ı
"Skyrim Nord'lara aittir! Skyrim'in gerçek çocukları, acımasız Thalmor'un ve diğer ırkların tehdidi altındadır. Yükselin, Fırtınapelerinler... Hem insan hem de İlahi olan yüce Talos'un nidasını kucaklayın."
"Skyrim Nord'lara aittir! Skyrim'in gerçek çocukları, acımasız Thalmor'un ve diğer ırkların tehdidi altındadır. Yükselin, Fırtınapelerinler... Hem insan hem de İlahi olan yüce Talos'un nidasını kucaklayın."
- Ulfric Fırtınapelerin'in Sözü
20 Yıl Önce...Benim adım Nobiryn Donhor. Windhelm'de yaşayan bir orman elfiyim. Avlanmayı ve yay kullanmayı çok seviyorum. Yıl 4Ç 201. Mart ayının sonları, bahar mevsiminin başlarındayız. Saat sabahın erken saatleri, O gün de karlı ormandaki her zaman ki yerimde okçuluk becerimi geliştirmek için atış talimi yapmaktaydım.
Tam o sıralarda tesadüfen oradan devriye geçen birkaç şehir muhafızı ile karşılaştım. Askerler alıştırmamı izlemeye ve ardından okçuluğum ile dalga geçip alay etmeye başladı.
"Bu bir tavşanı bile vuramaz. Buna 100 septime bahse bile girerim." dedi içlerinden biri.
Öfkeyle yayımı çıkararak bir hedef belirleyip attım. Ok, güçlü bir erkek geyiğe saplanıp onu yere devirdi. Tam hakkım olan 100 septimi istiyordum ki, "Mevki beyinin geyiğini öldürdün, seni tutukluyoruz!" dedi adamlardan biri.
Muhafızların beni geyiği avlamam için oyuna getirdiğini fark ettiğimde iş işten çoktan geçmişti. Koşabildiğim kadar hızla dağların derinliklerinin içine daldım.
Adamlar yaylarını gerip arkamdan bana nişan aldı. Atılan oklardan biri az kalsın başıma isabet ediyordu. Kendimi korumak için hızla dönüp bir ok fırlattım. Ok süzülüp peşimdeki adamlardan birinin tam kalbinden vurdu ve adam yere düşüp anında öldü.
Artık sadece mevki beyinin geyiğini değil, askerlerinden birini de öldürmüş oldum. Böylece Ulfric Stormcloak tarafından asi ilan edilip şehirden kovuldum. O tarihten sonra bir daha Grey district'te rahatça dolaşamadım, hep gölgelerde gizlendim...
İlerleyen aylarda halkımdan birkaç kişi daha benim grubuma katıldı. Onlar da haksız yere şehirden atılmış kişilerdi. Hepsi ile birden Ulfric ile savaşacağımıza ve kuzeylilerden dunmerları, argonyalıları, bosmerları ve diğer ırkları koruyacağımıza ant içtik.
Çok geçmeden Windhelm'de ki insan olmayanlar, benim ve arkadaşlarımın kahramanlık hikâyelerini duyup bizim davamıza güvenmeye, inanmaya başladılar...
Bir gün, ormana av hayvanı aramak için çıktım. Yanıma kılıcımı aldım, elimde bir yay sırtımda da oklarım vardı. Bir nehir kıyısı gördüm. Karşı tarafa ulaşımı aynı anda sadece bir kişinin geçebileceği kadar dar bir köprü sağlıyordu.
Köprüden yürümeye devam ettim. Köprünün sonunda biri duruyordu. Yoluma devam ederken, onun çok uzun boylu, iri yapılı bir ork olduğunu, elinde de koca bir sopa tuttuğunu fark ettim.
"Kenara çekil de geçeyim," dedim. Yabancı "Hayır," diyerek gürledi sonra "İlk önce ben geçeceğim." diye ekledi. Okumla yayımı çıkartarak, "Geçmeme izin ver yoksa seni buraya çakarım," dedim.
"Çok cesursun bakıyorum!" dedi koca adam. "Senin okların, yayın ve kılıcın var benimse sadece bir sopam."
Hemen silahlarımı yere bıraktım. Kendime bir ağaç dalı bulup köprüye geri geldim. "Öyleyse köprüden geçmek için dövüşeceğiz," dedim. " O zaman nehre ilk düşen kaybeder!" diye atıldı koca adam.
Dövüşümüz başlamıştı. İkimiz de birbirimize vurmaya çalıştık, ama kolayca sopa hamlelerinden sıyrılıp kurtulduk. Kavga yarım saat sonra, nihayet orkun kafasına sopayı vurmamla sona erdi. Bu sırada ben tam gülmeye başlayıp zaferimi kutlayacaktım ki, enseme aldığım darbeyle suyun içinde buldum kendimi.
