Tabana yayılan bir gelişme olmadığı için "Şöyle iyi olurdu, böyle iyi olurdu." demek hatalı olur. Evet, kalkınma hızlı bir şekilde artardı; çiftçi, kırsal hayat vs. sonuna kadar desteklenirdi. Teknolojik yatırımlar da olabilirdi. Ama Atatürk öldükten sonra?
Yukarıda birisi yazmış: "Yabancılara satacak daha çok fabrikamız olurdu." şeklinde. Aynen, böyle olurdu. Taban entelektüel olarak gelişmedikçe Atatürk 1960'a kadar yaşasaydı yine önemi olmazdı. Bunun en güzel örnekleri Atatürk'ün inkılapları ve halkın belli bir kesiminin (azımsanacak bir kitle değil) bu yeniliklere olumsuz tepki vermesi. Meşhur "istemezuk" zihniyeti var ya. Anladınız işte.
Sadece 1929'a kadar olan kısımda yeniliklerin birçoğunu hızlı bir şekilde yaptı. Ve halk da bu yenilikleri benimseyemedi tabii. Çıkan ayaklanmalara vs. bakacak olursanız net bir şekilde görürsünüz bunu.
Velhasıl bireysel aydınlanmayı yaşamadan kalıcı bir kalkınma mümkün gözükmüyor. Bireye dayalı bir kalkınma bir ulusun başına bir kez gelir ve onu da yaşadık zaten. Dışa bağımlı olmuş bir imparatorluktan tam bağımsız bir devlet çıkardı. Bundan sonrası insanların elindeydi. Ama o insanlar birer birer batırdılar bu ülkeyi. "Bütün ümidim gençliktedir." sözü buna binaen söylenmiştir. Yarım bıraktığı her türden inkılabı/yeniliği gençlerin tamamlamasını istiyordu. Çünkü kendisini anlayabilenlerin gençler olabileceğini o zamandan biliyordu.