Bu bir kendimce deneme yazısıdır. Konular, fikirler birdenbire düşünceden kopup başka şeye yönelebilirler. Kendimi geliştirmek, fikirlerimi sunarken yaşadığım anksiyetemi yenmek için burada bunu paylaşmak istedim. Okuduğunuz için teşekkürler. (yazarken arkada çalan şarkı)
#
Gündelik yaşamımızda bizler, bireyler, kendim, bir akışın içerisinde savrulup giden güz yaprakları misali doğanın, zamanın, ölümün kendisiyle bir dans eşliğinde yolculuk yapıyoruz. Her ne kadar bu döngünün kendisini sorgulasak da, aykırılıklarını arzulasak da, düzen değişmiyor, kozmozda yıldız tozları olarak bahşedilen bilinçlerimizle, sevginin arzusunu ararken bize sunulan nehirde akışla beraber sürüklenip gidiyoruz. Burada nehrin kadercilik misali olmadığının altını çizmek isterim. Hayatın kendisine yönelik, yaşadığımız engeller, karşılaştığımız kişiler ve onların yanlarında getirdiği fikirler, kendi bilincimiz ve onun kusurları, seçtiğimiz kararlar. Hepsi bu nehrin, bu doğanın birer parçası. Uzun süre boyunca kendimi, kendi kişiliğimi aradım, uzun süre boyunca eksik olan parçaları düzgün çokgenlerle doldurmaya çalıştım ama hiçbir şey bu düzenli kaosun içinde o kadar basit olamadı. Çok katmanlı, çok şekilli, çok renkli boşluklar bazen doldurulmak bazen de ona sunduğumuz parçaların etrafını sarıp bir bütün olmak için bekledi, bazen ise hiçbir şekilde bir bütün olamamanın kabullenişiyle devam ettiler. Ben, her ne kadar ailemde sevgisizlik görmesem de, özel, bireysel bir aşkın peşinde koşuşturup durdum, duruyorum. Mutlak sevginin, bana özel davranışların, bana özel olan sevginin başkaları ile paylaşılmamasını, bunun sadece bende bitmesi isteyen bir kibirle etrafta eksik olan parçamı aradım, aramaya devam ettim. Bir şeyi fark ettiğim söylenemez, bunun farkındalığına erişip kabullenmenin edasıyla bu yazıya, bu küçük denemeye kendimi adamak istedim. Küçük bir dürüstlüğün saatlerce kendimi aşırı düşünmenin pençesinden alıp kurtarmasını istedim. Belki geriye baktığımda hatalarımın, arzularımın, hislerimin yargılanması gerektiğini düşünebilirim ama beni, benliğimi bu noktaya getirenler onlar oldu. Keşkelerim, ah keşke keşkelerim olmasaydı demek ister miydim sanmıyorum ama daha azına sahip olmayı elbette kim istemezdi ki. Eksik olan parçalarımın başkaları tarafından doldurulmasını ne kadar çok istediğimi sizlere anlatamam(zaten sizler bunu biliyorsunuz). Ama bir benlik olan benim kendimin yapması, bu hissel arzularla bezenmiş kişiliğimin nehirde sürüklenmesi, sürüklenirken de denkleştiğim yaprak, çiçek, çalı ve yosun parçalarıyla kendimi donatıp güzel bir kütüp parçası olarak akışta kaybolmam gerektiğinin çok geç farkına vardım. Seviyorum benimle temasta olanları, seviyorum bana arkadaşlık eden kendini açan insanları. Her ne kadar hayır! olamaz! böyle bakamazsın arkadaşlıklara, dostluklara! deseler de ben sevgimi sunmak istiyorum, her ne kadar yalın, bencil ve sadece bana yönelik bir sevgi istesem de ben, başkalarına, ulaşabildiğim herkese kendi sevgimden vermek istiyorum. Zıtlığın beni döndürmesi gibi ben de bu nehirde dönen bir kütük olmak istiyorum. Lütfen dönen bir kütük olabilir miyim?
#
Gündelik yaşamımızda bizler, bireyler, kendim, bir akışın içerisinde savrulup giden güz yaprakları misali doğanın, zamanın, ölümün kendisiyle bir dans eşliğinde yolculuk yapıyoruz. Her ne kadar bu döngünün kendisini sorgulasak da, aykırılıklarını arzulasak da, düzen değişmiyor, kozmozda yıldız tozları olarak bahşedilen bilinçlerimizle, sevginin arzusunu ararken bize sunulan nehirde akışla beraber sürüklenip gidiyoruz. Burada nehrin kadercilik misali olmadığının altını çizmek isterim. Hayatın kendisine yönelik, yaşadığımız engeller, karşılaştığımız kişiler ve onların yanlarında getirdiği fikirler, kendi bilincimiz ve onun kusurları, seçtiğimiz kararlar. Hepsi bu nehrin, bu doğanın birer parçası. Uzun süre boyunca kendimi, kendi kişiliğimi aradım, uzun süre boyunca eksik olan parçaları düzgün çokgenlerle doldurmaya çalıştım ama hiçbir şey bu düzenli kaosun içinde o kadar basit olamadı. Çok katmanlı, çok şekilli, çok renkli boşluklar bazen doldurulmak bazen de ona sunduğumuz parçaların etrafını sarıp bir bütün olmak için bekledi, bazen ise hiçbir şekilde bir bütün olamamanın kabullenişiyle devam ettiler. Ben, her ne kadar ailemde sevgisizlik görmesem de, özel, bireysel bir aşkın peşinde koşuşturup durdum, duruyorum. Mutlak sevginin, bana özel davranışların, bana özel olan sevginin başkaları ile paylaşılmamasını, bunun sadece bende bitmesi isteyen bir kibirle etrafta eksik olan parçamı aradım, aramaya devam ettim. Bir şeyi fark ettiğim söylenemez, bunun farkındalığına erişip kabullenmenin edasıyla bu yazıya, bu küçük denemeye kendimi adamak istedim. Küçük bir dürüstlüğün saatlerce kendimi aşırı düşünmenin pençesinden alıp kurtarmasını istedim. Belki geriye baktığımda hatalarımın, arzularımın, hislerimin yargılanması gerektiğini düşünebilirim ama beni, benliğimi bu noktaya getirenler onlar oldu. Keşkelerim, ah keşke keşkelerim olmasaydı demek ister miydim sanmıyorum ama daha azına sahip olmayı elbette kim istemezdi ki. Eksik olan parçalarımın başkaları tarafından doldurulmasını ne kadar çok istediğimi sizlere anlatamam(zaten sizler bunu biliyorsunuz). Ama bir benlik olan benim kendimin yapması, bu hissel arzularla bezenmiş kişiliğimin nehirde sürüklenmesi, sürüklenirken de denkleştiğim yaprak, çiçek, çalı ve yosun parçalarıyla kendimi donatıp güzel bir kütüp parçası olarak akışta kaybolmam gerektiğinin çok geç farkına vardım. Seviyorum benimle temasta olanları, seviyorum bana arkadaşlık eden kendini açan insanları. Her ne kadar hayır! olamaz! böyle bakamazsın arkadaşlıklara, dostluklara! deseler de ben sevgimi sunmak istiyorum, her ne kadar yalın, bencil ve sadece bana yönelik bir sevgi istesem de ben, başkalarına, ulaşabildiğim herkese kendi sevgimden vermek istiyorum. Zıtlığın beni döndürmesi gibi ben de bu nehirde dönen bir kütük olmak istiyorum. Lütfen dönen bir kütük olabilir miyim?