- Katılım
- 19 Eylül 2015
- Mesajlar
- 48.750
- Makaleler
- 12
- Çözümler
- 47
Daha fazla
- Cinsiyet
- Erkek
Charles Darwin 12 Şubat 1809 yılında İngiltere'nin Shrewsbery kentinde doğdu. Babası Robert Darwin bir tıp doktoruydu. Anne ve baba tarafı Hristiyan Anglikan kilisesine bağlıydılar. Saygın bir ailede doğdu. Daha 8 yaşındayken annesini kaybetti.
Darwin babasının yolundan gitmeye tıp okumaya karar vermişti. Bu kararı kendisi almamıştı gerçi babası tarafından zorlanmıştı. Edinburgh Üniversitesine kayıt yaptırdı. Kişisel olarak Darwin'in ilgi alanları daha çok doğa tarihi, avcılık ve koleksiyonculuk idi, özellikle böcek koleksiyonuyla çok ilgiliydi. Böceklere duyduğu merak ilerleyen yıllarda işine çok yaramış o da ayrı bir nokta.
1826 yılında Dr. Robert Grant ile tanıştı ve kendisinden Lamarck'ın değişim fikirlerini öğrendi. Aynı yılda bilim topluluğu Plinian Cemiyetine katıldı.
Daha sonra tıbbın kendisi için iyi olmadığını anladı. Babası da oğlunun tıbba karşı ilgisizliğini görünce onu kiliseye yazdırıp rahip yapmak istedi. Charles, Christs College(kilise okulu) ilahiyat üzerine çalışmaya başladı. İlahiyat(Teoloji) Darwin'in ilgisini çeken bir bölümdü, nitekim ailesi de koyu bir hristiyan idi. Yaratılışın gizemini çözmek Charles için her daim ilgi çekici oldu. Okulunda biyoloji profesörü John Stevens Henslow ile tanıştı, bu tanışma ona coğrafya ve zooloji hakkında ilgi alanı oluşmasına zemin hazırladı. John ile sık sık geçmişte yaşamış ama günümüzde nesilleri tükenmiş canlıların hakkında tartışıyorlardı. John, Darwin'e bu türlerin neden eskiden var olduğunu, şimdi ise neden var olmadıklarını anlayamadığını, bunun İncil ile uyuşan bir sebebi olması gerektiğini söylüyordu.
Charles daha sonraları ise jeoloji profesörü Adam Sedgwick ile tanıştı ve ondan eğitim aldı. Kendisiyle Galler topraklarında 14 günlük bir seyahata çıktı. Bu seyahattan döndükten sonra Henslow tarafından kendisine bir mektup geldi. Mektupta 2 yıl sürecek bir araştırma seferi için kaptan Robert FitzRoy'un HMS Beagle isimli gemisinde yer almaya hak kazandığı yazıyordu. Bu yolculuk karşılığında Henslow'un, Darwin'den bir isteği vardı, yaratılış konusunda bilgi toplayıp İncil'in giriş kısmı olan yaratılış bölümünü bilimsel verilerle desteklemek istiyordu. Tabii Darwin'in kendisi de bu seyahate çok ilgiliydi o da tanrısal yaratılış bilimsel olarak ispatlayan ilk kişi olmak istiyordu.
Yolculuk 27 Aralık 1831 yılında başladı. Birçok yeri gezip gözlem yapıp, canlı örnekleri topladı. Memeliler, deniz kabukluları, omurgalılar, bitki türleri vb. araştırmaya başladı. Bu türlerin farklı coğrafyalarda farklı özellikler taşıdığını fark etti. Hatta ilk kez Güney Afrika'nın Cape Town şehrinde canlıların var olmasının mucizevi olduğunu düşünmenin canlılarda bulunan çeşitliliği küçümseyen bir söylem olduğunu söyledi. Darwin bu yolculuğa başladığında inançlı bir insandı, seyahat boyunca elde ettiği verilere rağmen seyahat tamamlanıncaya kadar da inançlı olmaya devam etti.
