ABD'den YPG'ye 40 Abrams ve 250 Zırhlı Muharebe Aracı

Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

Semih Demir

Kilopat
Katılım
29 Kasım 2015
Mesajlar
799
Makaleler
7
Yer
İzmir
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
Meslek
Öğrenci
ABD Başkanı Donald Trump'ın YPG'nin de içerisinde yer aldığı Demokratik Suriye Güçleri'ne (DSG) ağır silah verilmesi kararının ardından Sputnik, hangi silahların verileceğine dair detayları öğrendi.

Ankara'nın PKK'nın Suriye'deki uzantısı olarak nitelendirdiği YPG'den bir yetkili, Sputnik'e yaptığı açıklamada, ABD'nin kendilerine havan mermileri, ısı güdümlü füzeler, doçka ağır makineli tüfekler, otomatik silahlar, ağır otomatik silahlar, zırhlı araçlar ve tanklar vereceğini ifade etti.

Kaynak: https://tr.sputniknews....ari-verecegi-belli-oldu/

Ne yapılmak isteniliyor?
Rahmetli Necmettin Erbakan Hoca; ''Eğer ki bir gün Suriye'ye girerler ise bilin ki hedef Türkiye'dir.'' demişti. Bugün yüzyıllar önce planı projesi yapılan senaryo birebir gerçekleşiyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak birbirimize sahip çıkmazsak bugün bu bataklığa dahil olmamız an meselesi olabilir.

Eğer Türkiye'de kendi etrafında ki ülkelerde yaşananlardan ders çıkarmaz, kendi özüne dönmezse Allah muhafaza çevremizde ki ateş çemberi muhakkak bir gün Türkiye'yi de içerisine alacaktır.

Irak kan ağlarken, Suriye'liler rahat içerisindeydi onların ülkelerine bomba yağmadığı için onlar sorun yok sıkıntı yok bizim için her şey yolunda Suriye, Irak'a benzemez diyorlardı. 2 sene geçmedi Suriye, Irak'a rahmet okutturacak hale geldi. Yemen'dekiler keyif çatıyordu, 2 sene geçmedi Yemen, Suriye'yi aratacak hale geldi.

Anlatabiliyor muyum ki acaba?
Bu ateş çemberi bizi de içine almak istiyor. Amaçları IŞİD bahanesi ile YPG'ye verdikleri mühimmatların namlusunu Türkiye'ye çevirmek. O tanklar ile savaşabilecek durumda değiliz, hava desteği ile yıpratılabilirler bir nebze olsun. Ama TSK'nın bir kaç senede aşırı fazla yıpratılması da var. Bu ülkenin Genelkurmay başkanı vatan haini olmakla suçlandı. Bizden korkar mı ABD?

Sen, komünist!
Sen, şeriatçı!
Sen, solcu!
Sen, sağcı!
Sen, ateist!
Sen, fakir!
Sen, zengin!
Sen, ulusalcı!
Sen, cumhuriyetçi!
Sen, milliyetçi!
Sen, türkçü!
Sen, devrimci!
Sayamadığım onlarcası... Birleşme vaktidir. Biz kendi içimizde o kadar bölündük ki, yazdıklarımızdan veya yazdıklarınızdan dolayı anında bir kılıf yerleştiriyorlar size. Bu kadar bölünmüşken bu alçak ABD Yönetimi'ne (burada hiç bir ülkenin vatandaşı bize düşman değildir, bizim ile uğraşanlar yöneticilerdir unutmayınız.) ülkemizi kendi elimiz ile teslim etmiş oluruz. Buna müsaade etmemek için çalışmak ve gayret etmek gerekir.


Not: Böyle bir gelişme var. Bunu da eklemiş olalım.
Farklı gelişmeleri başlık altında detaylı şekilde ekleyebilirsiniz.
 
Tam benimle aynı kafadasın dostum.. Bende küçük yaşta öğrendim siyasetin bizi ne hale getirdiğini. İyi ki de bu yaşlarda öğrenmedim. Küçük yaş diyorum. 13-14 yaşındayken insanları, "Sen şucusun!; Sen bucusun!" diyerek ayırdığımı farkettim. Sonra ülkeme baktım ki, herkesin ama herkesin sadece aklından geçen fikirleri söylediği için birbirine düşman kesildiğini gördüm. Sonra geçmişe baktım dostum. 70'lere, 80'lere.. Sırf "Ben Komunistim!" diyen adamların kurşunlandığını, sırf "Ben Türkçü'yüm" diyen adamların vurulduğunu okudum, dinledim.. Sonra herşeye ama herşeye en uzak noktadan bakmaya karar verdim. En uç noktadan. Ne yaptığımıza baktım. Sonuç, sadece büyük bir gafletin içindeyiz. Biz bile ne yaptığımızı bilmiyoruz. Ama biz, yine kendimizi yok ediyoruz. Düşman ise gülüyor bizim bu halimize..
 

