Two Worlds 1'le açık dünya RPG türüyle tanıştıktan sonra kingdoms of amalur da beni türe alıştırmıştı. Bana kalırsa bayağı alınır, geçmişi olunca yazdıklarım ne kadar tarafsız olabilir/görünebilir bilmiyorum ama öyle olmasaydı bile eleştirilebilecek pek bi' şeyi olmayan bi' oyun (bence).
Şimdilik benim gözümde two worlds 1 = "oblivion 2", amalur da "Skyrim 2" diyebilirim.
Oyunun ana olaylarından biri oynanışın esnekliği. Oyunda istediğiniz zaman "fateweaver" NPC'lerine para vererek yeteneklerinizi ve sınıfınızı sıfırlayabiliyorsunuz. Oyundaki sınıf sistemi, savaşçı - büyücü - hırsızdan biri ("Pure"/"full"), ikisi ("hybrid") veya üçünü de ("jack of all trades") oynamanıza olanak sağlıyor.
Savaş sistemi başlangıçta daha çok blok ve tanklama (savaşçı) ya da kaçınmanızı (hırsız - büyücü) gerektiriyor ama ilerleyip yetenek açtıkça ve sınıfınızı yükselttikçe sistemi iliğine kadar kullanabiliyorsunuz. Oynanışın esnekliği ve yetenek komboları ile birlikte oldukça eğlenceli bir hal alıyor.
Hikaye, klasik bi' "dünyanın sonu gelebilir ve kurtaracak seçilmiş kişi sensin" hikayesi ve oyunun haritası (bence) yeterince büyük iki kısımdan oluşuyor. İlk kısma oyunun başından itibaren, ikinci kısma ise ana hikayede ilerledikten sonra erişebiliyoruz. Çoğu yer bir öncekinden farklı, kendini tekrar ediyor gibi hissettirmiyor. DLC'ler ana oyundan bağımsız kendi haritalarında geçiyor ve hikayeleri de bi' o kadar iyi.
Oyunun yavaş başlangıcına sabredip, aşabilirseniz ortası itibarıyla sonuna kadar akıyor. Oynarken sıkıldığım çok nadir olmuştu, genelde yeni bir kasaba keşfettiğinizde diyalogları dinlerken ve görev toplarken beklemek, aksiyondan uzak kalmak biraz sıkıyor sadece. Tekrardan oynanışa/aksiyona geçtiğinizde kendini toparlıyor ama.