Majör Depresyon: Yaşayan Bir Ölü Olmak

Merhaba Sosyal’in değerli ve güzel insanları. Bu yazıda geçirdiğim majör (ağır) depresyona neden girdiğimi ve bundan nasıl kurtulduğumu anlatacağım. Biraz uzun ve ciddi bir yazı olacak, yüz ifadesi bile kullanmayacağım yani. Başlıyorum:

Çocukluk Dönemi: Suskunluk Çağım

Konuşmayı sevmeyen, insanların dediğini yapan, çekingen ve pısırık bir çocuktum fakat aşırı sinirli bir çocuktum küçükken, sinirlenince önüme geleni yıkıp geçiyordum ve sinirden ağlıyordum. Çok arkadaşım vardı ve adeta bir sokak çocuğuydum. Ergenliğe girdiğimde ağır başlı bir genç oldum, öfkemi kontrol etmeyi öğrendim, nadiren sinirleniyorum ve arkadaş sayım azalmıştı. Çocukken en az 10-15 kişi olup kalabalıktan oyun oynayamazdık, sahalara sığmazdık, şimdi görüştüğüm sadece 4 tane yakın ve değerli arkadaşım var, bir de Sosyal’in değerli ve güzel insanları.

Ergenlik Dönemi: Ağır Başlılık ve Olgunluk Çağım

Ağır başlıydım, bu yüzden gerekmedikçe konuşmaz, çenemi boş muhabbetler için yormazdım. Okuduğum ticaret meslek lisesinin muhasebe bölümünden okul birincisi olarak mezun oldum. Fakat bazı hocalarım ''sen niye hiç konuşmuyor ve derse katılmıyorsun?'' derdi. Hatta lise 3'teki İngilizce hocam, ''İsmail biraz konuşsun derslerde, olmaz böyle'' diyordu, hocanın benim konuşmamı istemesi ders anında dersle ilgili olmayan şekilde konuşmamdır, ben dersine pratik olsun diye arada bir katılıyordum. Lisede verdikleri eğitim belliydi, o yüzden derslere katılma ihtiyacı pek hissetmiyordum, beğenmediğim ve bilgisiz olan hocalar vardı ama profesörlerden daha bilgili hocalarım da vardı, sonuçta ticaret meslek lisesiydi. Aşure kazanı gibi bir okuldu, hem öğrencileriyle hem de hocalarıyla. Bazen sınıfta hiç kimsenin bilmediği zor sorulara cevap veriyordum bir de hocaların beni zorla derse katılmam için tahtaya kaldırmaları vardı. Bunun dışında boş derslerde ve teneffüslerde sürekli arkadaşlarımla muhabbet ederdim. Sınav ve sözlü notlarım her zaman yüksekti.

Depresyona Giriş: Ağır başlılıktan Majör Depresyona Geçiş

Lise sonda bizim gibi ticaret meslek liselerinde zorunlu staj vardı 9 ay boyunca. Ben de 2015’in Ağustos ayında çalışmaya başladım bir büroda. Çalıştığım insanlar çok bilgili ve değerli insanlardı, seviyordum hepsini. Orada yaklaşık 2 sene çalıştım (1 sene 11 ay kadar) ve 2017 yılının haziran ayının son günlerinde, iştahımız az olduğu bir günde, evde tek iken önce az bir şey yemek yedim sabah, sonra biraz spor yaptım ve yattım, bayram günüydü galiba. Akşama kadar bu mesleği düşündüm, ilerleyebilecek miyim yoksa olduğum yerde sayacak mıydım? Sonra birden kendi kendime ağladım. Şimdi yazarken bile gözüm sulandı, o günü hatırladım.

Aslında 2 senede bayağı şey öğrendim bu muhasebecilik mesleği ile ilgili olarak. Fakat bu iş riskliydi, bir tane sıfırı eksik/fazla yazarsan on binlerce TL ceza yiyebiliyordun. Ben bu konuda rahattım çünkü yaptığım bir işi en az 2-3 kez kontrol ederdim, ofisteki tecrübeli abilerime sorardım yaptığım iş ''doğru mu'' diye. Asıl sorun, bu işin monoton olması ve insanın canını sıkan müşteriler ile yoğunluk dönemleri.

İşimiz neredeyse her ay aynı oluyordu, bu ayın 15'inde ne yaptıysak gelecek ayın 15'inde de aynısını yapıyorduk. Ayda maksimum 3 gün boyunca sabah 9'dan akşam 9'a kadar çalışırdık işler yetişsin diye, bu esnek çalışma saatleri zoruma gitmiyordu, zoruma giden monotonluktu. Bir de bazı müşteriler ve günde 20-25 defa çalan telefonlar da canımı sıkıyordu, anlayacağınız daralıyordum bu işte çalışırken.

Bir gün ofisteki ağabeylerime dedim ''ben bu işi yapamayacağım'' , zaten bende bir haftadır bir haller olduğunu anlamışlardı. O hafta boyunca yemek yemiyordum iş yerinde, yersem de salata yiyordum sadece. Biraz konuştuk, bazı öğütler verdiler. O günden sonraki gün yani cumartesi günü, günün çoğunda ağladım, ailemi üzdüm. Sosyal hayatım da pek yoktu, haftada 5 buçuk gün çalışıyorduk, bana dinlenmek için bir buçuk gün kalıyordu, yetiyordu ama sosyal hayatım ve arkadaşım hiç yoktu. Ertesi Pazar günü hayatımda ilk kez denize gittim ailemle birlikte. Denize girene kadar hiçbir şey yemedim cumartesi sabahtan Pazar öğlen 2’ye kadar ve açlık diye bir şey hissetmiyordum. Sadece başım önümde ağlıyordum. Denize girdim ve birden iyi hissettim kendimi, dedim ''ben bu mesleği yapacağım.''

Ertesi ilk iş günü normal bir şekilde çalıştım arada sırada bunalıyordum yine ve yemeği de istekli yemiyor, zorla yiyordum, çalışmak için enerji lazımdı çünkü. İlk ağlamamın üzerinden 15 gün geçti ve bu süre sonrasında doktora gittim, midemle ilgili bir rahatsızlık için. Doktor hemen anladı ruhsal sorunlarım olduğunu, üstelik o doktor dahiliye uzmanıydı. O güne kadar psikoloğa gitmeme gerek olmadığını düşündüm fakat bu doktorun sorunumu fark etmesi ile bir ruh hekimine gitmemin gerekli olduğuna ikna oldum.
Dahiliye bölümüne gitmeden önce hafta sonu ailemle tekrar denize gittik fakat o zaman hala huzursuz hissediyordum. Asıl bunalıma az kalmıştı.

Bu haftada, pazartesi dahiliyeye gittim, kan testi istediler, Perşembe günü de kan testini almaya gittim hastaneye annem ile, yine başım önde ve mutsuzdum ve yorgun hissediyordum. Cuma da psikoloğa gittik. Bana ilk sorduğu soru, ''neyin var senin, sorunun ne'' , oldu. Sandalyede bitkin, hayattan bezmiş bir şekilde oturuyor ve sadece zar zor ''bilmiyorum'' diyordum ve diğer sorulara cevap veremiyordum, annem cevaplıyordu soruları. Ben aslında tek de gidebilirdim fakat annem zorla gelmek istedi ve iyi ki de gelmişti.

Doktor direkt olarak majör (ağır) depresyon teşhisi koydu. Bir şeyler daha söyledi de ben o an doktorun ne dediğini hatırlayamıyorum. Artık nasıl bir kafaya girdiysem, hayattan soyutlanmıştım sanki.

O günler intihar etmek istiyordum fakat cesaret edemiyordum ve ailemi üzmek istemiyordum. Doktor iki tane antidepresan ilaç yazdı. O hafta haber vermeden işe gitmedim ve hiçbir müşteri ile ofisteki ağabeylerimin telefonlarına cevap vermedim. Yaşamdan kopmuştum, tek kelime etmiyordum, sorulara ''evet- hayır'' anlamında başımı sallıyordum sadece. Ve aklımdan hiçbir düşünce geçmiyordu, buna rağmen mutsuz hissediyordum. Bütün gün yatıyordum, yemek yemiyordum ve konuşmuyordum. Yaşayan bir ölü idim. Hep intihar etmeyi ve ölmeyi arzuluyordum. Bir arabaya binerek bir yere gittiğimde ''umarım bir kaza olur da sadece ben ölürüm ve bu vaziyetten kurtulurdum'' diye hayal ediyordum. Delirmemiştim, insanları ve mekanları biliyordum-tanıyordum fakat ruhsal açıdan kötü bir durumdaydım. Psikoloğa ilk gittiğimde saçlarım kısaydı, tartıya çıkmıştım ve 85 küsür kilodan 70 kiloya düştüğümü görmüştüm, yaklaşık 14-15 kilo vermiştim ve kaburgalarımı elimle tutabiliyordum. Berbat bir haldeydim.

