Başlıksız bir hikaye

hayta kardeş

Hectopat
Katılım
28 Mayıs 2022
Mesajlar
719
Çözümler
1
Daha fazla  
Sistem Özellikleri
i5 12500h
ddr5 8*2
rtx4050

s24 ultra galaxy buds 2
Cinsiyet
Erkek
Başlık yok​

Konyanın Aladdin Tepesi’nin arkasındaki bir kafeye gitmiştim. Ahşap masaları, duvarlarda asılı eski gazeteler ve vintage dekorasyonuyla huzur verici bir atmosferi vardı. Orada onu gördüm. Güzel kumral saçları, güneş ışığı altında parlıyordu. Bakmaya doyamadım. Sanırım ona baktığımı fark etmiş olacak ki, masadan ani bir şekilde kalktı. Korktum, bir şey der diye çekindim. Boynumu yere eğdim, utanıyordum, bir şey de diyemiyordum. Kapı sesini duydum, etrafa baktığımda gitmiş olduğunu gördüm. Yüzünü hiç unutamadım.

Her gün o kafeye gitmek istedim ama olmuyordu, sanki bir şey engelliyordu. Bir vakit buldum ve gittim. Telaşla etrafa baktım, o yoktu. Onun oturduğu pencere kenarındaki masaya oturdum ve beklemeye başladım. Bekledim, bekledim, gözüm kapıdaydı. Kalktım, hesabı ödeyip çıktım. Uzun zamandır bulamadığım bir kitap vardı. Eski gibi görünen ama içinde tonlarca kitap olan, bir kitabevi vardı; oraya gittim. Kitap rafları ahşap ve eskiydi, kitapların kokusu nostalji yaratıyordu. Kitaplara bakarken bir ses duydum:

"Elinizdeki kitabı nereden buldunuz?"

Tatlı ve hoş bir sesti. Arkamı döndüm ve onunla göz göze geldik. O güzel saçları, tatlı bakışı... Elimden kitabı düşürdüm. Bir-iki dakika boyunca bakıştık, o beni süzdü, ben de onu. İlk bozan o oldu:

"Kitabınız düştü."

Kendime geldim:

"Evet, farkındayım," dedim.

Eğilip kitabı aldım ve yerine koydum. Kitaplarımızı aldık ve kafeye geçtik. Kafede, ahşap mobilyalar ve kitap raflarıyla çevrili sakin bir köşeye oturduk. Okuduğumuz kitaplar üzerinden konuşurken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık ve geç olmuştu. Artık dağılma vaktimiz gelmişti, otobüs durağına doğru yöneldik. Aynı otobüse bindik. Benden 700 metre geride oturuyormuş. Onu evine bırakmayı teklif ettim, kabul etti. Otobüsten iner inmez üç köpek bizi kovalamaya başladı. Elini tuttum ve koşmaya başladık. Sonunda hemen evinin bahçesine atladık. Ev ahalisi tabii ki çıktı. Köpeklerin bizi kovaladığını anlattık ve ailesiyle tanışmış oldum.

Ailesi mütevazi, sevecen ve tatlıydı. Babası, babacan bir adamdı. "Genç adam, evin nerede?" dedi.

"Abi, buradan 600-700 metre ötede," dedim.

"Tek başına gitme, gecenin bir yarısı, ben seni bırakayım," dedi.

"Abi, ben giderim, gerek yok," dememe rağmen ısrarla beni evime bıraktı. Otobüste numarasını almıştım. Gece mesaj atıp atmamakta kararsız kaldım. Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar:

"Sinemaya gitmeye, ele ele tutuşmaya falan kalkarız. İşin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık. Küsmesi, barışması, ayrılması... Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılığı."

Bunları bile bile mesaj attım. O da uyumamış, benim mesaj atmamı beklemiş. O gece uzun uzun mesajlaştık. Sanırım saat 4'e kadar sürdü. Onun sınavı vardı, benim ise Ankara yolculuğum. Hızlı tren sabah 6'daydı. İkimiz de birkaç saat uyuduk. O sınavına aceleyle yetişti, ben ise trene. Gezmeyi seven biriyim, ondan sonra buluşmalar, sınavlar derken zaman geçti. 2-3 ay sonra aramız çok iyiydi. Flörttük. Aslında en başından beri öyleydik.