Suyun içinde çırpınırken koca adam da benim bu halime kahkahayla gülüyordu, sonra hep birlikte gülmeye başladık.
"İyi bir kavga oldu. Gerçekten göründüğün gibi güçlüymüşsün, senin için yapabileceğim bir şey var mı dostum? "diye sordum. "Evet, var," dedi ork. "Buraya Nobiryn Donhor'u bulup onun adamı olmak için gelmiştim."
Ardından ıslık çaldım ve ağaçların arasından gelen hışırtılar duyuldu:
"Efendim baştan aşağı ıslanmışsınız, sizi nehre bu ork mu itti?" dedi adamlarımdan biri. Bende yabancıyı göstererek, "Bu koca ahbap beni suya fırlattı." dedim. Birdenbire siyahlar içindeki 10 adam, orkun üzerine atladı.
"Durun!" diye bağırdım. Daha sonra kendimi ve arkadaşlarımı bu yabancıya tanıttım:
"Benim adım Nobiryn Donhor, bunlar da benim yoldaşlarım. Bizler asiyiz ve Ulfric Stormcloak ve onun Skyrim'in evlatlarına karşı mücadele veriyoruz. Bize hala katılmak istiyor musun?"
"Bu ormana seninle tanışmak için gelmiştim zaten, size seve seve katılırım. Bu arada beni Ugokuga Giantfinger diye çağırırlar."
Ben ve arkadaşlarım orkun lakabının Giantfinger oluşuna güldük. Ona giymesi için grubumuzun simgesi olan siyah giysilerden verdim. Sonra, grubumuzun yeni üyesi için bir karşılama ziyafeti düzenledik... Çok geçmeden Ugokuga Giantfinger benim sağ kolum ve en güçlü adamım oldu...
Windhlem Mevki beyi sürekli beni yakalamaya çalışıyordu ama ben öyle kolay lokma değildim. Bu yüzden Ulfric bir plan yapıp sadece okçuların ancak elf, argonyalı, khajiit ve ork olmamak kaydıyla katılabildiği bir müsabaka düzenleyeceğini duyurdu herkese.
Hünerini göstererek beni ele geçirebilecek nitelikte olduğunu ispatlayan kişiye cezbedici ödüller vereceğini açıkladı. Tabii kısa sürede turnuvadan benimde haberim oldu. Ödül olarak koyulan saf altından yapılmış oku kazanmak için katılmak istiyordum.
Genç dark elf Hryt, bana "New Gnisis'teyken, Ulfric'in müsabakayı sana tuzak kurmak için düzenlediğini duydum," dedi uyararak. Ulfric'ten korkmuyordum. "Ondan korkacak değilim," diye gürledim. "O ne kadar kurnazsa biz de o kadar zekiyiz. Oraya kılık değiştirerek gideceğim ve altın oku kazanacağım ve kampımıza asacağım." diye ekledim.
Atış müsabakası günü sadece imparatorluk ve kuzeyli insanlarından oluşan bir kalabalık meydanda toplandı. Atış alanı renkli kurdeleler ve çiçeklerle süslenmişti. Galmar Taşyumruk'un yanında oturan Ulfric'in gözleri endişeyle beni arıyordu. Turnuva başladı. Başta birçok yarışmacı vardı ama ikinci turdan sonra geriye sadece üç kişi kaldı: Biri kuzeyli bir avcı diğeri ise Solitude'lu bir şehirli ve üçüncü kişi de bendim. Son turda rakiplerimi yenerek turnuvanın galibi oldum.
Tüm müsabaka boyunca tek kelime bile etmemiştim. Ten rengim görünmesin diye ağzımı ve gözlerimi kapatmıştım. Ulfric bana altın oku takdim ettikten sonra sordu, "Senin adın nedir, dostum?" "Adım Hoch," diye cevapladım. "Seni çok beğendim, şu korkak Nobiryn Donhor'dan okçuluğun daha iyi. Emrime girmek ister misin?" dedi Ulfric. "Hayır, ben özgür biriyim. Özgür bir hayatı tercih ederim," dedim.
Ulfric teklifinin reddedilmesinden hiç hoşlanmadı ve benden derhal şehri terk etmemi istedi. Akşam olduğunda, kampta büyük zaferimi kutladık. Ulfric'in korkak olmadığımı bilmesini istiyordum, çünkü ödülü kazanan olduğumu öğrenmesi gerekiyordu. Ertesi gün Ulfric sabah kahvaltısına otururken, üzerine parşömen kâğıt sarılı bir oku penceresinden içeriye attım. Ok süzüldü ve duvara saplandı.
Ulfric yüksek sesle kâğıtta yazdıklarımı okumaya başladı:
"Sovngarde Ulfric'in olsun, herkes kampa gelip görsün. Verdiğin ödülü ben aldım, sana yine geçmiş olsun.
İmza Nobiryn Donhor"