Röportaj'ın doğru olup olmadığını bilmiyorum. Fakat Yahudi Rockefeller güya böyle söylemiş ki aslında okuduğun vakit evet zaten bunu yaptılar diyeceksin. Sol kesim Türkiye'nin bağımsızlığını isterken, o da ne Sağ kesimde istiyordu. Ama her iki tarafta birbirini vuruyordu her gün. Ne kadar saçma değil mi? Bugün de o durum var. Erbakan hoca büyük adamdı.
 
Artık "Gün birlik olma vakti" demeye bile korkar olduk. Her şey o kadar siyasete çekildi ki, birlikten söz etmek güç oldu. Her zaman ümitli olmak gerek. Umarım biz de bu kavgaları geri plana atıp ülke menfaati söz konusu olduğunda hepimiz birleşebiliriz.

Aslına bakarsak, Suriye'nin kuzeyi TSK'mızı yıpratmaz. Aksine, sıcak savaşın içerisinde yer alan ordu her zaman bir adım daha öndedir. Fırat Kalkanı operasyonu sayesinde Savunma Sanayii'ndeki gücümüzü 3-4'e katladık. Ve o tanklardan fazlası ile başa çıkacak gücümüz var.
Ancak benim ve büyük ihtimal hepimizi en büyük korkusu. Şehitlerimiz. Bahsedilen hiçbir şey, bir insan canına değmez. Her bir askerimizin, her bir insanımızın canı her şeyden önce gelir. Ancak, Bahçeli'nin en çok hak verdiğim sözlerinden birisini paylaşmak isterim. "El Bab'dan elimiz boş dönersek Diyarbakır'ı riske atarız. Ankara'yı tehlikeye sokarız".
 
Şehitlerden ve şehitlikten kormak ahmakça. Açıkcası şehitlere imrenmek gerek. Bizi "Şehitlikte acı vardır, geride kalanlar da hüzün vardır.." gibi algılarla alttan alttan şehitlikten, şehadetten korkutmaya, soğutmaya çalışıyorlar. Oysa bir insanın kavuşabileceği en şerefli, en onurlu, en güzel ve en yüce ölüm, şehitliktir! Korkmayınız. Onlar Cehennem'e veya A'raf'a gitmiyorlar. Onlar Cennet'e, Firdevs gibi bir makamda sonsuza dek yaşamaya gidiyorlar. Daha ne isterdin ki bu dünyada?
 
Biz ne Suriye'ye ne Irak'a ne de Yemen'e benzeriz biz Türkiye'yiz. Türlü badireler atlatsakta saydığım 100 sene öncesi o coğrafyada esamesi bulunmayan, emperyal güçlerce kurulan kukla devletler gibi değiliz. Binlerce yıllık devlet geleneğimiz var en önemlisi esaret altına girmek yerine ölmeyi yeğleyecek millete sahibiz. O iş hiç kolay olmayacaktır bizim askerlerimiz Vietnam'da kaçacak delik arayan paralı askerlere benzemez. Bu ülkeye en büyük kötülüğü biz kendimiz yapıyoruz bir başkası bize hiçbirşey yapamaz emin olun.
 
Kesinlikle, size katılıyorum.
 
Ne tuhaf, Suriye'ye saldırıldığı vakit de biz seviniyorduk sanki. O dönemler sosyal alemde hep karşılaşıyordum; "IŞID'liler pek insana benzemiyor, sevmiyorum onları ama sırf Kobene'ye saldırıyorlar diye sevmeye başladım bunları" gibi...

Biz, mesela neden Kobane- Kobeni'ye sahip çikmadık? Sonuçta oradaki halkın bi kısmının akrabaları Türk vatandaşıydı Bu bölgeler bi zamanlar tek parçaydı sonra parçalandılar değil mi? Ama orada yaşayan halk hiç bir zaman o parçalanmayı kabul etmeyip dostluklarını/ akrabalıklarını koruyup sürdürdüler hep. Ama biz ısrarla ne yaptık Niye? Faşizim tatmin olsun diye (Hoş, bilsek ki devşirme faşist ülkemizin menfaatini düşünüyor, bunu göz önünde bulundurup faşist olmayan namertti.)

Neyse, artık yapacak tek şey; bundan sonraki adımlar...
Kanımca Türkiye, Irak- Suriye gibi demokrasi yoksunu ülkelere nazaran çok daha avrupa'i demokrasiye sahip. Bunu daha da ilerletip o zorbalıkla yönetilip parçalanan ülkeleri de kendine katabilir isterse Biraz geç olmuş olsa da, bence bunu yine de yapabiliriz diye düşünüyorum.
 
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için çerezleri kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…