Gelişme Süreci: Tedaviye Verilen Yanıtlar

İlaçları kullanmaya başladım, felaket derecede uykumu getiriyordu, daha çok yatmaya ve esnemeye başladım, ilaçları yaklaşık 3 buçuk ay boyunca kullandım (temmuzdan ekime kadar) . Bu süreçte biraz kilo aldım, iştahım biraz arttı fakat midem öyle ufalmıştı ki eskiden yediğimin onda birini ancak yiyebiliyordum. Beni farklı farklı bölümlerdeki hekimlere götürdü ailem, hocalara okuttu. Hiç fayda etmedi. Sonra yaklaşık 20 senelik bir komşumuz geldi, benim hasta olduğumu öğrendi ve birkaç sure okudu, o günden sonra biraz yemek yemeye başladım sonrasında psikoloğa 2 kez daha gittim. Doktora her gidişimde ilaçların ve dışarıya çıkıp ailemle gezmenin etkisi ile biraz daha iyi oldum, yok olan öz güvenim yerine geldi, normalleşmeye başlamıştım.

Depresyondan Çıkış Süreci: Yeni Bir Ben

Ekim ayına geldiğimizde artık normale yakındım fakat hastalığın ufak tefek külleri vardı içimde hala. Kasım ayına geldiğimizde Technopat’taki üyeliğim aklıma geldi, teknolojiye hala ilgim vardı ve tekrar takip etmeye başladım. Bir yerden sonra mesaj atma ihtiyacı hissettim, attığım mesajlar beğenilince moralim arttı ve öz güvenim biraz daha yerine geldi. Aralık ayında doktora kontrole gitmem gerekiyordu fakat gitmedim çünkü bomba gibi hissediyordum. Hastalıktan bu yana 5 aydır uzamayan saçlarım uzamıştı, eski kiloma dönmüştüm ve çok konuşuyordum, gülmek, eğlenmek, bir şeylerle meşgul olma ihtiyacı hissediyordum içimde. Yani eskisinden kat kat daha iyi bir haldeydim.

Doktora kontrole gitmedim, zaten ilaçları kullanmayı Ekim ayında bırakmıştım, eskisi gibi utangaç değildim, yüzsüz ve ağzına geleni söyleyebilen bir insan oldum artık. Tanıdık olsun olmasın her insanın yüzüne aklımdan geçen düşünceleri söyleyebiliyorum. Spora da yapıyorum bir süredir, öz güvenim tavana değiyor şu anda.

Kısacası benim iyileşmeme katkısı olanlar azdan çoğa şu şekildeydi: Kullandığım ilaçlar, hacı olan komşumuz, Technopat ailesi.

Beni intiharın eşiğinden döndüren ve hayata bağlayan bu sitede emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Peki, Depresyona Girmemek İçin Ne Yapmalı?

Depresyona girmemek için, öncelikle sosyal bir insan olmalısınız, sosyal medyadaki takipçi ve beğeni manyakları gibi bir sosyallikten/popülerlikten bahsetmiyorum, eğer onlar gibi olursanız narsist bir hasta olursunuz bir süre sonra. Demek istediğim kanlı canlı insanlarla sohbet ederek sosyalleşmeniz. Ben hem burada yani dijital bir ortamda insanlarla sohbet ediyorum hem de gerçek hayatta sevdiğim kişiler ile saatlerce konuşuyorum, bazen onları ihmal edip günümün çoğunu bu sitede geçiriyorum.

Depresyondan nasıl kurtulacağınızı anlattım zaten.

Kısacası insan, iletişim kurmayan bir birey olarak asla yaşayamaz. Daima iletişim kurma ve paylaşma ihtiyacı hisseder. Bazı insanlar dağın başında tek başına yaşıyor fakat eminim ki onlar da tüm gün kendi kendine konuşuyorlardır.

Sosyal olun, öz güvenli ve cesur olun, Technopat Sosyal’siz kalmayın.

Bunu yazan kişi şu anda AÖF'ten eğitim gören 20 yaşına girmiş bir gençtir.

İyi sosyaller.
İfadeler: 3 kişi
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

Yorumlar

Bu sorunların çoğunu yaklaşık 4.5 yıldır ben de yaşıyorum. İntiharı düşündüm ancak hiçbir şekilde girişimim olmadı. Beni hayata bağlayan tek şey ailem. Hiçbir hayalim kalmadı diyebilirim. Maalesef ya saçma sapan bir eylemde bulunarak, ya da temel ihtiyaçlara yönelik hizmetlerde bulunarak para kazanılıyor bu ülkede.

Yıllardır yaptığım tek şey, kendimi geliştirmeye çalışmak ve yakınlarımı, özellikle ailemi mutlu etmeye çalışmak. Şu an yapmaktan zevk aldığım ve mutluluk duyduğum tek şey, ailemi mutlu etmek. Bunu başarınca ben de mutlu oluyorum.

Canımı en çok sıkan şey ise yıllardır yaptığım şeylerden vazgeçiyor olmam.

Oyun hayatımın parçasıydı, oyun oynamayı bıraktım ve yıllardır oyun oynamıyorum.
Eskiden satranca ilgim vardı, onuda bıraktım.
Çocukken kick boks kursuna gidiyordum, onuda bıraktım.
Bilim ve tarih öğreniyordum, onuda bıraktım. Daha önce denk geldiniz mi bilmiyorum ama, bir paylaşımım da, bir günde 6 saat tarih videosu izlemiştim, demiştim. Maalesef o halimden eser kalmadı.
Kitap okumayı da yavaş yavaş azaltıyorum. Elimde değil ama yapıyorum. Bütün kitaplarımı ve defterlerimi yakmak istiyorum bazen.

Kendimi geliştirmek adına şu an yaptığım işler arasında en büyüğü kitap okumak. Kitaptan kopmamaya çalışıyorum ancak bir gün o okuduğum kitabı da parçalayacakmışım gibi hissediyorum.

Dönüp dolaşıp hep aynı noktaya geliyorum. Son yıllarda çok fazla ölüm haberi alıyorum, bu beni yerle bir ediyor. Anneannem vefat etti ancak hala özlüyorum. Benim iki annem vardı, birisi anneannem idi, öldü.

Ondan geriye kalan tek şey, ben daha küçükken pazardan aldığımız ayıcık. Hala duruyor, kocaman ve paha biçilemez bi' hatıra. İnsana en çok koyan şey, sana değer veren insanların teker teker ölmesi.

Seni seviyor, senin için ateşe atlıyor. Belki senin için kurşunun önüne atlıyor. Karnı aç iken, sen yediğinde mutlu oluyor ama kendisi yemiyor. Bu insan ile yollarım niye ayrılıyor ki? Niye ölmek zorunda ki? Dünya yok olana kadar sımsıkı sarılsam, omuzuna yanağımı yerleştirsem ve gözlerimi kapatıp, sonsuz uykuya dalmayı beklesem güzel olmaz mıydı? Her şeyi atlattım ve atlatmaya çalışıyorum ancak bunu atlatamıyorum. Ölen bir yakınımızı nasıl unutabiliriz ki? Peeh, çökmüşüm.

Bi' ara kısa süreliğine psikolojik destek aldım ancak işe yaramadı. Hatta bunlara lakap taktım, yasal torbacılar. Yazdıkları ilaçlar bazen insanların hayatını karartabiliyor.

Maalesef ben ölümü kabullenememiş bir insanım. Çevremdeki herkes ölse, bir tek ben kalsam bile ölümü kabullenemem. Ailem ölümsüzdür benim için.

Yazarken yaşadıklarımı gözümde canlandırdım ve şu an başıma ağrı girdi. Bu baş ağrısı ile nasıl yatacağım bilemiyorum, biri beni bayıltsın.

Muhtemelen arkadaş edin diyeceksin fakat ona da bir bahanem var, arkadaş edinemiyorum. Çok denedim ama olmadı. Hiçbir zaman yaşıtım bir arkadaşımla yaptığımız işlerden zevk almadım. En son 5.sınıfta yaşıtlarım ile arkadaş oluyordum, 5.sınıftan beri de öyle bir şey kalmadı. Dediğim gibi yaşıtlarımla zaman geçirirken 1 gram eğlenemiyorum. Tabi her insan gibi ben de yaşıtlarımdan, yakınlarımdan bolca kazık yedim. Maalesef kendimden yaşça büyük insanlarla arkadaşlık kurmak istiyorum ancak bu da imkansıza yakın. Çünkü artık öğretmenlerim yok, hepsinden ayrıldım. Bu yüzden büyük insanlarla arkadaşlık kurmak zorlaştı.