Yolculuğu 2 yıl sürmesi planlanıyordu ama 5 yıl sürdü. Bu yolculuk ona pek çok fikir doğurmuştu. Fikirlerini ilk etapta söylemekten çekindi. Galapagos adasında yaptığı keşifleri bir makaleye döktü. Bu adadaki kuşların sanılanın aksine aynı tür olmadığını, farklı türden olduklarını ortaya attı. Buna tepkiler gecikmedi elbette. Daha sonra Darwin, Kırmızı Defter adını verdiği defterine 1837 de ilk defa "bir türün bir başka türe değişebileceği" sözünü yazdı.
Düşünceleri ve teorisi geliştikçe canlıların tek tek ayrı olarak yaratılmadığı, evrimsel bir süreç içinde ayrı ayrı geliştikleri ve bugünkü modern canlıları oluşturduğu konusunda ikna olmaya başladı. Bütün canlılar daha önceki atalarından evrimleşerek bugünkü hallerini aldı. Evrim sözcüğünü de Darwin ilk etapta kullanmadı değişim sözcüğünü kullandı bunun yerine. Bu hipotezi yüzünden yakın çevresi tarafından hor görüldü, buna rağmen bilim camiasından kendisi savunanlar vardı.
1837 yılında Londra Jeoloji Cemiyeti'ne bazı makaleler sundu ve burada Lyell ile tanıştı. Onunla tanışması onun için büyük bir anlam ifade etti. Çünkü Lyell'in jeolojik süreçlerle ilgili söylediği "küçük değişimler uzun vadede birikerek büyük jeolojik değişimler yaratır" sözü kendisinin canlıların değişimiyle ilgili görüşüyle birebir örtüşüyordu.
1837 yılında doğa ve kuş bilimci John Gould tarafından Galapagos Adaları'ndaki her bir kuşun aynı değil, farklı bir tür olduklarını tespit etti. Kısaca Darwin'in tespitleri doğruydu.
28 Eylül 1838'de Thomas Malthus'un 1798'de yazdığı "popülasyonların prensipleri üzerine bir makale" adlı makaleyi okudu. Bu makaleyi okuduktan sonra yaptığı gözlemlerin sonucu olarak daha bol besinli ortamlarda yaşayan canlı türlerinin daha kolay hayatta kaldığını ve üreyerek kendilerindeki bu özellikleri bir mekanizma ile sonraki nesillere aktarabildiğini ve böylece zaman içinde bulunan ortama daha uyumlu canlıların hayatta kalıp ürediğini yazdı. Bu "doğal seçilim"in temelini oluşturacak fikirdi.
1858 yılına geldiğimizde Endonezya'da örnekler toplayan, iki senesini yağmur ormanlarında geçiren Alfred Russell Wallace'tan bir mektup aldı. Mektupta doğal seçilim, bu tabir kullanılmadan anlatılıyordu. Bu Darwin'de şok etkisi yarattı. Kendisinden ve çalışmalarından bağımsız olarak bir kişi yıllardır yaptığı araştırmaları kısa ve öz özetlemişti.
Darwin, 1 yılını alan çalışmaları sonucu 22 Kasım 1859 yılında Türlerin Kitabı adlı eserini tamamladı. Kitabı piyasaya çıkar çıkmaz tükendi. Kitabında bolca "ortak ata" söylemine başvurdu ama "evrim" kelimesine yer vermekten çekindi. Darwin durmadı teorisini destekleyecek pek çok kitap yazmaya başladı. Bu kitapları zamanının oldukça ilerisindeydi ve o zamanlarda biyoloji bilgilerine göre inanılmaz gerçekçi ve doğruydu.
Teorisi, Tanrı fikrinde derin bir yara açacağından dolayı uzun bir süre yayınlamak istemedi. Nihayetinde koyu Hristiyan olarak başlayan yolculuğu bilim ve doğa aşığı olarak 19 Nisan 1882 de son buldu.
Üzerinde durmamız gereken teoriyi ortaya atanın dini inancı değildir, teorinin gerçekliğidir. Charles Darwin Müslümanlık tarihinin gördüğü en dindar insan da olsaydı, en koyu ateist de olsaydı sonuç değişmeyecekti. Evrim bir doğa yasası olarak Darwin'den bağımsız olarak vardır, gözlemlenmiştir, tespit edilmiştir. Darwin'in tespit ettiği mekanizmalar da Darwin'den bağımsız olarak kontrol edilmiş, doğrulukları ispatlanmıştır.
