Çağımızın vebası; insanın her durumda, bulunduğu halin tek olduğunu ve bunun da doğruluğunu kanının son damlasına kadar savunma isteği. Sorunlar mevcut, fakat sorunlarda pay her zaman dışarıda, içeride yapılanlar ise sadece hata ve mazeretleri de her yıkımda tekrar tekrar ve daha güçlü doğma potansiyeline sahip. Herkes ama herkes hatalı bense elimden geleni yapıyorum. Peki ne yapıyorum?
Mevcut haldeki sıkıntılar konusunda pek çok insanın sözde dertlendiğini duymak artık gün içinde hemen hemen her sohbette kulağımıza çalınmaktadır. Fakat aynı insanın dertlendiği başına geldiğinde yine dert yandığını uygulamaktan çekinmemesi ve kendine göre mantıklı sebeplerinin olduğunu iddia etmesi de kendini sorgulamamaktan ileri gelmektedir. Cevap aslında insanın içindedir, lakin sorgulanan her daim dışarıda olduğu için sorunlar çözülememektedir. Bu durumda faydaya dair soru; ben neyim?
Bizi değersizleştiren de değerlendirecek olan da biziz. Bazen kundaktaki bebeğe süngü saplamaktan çekinmeyiz, bazen de ağaçtaki kedi için seferber oluruz. Motivasyonumuz ne ise onu yaşarız.
Ne farkı var? Eninde sonunda atom yumaklarıyız. Canlıyız, dünyamızda ki en gelişmiş beyine sahibiz diye kendimizi avutuyoruz. Halbuki, bizim çektiğimiz sanrılar, evrende hiçbir varlık için bir kıymeti yok! Oluşturduğumuz toplum düzeni sadece bizi bağlıyor, kendi hegemonyamız yüzüne yaşadığımız gezegendeki yaşam yok oluyor. Daha çok şey sıralarım, ama tek bildiğim şey insan türünün ahmaklığı, bencilliğidir. Hem de evrende hiçbir şey ifade etmezken!
Ne olduğum hakkında bir şeyler bildiğimi sanırım ancak hakikatte neyim bilmiyorum. Sanırım kompleksli varlıklar olduğumuzdan ve kendimizle yüzleşmeye cesaret bulamadığımızdan kaynaklıdır ki hayatım boyunca kendimi bildiğim yanılgısı içerisinde kalacağım.