Peygamberime Normal insan gibi yazıp dinime arap diyen bir Türk lider varsa,
İnançsız bir kişi yazdığı kitapta her adı geçtiğinde "Hz. Muhammed (S.A.V) mi diyecekti? Kitap fikir paylaşımı için yazılıyor.
Atatürk'ün derdi laik bir devlet. Özellikle İslam'la bir derdi yok, zaten babası hele anası muhafazakâr insanlar. Yıllarca Asâkir-i Mansurei Muhammediye ordusunda (Muhammed'in seçkin askerleri) görev yapmış, geldiği yeri ve toplumu bilen bir insan. Yıllarca kandırıldığını düşünüp dinsizliği seçmiş, bunu da kitabında toplum ile paylaşmış. Ancak biz liderleri kişisel tercihlere göre değil yönetime göre inceleriz. Dediği ve uyguladığı metod şudur: "Terbiye ya milli olur, ya da dini olur. Biz, dini terbiyeyi aileye bıraktık.
Milli terbiyeyi de devlete aldık.
Mekteplerimizde ve bütün kültür müesseselerimizde milli terbiye esas kabul edilmiştir.
Tuttuğumuz yol budur: Çocuk, dini terbiyesini ailesinden alacaktır.
Bu arada ilahiyat fakültesi gibi dini terbiyeyi takviye edecek müesseseler de kurmak üzereyiz. Fakat bu, zaman meselesidir.
Halbuki, inkılabımızın tam dönüm anında, topraklarımıza göz dikerek saldırmak isteyen düşmanın, dini ele alarak birçok fitne ve fesatla halkı aldatmaya kalkıp, türlü entrikalar çevireceği de muhakkaktır."
Atatürk, dini yönetimin topluma neler getirdiğinin ve din adı altında halkın nasıl tarikatlarca sömürüldüğünün farkında biri, bunu gözleriyle görmüş biri. Atatürk, katı bir laikti. Ama toplumum gerçeklerinin de farkındaydı. Yoksa daha çok kelle gider, diyanet işleri hiçbir zaman kurulmazdı. Ayrıca Atatürk'ün döneminde daha kendi dinini bile bilmeyen bir toplum vardı.
"Sonra da askerlere sordum.
...Bizim dinimiz nedir? Biz hangi dindeniz. Hep birden, 'Elhamdü-l-illâh Müslümanız' diye cevap vereceklerini sanıyordum. Fakat öyle olmadı, cevaplar karıştı. Kimisi 'Imami âzam dinindeniz', kimisi 'Hazret Ali dinindeniz' dedi. Kimisi de hiçbir din tayin edemedi. Arada, İslâm'ız diyenler de çıktı.
Peygamberimiz kimdir? deyince, onlar da pusulayı şaşırdı. Akla gelmez peygamber isimleri ortaya atıldı. Hatta birisi, 'Peygamberimiz Enver Paşa'dır' bile dedi.
İçlerinden peygamberin adını duymuş olan birkaçına da, 'Peygamberimiz sağ mıdır, ölü mü?' deyince, iş gene çatallaştı. Herkes aklına gelen cevabi veriyordu. Bir kısmı sağ, bir kısmı ölüdür tarafını tuttu. Fakat birisinin kuvvetle konuştuğunu yahut bir tarafın daha ağır bastığını görünce, diğer tarafın da kolayca o tarafa kaydığı görülüyordu.
'Peygamberimiz sağdır' diyenlere, 'O halde hangi şehirde oturur?' diye sordum. Cevaplar tekrar karıştı. Onu İstanbul'da, Şam'da yahut Mekke'de yaşatanlar oldu. Hiçbir yer tayin edemeyenler daha çoktu. 'Peygamberimiz ölmüştür' diyenlere de 'Ne zaman ölmüştür? ' denildiği zaman bu sefer onlar şaşırdılar. Yüz sene önce, beş yüz sene önce, bin sene önce diye gelişigüzel cevaplar verenler oluyordu. Fakat çoğu vakit tayin edemiyordu. Dinimizin adı ve peygamberimiz bilinmediği gibi, din ilkelerini ve ibadetleri doğru dürüst bilen kimse de çıkmadı..." ~Şevket Süreyya Aydemir/Suyu Arayan Adam
İncil 16. Yüzyılda Martin Luther tarafından Almancaya çevrilmişken, Kuran ancak Atatürk Döneminde Türkçeye çevirildi ve halka dağıtıldı. Halkın din bilgisi, imam ne derse o kadardı. İmam ne atarsa, halk onu tutmaya mahkumdu. Atatürk'ün dervaldığı Türkiye bu idi.
Sizin derdiniz Atatürk'ün eylemleri değil, düşünceleri. Siz aslında bilinçaltınızda "Müslüman olmayan bir dinsiz ağzıyla kuş tutsa da onun izinden gidemem, ona saygı ve sevgi besleyemem" diyorsunuz. Bu sizin kişisel tercihinizdir ancak bu konularda dışlanmanız doğaldır. Çünkü Atatürk bizim babamızdır. Kan bağımız olduğu için değil, çok baba işler yaptığı için babamızdır.
Kültür konusuna anlam veremedim. Cumhuriyetten önceki Türk Kültüründe ne varmış, sonrasında ne yok olmuş söylemenizi ricâ ediyorum. Çünkü Atatürk yurdun dört bir yanına türküleri arşivlere kaydettirmek, yüzyılların notasız eserlerini notaya döktürmek ve gelecek nesillere aktarmak için insan yolluyor. Âşık şenlikleri düzenleniyor, ki Âşık Veysel de bu şenliklerde ünlü olmuştur, Türk Folklor ve halk kültürünü okullarda yayıyor, onun vefatından sonra köy enstitüleri ile bu durum daha da güçleniyor. Pek çok müze açılıyor, okullardaki derslerde Türk Kültürü işleniyor. Kültürün en önemli ayağı olan dilimiz araştırılıyor, Türk Dil ve Tarih Kurumları kuruluyor. Eksikleri vardır belki ama yok edildi demek ilginç geldi.