Merhaba. Şu an Müzik öğretmenliği okumaktayım eğitim fakültesinde. Fakat ileride hem öğretmen olup hem de sanatçı olmayı çok istiyorum. Konservatuarlar sadece sanatçı yetiştirme üzerine kurulu ve "müzik öğretmenliği okuyan birisi sanatçı olamaz" diye bir algıda var maalesef. Siz ne diyorsunuz? Sorum müzikle ilgilenenleredir.
Müzik öğretmenliği, genel olarak müziğe girişi anlatmak, enstrümanlarla ilgili basit bilgileri vermeğe indirgendi müfredatta yıllardır. Okurken fark ettiysen, bir enstrümanın üstadı/piri/virtüözü olmak için gerekli bir eğitim veya eğitim bilgisi verilmiyor sana.
Konservatuar ise müzik teorileri, bilgileri, ses ya da ilgili enstürmanın özelleşmiş eğitimini verir. Zordur. Tek bir enstrümanda maksimum potansiyele ulaşılması amaçlanır, diğer enstrümanlarda öğrencinin kendi ilgi ve yetenekleri çerçevesinde gelişir. Bunlarla beraber enstrümanın çok sesli grup çalışmalarında nasıl kullanılacağı gibi bilgi ve tecrübelerin de kökünü besler.
Eğer doğuştan genetik bir yeteneğin yoksa müzik ile ilgili, tam kulak veya matematiksel (geleneksel matematikten bahsetmiyorum, doğu batı müziklerinin zıtlıklarını anlamak ve hatta birleştirmek) yetenek gibi, konservatuarsız bir yere gelmek ömür boyu sürecektir. Hayatta para kazanılması gerekmekte ve bir enstrümana günde 12 saat ayırabileceğin kadar zengin olman gerekir mesela.
Tabi hayatında bıkmadan usanmadan severek yapman da gerek. 20 yıl önce Fransa Sorbon (Sorbonne)
mezunu bir piyanist kadınla tanışmıştım, tabi mezuniyetine 1 yıl kalmıştı o zaman, öğrencilere piyano dersi veriyordu Türkiyeye döndüğü zaman, mümkün olsa tuvalette bile piyano çalacağım demişti. En son Ocak ayında kendisinin halen Fransada olduğu ve konservatuar öğretmeni olduğunu duymuştum. Tahminen 7 yaşından beri piyano çalıyordu, şu an 45-47 yaşındadır.
Alakası yok. Konservatuar dediğin şey senin sesini nasıl kullanmanı ve bir enstrüman çalıyorsan onu çalmayı öğreten bir şey. Bunların hepsini konservatuar okumadan da öğrenebilirsin. İlla konservatuar mezunu olmak zorunda değilsin.
Düşün mesela 50-60 sene önce ki türkücüler, şarkıcılar konservatuar mezunu muydu? Değildi. Hepsi küçükken büyük üstatlardan eğitim aldı. Sende Udemy gibi teknolojik şeylerden verim alabilirsin.
Uzaktan eğitimle olacak bir şey değil bu arkadaşın bahsettiği. Ses kartı ve kulaklığın yeterli seviyede değilse, gerçek bir enstrümanın seslerini alamayacağın için sadece parmaklarını gezdirip, üflemeyi, davullara vurmayı görsel olarak öğrenirsin. Sahilde Wonderwall çalmanı sağlar, genetik yeteneklerin yoksa, diğer şekilde günlük 12 saat uğraş v.b... yukarıda yazıyor.
50-60 yıl öncesinin örneği çok yanlış, tarih bilgisi bu şekilde kullanılamaz. O zamanın şart, koşul ve yapılarını göz önüne almak zorundasın. Örnek olarak bağlama çalan birisi, gezgin bir ozan ya da türkücüye denk gelmeden yeni bir şey öğrenemiyordu, ozan ve türkücüler de hem bilgi dağarcıklarını genişletmek hem de bilgiyi yaymak ve yeni öğrenciler bulmak için geziyorlardı. Günümüzde böyle bir şeyi yapamazsın. Öğrenmeye hevesli bir gencin günümüzdeki en güzel problemi dikkat eksikliği yaratacak sistemlerle (telefon, sosyal medya) yaşadığını anlamayacak kadar amip zekasında olmasıdır. Sabır, tekrar ve araştırma gerek, whatsapp insta mesajları bildirimlerini kapatmak beyninin onlara olan mikroserotonin bağımlılığından kurtaracağını sanıyorsan 3 ay telefonsuz yaşayıp eline telefonu al 3 ay sonra, beynindeki kimyasal değişimi kendin, dikkat edersen, görememezlik edemezsin.
Aşık Veysel 7 yaşında çiçek hastalığı sebebiyle gözlerini kaybetmeseyi, 1901 yılı şartlarında köylü olarak yaşamını idame ettirmesi için tarla, bağ bahçe işleri öğrenmek zorunda değil miydi? Gözleri olmayan birisinin yaşamak için yapabileceği neler vardı o zaman? Ayrıca psikolojik açıdan hem zorlu hayat şartları, hem erken yaşta ikizini kaybetmiş olmanın verdiği üzüntü sebebiyle de kendisini bağlamaya (dokunma ve ses yeteneklerinin artışı, görme sebebiyle), günümüz kar tanesi duygusal zeka müsveddelerinin yanında ICBM kalibresinde bir insan örneği verdim.