan arınmış bir şekilde."
İslam felsefesinde cahil değilim. Müslümanken nurcuydum ve said nursinin fikirlerine hakimim. Nurcu ilahiyatçı bir kuzenimle de her buluştuğumuzda uzun uzun konuşuruz. En son özgür irade hakkında benim fikrimi kabul etti ve kendince bir yorum yaptı. Kafileyi de iyi bilirim, kafilecilerle de bol bol tartışmışlığım var. Kendisine ulaşmaya da çalışmıştım ama itina ile silmişti yorumlarımı. Determinizmin semavi dinlere çok adam kaybettirmesinden sonra nedenselliği inkar etme akımı ortaya çıktı. Osman Bulut'un kendisi de bu akımın bir temsilcisi. Nedensellik (ya da determinizm) ve evrim teorisi semavi dinlerin baş düşmanı ve onlarla mücadele etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu konuda tartışmak isterseniz sizi evrim teorisini iyice öğrenmeye davet etmekten başka bir şey yapmayacağımı belirtmek isterim. Nedensellik inkarı üzerine olan tartışmalarda çok zaman kaybettim, determinizm ve özgür irade yazımı okuyun. Size determinizmi de özgür iradeyi de yazdığım yazıya ek olarak uzun uzun anlatırım ama nedenselliği ıspatlamak gibi bir girişime asla girmem.

"Kendinizi dibine kadar sorgulayın ve eleştirin. Kendi tanrı inancımla ilişkilendirip şunu demek isterim umarım ki Allah size gerçekleri öğretir ve yaşatır."
Hayatım boyunca bunu yaptım, iyi dilekleriniz için teşekkürler. Umarım diğer yazılarımı da okursunuz çünkü onlar daha önemli.
 
Çok kısa olacak belki ama, diğer tüm hayvanların, canlı cansız varlıkların hayatı düzenliyken, döngülü bi şekilde devam ederken insanoğlunun bu oyunu bozabiliyor olması onun başka alemden geldiğinin kanıtı aslında. Belli yani doğaya %100 uyum sağlamayan saçma sapan kararlar verip de doğanın uyumunu bozabilen bir varlık. Bu fark da iradesinden kaynaklanıyor. Ve onu yönetememesi de diyebiliriz sanırım
 
@fnh Güzel bir bakış açısı

En son yazdıklarımı gördünüz mü?

Merhaba, bu yazıyı sanırım yanlışlıkla bu konunun altına attım (Determinizm ve özgür irade konusuna atacaktım sanırım). Yazılarınızı ise gördüm evet fakat bizim buralarda fındık mevsimi olduğu için meşguldüm genel olarak. Dün epey boş zaman kaldı gerçi açıklama yapacaktım, bahsedecektim bir kaç konudan fakat paylaşmadım onları da. Bugünden sonra bir kaç gün boyunca bir şeyler paylaşmayı düşünüyorum. Aslında daha da zamana yayılsa daha rahat olacak diye düşünüyorum. İrade konusunda artık bana hak veriyorsunuz sanırım. İnsanın iradesi olması demek seçimleri onun yapması demek oluyor bu durumda. Seçimleri yaptığı için de bir sonraki varoluşta sorgulanacak olması mantıklıdır, tutarlıdır. Diğer konulardan da bahsedeceğim umarım. İki tane video atmışım lütfen onları izleyin. Teşekkürler.
 
İradeyi de bize bu hayat rüzgarı (nı yaratan Allah) verdi evet, ama iradeli olmak demek sorumlu olmak demek bunlar ayrılmaz bir bütün.
 
@fnh evet sanırım yanlışlıkla oldu, öbür sayfadan devam ederiz konuşmaya.

O videoları izledim, zaten yazımda da o matematikçinin iradesi ile İslam felsefesine hakim olan benim irademi karşılaştırarak bir benzetme yaptım. Kafilenin birçok videosunu önceden izlemiştim, şimdi de izliyorum. Şu anda da evrim ağacı ile öncül analitik felsefe dergisinin konuşmasını izliyorum. Kafile Osman bulut celal şengörle evrim ağacının konuşmasını yorumluyordu onu da komple izledim, katıldığım noktalarımız çok var ama özgür irade konusunu kestirip atması hoş olmadı. Yorumlarda da kısaca bir şeyler yazdım ama göreceğini sanmam.
 

''özgür irade konusunu kestirip atması hoş olmadı. Yorumlarda da kısaca bir şeyler yazdım ama göreceğini sanmam''
Kimi kastettiğnizi anlamadım fakat Kafileden söz ediyorsanız eğer tahminimce irade konusuna girmemelerini eleştiriyorsunuz. Başka konulara da pek dalmayı tercih etmiyorlar çünkü onların tartışmayı istedikleri konu nedensellik konusu. Özgür irade üzerine ayrıca araştırma yapıp onlara dair de argüman vs. sunarlar belki gelecek zamanlarda ama dediğim gibi onlar nedensellik konusunda çok ısracılar, ona odaklılar diyebilirim şuan.
Aslında Osman Bulut'un ahlak ve belki de irade üzerine tartıştığı video da vardı sanırım çok emin değilim. Ama dediğim gibi Kırmısı Asa'nın asıl tartışmak istediği şey bilim feslefesi, nedensellik problemi diyebilirim. O yüzden diğer konularda ne dediklerini boşverebilriiz sanırım genel olarak.

''O videoları izledim, zaten yazımda da o matematikçinin iradesi ile İslam felsefesine hakim olan benim irademi karşılaştırarak bir benzetme yaptım.''
Hangi yazınızda?
Determinizm konusuna yazın isterseniz.
 
@fnh determinizm ve özgür irade, cuma günü yazdığım yazılar, en sondalar onlara bakın. Hatta linki bu; Determinizm ve özgür irade

" Kimi kastettiğnizi anlamadım fakat kafileden söz ediyorsanız eğer tahminimce irade konusuna girmemelerini eleştiriyorsunuz. "
Evet Osman bulut kafiledeki adam. Özgür irade, evrim gibi konulardan kaçmaya çalışıyor gibi geldi bana. Nedenselliğin din için sakıncası özgür iradeyi inkar ediyor olması. Bunun üzerine felsefe yapıyorsa o zaman özgür irade konusunda konuşmak zorunda. Çünkü özgür irade yoksa önceki yaptığı her şey boştur, anlamsızdır, tek yol nihilizmdir.
 
@fnh instagramdan ulaşamıyorum, sorun nedir? lütfen bana ulaş çok merak ediyorum.
 
Hocam sizinle tartışmak istiyorum ama yazılar öyle uzun ki. Cevaplayayım çıkayım diyorum ama işte vaktim kalmıyor.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için çerezleri kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…