Havalar nasıl?

Deli gibi sıcak. Spora da gidiyorum yürüyerek. Bitiyorum. Nefret ederim sıcaktan. Soğuk gelse de kurtulsak.
 
Türkiye’de son yıllarda yaşanan aşırı sıcaklıklar, geçmiş yılların ortalamalarına kıyasla ciddi bir artış gösteriyor ve bu durum artık iklim krizinin inkâr edilemez bir yansıması. Meteorolojik veriler, son 30 yılda yaz sıcaklıklarının sistematik bir şekilde yükseldiğini ortaya koyuyor. Denizli’de bugün 41-44 °C’yi bulan sıcaklıklar, eskiden nadiren görülen ekstrem değerlerdi; artık bu sıcaklıklar “yeni normal” haline geliyor. Ancak sorun yalnızca sıcaklık artışı değil: Bu kuraklaşma eğilimi ve aşırı ısınma, Türkiye’nin baş edemediği orman yangınlarını da tetikliyor.

Son yıllarda Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaşanan büyük orman yangınları, hem iklim krizinin hem de yönetim zafiyetinin bir sonucu. Yetersiz hava filosu, geç müdahaleler, plansız yerleşim ve orman alanlarının rant uğruna zayıflatılması, yangınların felakete dönüşmesine neden oluyor. Aşırı sıcak ve kurak hava, yangınları daha hızlı ve geniş alanlara yayılan bir felaket haline getiriyor. Ormanların yok olması, yalnızca ekosistemi tahrip etmekle kalmıyor; su döngüsünü bozarak sıcaklık artışını da hızlandırıyor. Yani Türkiye, hem iklim krizinin mağduru hem de kendi yanlış politikalarının kurbanı oluyor.

Benim görüşüm, bu gidişatın çok daha kötüye gideceği yönünde. Küresel ısınma devam ettikçe, yaz sıcaklıkları 45 °C’nin üzerine çıkacak ve yangın riski katlanarak artacak. Tarım alanlarının kuruması, gıda krizleri ve iç göç dalgaları Türkiye’nin önümüzdeki 20 yılda karşı karşıya kalacağı gerçek tehlikeler. Ancak bugün bile bu sorunların çözümüne dair ciddi bir vizyon göremiyoruz. Su yönetiminde, orman korumada ve iklim politikalarında kalıcı ve bilimsel bir strateji yerine günü kurtaran açıklamalarla oyalanıyoruz.

Kısacası, Türkiye’nin yaşadığı sıcaklık artışları ve orman yangınları bir doğa olayı olmaktan çıktı; artık tamamen bir ulusal güvenlik ve hayatta kalma meselesi. Ormanlarını koruyamayan, su kaynaklarını doğru yönetemeyen bir ülkenin geleceği, kuraklık, göç ve ekolojik yıkımla karşı karşıya kalmaktan kaçamaz.

Son olarak Hataydaki orman yangını ve deprem felaketinin aynı kareye girdiği bu fotoğraf aslında her şeyi çok net özetliyor;
Ekran görüntüsü 2025-07-26 001526.png
 
Türkiye’de son yıllarda yaşanan aşırı sıcaklıklar, geçmiş yılların ortalamalarına kıyasla ciddi bir artış gösteriyor ve bu durum artık iklim krizinin inkâr edilemez bir yansıması. Meteorolojik veriler, son 30 yılda yaz sıcaklıklarının sistematik bir şekilde yükseldiğini ortaya koyuyor. Denizli’de bugün 41-44 °C’yi bulan sıcaklıklar, eskiden nadiren görülen ekstrem değerlerdi; artık bu sıcaklıklar “yeni normal” haline geliyor. Ancak sorun yalnızca sıcaklık artışı değil: Bu kuraklaşma eğilimi ve aşırı ısınma, Türkiye’nin baş edemediği orman yangınlarını da tetikliyor.

Son yıllarda Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaşanan büyük orman yangınları, hem iklim krizinin hem de yönetim zafiyetinin bir sonucu. Yetersiz hava filosu, geç müdahaleler, plansız yerleşim ve orman alanlarının rant uğruna zayıflatılması, yangınların felakete dönüşmesine neden oluyor. Aşırı sıcak ve kurak hava, yangınları daha hızlı ve geniş alanlara yayılan bir felaket haline getiriyor. Ormanların yok olması, yalnızca ekosistemi tahrip etmekle kalmıyor; su döngüsünü bozarak sıcaklık artışını da hızlandırıyor. Yani Türkiye, hem iklim krizinin mağduru hem de kendi yanlış politikalarının kurbanı oluyor.

Benim görüşüm, bu gidişatın çok daha kötüye gideceği yönünde. Küresel ısınma devam ettikçe, yaz sıcaklıkları 45 °C’nin üzerine çıkacak ve yangın riski katlanarak artacak. Tarım alanlarının kuruması, gıda krizleri ve iç göç dalgaları Türkiye’nin önümüzdeki 20 yılda karşı karşıya kalacağı gerçek tehlikeler. Ancak bugün bile bu sorunların çözümüne dair ciddi bir vizyon göremiyoruz. Su yönetiminde, orman korumada ve iklim politikalarında kalıcı ve bilimsel bir strateji yerine günü kurtaran açıklamalarla oyalanıyoruz.

