Parlamanı bilmeyenlerin serapıdır gündüz; ben senle olan geceye aşığım.
Gündüz, parlayan gölgendir; kim bilir, kim tartar benden başka?
Toplanır gece vakti tüm dost gölgelerim; o yüzden öylesine karanlık her yer.
Yakutlar içtiğim bir kadehtir sözlerin; kurban olsun sana satırlar, şiirler.
Örttüm üstünü sudurundan surlu sırları, bir bana kalsın diye.
Kıskandım ücra köşelerdekileri; biz sığmıyoruz, niye?
Varlığında taşınırken benliğim; yok ki zaten sensizliğim.
Sulardan ordularımla dehlizim; girdaplı ışıklardan güneşim.
Senli olan tavizlerden fazlasıyla acizim.
Diyarlarına esir ettiğin için kimilerine göre kalpsizim.
Hicranından ilhamdır bu yakıp yıkan ateş.
Kıvrak kılıçtan bir seda, bakışlarındaki keskinliği arıyor.
Harflerimdeki bağdaşmayı, anlamlarımdaki sırlaşmayı
Kimileri mürekkepte, kimileri kâğıtta arıyor.
Bak şu rüzgârın kıraatına; anlatıyor hikâyelerini, senden aldığı güçle nasıl estiğini mesela.
Bulutların ahenginde seyre daldım; anladım, sen olduğunu o muhteşemlikten.
Öyle âşikâr bir çizgisin ki yaşam defterimde.
Lisanını afet yapıp bin deprem, bin sel peydah ediyorsun bana.
Okyanuslarından sokaklarda geziyorum üzüldüğünde.
Yerden dibe kadar çatlıyorum kırıldığında.
Yıldırımlarından şarkılar dinliyorum; öfkende dahi lezzet bulurken.
Seni taşıdığım adımlarımda tattırıyorum toprağa seni.
Gökten inerken resmini çizmeye çalışan yağmurlar bir şerbet oluyor ona.
Yetiştiriyorum sitemkâr çiçekleri, bu sarhoş yeraltından gelen köklerle.
Seyret çarpık sarmaşık şu dünyayı; anla, sana uymanın zorluğunu.
Çarklarını çatlattığını gör şu sefil akslı gezegenin.
Bir de damarlarımın şahından gelen şu nazlı isteği.
Duyduğunu anlamama izin ver bu sefer; kır içimdeki ufalanışları.
Özledi gözlerim senle akan yaşları; alaca bir tebessüm.
Miras olaraksa cenneti bıraktın bana; cevheri sensin biliyorum.
Yakaran birkaç tuhaf kuldur bu melekler yanımdaki; cehennem daha tatlı sen yok iken.
Gündüz, parlayan gölgendir; kim bilir, kim tartar benden başka?
Toplanır gece vakti tüm dost gölgelerim; o yüzden öylesine karanlık her yer.
Yakutlar içtiğim bir kadehtir sözlerin; kurban olsun sana satırlar, şiirler.
Örttüm üstünü sudurundan surlu sırları, bir bana kalsın diye.
Kıskandım ücra köşelerdekileri; biz sığmıyoruz, niye?
Varlığında taşınırken benliğim; yok ki zaten sensizliğim.
Sulardan ordularımla dehlizim; girdaplı ışıklardan güneşim.
Senli olan tavizlerden fazlasıyla acizim.
Diyarlarına esir ettiğin için kimilerine göre kalpsizim.
Hicranından ilhamdır bu yakıp yıkan ateş.
Kıvrak kılıçtan bir seda, bakışlarındaki keskinliği arıyor.
Harflerimdeki bağdaşmayı, anlamlarımdaki sırlaşmayı
Kimileri mürekkepte, kimileri kâğıtta arıyor.
Bak şu rüzgârın kıraatına; anlatıyor hikâyelerini, senden aldığı güçle nasıl estiğini mesela.
Bulutların ahenginde seyre daldım; anladım, sen olduğunu o muhteşemlikten.
Öyle âşikâr bir çizgisin ki yaşam defterimde.
Lisanını afet yapıp bin deprem, bin sel peydah ediyorsun bana.
Okyanuslarından sokaklarda geziyorum üzüldüğünde.
Yerden dibe kadar çatlıyorum kırıldığında.
Yıldırımlarından şarkılar dinliyorum; öfkende dahi lezzet bulurken.
Seni taşıdığım adımlarımda tattırıyorum toprağa seni.
Gökten inerken resmini çizmeye çalışan yağmurlar bir şerbet oluyor ona.
Yetiştiriyorum sitemkâr çiçekleri, bu sarhoş yeraltından gelen köklerle.
Seyret çarpık sarmaşık şu dünyayı; anla, sana uymanın zorluğunu.
Çarklarını çatlattığını gör şu sefil akslı gezegenin.
Bir de damarlarımın şahından gelen şu nazlı isteği.
Duyduğunu anlamama izin ver bu sefer; kır içimdeki ufalanışları.
Özledi gözlerim senle akan yaşları; alaca bir tebessüm.
Miras olaraksa cenneti bıraktın bana; cevheri sensin biliyorum.
Yakaran birkaç tuhaf kuldur bu melekler yanımdaki; cehennem daha tatlı sen yok iken.