Şimdi sana "Aslında bir kaos var." diyecekler, doğru da. Ancak tartışma uzayacak boşu boşuna uzamış olacak. Kaos var yazacaklar hiç yazmasın bence.İnanıyorum çünkü tüm kurulu düzeni, binlerce canlıyı, insan yapısı, aklı ve vijdanını, onca bitki ve meyveyi, tüm ekosistemi, birbiriyle bağlantılı tüm herşeyi düşündüğümde bunların tesadüf olmadığını görüyorum. Düşünecek olsak sabaha kadar liste uzar gider. Duyu organlarımız bile nasıl özenle yaratılmış. Canlıların birbiriyle uyumu, beslenmesi. Envai çeşit meyve-sebze ve bunların türlü türlü insana faydaları. Biraz daha fazla işittiğinizi veya daha iyi koku aldığınızı düşünün. Hayat ne kadar zor olacaktı. Hayatta küçüklükten beri yaşanılan, duyulan onca olay. Aniden akla gelen şeyler değil. O kadar fazla şey vardır ki tesadüf olmayan anlatmakla bitmez.
@H5N
1-Bilim bunların çoğunu cevaplıyor. Bilimin yetişemediği yerlere dini yerleştirmek çağlardan beri gerçekleştirilen bir olaydır. Geçmişte dünyanın düz olduğu ya da bir hayvanın boynuzlarının üstünde olduğu sanılırdı. Şimdi bunun aksi kanıtlandı. Günümüzde muhafazakar kesim deist argümanı olan büyük patlamayı tanrı yarattı tabirini kullanıyor. Biyolojik olarak etkileri ve fiziksel olarak mimik ve jestlerle duygular çok rahat bir şekilde anlaşılır. Bu ergen mantığını bırakmanızı tavsiye ederim. Felsefe ile bilim çürütülmez. Bazı inançlar size kasıtlı olarak yanlış anlatılıyor. Tek taraflı araştırma ile hiçbir sonuca ulaşamazsınız.
2-İnanmayanların bir beklentisi yok. Bu müjdeye sarılıp bir hayal dünyasında yaşamayı düşünmüyorlar. Ölüm için sonsuz bir uyku tabirini kullanırlar.
“Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.İnandığın kitap seninle aynı fikirde değil dostum:
1. Muhammed Suresi - 4 . Ayet Tefsiri
Kâfirlerle savaşa girdiğinizde hemen öldürücü darbeyi vurun, nihayet onları çökertince esirleri sağlam bağlayın (kaçmamaları için tedbir alın).
2. Tahrîm Suresi - 9 . Ayet Tefsiri
Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir ve bu ne kötü bir sondur!
3. Tevbe Suresi - 73 . Ayet Tefsiri
Ey peygamber! İnkârcılara ve münafıklara karşı cihad et, onlara sert davran; onların varacağı yer cehennemdir ve bu ne kötü bir sondur!
4. Tevbe Suresi - 29 . Ayet Tefsiri
Ehl-i kitap’tan Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah ve resulünün yasakladığını yasak saymayan ve hak dine uymayan kimselerle, yenilmiş olarak ve kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.
5. Tevbe Suresi - 1-6 . Ayet Tefsiri
Haram aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, esir alın, kuşatın ve onları her geçit yerinde gözetleyin. Şayet tövbe ederler, namazlarını kılarlar ve zekâtlarını verirlerse artık onları serbest bırakın. Allah yargılayıcıdır, bağışlayıcıdır.
6. Mâide Suresi - 35 . Ayet Tefsiri
Ey İnananlar! Allah’tan sakının, O’na ulaşmaya yol arayın, yolunda cihad edin ki kurtulasınız.
7. Mâide Suresi - 33-34 . Ayet Tefsiri
Allah’a ve peygamberine karşı savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası ancak ya öldürülmeleri veya asılmaları yahut el ve ayaklarının çapraz olarak kesilmesi ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir.
8. Nisâ Suresi - 88-89 . Ayet Tefsiri
Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün; hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.
9. Nisâ Suresi - 34 . Ayet Tefsiri
Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve dövün.
Yeterli mi daha sayayım mı? Bunları ben söylemiyorum, Diyanet'in resmi internet sitesi söylüyor. Dönemin şartları göz önüne de alınsa, çeviri bahane de edilse bunun açıklanacak bir tarafı yok. Barış ve hoşgörü dini.
Şimdi sana "Aslında bir kaos var." diyecekler, doğru da. Ancak tartışma uzayacak boşu boşuna uzamış olacak. Kaos var yazacaklar hiç yazmasın bence.
“Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.