Kısacası, Türkiye’nin yaşadığı sıcaklık artışları ve orman yangınları bir doğa olayı olmaktan çıktı; artık tamamen bir ulusal güvenlik ve hayatta kalma meselesi. Ormanlarını koruyamayan, su kaynaklarını doğru yönetemeyen bir ülkenin geleceği, kuraklık, göç ve ekolojik yıkımla karşı karşıya kalmaktan kaçamaz.

Son olarak Hataydaki orman yangını ve deprem felaketinin aynı kareye girdiği bu fotoğraf aslında her şeyi çok net özetliyor;
Eki Görüntüle 2542788
Küresel ısınma okuduğum kadarıyla şu an dünyanın girdiği döngüyle alakalı da. Her belirli bir süreçte dünya bu krize yavaş yavaş giriyor ve biz de bunun çilesini çekiyoruz. Ha tabii ki insanların küresel ısınmaya etkisini yadsımıyorum ama bence bizim yaptığımız etki değil de daha çok dünyanın girdiği bir süreç ana etken diye düşünüyorum. Yanlış da olabilirim kesin bir şey demiyeceğim.
 
Küresel ısınma okuduğum kadarıyla şu an dünyanın girdiği döngüyle alakalı da. Her belirli bir süreçte dünya bu krize yavaş yavaş giriyor ve biz de bunun çilesini çekiyoruz. Ha tabii ki insanların küresel ısınmaya etkisini yadsımıyorum ama bence bizim yaptığımız etki değil de daha çok dünyanın girdiği bir süreç ana etken diye düşünüyorum. Yanlış da olabilirim kesin bir şey demiyeceğim.
Akdeniz havzası bu durumdan en ağır etkilenen bölgelerden biri. Çünkü zaten yazları sıcak ve kurak olan bu iklim tipi, küresel ısınmanın etkisiyle çok daha sertleşiyor. Türkiye’nin Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaşanan aşırı sıcaklar, su kaynaklarının hızla tükenmesi ve orman yangınları bunun en net göstergeleri. Bu durum sadece Türkiye ile sınırlı değil; Avrupa’daki İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi Akdeniz ülkelerinde de her yaz büyük orman yangınları çıkıyor. 2023 ve 2024 yazlarında İtalya ve Yunanistan’da görülen devasa yangınlar, binlerce hektarlık alanı yok etti. Benzer şekilde, Amerika’nın Akdeniz iklimine sahip Kaliforniya bölgesinde çıkan yangınlar, küresel ısınmanın ve kuraklığın nasıl bir felakete dönüşebileceğinin çarpıcı örnekleri.

Bence bu örnekler, Akdeniz tipi iklime sahip tüm bölgelerin ortak bir risk havuzunda olduğunu gösteriyor. Doğal iklim döngüleri tek başına bu felaketleri yaratmasa da, insanın doğaya olan olumsuz müdahaleleri —ormanların yok edilmesi, şehirlerin betonlaşması, su kaynaklarının bilinçsiz tüketimi— bu süreçleri geri dönülmesi zor bir krize dönüştürüyor. Türkiye’nin de bu krizde hem coğrafi hem de politik açıdan oldukça savunmasız olduğunu düşünüyorum. Özellikle su yönetimi, orman koruma politikaları ve yangınlara hızlı müdahale kapasitesi geliştirilmezse, önümüzdeki yıllar çok daha büyük felaketlere gebe.
 
Akdeniz havzası bu durumdan en ağır etkilenen bölgelerden biri. Çünkü zaten yazları sıcak ve kurak olan bu iklim tipi, küresel ısınmanın etkisiyle çok daha sertleşiyor. Türkiye’nin Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaşanan aşırı sıcaklar, su kaynaklarının hızla tükenmesi ve orman yangınları bunun en net göstergeleri. Bu durum sadece Türkiye ile sınırlı değil; Avrupa’daki İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi Akdeniz ülkelerinde de her yaz büyük orman yangınları çıkıyor. 2023 ve 2024 yazlarında İtalya ve Yunanistan’da görülen devasa yangınlar, binlerce hektarlık alanı yok etti. Benzer şekilde, Amerika’nın Akdeniz iklimine sahip Kaliforniya bölgesinde çıkan yangınlar, küresel ısınmanın ve kuraklığın nasıl bir felakete dönüşebileceğinin çarpıcı örnekleri.

Bence bu örnekler, Akdeniz tipi iklime sahip tüm bölgelerin ortak bir risk havuzunda olduğunu gösteriyor. Doğal iklim döngüleri tek başına bu felaketleri yaratmasa da, insanın doğaya olan olumsuz müdahaleleri —ormanların yok edilmesi, şehirlerin betonlaşması, su kaynaklarının bilinçsiz tüketimi— bu süreçleri geri dönülmesi zor bir krize dönüştürüyor. Türkiye’nin de bu krizde hem coğrafi hem de politik açıdan oldukça savunmasız olduğunu düşünüyorum. Özellikle su yönetimi, orman koruma politikaları ve yangınlara hızlı müdahale kapasitesi geliştirilmezse, önümüzdeki yıllar çok daha büyük felaketlere gebe.
Hükümetin çok da bir yerine taktığını düşünmüyorum açıkçası. Yangınları söndürme teknikleri berbat zaten bunun hakkında da bir açıklama okumuştum. Ülkemiz yangınları söndürmede bile geri.
 

Technopat Haberler

Geri
Yukarı