Günümüzde teknoloji etrafımızı bu kadar sarmışken ben yeni bir hayat kurmak istesem Karadeniz yöresini veya doğu Anadolu'yu tercih ederdim. İnternet yok veya az var, doğa ile ilgileniyor insanlar ve özellikle sessizlik. Böyle büyük şehirlerde yaşayınca ve teknoloji ile yan yana olunca başka hayatlara özeniyoruz. Her işin zorluğu olduğu gibi Karadeniz'de yaşamanın da zorluğu olabilir fakat orada bir aile olup başka aileler ile yakın olmak bence güzel olurdu. Çay içmek mesela, mandıralarda çalışmak yani pek bilmiyorum ben Karadeniz'de bir yazlığım olsun veya orada bir evim olsun isterdim. Orada yaşayıp orada peynir yapmak çay toplamak isterdim bunlar ne kadar zor gelse de yapanlar zor dese de bu tecrübeyi yaşamak orada bir hayat kurmak isterdim. Özellikle telefondan, internetten uzaklaşıp sadece kendime ve ailemle ilgilenmek isterdim.
Bu internetin bize yararından çok zararının olduğunu düşünüyorum. Evet her konuda yararı var zaman geçirmek için birebir fakat başka insanları görünce onlar gibi hayat istediğimizi ve başa ülkelere bakarak onlara özendiğimi fark ettim, "ben neden bu insan kadar zengin değilim", "ben neden başka bir ülkede değilim" gibi gibi cümleler ile psikolojimin bozulduğunu fark ettim ki daha öyle yaşım yok liseye gidiyorum. Ben başka hayatlara bakmanın güzel olmadığını onlara özenip onlar gibi olmaya çalışırken ki bunalım ve yorgunluğumuzun olduğunu ve belki de 'başka hayatlar' konusunda cahil olmayı mantıklı buluyorum. Bir belgesel izledim dün, doğudaki bir gencin hayatını anlatıyordu. Babasından kalma mesleği hayvancılığı yapıyor ve hayali kendi hayvanlarını almak bundan karın doyurma parasına çalışmak. Baktığında çok kötü, hayal gücü zayıf gibi gelebilir fakat içine daldığımızda aslında hayalini kurduğumuz hayatların gerçek olamayacağını ve kendine en yakın yoldan para kazanmayı, geçinmeyi hedeflerken ki psikolojiden bakınca gayet doğal. O çocuk mesela teknoloji ile arası yok, telefonu yok belki de -belki diyorum çünkü yaşı 17 veya 18- fakat mutlu. Önemli olan mutlu olmak. Gerekirse dünyadaki tüm paralar cebinde olsun ama mutlu değilsen ne fayda.
Bende bu ara tatilde şahsıma bakarak düşündüm ki belki de yabancı bir ülkeye gitmek veya güzel bir iş sahibi olmak imkansız, yani bunu yapacak bünye ve beceri lazım. Herkesin girdiği sınavda ayrıcalıklı, farklı olmak için çok emek vermek lazım ki bu zor. Yapacağım meslek mühendislik, doktorluk olmazsa zaten ilerleyemem ki bunca üniversite, yol, yemek, 4-8 yıllık üniversitelerin verdiği yorgunluğa değeceğini düşünmüyorum. Ticaret bana daha mantıklı geliyor aynı anlattığım o hayvancılıkla ilgilenen genç gibi. Oda hayata hazır değil, bende. Onunla benim tek farkım yaşadığım yer ve elimizdeki imkanlar olarak inceliyorum.
Kısacası ben burada bir gencin, belki de bir çocuğun bunalmasını anlatmak istedim. Bu dediklerim kimine mantıklı, kimine mantıksız, kimine saçma gelebilir ama benim fikrim böyle. Ekrana bakmaktan gözlerimizin yorulmasını, başka hayatlara bakıp kıskanmayı, başaramayacağını bile bile ucundan deneyen kişiler olarak veya sadece böyle birisi olarak hayatın çok kısalığını ve "böyle olacağım", "emek vereceğim yıllar sonra böyle olacağım" demek yerine hayatın tadını çıkarmayı, taşınamayacak taşlar yerine küçük taşlar ile ev yapmayı tercih etme yolunda ilerlemek istiyorum. Yani kendi açımdan baktığım zaman baba mesleği olan demircilik yerine akraba mesleği olan oto döşemeye yönelmeyi ve lise hayatımı bitirdiğimde eğer oto döşemecilikte ilerlersem kendime güvenirsem babamın dükkanında oto döşemeciliği devam ettirmeyi; kendime güvenemezsem 2-4 yıllık üniversite okuyup, biraz daha olgunlaşıp öyle kendimi geliştirdikten sonra oto döşemeciliği veya kazandığım işi yapmayı hedefliyorum. Böylece büyük, şaşalı hayatları bir kenara bırakıp kendi yolumda adım adım ilerleyip yurt dışına tatil niyetiyle gitmeyi yeğleyebilirim. Her şeyi zaman belirleyecek...