Darwin babasının yolundan gitmeye tıp okumaya karar vermişti. Bu kararı kendisi almamıştı gerçi babası tarafından zorlanmıştı. Edinburgh Üniversitesine kayıt yaptırdı. Kişisel olarak Darwin'in ilgi alanları daha çok doğa tarihi, avcılık ve koleksiyonculuk idi, özellikle böcek koleksiyonuyla çok ilgiliydi. Böceklere duyduğu merak ilerleyen yıllarda işine çok yaramış o da ayrı bir nokta.
1826 yılında Dr. Robert Grant ile tanıştı ve kendisinden Lamarck'ın değişim fikirlerini öğrendi. Aynı yılda bilim topluluğu Plinian Cemiyetine katıldı.
Daha sonra tıbbın kendisi için iyi olmadığını anladı. Babası da oğlunun tıbba karşı ilgisizliğini görünce onu kiliseye yazdırıp rahip yapmak istedi. Charles, Christs College(kilise okulu) ilahiyat üzerine çalışmaya başladı. İlahiyat(Teoloji) Darwin'in ilgisini çeken bir bölümdü, nitekim ailesi de koyu bir hristiyan idi. Yaratılışın gizemini çözmek Charles için her daim ilgi çekici oldu. Okulunda biyoloji profesörü John Stevens Henslow ile tanıştı, bu tanışma ona coğrafya ve zooloji hakkında ilgi alanı oluşmasına zemin hazırladı. John ile sık sık geçmişte yaşamış ama günümüzde nesilleri tükenmiş canlıların hakkında tartışıyorlardı. John, Darwin'e bu türlerin neden eskiden var olduğunu, şimdi ise neden var olmadıklarını anlayamadığını, bunun İncil ile uyuşan bir sebebi olması gerektiğini söylüyordu.
Charles daha sonraları ise jeoloji profesörü Adam Sedgwick ile tanıştı ve ondan eğitim aldı. Kendisiyle Galler topraklarında 14 günlük bir seyahata çıktı. Bu seyahattan döndükten sonra Henslow tarafından kendisine bir mektup geldi. Mektupta 2 yıl sürecek bir araştırma seferi için kaptan Robert FitzRoy'un HMS Beagle isimli gemisinde yer almaya hak kazandığı yazıyordu. Bu yolculuk karşılığında Henslow'un, Darwin'den bir isteği vardı, yaratılış konusunda bilgi toplayıp İncil'in giriş kısmı olan yaratılış bölümünü bilimsel verilerle desteklemek istiyordu. Tabii Darwin'in kendisi de bu seyahate çok ilgiliydi o da tanrısal yaratılış bilimsel olarak ispatlayan ilk kişi olmak istiyordu.
Yolculuk 27 Aralık 1831 yılında başladı. Birçok yeri gezip gözlem yapıp, canlı örnekleri topladı. Memeliler, deniz kabukluları, omurgalılar, bitki türleri vb. araştırmaya başladı. Bu türlerin farklı coğrafyalarda farklı özellikler taşıdığını fark etti. Hatta ilk kez Güney Afrika'nın Cape Town şehrinde canlıların var olmasının mucizevi olduğunu düşünmenin canlılarda bulunan çeşitliliği küçümseyen bir söylem olduğunu söyledi. Darwin bu yolculuğa başladığında inançlı bir insandı, seyahat boyunca elde ettiği verilere rağmen seyahat tamamlanıncaya kadar da inançlı olmaya devam etti.
Yolculuğu 2 yıl sürmesi planlanıyordu ama 5 yıl sürdü. Bu yolculuk ona pek çok fikir doğurmuştu. Fikirlerini ilk etapta söylemekten çekindi. Galapagos adasında yaptığı keşifleri bir makaleye döktü. Bu adadaki kuşların sanılanın aksine aynı tür olmadığını, farklı türden olduklarını ortaya attı. Buna tepkiler gecikmedi elbette. Daha sonra Darwin, Kırmızı Defter adını verdiği defterine 1837 de ilk defa "bir türün bir başka türe değişebileceği" sözünü yazdı.