Bazı insanlar vardır, 1 tane arkadaşı yoktur ama 20 tane kedisi-köpeği vardır, ben de o kafadayım. Bazen akıllı hayvanlar yerine, içgüdüleriyle hareket eden hayvanları seçmek gerekiyor.

Ailemle birlikte son 2-3 aydır aldığımız ve geliştirdiğimiz bir programımız var, tatil yapmak. Amasya'ya, Tekirdağ'a, İzmir'e, Muğla'ya, Samsun'a ve Çanakkale'ye gitmeyi düşünüyoruz. Çok az şehir görmüş insanım ben. Artık ölene kadar tüm Türkiyeyi gezeceğim...Ailemle de bu saydığım şehirlere gitmeyi düşünüyorum. Sanırım artık beni rahatlatacak tek şey, 4-5 günlüğüne de olsa farklı farklı şehirler görmek. Kısmetse yakında bu programımızı hayata geçireceğiz. Tabi tüm Türkiyeyi gezmek ailemin fikri değil, benim fikrim ve isteğim. O kısmı tek başıma gerçekleştirmeyi düşünüyorum. Bakacağız, 3 ay aralar ile seyahat etmeyi düşünüyorum. Tabi işten güçten fırsat bulabilirsek...

Artık oradan oraya savrulurken, her gün öldürülmekte olan güzel sanatçılarımızın, güzel şarkılarını dinler ve ruhumu dinlendiririm. Maalesef artık yorulacak kadar güçlü değiliz. Bu arada sen, benim paylaştığım şarkıları dinleye dinleye, tekrar depresyona girebilirsin, dikkat et. "Müzik" kısmında paylaştığım şarkılar ciğer çürütüyor. Mutluysan bile üzülecek noktaya geliyorsun yani. Ne yapsam ki? Aleyna Tilki dinlemeye başlasam mı acaba? Yoksa yine o güzel şarkıları paylaşmaya devam mı edeyim?
 
Son düzenleme:
Değerli dostum, intihar tamamen kaçamak bir seçenek, eğer kendine güvenin yoksa onu bile yapmaya cesaret edemiyorsun ya da ailendeki insanların üzülmesini istemiyorsun.

Bu hayatta insana en çok faydası dokunacak eylem, okumaktır. Okuyarak hayatınızı değiştirirsiniz.

PC oyunlarını boş verin hocam, zaten orada çoğu kişinin IQ seviyesi tek haneli. Satranç ve kick boks güzel hobiler, birini yapabilsem mutlu olurdum. Satrancı kafam almıyor pek. Kick boks tam bana göre de kendi çapımda yaptığım spor bana yetiyor.

Hocam bilim ve tarih çok zevklidir. Bilim ile yeni şeyleri öğreniyorsunuz, tarih ile de geçmişi yani eski şeyleri öğreniyorsunuz sonuçta ikisinde de kültürleniyor, bilgi sahibi oluyorsunuz. Lütfen zamanınızın yettiği kadar bilim ve tarihe kulak verin. Bu insanlar tarihten bihaber oldukları için şu anda yanlış hareket ediyor. Ülkenin yarısını kast ediyorum.

Ölüm bu dünyadaki en gerçek şey. Dönüşü yok. Milyarlarca insan var şu anda ve hepsinin öleceğini hepimiz biliyoruz. Sizin durumunuz biraz Moğol hükümdarı Cengiz Han'ınki gibi.

Cengiz Han, çok gaddar fakat askerlerine ve halkına iyi davranan bir hükümdardı. Fakat ölümden çok korkardı, ölümsüzlüğü arardı şamanlar aracılığıyla, fakat bunu ararken öldü kendisi. Ölümsüzlüğü isterdi çünkü insan ömrü tüm dünyayı fethetmeye yetmezdi. Eğer ölümsüzlüğü bulsa şu anda dünyanın süper gücü belki de Moğolistan'dı.

Siz de çevrenizdekilerin ölümünü kabullenemiyorsunuz, doğal bir şey bu. Benim hiç sevmediğim birisi vardı mahallede, öldüğünü duydum, bir tuhaf oldum. Ondan nefret ediyordum hatta. Şu dizeleri çok seviyorum:

“İnsan, öleceğini bile bile nasıl yaşar?
Ya çıldırır ya da öleceğini unutur…”

Nazım Hikmet

Gerçekten ölümü unutarak yaşıyoruz, ben de çok sevdiğim bir aile üyemi ve akrabamı kaybedersem yıkılırım cidden. Tekrar depresyon bile geçirebilirim, ama metin olmaya çalışırım. Sonuçta ölenle ölünmüyor bu dünyada, o ölüyor, sen yaşıyorsun ama ölü gibi yaşıyorsun. Bir süre sonra yavaş yavaş alışıyorsun. Benim anneannem 21 sene önce öldü fakat benim annem hala onu özlüyor, bayramlar ona bayram gibi gelmiyor sonuçta annesi yok yanında.