Bize göre, âyete verilen bu meâlin hemen hemen tamamı yanlıştır. Bu yazıda, sadece kadını dövme ile ilgili kısım üzerinde durulacak ve diğer kısımlara değinilmeyecektir. Doğru meâl şöyle olmalıdır:
“Erkekler kadınlarını, özenle korur ve kollarlar. Bu, Allah’ın her birine diğerinden üstün özellikler vermesi ve erkeklerin mallarından harcamaları sebebiyledir. İyi kadınlar, (Allah’a) itaat eden ve Allah’ın korumasına karşılık yalnızken kendilerini koruyanlardır. Nüşûzundan / ayrılmasından korktuğunuz kadınlarınıza öğüt verin / güzel sözler söyleyin, yataklarından ayrılın ve onları (orada) tutun. Sizi gönülden kabul ederlerse onlara karşı başka bir yol aramayın. Allah yücedir, büyüktür.” (Nisa 4/34)
Bu âyetteki nüşûz’a “baş kaldırma”, darb kelimesine de “dövme” anlamı verilmesi hem Kur’ân’ın hem de bu âyetin iç bütünlüğüne terstir. Allah Teâlâ şöyle demiştir:
“Onlarla huzur bulasınız diye size, kendi cinsinizden eşler yaratması Allah’ın âyetlerindendir. Aranıza sevgi ve merhamet de koymuştur. Düşünen bir topluluk için bunda âyetler (önemli göstergeler) vardır.” (Rum 30/21)
Dayağın, eşler arasındaki sevgi ve merhamete ters düşeceği açıktır.
Allah insanı, imtihan için yaratmış ve ona halifelik özelliği vermiştir (Bakara 2/30). Halife, halîf (خَلِيف) kelimesine, mübalağa (abartı) için tâ (ة)’nın eklenmesiyle oluşmuştur. Çokça muhalif olan ve kendine çokça muhalefet edilen anlamındadır. Birinin arkasından gelen veya arkasında birilerini bırakan anlamına da gelir. Allah Teâlâ şöyle demiştir:
“Rabbin farklı tercihte bulunsaydı insanları tek bir toplum yapardı. Rabbinin ikramı dışında kalanlar birbirlerine sürekli muhalif olacaklardır. O, onları bunun için yaratmıştır. Rabbinin şu sözü kesindir: Cehennemi insanlar ve cinlerle dolduracağım.” (Hûd 11/118-119)
İnsanın muhalif yapısından dolayı en zor imtihan aile içinde verilir. Allah, yeryüzünün ilk ailesi olan Âdem ile Havva’yı, bulundukları bahçeden çıkarırken şu uyarılarda bulunmuştu:
(Allah) dedi ki: “İkiniz de o bahçeden inin. Biriniz diğerinin hakkına göz dikecektir! Tarafımdan size bir rehber (Kitap) gelir de kim rehberime uyarsa ne yanlış yola girer ne de mutsuz olur.” (Taha 20/123)
Sadece karı-koca değil, ailenin bütün fertleri birbirine muhaliftir. Her biri, diğerinin hakkına göz dikip başkaldırabilir. Mutlu olmak isteyenin yapması gereken şey, şu âyete uymaktır:
‘‘Ey inanıp güvenenler! Eşlerinizden ve evladınızdan hakkınıza göz dikenler olur; onlara karşı dikkatli olun. Eğer kusurlarını görmez, yeni bir sayfa açar ve suçu örterseniz bilin ki Allah da suçunuzu örter ve ikramda bulunur.’’ (Teğâbun 64/14)
“hakkına göz dikme” meali verdiğimiz kelime adüvv= عَدُوّ’dür. Kök anlamı,sınırı aşmak ve uyuşmaya engel olmaktır.
Âyetlere göre aile içinde, karı-kocanın, birbirinin hakkına göz dikip başkaldırması olağandır. Sadece kadını baş kaldırıyor sayıp nüşûz kelimesine, “kocaya baş kaldırma” anlamı vermek, kocanın verdiği öğütten ve yatağı terk etmesinden sonra yola gelmezse, kadını dövmesini istemek, âyetlere terstir.
Verilen bu anlam, Nisa 34’ün iç bütünlüğüne de terstir. Çünkü “onları darb edin” sözünün devamında size itaat ederlerse” ifadesi yer alır. Arapçada itaat, bir işi gönülden yapmaktır. Dayak sonucu yapmak itaat değil, kerhen yani zorla yapmak olur. Allah Teâlâ şöyle demiştir:
“Bu dinde ikrâh = zorlama olamaz; doğrular, yanlış kurgulardan iyice ayrılmıştır. Kim tağutu (haddini aşanları) tanımaz da Allah’a güvenirse, kopması imkânsız en sağlam kulpa yapışmış olur. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır.” (Bakara 2/256)
Daha sonra görüleceği gibi kadının nüşûzu, eşinden ayrılma kararıdır. Bu durumda erkeğin yapacağı en iyi şey, kararından vaz geçirmek için eşiyle güzelce konuşarak endişelerini gidermeye çalışmaktır. Onu ikna edinceye kadar da yatağına girmemelidir. Âyetteki darb kelimesine “kadını evinde tutma” anlamı verilmesi bundandır. Ama Kur’an’ın kadına verdiği, Nebîmiz Muhammed aleyhisselam ve ashabının uyguladığı tek taraflı boşama hakkını, hiçbir mezhep kabul etmemektedir. Tefsirler de onların etkisiyle yazıldığı için âyetteki kelimelere doğru anlam verilememiştir. Hemen her konuda yapılan bu gibi yanlışların ana sebebi, Kur’an’ı Açıklama İlminin unutulmuş olmasıdır.
Kılıf bulurlar buna