Kış aşırı sert geçiyordu kızıl ordunun da ani saldırışlarıyla kızıl ordu karşı atağa geçti.
Neyse ben susayım kitaplar konuşsun ilk kaynak: david stahelin moskova savaşı için yazdığı en detaylı kaynak:
gerçek Alman yenilgisinin 5 Aralık’tan sonra Sovyet kış taarruzuyla geldiğini savundular.
Ancak bu, hem Barbarossa hem de Tayfun harekâtlarının asıl hedeflerini görmezden gelen bir çarpıtmadır. Bu operasyonların amacı sadece Sovyet askeri gücünü zayıflatmak değil, doğuda kesin zafer kazanmaktı.
Barbarossa planının baş mimarlarından Mareşal Friedrich Paulus, savaş sonrası şunu söylemiştir:
“1941 seferi için belirlenen hedeflerden hiçbirinin gerçekleşmediği inkâr edilemez.
Leningrad düşmemiştir, Moskova alınmamıştır ve Finlerle Svir Nehri’nde bağlantı kurulmamıştır…
Güneydeki yaz ve sonbahar operasyonları hem düşmanın direnişi hem de hava koşulları yüzünden aksadı.”
Bu kitapta yapılan ardışık çalışmalar, Ostheer’in 1941 Doğu Cephesi seferinde hem Barbarossa hem Tayfun Harekâtlarının yenilgisinin köklerini ortaya koymayı amaçlamıştır.
Yazar, bu başarısızlıkların ne kadar derin ve sonuçlarının ne kadar yıkıcı olduğunu da göstermeye çalışmaktadır. Harekât daha başından hedeflerin çok gerisinde kalmış ve yapılan her yeni operasyon, asıl stratejik hedefe ulaşma ihtimalini daha da zayıflatmıştır.
Yaz bitmeden önce bile, doğu seferi bir “yıldırım savaşı” (Blitzkrieg) olmaktan çıkmış ve bir yıpratma savaşına (attrition) dönüşmüştü.
Almanya’nın zayıf ekonomik altyapısıyla bu tarz bir kaynak tüketme savaşına girilmesi, Hitler’in en baştan kaçınmak istediği şeydi.
Bu durumda hareket savaşının sona ermesi, şu anlama geliyordu:
Almanya artık doğuda bu savaşı kazanamazdı.
Böylesi bir iddia, yalnızca tarihin geriye dönük okunmasını gerektirmez. Nazi dünya görüşünden arınmış, net görüşlü Alman çağdaşlar, 1941 yılında zaten savaşın gidişatına dair bu tür sonuçlara varıyorlardı. Ulrich von Hassell ve Helmuth James von Moltke, Almanya’nın geleceğine dair en karamsar görüşleri dile getirirken, Fritz Todt gibi önde gelen Nazi yetkilileri bile Almanya’nın içinde bulunduğu durumun gerçekliğini inkâr edemiyordu. Bir Rumen Yahudisi olan Mihail Sebastian, 3 Aralık 1941 tarihli günlüğünde, Oswald Spengler’in 1932’de yayımlanan Années décisive (Kritik Yıllar) adlı kitabını okuduğunu yazdı. Kitaptaki, Rusya’ya karşı savaş yürütmenin ‘imkânsızlığı’ üzerine ‘şaşırtıcı öngörülerin’ ve ‘yakıcı güncelliğin’ etkisiyle Spengler’den uzun alıntılar yaptığını belirtti. Spengler’in savaş öncesi Rusya değerlendirmesi şöyleydi:
“Bu uçsuz bucaksız ova —dünyanın en büyük düzlüğü— dışarıdan saldırıya açık değildir. Mekânsal genişlik, siyasi ve askerî bir güçtür ki, bunu hiçbir zaman kimse aşamamıştır. Napoleon bile bunu yaşayarak öğrenmek zorunda kaldı. Düşman en geniş bölgeleri işgal etse dahi bu faydasız olacaktır… Moskova’nın batısındaki tüm bölge —Beyaz Rusya, Ukrayna, Riga ile Odessa arasındaki zamanında İmparatorluğun en verimli toprakları— bugün Avrupa’ya karşı dev bir ‘tampon bölge’ olmaktan başka bir şey değildir ve terk edilse bile sistemin çökmesine yol açmaz. Bu durumda Batı’dan yapılacak bir taarruz fikrinin bir anlamı yoktur. Bu bir boşlukla karşılaşacaktır.”
