Henüz sene başında daha Dinamo Kiev maçları oynanmadan benim etrafımdaki akrabalarım Fenerbahçe'yi şampiyon ilan etmişti. Ben de ısrarla bir önce ciddi maçlarda görelim demiştim.
Kiev'e elenmek ve ilk ciddi süper lig maçı olan (o gün oldukça formda olan) Konyaspor maçında da yenilmek bile kendilerini uyandırmaya yetmedi.
Fenerbahçe küçük maçları elini kolunu sallayarak kazanıyor çünkü rakip üzerine gel(e)miyorsa hücumcu oyuncularıyla baskı kurup rahat farka gidebiliyor (gerçi aradan sonra o özelliğini de kaybetti gibi..) ama üzerine gelebilen hücumcuları olan her takım eğer ofsayt taktiğini aşacak ani çıkışları yapabilirse Fener'i yenebilir.
Jesus'un Fenerbahçe'si bizim Hami'li, Ünal'lı, Şota'lı yıllarımızdaki Trabzonspor'u andırıyor bana.
Anadolu takımlarını rahat rahat yenerdik, fark atardık ama derbilerde alamadığımız (bazen de aldırılmayan) puanlarla şampiyonluğa ulaşamazdık, iyi oynayan, zevk veren, bol gol atan ama şampiyon olamayan bir takımdık.
(Bu dilemmayı Avcı çözdü, "iyi oynamasan da kazan ya da en azından kaybetme"yi bize öğretti ama ama Avcı'yı da yedik çok şükür. Bu sene ve seneye 10. falan oluruz)
Birkaç lafım da Arda'ya,
Alex olmak varken İrfan Can olacaksan bir an önce küçük büyük demeden bir Avrupa takımına at kendini yoksa bu yol yol değil..
Bunu sadece artistlik atlama sebebiyle söylemiyorum, sağında solunda bomboş adam varken pas vermemeler, frikikleri ben atacağım, korneri ben atacağım, her top bana gelsin mantığıyla futbolcu olunmaz..
Bir de şunu diyeyim linçleyen linçlesin, şutların kaliteli değil ama pasların on numara, şut için çalış yoksa 3 sene sonra bizim Abdüş gibi kaleyi değil tacı bulursun...