Her ince detayını, gülüşünü, gözlerini, saçlarını biliyordum. 2 hafta sonra bir planım vardı. Yarıyıl tatili için İstanbul’a gitmek istedim. Onu da davet etmek istedim. Tabii ki ailesiyle yakındım, o da benim ailemle. Ona teklif ettim, ailesiyle de görüştüm. Günübirlik sonuçta. İkimiz de ilk defa gideceğiz. Meraklıyız, nasıl bir yer, ne olacak, başımıza bir şey gelir mi? Yola çıktık. Yolculuk 5 saat sürdü. Hızlı trenle 10:30 gibi İstanbul’daydık. Birkaç yerin planını yapmıştım ama plana göre olmadı, kafamıza esen yere gittik. Onun bu deli dolu halini seviyordum ve bende de vardı bu huy. Bazı kitabevleri eski olan, öyle vakit geçirdik, yemek yedik. İstanbul çok güzeldi. Gittiğimiz mekanlar huzurlu ve sevecen kişilerle doluydu. Çok mutlu geçti. Aslında benim İstanbul’um oydu: İstanbul olarak onu izledim, konuşmasını, hayallerini. İstanbul’u gezmek bahaneydi.

Sonra tekrar trenle Konya'ya döndük. Onu evine bıraktım, sonra ben de evime geçtim. Sosyal medyayı az kullanıyordum. Birkaç fotoğraf paylaştık. Onun da azdı takipçi sayısı. Sevgili olmuştuk. Her günümüz birlikte olmasa da boş vaktimizde buluşmaya zaman ayırmaya çalışıyorduk ve oluyordu. Sonra uzaklaşmaya başladık. Hayatlarımız hakkında çoğu şeyi biliyorduk. Sorgulamaya başladım. Neden uzaklaşıyorsun? O inkar etti. Bir süre sonra kaçınılmaz son olan ayrılığa geldik.

Aradan 1-2 ay geçti. Toparlanamıyordum. Ortak bir arkadaşım fotoğraf attı, sevgilisi varmış. Çocukla fotoğraflar paylaşıyordu. Sadece şunu yazdım:

"Bunun için mi idi?"

Sonrasında engel attım. Kafayı yemek üzereydim. Hala onu seviyordum. Bir şekilde hayatıma devam etmeyi başardım. İşe güce odaklandım. Bu biraz rahatlatıyordu. Sakin kalmamı sağlıyordu. Bazen kendi kendime konuşuyordum. Öyle geçti günlerim. Uzun süre çarşıya çıkmadım, belki 4-5 ay. Günlerin önemi kalmamıştı, saymak da istemiyordum.

Bir arkadaşımın doğum günü vardı. Zorla çıkarttılar beni. Hediye aldım, polisiye bir kitap. Sonrasında onunla buluştuğumuz yerlere gittim. Gece sanırım 21 ya da 22 sularıydı. Onu ilk gördüğüm yere gittim, oturdum, biraz düşünceliydim. Elimde bir kitap okuyordum, yarım saat olmak üzereydi. Kapı açıldı, nahoş bir koku geldi. Onun kokusuydu. Başımı kaldırmak istedim ama yapamadım. Sonra bir masaya oturdu, yanında o çocuk vardı, tam bir dallama. Donup kalmıştım, sadece bakıyordum. Mutlu olup olmadığını bilmiyordum. İçimden "Mutludur, umarım," demek geçti. Gece 23:30 olmak üzereydi. Beni gördü, sadece bir bakış attım, gülümsedim ve hesabı ödeyip kalktım. Otobüs durağına doğru yürüdüm, binip binmemekte kararsızdım. Aynı otobüse bineceğimizi iyi biliyorduk. Denk gelmemek için biraz uzakta kalacak bir otobüse bindim ve eve gittim. Konuşulacak çok şey vardı ama kaçmayı tercih ettim. Bilmemek daha mutlu ederdi belki.



2. kısımı yazmaya değer mi? Sadece bir şeyler yazmak istedim.
 

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı