Max Payne Felsefesi

The Ring

Decapat
Katılım
6 Mart 2023
Mesajlar
242
Çözümler
3
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
Bu yazı, Max Payne'i seslendiren efsane ses sanatçısı James McCaffrey anısına yazılmıştır.


Max Payne Serisi için benim oyun kültürümün gelişmesindeki en önemli oyun serisi desem yanlış olmaz sanırım. İlk oyunuyla "çok" olmasa da 2. oyunu ile çıtayı arşa geçilememek üzere çıkartmıştı bu seri. Bana "felsefe yapan oyun yok mu?" sorusunu sorduran her sahnesiyle alıp götüren, repliklerini ezbere bildiğim kısacası hastası olduğum bir trilogy. Bu yazımda bu oyun serisinin ve ana karakterinin felsefesini anlatacağım.

Max Payne'in hayatı oldukça güzeldi aslında. Güzeller güzeli bir karısı ve tatlış bir kızı vardı. Oldukça ferah müstakil bir evde yaşıyorlardı. Dertleri, tasaları yoktu. Max kızının doğumundan aldığı motivasyonla da sigarayı bırakma kararı almıştı. Hayat onun için güzeldi. Tam anlamıyla Amerikan Rüyasını yaşıyordu. Ta ki bir gün evine döndüğünde onu karşılamasını beklediği karısını kanlar içinde iki keş tarafından öldürülmüş vaziyette buluncaya dek. Üstelik sadece karısı değildi ölen. Biricik kızı "rose" da ölmüştü.

Max uzunca bir süre atlatamadı. Yüreği intikam ateşiyle dolup taşıyordu. Onları öldürenleri bulmalıydı. Cinayet bürodan ayrıldı ve uyuşturucu birimine geçti. Yıllarını valkyr adı verilen uyuşturucunun kökenini bulmaya harcadı. Nitekim bu yolda yüzlerce insan katletti. İşin kötü tarafı her şeyin sonunda intikamını aldığında hissettiği tek şey hissizlikti. Resmen kalbinde koca bir boşluk vardı. Rahatlamamıştı. Hissizleşmişti. Polise teslim oldu ama tanıdıkları onu çıkarmayı başardı. Üstelik bir kahraman gibi lanse edildi. Ama Max kendi tabiriyle "katil"den başka bir şey değildi.

Hayatının dönüm noktasından sonra hiçbir şey iyi gitmemişti. Karısının ölümünden sonra sevgi hissettiği tek kişinin kafasından vurulduğuna şahit oldu. Uyuşturucu biriminden ayrılıp cinayet büroya geri döndü. Lakin hayatın ona atacağı daha çok kazık vardı. İhbar üzerine gittiği depoda kafasından vurulduğunu gördüğü aşkıyla karşılaştı. Uzunca süre onun peşinden koştu ve oldukça tutkulu bir ilişki yaşadı. Hatta bu aşk uğrunda meslektaşını öldürdü. Hem de tüm bunların üstüne aşkı Mona Max'in gözü önünde öldürüldü ve Max için hayat tam anlamıyla orada bitti.

Ömrünün geri kalanını kendine acıyarak, alkolden ve sigaradan başını kaldırmayarak ve ağlayarak geçirdi. Yaşananları unutmak için özel koruma gibi işlerde çalıştı ama işler hiç bir zaman yolunda gitmedi. Tam anlamıyla hayatı yıkımlardan oluşuyordu. Olabildiğine nihilist bir yaşam tarzı takındı. Onun için hayatın anlamı değer verdiği her şeyi kaybettiğinde bitmişti. Max'e göre bir insan asla geçmişinden kaçamazdı. Geçmişten kaçmak geçmişin pençlerinin sizi daha sıkı sıkıya tutması dışında bir işe yaramadığını düşünüyordu. Max'e göre aşk ölümcüldü. Bir insanı hem yeşerten hem de solduran şey aşk olabilirdi. Max'e göre aşk kendi tabiriyle "silahın namlusunda birilerini öldürmek için bekleyen bir mermi gibiydi"
 

Technopat Haberler

Yeni konular

Yeni mesajlar

Geri
Yukarı