Maşallah... Bende Dumbus'un hazin hikayesini anlatayım sizlere.
Leechus vahşi bir kan emicidir. İnsanlara sinsi sinsi yaklaşır ve onların kanlarını ölene dek sömürür.
Leechus aynı zamanda güzel de bir kızdır. Onun bu güzelliğine kanan Dumbus adındaki yakışıklı bir delikanlı, Leechus'a aşkını itiraf etmek ister.
Ama delikanlıda ne para vardır, ne de aşkını itiraf edecek cesaret...
Dumbus buna bir çözüm yolu bulmak ister ve bir kahine gider.
Kahin bunun bir çözüm yolunun olduğunu ve nehrin kenarındaki elma ağacından elmaları koparmasını söyler.
Dumbus hemen heyecanla nehre koşar ve elma ağacını bulur. Dalından kopardığı her elmanın altına dönüştüğünü görür. Kendisine yetecek kadar elma koparıp hemen kasabaya iner.
Kendisini baştan aşağı yenileyerek Leechus'u bulmak üzere yola çıkar.
Leechus'u nehrin kenarındaki elma ağacın gölgesinde uyurken bulur. Dumbus bütün hayranlığıyla Leechus'a bakar ve hülyalara dalar.
Leechus hipnoz olmuş Dumbus'a sinsi sinsi yaklaşarak, genç delikanlı ölene kadar kanını emer ve cesedini de elma ağacının oraya bırakır.
Bunu gören tanrılar ise öfkelenir ve Leechus'u lanetler. Leechus, başına düşen bir altın elma ile sendeleyip nehre düşer ve erir.
Leechus eriyerek kan emici sülüklere dönüşmüştür.
Dumbus'un cesedi ise tanrılarında yardımıyla elma ağacının dibine çökmüştür.
Yerdeki altın elmayı bulan bir köylü ise daha fazla altın elma alabileceği ümidiyle ağaçtaki tüm elmaları toplar.
Hiçbir elmanın da altına dönüşmediğini gören köylü üzülür ve
"Topladık o kadar, gidip satayım bari..." diyerek kasabaya gidip elmaları satar.
Rivayete göre Dumbus'un cesedinin gömülü olduğu ağaç da suçsuz yere tanrılar tarafından Dumbus'un aptallığıyla lanetlenir ve bu ağaçtaki elmadan yiyen herkese Dumbus'un saflığı ve aptallığı bulaşır...
Dünyadaki saflığın kaynağının da bu elma ağacı olduğu söylenir.