Düşünceleri ve teorisi geliştikçe canlıların tek tek ayrı olarak yaratılmadığı, evrimsel bir süreç içinde ayrı ayrı geliştikleri ve bugünkü modern canlıları oluşturduğu konusunda ikna olmaya başladı. Bütün canlılar daha önceki atalarından evrimleşerek bugünkü hallerini aldı. Evrim sözcüğünü de Darwin ilk etapta kullanmadı değişim sözcüğünü kullandı bunun yerine. Bu hipotezi yüzünden yakın çevresi tarafından hor görüldü, buna rağmen bilim camiasından kendisi savunanlar vardı.
1837 yılında Londra Jeoloji Cemiyeti'ne bazı makaleler sundu ve burada Lyell ile tanıştı. Onunla tanışması onun için büyük bir anlam ifade etti. Çünkü Lyell'in jeolojik süreçlerle ilgili söylediği "küçük değişimler uzun vadede birikerek büyük jeolojik değişimler yaratır" sözü kendisinin canlıların değişimiyle ilgili görüşüyle birebir örtüşüyordu.
1837 yılında doğa ve kuş bilimci John Gould tarafından Galapagos Adaları'ndaki her bir kuşun aynı değil, farklı bir tür olduklarını tespit etti. Kısaca Darwin'in tespitleri doğruydu.
28 Eylül 1838'de Thomas Malthus'un 1798'de yazdığı "popülasyonların prensipleri üzerine bir makale" adlı makaleyi okudu. Bu makaleyi okuduktan sonra yaptığı gözlemlerin sonucu olarak daha bol besinli ortamlarda yaşayan canlı türlerinin daha kolay hayatta kaldığını ve üreyerek kendilerindeki bu özellikleri bir mekanizma ile sonraki nesillere aktarabildiğini ve böylece zaman içinde bulunan ortama daha uyumlu canlıların hayatta kalıp ürediğini yazdı. Bu "doğal seçilim"in temelini oluşturacak fikirdi.
1858 yılına geldiğimizde Endonezya'da örnekler toplayan, iki senesini yağmur ormanlarında geçiren Alfred Russell Wallace'tan bir mektup aldı. Mektupta doğal seçilim, bu tabir kullanılmadan anlatılıyordu. Bu Darwin'de şok etkisi yarattı. Kendisinden ve çalışmalarından bağımsız olarak bir kişi yıllardır yaptığı araştırmaları kısa ve öz özetlemişti.
Darwin, 1 yılını alan çalışmaları sonucu 22 Kasım 1859 yılında Türlerin Kitabı adlı eserini tamamladı. Kitabı piyasaya çıkar çıkmaz tükendi. Kitabında bolca "ortak ata" söylemine başvurdu ama "evrim" kelimesine yer vermekten çekindi. Darwin durmadı teorisini destekleyecek pek çok kitap yazmaya başladı. Bu kitapları zamanının oldukça ilerisindeydi ve o zamanlarda biyoloji bilgilerine göre inanılmaz gerçekçi ve doğruydu.
Teorisi, Tanrı fikrinde derin bir yara açacağından dolayı uzun bir süre yayınlamak istemedi. Nihayetinde koyu Hristiyan olarak başlayan yolculuğu bilim ve doğa aşığı olarak 19 Nisan 1882 de son buldu.
Üzerinde durmamız gereken teoriyi ortaya atanın dini inancı değildir, teorinin gerçekliğidir. Charles Darwin Müslümanlık tarihinin gördüğü en dindar insan da olsaydı, en koyu ateist de olsaydı sonuç değişmeyecekti. Evrim bir doğa yasası olarak Darwin'den bağımsız olarak vardır, gözlemlenmiştir, tespit edilmiştir. Darwin'in tespit ettiği mekanizmalar da Darwin'den bağımsız olarak kontrol edilmiş, doğrulukları ispatlanmıştır.