Kendimi özellikle Alita, Andy (Toy Story) gibi karakterlerde bulduğum çok oldu. Daha çok var ama tek tek saymak istemedim. Her insan hayatta belli şeyler yaşar ve filmlerde, dizilerde, müziklerde, romanlarda hatta şiirlerde bu yaşanmışlıklardan parçalar bulur. O zaman "İşte ben buyum" diyerek adeta aynadaki aksini görmüş olur insan. İzlenen filmde veya dinlenen şarkıdaki o duygusallığı, enerjiyi, şüpheyi kendi hayatımızdaki boşlukla kıyaslarız ve karşılığı tam olarak da odur. Bu nedenle IMDB'si düşük bir film olsa bile ben daima konusunu okurum, araştırırım ve ona göre izlerim. Romanı olan The Host (Göçebe) filmini hayranlıkla ve yaşayarak izlemiştim. Her ne kadar IMDB'si 5.9 olsa dahi. Çünkü kendimden parçalar bulabilmiştim veya empati yapabilmiştim. Empatinin de sadece bu gibi sanat dallarında yeri olmamalı aslında. İnsan daima hayatında empati yapabilmeli.
Aslında bu tarz şeyler insanda farkındalık hissini açığa çıkarıyor. O karakterin bir durum karşısındaki verdiği tepkiyi belki sen de aynı şekilde yapabilirsin. Ancak o öyle yapıyor diye olmak yanlış. İnsan filmlerdeki karakterlerde kendini bulabilir. Gerçek hayat ile kıyaslanması gereken bir durum. Sonuçta oradaki karakterlerin duyguları da esinlenme sonucu ortaya çıkıyor.