Kesin olarak söylenebilir ki, h*erin Sovyetler Birliği’ne saldırısından önce Spengler’in bu ‘boşluk’ kavramı Alman üst komutanlığını hiç kaygılandırmamıştı ve aylar süren harekâtlara rağmen Sovyet gücünün Moskova’nın çok daha doğusundaki topraklardan sürdürülebileceği hâlâ anlaşılamamıştı. Üstelik, I. Dünya Savaşı’ndan bu yana Wehrmacht’ın sağladığı taktiksel ve operasyonel gelişmeler, Williamson Murray’in “stratejik miyopluğun yıkıcı sonuçları” olarak tanımladığı durumu telafi etmekten çok uzaktı.
Yani zaten almanya ağustos itibari ile bir yıpratma savaşının içine çekilmişti. Kış sadece yan bir etkiydi yine ek olarak başka bir sayfa ise stahel şunları aktarıyor:
Oysa Kasım 1941’de Alman stratejik düşüncesini şekillendirmesi gereken iki çok daha öğretici sonuç vardı: Birincisi, Minsk, Smolensk, Kiev ve Vyazma’daki yıkıcı yenilgilere rağmen Sovyet cephesini tekrar tekrar onarmayı başaran Kızıl Ordu’nun insan kaynağı potansiyelinin Moskova planlarını da bozabileceği. Kasım ayı boyunca cepheye taze Sibirya birliklerinin geldiğine dair sayısız rapor vardı. Bu durumda, Sovyet cephesinin gerisinde yeni yedek orduların oluşturulduğunu ve Alman aşırı yayılmalarına tehdit oluşturabileceğini düşünmek neden zor olsun ki? İkincisi, Haziran’dan Kasım’a kadar birçok başarısızlığa rağmen Kızıl Ordu özellikle Ordu Grubu Merkez’e karşı sürekli olarak taarruz arayışındaydı. Bu durumda, Rusya’nın 1812 kışına dair tarihsel hafızası da göz önünde bulundurulursa, Stavka’nın kış aylarında yeni bir taarruz arayışına girmesi beklenmez miydi?
Yine askeri tarihçi David M.Glantz moskova savaşı için şunları yazmıştır:
Rus iklimi ve arazisi de işleri karmaşıklaştırıyordu. Çamur döneminin etkisi, önemi bakımından şaşırtıcıydı. Rus kışının gelişi, Alman beklentileriyle uyuşmuyordu. Geniş bataklıkları ve geçilmez bölgeleri, büyük, bakir orman alanları, az sayıdaki iyi yolu ve geniş, düzensiz nehir yataklarıyla arazinin zorluğu, taarruzu durdurmamış olabilir, ancak önemli gecikmelere neden oldu.
Bu arada çamurun olmasının sebebi kış değil rasputitsadır. Doğuda rasputitsa almanları kıştan çok daha kötü etkilemiştir
8. Bu nedenle Almanlar, zamanla sürekli bir mücadele vermek zorundaydı. Haziran sonu başlangıç saati, Kiev Muharebesi'nde kaybedilen zamanla birleşince, Almanlardan acı bir intikam aldı. Ağustos 1941'deki yanlış karar alınmasaydı, çamur döneminin başlamasından önceki süre kesin bir başarı için yeterli olurdu. Ancak yine de çok yakın bir başarı olurdu.
Ki bu sadece moskova savaşı için geçerli. Moskova savaşı dışında kış almanları neredeyse etkilemiyor bile