Ama ölüm bir gereklilik. Düşünün mesela hocam, şimdiye kadar doğan her insan yaşasaydı dünya ne kadar berbat bir yer olurdu değil mi? Bırakın Dünya'yı belki de Güneş Sistemi'ne sığmazdık. Hatta galaksimiz küçük gelirdi.

Kötü olan zamansız ölümdür, insan 80 yaşına gelir fakat Azrail'in ona uğrama zamanı gelmemiştir. Uzaktan selam verir insana.

Ve yine bir insan 20 yaşına gelir ve ensesinde Azrail'i hisseder. Bir bakmış ki artık yaşamıyor, dünyada değildir. Sevdikleri arkasından feryat figan ağlıyordur.

Lokman Hekim çok denedi, belki de ölümsüzlüğü buldu fakat bu insanların bir gün ölmesi gerek. Çok yaşayıp da günah işlemenin mantığı yok, tabii bilimle uğraşıp insanlığa faydalı işler yapıyorsanız, ömrünüzü uzatmanız lazım, insanlık için.

Lokman - Vikipedi

Baş ağrısı bir hapa bakar hocam.

Arkadaş edinmek zor bu devirde, daha bu gün lisedeki en adam akıllı gördüğüm arkadaşlarımla görüştüm. Toplam 4 arkadaşım var hayatımda, bir de sizin gibi değerli üyeler.

Siz ergenliğe girince insanları iyi tanımışsınız hocam belli, o yüzden arkadaş edinmemişsiniz. Boş verin, yalnız kurt olmak iyidir koyun sürüsü olmaktan. Kurt isterseniz ben varım, sürü oluruz beraber. Bitirim ikili misali.

Evcil hayvan beslemek de güzel bir fikir, eskiden hiçbir sokak hayvanını sevmezdim, sadece vahşi hayvan severdim. Şimdi kedileri bile seviyorum. İmkanım olsa beslerdim belki de.

Hocam gezin, imkanınız var ise zaman daha fazla geçmeden gezin. Bu yazıyı okurken bile zamanınız azaldı. Gezmek için zaman daralıyor. Tik, tak, tik, tak...

Benim bir hocam vardı lisede, kendisi muhasebe, yazılım ve İngilizce biliyordu. Türkiye'de belki de 60-70 şehri görmüş birisiydi ve kültürü muazzamdı. Biraz da iştahı sağlamdı, her öğrencinin memleketindeki yemekleri bilirdi. Her yörenin insanını bilirdi.

Hani bir laf vardır ya: Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı bilir?

Ben bu soruyu hala çözemedim. Çok okuyorum fakat çok gezen hocam şu anda 55 yaşında sanırım ve bir okulun müdürlüğünü yapıyor, tam ona göre bir makam. Sert ve esprili biriydi, zekiydi, başarılıydı.

Hocam bir de ben kulağıma hoş gelen her müziği dinlerim ama şunları beni dövseler dinlemem: Karadeniz müziği, roman havası, ilahi vb.

Bunlar dışında ne paylaşsanız beğenirim, sizin zevkinizin farkındayım ve bazen rock dinlerim bazen türkü...

İyi sosyaller.
 
Geçmiş olsun. Büyük olaylar atlatmışsın.
Kedi almak aslında güzel fikir. Kedi insanı rahatlatır. Kedi seçimi için bence küçükten alın size alışsın.
 
Almak değilde, sahiplenmeyi düşünüyorum.

Ben de zaten minik kedileri sevdiğim için küçük bir kediyi sahipleneceğim.
Fakat ailem evde kedi istemediği için maalesef kedi besleyemiyorum. Kısmetse ileride olacak. Şu an mahallemdeki kedileri besliyorum. Bunu yapmak bile beni çok eğlendiriyor.
Kedi sahiplenmek, dünyaya gelme amacım bile olabilir. Gerçekten çok seviyorum.
 
Son düzenleme:
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için çerezleri kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…